• Sonuç bulunamadı

A. Teşebbüsler Arası Anlaşmaya Muafiyet Tanınması

3. Muafiyet Türleri

Avrupa Birliği ve Türk rekabet hukukunda muafiyet sistemi, “bireysel muafiyet”

ve “grup muafiyeti” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. ABİDA’nın 101(3). maddesi ve RKHK’nın 5. maddesinde öngörülen bu yasal ayrım aslen muafiyetin kapsamına ve koşullarının değerlendirilmesinde izlenen yönteme ilişkindir. Muafiyet koşulları, her ikisi için de ortak olup bu koşulların tamamının gerçekleşmesi hem bireysel muafiyet hem grup muafiyeti açısından zorunludur534. Bireysel muafiyette bu koşullar tek bir anlaşma özelinde ayrı ayrı değerlendirilirken grup muafiyetinde belirli anlaşma türleri hakkında önceden ve toplu olarak yapılan bir değerlendirme söz konusudur.

a. Bireysel Muafiyet

Bireysel muafiyet (individual exemption), rekabeti kısıtlayıcı bir teşebbüsler arası anlaşmanın hukuka aykırılığının ortadan kaldırılması adına yetkili makam tarafından verilen kurucu ve yenilik doğurucu bir karardır535. Bireysel muafiyet

533 Sanlı, Geçersizlik, s. 132; Topçuoğlu, İşbirliği, s. 257; Yiğit, Tazminat Sorumluluğu, s. 199. Kurul, Trakya Cam (Isıcam) hakkında resen yürüttüğü muafiyet incelemesinde rekabeti zorunlu olandan fazla sınırladığı gerekçesiyle yetkili üreticilerle yapılan sözleşmelerde yer alan rekabet etmeme şartının anlaşmadan çıkarılmasına karar vermiştir. Bkz. 24.01.2013 tarih, 13-07/73-42 sayılı Kurul kararı; RK - Kurul Kararı Arama, https://www.rekabet.gov.tr/tr/Kararlar (E.T. 02.09.2019).

534 Arı, Zekeriyya, Danışıklılık, s. 172; Tekinalp/Tekinalp, s. 424; Topçuoğlu, İşbirliği, s. 251.

535 Güner, s. 157; Sanlı, Geçersizlik, s. 132; Tekinalp/Tekinalp, s. 426; Topçuoğlu, İşbirliği, s. 245;

Yiğit, Tazminat Sorumluluğu, s. 190. Doktrinde idari işlem niteliğinde olan bu kararı özel hukuk kavramları ile nitelendirmenin doğru olmadığını savunan yazarlar vardır. Bkz. Arı, Zekeriyya, Danışıklılık, s. 179; Aslan, İ. Yılmaz, Rekabet Hukuku, s. 443. Ancak bir özel hukuk yaptırımı olan

kararıyla birlikte hukuka uygun hale gelen rekabeti kısıtlayıcı anlaşmalar, rekabet kanunlarında öngörülen hukuki veya idari tüm yaptırımlardan muaf tutulmaktadır.

Avrupa Birliği’nde, muafiyete ilişkin hükümler doğrudan uygulanabilir niteliktedir. Daha açık bir ifadeyle muafiyet koşullarını sağlayan rekabeti kısıtlayıcı anlaşmalar, herhangi bir karara ihtiyaç duymaksızın hukuka uygun kabul edilmektedir.

Bu nedenle AB’de bireysel muafiyet denetimi yapma yetkisi Komisyon’un yanı sıra üye devletlerin rekabet otoriteleri ve yargı organları tarafından da kullanılabilmektedir536. Türkiye’de ise muafiyet koşullarını sağlayan anlaşmaların hukuka uygun kabul edilmesi bireysel muafiyet kararının varlığına bağlı olup bu kararı verme yetkisi münhasıran Rekabet Kurulu’na aittir. Kurul bu yetki çerçevesinde hukuka aykırı kabul edilen ve grup muafiyetinden yararlanamayan anlaşmaları, anlaşmanın tarafı olan teşebbüslerin yapacağı isteğe bağlı bir bildirim üzerine veya re’sen bireysel muafiyet incelemesine tabi tutabilmektedir537. Yasayla belirlenen muafiyet koşullarının somut olayda sağlanıp sağlanmadığını tespit edebilmek amacıyla yapılan bu incelemede her bir koşul ayrıca değerlendirilmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki Türk rekabet hukukunda kendilerine bireysel muafiyet tanıma yetkisi verilmediğinden mahkemelerin önlerine gelen tazminat davasında böyle bir değerlendirme yapma imkanı bulunmamaktadır. Dolayısıyla uygulamada hatalı sonuçların ortaya çıkmasını engellemek için karar verilmeden önce muafiyet koşullarını sağlayabileceği düşünülen anlaşmaların mahkeme tarafından

