• Sonuç bulunamadı

Atilla İlhan, Bebekus Kitapları İst.-1991

1. Yarı sömürge haline soktukları ülkelerin, aynı gelişme grafiğini izlemesine izin vermezler. Üstelik, hem sanayileşmelerini engelleyerek, ekonomi düzeyinde yaparlar bunu; hem de onlara, kendi kültürlerini geçerli ve ileri(evrensel) kültür diye “empoze ederek” kültür düzeyinde yaparlar..(7-8) (gerçek sanayileşme geciktirilmekte-yaparlar..(7-8)

2. (uyarlanacak) Osmanlı aydınları da, Tanzimattan itibaren bu fikre itibar etmiş, böylece iş, gelişmenin ekonomik sorun olmaktan çıkarılıp, bir kültür sorunu gibi ele alınmasına doğru götürülmüştür. Bu yüzden mesela Japonya, gelişmiş batılı ülkelerin ekonomisini inceleyip, sanayileşmeye doğru yönelirken; Tanzimat, Meşrutiyet, hatta Cumhuriyet aydınları, o ülkenin kültürlerini ve kültür kurumlarını içimize aktarmayı, gelişmek için yeterli saymışlardır. (8)

3. artık halkla aydınlar arasında kültür ve sanat bakımından (inançlık...) eski “derece” farkı kaybolmuş, ciddi bir “mahiyet” farkı belirmişti. (9)

4. ...(fikri) miyopluğu yüzünden görüş alanı dışında kalan her şeyi çağdışı olmakla suçlar. Bu aydının, “ilerici” değil, “işbirlikçi” olduğunu saptamak zorunludur. (17)

5. ...Halkevleri kasabada, köy enstitüleri köyde “batılı” kültürü yayacaklar. Türkiye’nin kalkınması gerçekleşecek! Bu İnönü Atatürkçülüğü’nün; açıkçası Kemal Paşa devrimciliğinin İnönü iktidarınca yozlaştırılmasının ana fikridir. (18)

6. *Hayatlarını yasaklarla değil, (...) disiplinlerle denetlemektedirler.

(39) (uyarlama)

7. *İhtirasları olanaklarından yüksek...(39)

8. Tanzimat-ı Hayriye dediğimiz olay, emperyalizmin Osmanlı mülküne,

“komprador” aracılar yaratmak amacıyla sızmasını tescil ettirdiği önemli bir dönemeç...(41)

9. *Çağdaşlaşmak ihtiyacı, işte o tarihlerde “Batılılaşmaya” rayına kaydırılmış; bundan da, öz kültürüne burun kıvıran, üç aşağı beş yukarı çıkarıyla da “Batılılaşmaya” bağımlı, bir aydın tipi türemiştir. (41)

10. ...metropollerin (...) sana kabul ettirmeye uğraştıkları değerler sistemine bakmayacaksın, o sistemi hangi koşullarda, hangi yöntemlerle yarattıklarına (...) bakacaksın; ulusal koşullarında, o bilimsel yöntemlerle kendi kültürel bileşimini gerçekleştireceksin! Bu da her türlü “bağımlı komprador” aydın türüne karşı, gerçekten bağımsız ve ulusal aydın tipinin oluşması demek! (42) (uyarlanacak)

11. ...Osmanlı “teceddüt tarihi” aslında, batılı yönetim ve eğitim sistemlerinin topluma aktarılması tarihidir.(43)

12. Eğitimimiz, Türk ekonomisi için değil, Türk bürokrasisi için adam yetiştirmiştir. (43) (...) eğitim sistemimizi, ülkenin ekonomik kalkınmasına yararlı öncü bir kadro yetiştirmeye değil, bürokrasiyi bol memurla beslemeye ayarlamışız. (43)

13. ...Onların söyledikleri, akıllarının zaten bildiği, ahmaklarınsa hiçbir zaman öğrenemeyeceği şeyler...(46)

14. ...empoze edilen değer ölçüleri...

15. İstihale = başkalaşma

16. Aydınlanma çağında inanç yerini bilince bırakıp, akılcılık(rasyonalizm) devreye girince, pozitivizm dönemi açılıyor. (62)

17. ....Eski anlayış ve kuruluşlara yeni bir biçim vermek.(63)

18. Gelecekteki kadroların, yabancı ülkelere yollanmalarına gelince, bu da sözkonusu kadroların, ana vatanlarında çözmeleri gereken sorunlarla uzlaşmayan bir eğitimden gelmelerine yol açar. (64)

19. Aramidal örgütlenme- yatay örgütlenme(kalkınmada)

20. Yasaların halk kalabalığından ziyade, bürokrasinin çıkarlarını pekiştirmek için çıkarıldığı (100)

21. ...dogmatik olarak değil, diyalektik olarak gerçekleştirilmelidir...(113)

22. *Kişiyi ya da olayı değerlendirebilmek, ancak o kişinin, ya da olayın, içinde oluştuğu koşulları incelemekle , sebep/sonuç bağlantılarını araştırmakla mümkündür. (116)

23. ....Bireysel gibi görünen bu eğilim, toplumsal düzeyde ele alındı mı, felaket sonuçlar getiriyor. (134)

24. ..Türkiye’de özel bir devlet egemenliği var. Bu devlet kendi toplumuna, Hiçbir zaman gerçek bir inisiyatif tanımış değil. Sürekli baskıcı ve otoriter olmuş. Bir şeyi başarma ya da başaramama fırsatını, kendinden başka kimseye tanımamış. Başarısızlığın sorumluluğunu da, kendine hiçbir zaman yaranamayan topluma yüklemiş. “Bilgisiz “ olan, “yobazlara” inanıp, bilgisiz kalmakta ısrar eden, “disiplinsiz” davranan, kimi zaman “anarşiye” kapılan bu münasebetsiz halktır, Türkiye’nin kalkınmasını önleyen... (153) (Murat Belge-Nokta dergisi..)