tazminat sorumluluğunu konu alan çalışmamızda doktrindeki genel kabule uygun şekilde bu kararın özel hukuktaki yansımalarını ifade eden kavramların tercih edilmesinde kanaatimizce sorun yoktur.

536 1/2003 sayılı Tüzükle Avrupa Birliği’nde muafiyete ilişkin düzenlemler yönünden doğrudan uygulanabilirlik (direct applicability) esasının benimsenmesi üzerine uzun yıllar sadece Komisyon tarafından kullanılan bireysel muafiyet tanıma yetkisi üye devletlerin rekabet otoriteleri ile yargı organlarına da verilmiştiir. Bkz. Aksoy, Nazlı/ Bolatoğlu, Hilmi/ Yavuz, Şahin: “Rekabet Hukukunda Muafiyet ve Birleşme/Devralma Kararlarının Şarta Bağlanması”, Rekabet Dergisi, Ocak-Şubat-Mart 2016, S. 25, s. 4 - 29, s. 9; Aşçıoğlu Öz, Dikey Anlaşmalar, s. 13;Ata, s. 40.

537 Önceleri bireysel muafiyet kararının, yalnız yapıldıkları tarihten itibaren bir ay içinde yetkili makama bildirilen rekabeti kısıtlayıcı anlaşmalar hakkında verilebileceği kabul edilmiştir. 1/2003 sayılı Tüzükle AB’de, 5388 sayılı Kanunun ile yapılan değişiklikle ise Türkiye’de muafiyet için gereken bildirim zorunluluğu kaldırılmıştır. Ancak Türkiye’de bildirim sisteminin uygulanmasına tamamen son verilmemiş; bu sistemi kullanmak isteğe bağlı hale getirilmiştir. Bu nedenle bugün için bireysel muafiyet kararları, Rekabet Kurulu tarafından teşebbüslerin isteğe bağlı bildirimlerine dayanılarak veya re’sen verilebilmektedir. Bkz. Aslan, İ. Yılmaz, Rekabet Hukuku, s. 444; Ata, s.

55; Güner, s. 157; Güven, Rekabet Hukuku, s. 224; Yiğit, Tazminat Sorumluluğu, s. 190.

Kurul’a yönlendirilmesinde ve konunun bekletici mesele yapılmasında yarar vardır538. Zira Kurul tarafından verilen bir bireysel muafiyet kararının varlığı halinde hukuka aykırılığı giderilen anlaşmalar tazminat sorumluluğu doğurmamaktadır539.

4054 sayılı Kanunun muafiyete ilişkin 5. maddesinin yazımında tercih edilen

“şartların tamamının varlığı halinde ... karar verebilir” ifadesinden yola çıkan bir grup yazar aksini savunmaktaysa da kanaatimizce muafiyet koşullarının tamamını sağladığı tespit edilen anlaşmalara bireysel muafiyet tanınması hukuki bir gereklilik olup Kurul’a tanınan takdir yetkisi AB’de olduğu gibi koşulların değerlendirilmesiyle sınırlıdır540. Kurul tarafından verilen bireysel muafiyet kararının iptali talebiyle idari yargıda dava açılması mümkünse de açılan bu dava kararın uygulanmasını durdurmamaktadır541.

538 Sabit fiyat, miktar zorlaması gibi kısıtlamalar içeren anlaşmalara muafiyet tanınması ihtimali düşüktür. Bu nedenle mahkemelerin bu anlaşmalardan kaynaklı talepleri doğrudan sonuçlandırması önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. Bkz. Gül, İbrahim, “Rekabet Kurulu’nun Muafiyet Kararının Adli Mahkemelerin Kararına Etkileri”, Rekabet Hukuku ve Yargı Sempozyumu, Ankara 1999, s. 26 - 30, s. 30; Sanlı, Geçersizlik, s. 227, dn. 418; Yiğit, Tazminat Sorumluluğu, s. 208.

539 Arı, Zekeriyya, Danışıklılık, s. 231; Gül, Muafiyet, s. 28; Güven, Mahkeme Kararları, s. 217;

Kesici, s. 125; Sanlı, Haksız Fiil, s. 219; Şahin, Murat, s. 165; Yiğit, Tazminat Sorumluluğu, s. 205.

540 Doktrinde RKHK’nın 5. maddesinin lafzından yola çıkan bazı yazarlar Kurul’un tüm koşulları sağlayan anlaşmalar hakkında bireysel muafiyet kararı verme zorunluluğu olmadığını, bu konuda Kurul’a takdir yetkisi tanındığını savunmaktadır. Bkz. Güner, s. 158; Topçuoğlu, İşbirliği, s. 247;

Yiğit, Tazminat Sorumluluğu, s. 192. Ancak böyle bir kabulün teşebbüsler nezdinde yaratacağı hukuki belirsizlik düşünüldüğünde bu görüşe katılmak kanaatimizce mümkün değildir. Zira rekabeti kısıtlayıcı anlaşmaların Kurul’a bildirilmesine yönelik zorunluluğunun kaldırılmasıyla birlikte teşebbüslerin kendi bireysel muafiyet değerlendirmelerini yapmaları esas hale gelmiştir. Şüphesiz bu değerlendirmenin teşebbüsler tarafından sağlıklı bir şekilde yapabilmesinde hukuki öngörülebilirlik kritik öneme sahiptir. Tüm koşulları sağlayan bir anlaşmanın dahi Kurul’un takdir yetkisi sonucu bireysel muafiyet alamaması bu öngörülebilirliği ortadan kaldıracağından fiiliyatta bildirim zorunluluğunu geri getirecektir. Dolayısıyla RKHK’nın 5. maddesinde tercih edilen “karar verebilir”

ifadesi ile kanun koyucunun bireysel muafiyet kararının yalnız tüm koşulların gerçekleşmesi halinde verilebilen bir karar olduğunu vurgulamak istendiğini ve burada idari bir merci olan Kurul’a bağlı yetki tanıdığını kabul etmek gerekir. Aynı yönde bkz. Arı, Zekeriyya, Danışıklılık, s. 183; Eğerci, s.

119; Kesici, s. 123, dn. 301; Küçükayhan Aşcıoğlu, s. 111; Sanlı, Geçersizlik, s. 127.

541 RKHK’nın 55/2. maddesi uyarınca Kurul tarafından verilen kararlara karşı yargı yoluna başvurulmuş olması bu kararların uygulamasını durdurmamaktadır. Bu nedenle hakkında bulunan bireysel muafiyet kararının iptali talebiyle idari yargıya başvurulmuş bir anlaşmanın tazminat davasına konu olması halinde mahkemenin idari yargıdan çıkacak sonucu bekletici mesele yapmasına kanaatimizce gerek yoktur. Böyle bir gereklilik bulunmamakla birlikte tazminat davasına bakan mahkemenin bu konuda takdir yetkisi olduğu yönünde ise bkz. Kesici, s. 133.

aa. Muafiyetin Süresi

Yasal düzenlemelerde bireysel muafiyet kararlarının süresi hakkında öngörülen asgari veya azami bir sınır bulunmamaktadır542. Bireysel muafiyetin süresi, incelemeye tabi tutulan anlaşmanın içinde bulunduğu hukuki ve iktisadi şartların değerlendirilmesi suretiyle yetkili makamlar tarafından serbestçe takdir edilmektedir543. Böylelikle muafiyet belirli bir süre için veya süresiz olarak tanınabilmektedir. Ancak uygulamada bireysel muafiyet kararların belirli sürelerle sınırlı olarak verilmesi tercih edilmektedir.