25. Aydın ile halk arasında derece farkı olmalıdır. Mahiyet farkı değil....

(155-uyarlama)

26. ...soyutttan gelen öneriler, somut düğümleri çözemiyor. (164)

27. “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” Şiasıyla yola çıkan Anadolu İhtilali; milletin hakimiyetine çeşit çeşit “kayıt ve şart koyan” kötü bir münevver istibdadına yozlaşmıştır.. (165)

28. TV’de yenilik getirmeyen program antenden geçemez. (168)

29. Hem insan haklarına saygılı, katılımcı ve özgürlükçü bir “demokrasi ” oluşturmak isteyeceksin; hem de toplumunu, o dönemde totaliterleştirilmiş bir büyük önderin, dokunulmaz(tartışılmaz) buyrukları çerçevesinde tutmaya çalışacaksın...(171) (...) Evirip çevirmenin alemi yok, açık ve dürüst olalım;

Türkiye, gerçek bir demokrasi olacaksa, önce Gazi M.Kemal’e “totaliter”

yaklaşmayı bırakmalı; ona demokratçı yaklaşmayı öğrenmelidir. (172)

30. “Yozlaşan batı uygarlığının en büyük dramı, çıkarcılıkta dozu aşması

ve kendi değerlerine bile artık sahip çıkamamasıdır.”

Türkiye 15.12.1991 –Ölçü – Vahi Ünal

31. “İyiyle kötünün, güzelle çirkinin, adaletle zulmün, doğruyla yanlışın, hakla batılın, hür düşünceyle taassubun, sosyal adaletle sömürünün, sevgiyle nefretin, dürüstlük ile sahtekarlığın, sadakat ile ihanetin, hoşgörüyle baskının, iffetle ahlaksızlığın, haysiyetle şerefsizliğin, şefkatle zalimliğin, bilgiyle cehaletin...”

32. “Bu meziyetlere sahip olmayanlar, “Allah korkusuna” gericilik diyorlar. Fakat milletten korkmak, gelecekten korkmak, kanundan korkmak, rezil olmaktan korkmak gibi çağdaş hukuk devletinin en modern icapları da başını alıp bizden çok uzaklara gitmiştir.

33. Hukuku, adaleti, kanunu başlayan bir yığın tesiri enflasyonu nasıl önler.”Ahmet Kabaklı, Türkiye gazetesi – 21.9.1997

34. Sizin fikirlerinizin hiçbirini kabul etmiyorum, ama söz hürriyetiniz için, o düşündüklerinizi söyleyebilmemiz için canımı feda edebilirim.

35. “Ahlakını, menfaatlerini ve ihtiraslarını belirleyen insanlar...”

36. “Ben özellikle 1960’lı yıllarda, kendime göre gerçeği tekelime almiştım.

Hiç kuşku duyulmayacak doğrulara sahiptim. Üstelik o doğruların evrensel geçerliği vardı. Öylesine inançlıydım. Bu doğrların herkes tarafından kabullenilmesi, tabii gerekirse zorla kabul ettirilmesi, yaşadığımız topraklarda mutluluğun kapısını açacaktı. Yeryüzü cennetinin anahtarları sanki bizim elimizdeydi. Böylece dünyayı değiştirmeye koyulmuştuk. 1960’lı yıllarda – Hasan Cemal- Sabah 31.1.93 s.15 İki nokta

37. Cemiyetimizde; bütün buhranların bu rejim ve sistem meselesinden kaynaklandığı ve iyi bir rejim ve sistem ile çözüleceği temel hareket noktasından hareket eden ve bu doğrultudaki farklı düşünceler etrafında toplanan aydınlar.... Halbuki; tartışmalar bu doğrultudan “kültür” temel alınan bir doğrultuya çekilmeden başarı sağlanamayacaktır.

38. Batıda toplumsal yaşam kurallarını belirleme kavgası kilise ile sermaye arasında oldu. (Mehmet Altan -Sabah / 8.8.93- Prizma)

39. Toplumsal rızadan meşrutiyet almayan bir rejim, kendisine başka bir meşrutiyet dayanağı arar ve bulur...

40. Bütün kesimlerin katıldığı bir değişim...

41. Resmi ideolojinin 4 fobisi:

 Müslümanlık

 Kürtler

 Marksist sol..

 Liberaller

42. Birleşmiş Milletler A.B.D. nin kullandığı kurum ve konuma giriyor.

Washington, Londra, Bonn ve Paris’te alınan kararlar B.M.’den geçirilip

saygınlık ve uluslar arası hukuk kılıfına sokuluyor. M.Ali BİRAND Sabah-16.1.93

43. Toplumsal dinanizme uygun yapısal değişiklikler.

Outline

Benzer Belgeler