Yetkili makamın belirlediği bu sürenin anlaşmanın yapıldığı tarihten itibaren işlemeye başladığı kabul edilmektedir. Geriye dönük olarak hesaplanan bu sürenin sona ermesiyle bireysel muafiyet kararı kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. Muafiyet süresi sona ermesine rağmen muafiyet koşullarını sağlamayı sürdüren anlaşmalar hakkında verilen bireysel muafiyet kararları yenilenebilmektedir. Muafiyet süresinin sona erdiği ve herhangi bir yenileme kararının bulunmadığı durumlarda anlaşmanın uygulanmasına devam edilmesi nedeniyle doğan zararların tazmini için dava açılabilmektedir.

bb. Muafiyetin Şart ve/ veya Yükümlülüğe Bağlanması

4054 sayılı Kanunun rekabeti kısıtlayıcı anlaşmalara muafiyet tanınmasına ilişkin 5. maddesinin ikinci fıkrasında muafiyetin belirli şart ve/veya yükümlülüklerin

542 AB rekabet hukukundan farklı olarak RKHK’nın 5/2. maddesi, 02.07.2005 tarihinde 5388 sayılı Kanunun 1. maddesiyle değiştirilmeden önce Türk rekabet hukukunda muafiyet kararları en çok beş yıl için verilebilmekteydi. Bkz. Arı, Zekeriyya, Danışıklılık, s. 184; Badur, Anlaşmalar, 154.

543 Bu noktada rekabet etmeme yükümlülüğü içeren anlaşmaların durumuna değinmekte yarar vardır.

Grup muafiyetine ilişkin düzenlemelerde süresi beş yıl ile sınırlanan bu yükümlülüğün bulunduğu anlaşmalar için verilen bireysel muafiyet kararlarının da en çok beş yıl süreyle sınırlı olarak verildiği görülmektedir. Bkz. Kurulun 13.11.2003 tarih, 03-73/883-382 sayılı Toys R Us - Headquartes Inc/Uluslar arası Çocuk Çarşıları A. Ş. muafiyet kararı; Aslan, İ. Yılmaz, Rekabet Hukuku, s. 459.

yerine getirilmesine bağlanabileceği belirtilmektedir544. Bu şekilde verilen bireysel muafiyet kararları, ilgili şart ve/veya yükümlülüklerin yerine getirildiği andan itibaren geçerli sayılmaktadır. Bu düzenleme anlaşmaya mevcut haliyle muafiyet verme konusundaki tereddütlerin giderilmesinde Kurul’a hizmet ederken yapılan yönlendirmeler sayesinde teşebbüslerin muafiyet alma ihtimalini de artırmaktadır.

Bireysel muafiyet kararları bakımından madde metninde yer alan “şart” ve

“yükümlülük” kavramlarının nasıl yorumlanması gerektiği konusunda doktrindeki görüş ayrılıkları dikkat çekmektedir. Bu kavramları özel hukuktaki anlamlarıyla sınırlama gayretinin görüş ayrılıklarının çıkış noktası olduğunu söylemek mümkündür. Oysa bireysel muafiyet kararlarının idari işlem niteliği düşünüldüğünde böyle bir gayretin sonuç vermesini beklemek güçtür. Bilhassa şart kavramı söz konusu olduğunda gündeme gelen geciktirici - bozucu şart ayrımı bu güçlüğü daha da artırmaktadır. Zira bu ayrım hukuki bir işlemin sonuç doğurması veya sonuçlarının ortadan kaldırılmasıyla doğrudan ilgilidir. RKHK’da şartın türüne ilişkin açık bir düzenleme bulunmasa dahi muafiyet kararının koşulun sağlandığı andan itibaren geçerli sayılması Kanundaki şartın geciktirici şart şeklinde nitelendirilmesine yol açmaktadır. Ancak şartın gerçekleşmesi için geçen süreye kadar anlaşmanın durumunda yaşanacak hukuki belirsizlik bu görüşün desteklenmesi önündeki en büyük engeldir545. Soruna bu açıdan yaklaşıldığında muafiyetin bozucu şarta bağlanması uygunsa da şartın gerçekleşmemesi halinde muafiyet kararının bizzat Kurul tarafından geri alınması buna imkan tanımamaktadır546.

544 Avrupa Birliği rekabet hukukunda muafiyet koşullarını sağlayan anlaşmalar, herhangi bir karar olmaksızın doğrudan muafiyetten yararlanabildiği için muafiyetin şart ve/veya yükümlülüğe bağlanması yönünde somut bir düzenleme bulunmamaktadır. Bkz. Aksoy/ Bolatoğlu/ Yavuz, s. 10.

545 Yaratacağı hukuki belirsizlik nedeniyle muafiyet kararları yönünden geciktirici şart uygulamasından olabildiğince kaçınılması gerektiği ile idari işlemlerin geciktirici şarta bağlanamayacağı yönündeki çeşitli görüşler için bkz Aslan, İ. Yılmaz, Rekabet Hukuku, s. 461;Aksoy/Bolatoğlu/Yavuz, s. 14;

Atila, s. 52; Güner, s. 165; Güven, Rekabet Hukuku, s. 230; Küçükayhan Aşcıoğlu, s. 130.

546 Sanlı, muafiyetin geri alınmasına dair düzenlemenin şartın geciktirici şart olarak değerlendirilmesine engel olabileceği düşüncesini kabul etmekte ancak bizim görüşümüzden farklı olarak geri almayı bozucu şartın kabulüne dayanak göstermektedir. Yazara göre burada geriye etkili ve Kurul kararına ihtiyaç duyan bir bozucu şarta işaret edilmektedir. Bkz. Sanlı, Geçersizlik, s. 420. Dörttepe Atila ise Sanlı’nın görüşüne katılmakla birlikte Kurul uygulamasının şart gerçekleşmediği takdirde muafiyetin kendiliğinden geçersiz hale gelmesi yönünde olduğunu belirtmektedir. Bkz. Dörttepe Atila, s. 117.

Kaldı ki kanaatimizce Kanunun 13. maddesinde yer alan ve şartın geçekleşmemesi halinde muafiyetin Kurul tarafından geri alınacağını öngören düzenlemenin varlığı bu şartın yalnız bozucu şart şart değil; geciktirici şart olarak nitelendirilmesini de anlamsız hale getirmektedir547. Gerçekten de gerçekleşmemiş bir geciktirici şartın varlığı halinde ortada muafiyet olmadığından; bozucu şartın varlığı halinde ise şart gerçekleşmedikçe muafiyet devam ettiğinden geri alma kararının gündeme gelmesi mümkün değildir.

Dolayısıyla RKHK’nın 5/2. maddesindeki şart kavramının özel hukuktakinden daha geniş bir anlamda kullandığını kabul etmek kanundaki mevcut düzenlemelerin yanı sıra uygulamayla da uyum yakalamak adına başvurulabilecek en uygun çözümdür548. Nitekim Kurul da bu maddeyi sıklıkla belirlenen sürede anlaşmadaki bazı hükümlerin çıkarılması veya yeniden düzenlenmesi ve bunun Kurul nezdinde belgelenmesi şeklinde yükümlülük temelli uygulamaktadır549.

Bireysel muafiyet kararlarının tarafları ve bu karara dayanarak faaliyet gösterdikleri piyasalar Kurul tarafından sürekli takip edilmekte; tarafların durumunda veya piyasadaki koşullarda bir değişiklik tespit edilmesi halinde bireysel muafiyet kararları tekrar gözden geçirilmektedir. Bu doğrultuda halihazırda hakkında bireysel muafiyet kararı bulunan bir anlaşma da şarta ve/veya yükümlülüğe bağlanabilmektedir550.

547 Nitekim şartın gerçekleşmemesi halinde muafiyetin Kurul kararıyla geri alınmasının muafiyeti şarta bağlamanın mantığına aykırı olduğu kanun koyucu tarafından da göz önünde bulundurulmuş ve Rekabetin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2.

maddesi ile muafiyet konusunda yapılması öngörülen değişiklikler arasında şartın gerçekleşmemesi değil yükümlülüklerin yerine getirilmemesi muafiyetin geri alınması sebebi olarak düzenlenmiştir.

548 Arı, Zekeriyya, Danışıklılık, s. 186; Aslan, İ. Yılmaz, Rekabet Hukuku, s. 461; Atila, s. 52; Güner, s.165; Küçükayhan Aşcıoğlu, s. 130. İlgili maddede kullanılan şart ve yükümlülük kavramlarının özel hukuktaki anlamlarını karşılayacak şekilde yorumlanması gerektiği yönündeki aksi görüşler için bkz. Aksoy/Bolatoğlu/Yavuz, s. 14; Dörttepe Atila, s. 117; Sanlı, Geçersizlik, s. 236, dn. 492.

549 Aksoy/Bolatoğlu/Yavuz, s. 12; Dörttepe Atila, s. 116; Güner, s. 165; Topçuoğlu, İşbirliği, s. 262.

550 Kurul’un değişen koşullar doğrultusunda muafiyeti yeni şartlara bağlamasına örnek teşkil eden 17.01.2008 tarih, 08-06/63-20 sayılı; 19.08.2009 tarih, 09-36/904-216 sayılı ve 21.08.2013 tarih, 13-48/672-288 sayılı üç farklı BKM kararı için bkz. Aslan, İ. Yılmaz, Rekabet Hukuku, s. 465.

cc. Muafiyetin Geri Alınması

Bireysel muafiyet kararları çoğunlukla muafiyet koşulları hakkında yapılan geleceğe yönelik öngörülere dayanmaktadır. Tarafların tercihlerindeki veya piyasa koşullarındaki değişimler nedeniyle bu öngörüler gerçeklerle örtüşmediğinde ise rekabeti kısıtlayıcı anlaşmalar hakkında verilen bireysel muafiyet kararlarının ya değişen koşullara uygun hale getirilmesi ya da geri alınması gerekmektedir.

4054 sayılı Kanunun 13. maddesinde Kurul tarafından bireysel muafiyet kararının geri alınabileceği haller; (a) kararların alınmasına esas teşkil eden olayların herhangi birinde değişiklikler olması, (b) karara bağlanan şart veya yükümlülüklerin yerine getirilmemesi ya da (c) kararın anlaşmaya ilişkin hatalı veya eksik bilgilere dayanılarak alınması şeklinde sayılmaktadır. Ancak bireysel muafiyet kararlarının geri alınması konusunda üzerinde durulması gereken asıl nokta bu hallerin nasıl ortaya çıktığından ziyade geri alma kararının hüküm ifade edeceği zamandır. Zira tazminat sorumluluğu açısından zararın doğduğu anın tespitine ışık tutacağı düşünülen bu zaman, kanunda sayılan hallerin her biri için ayrıca düzenlenmektedir. Buna göre kararın alınmasına esas teşkil eden olaylardaki değişiklikler üzerine verilen geri alma kararları değişikliğin meydana geldiği andan itibaren geçerli kabul edilirken şart ve/veya yükümlülüklerin yerine getirilmemesi ya da hatalı veya eksik bilgilere dayanılarak verilen muafiyet kararlarının geri alınmasına ilişkin kararlar muafiyet tarihinden geçerli olmaktadır. Hata veya eksiklik ilgili teşebbüslerin hilesi veya kastından kaynaklandığı takdirde ise muafiyet kararı hiç alınmamış sayılmaktadır. Doktrinde muafiyet kararının hiç alınmamış sayılması ile verildiği tarihten itibaren kaldırılması arasında hukuki neticeleri bakımından herhangi bir fark olmadığı haklı olarak savunulmaktadır551.

551 Aslan, İ. Yılmaz, Rekabet Hukuku, s. 468; Güner, s. 167; Topçuoğlu, İşbirliği, s. 263. Arı, Dörttepe Atila ve Sanlı ise bu görüşe katılmamakta eksik veya yanlış bilginin kasıtlı verilmesinin daha ağır bir durum teşkil ettiğini belirterek tabi olunan sonuçlar bakımından yapılan ayrımı yerinde bulmaktadır.

Bu yazarlara göre muafiyet kararının hiç verilmemiş sayılması anlaşmayı ilk yapıldığı andan itibaren

Gerçekten de bu hata veya eksiklik olmadan verilen muafiyet kararı geriye yürümekte ve anlaşma yapıldığı tarihten itibaren geçerli sayılmaktadır. Dolayısıyla hata veya eksiklik halinde muafiyet kararı verildiği tarihten itibaren kaldırılsa dahi anlaşma bu muafiyet kararı hiç alınmamış gibi korumasız kalmaktadır. Öte yandan kanaatimizce burada amaçlanan tarafların ağır kusuru olmaksızın Kurul’un toplanan hatalı veya eksik bilgilere dayanarak verdiği kararlar bakımından anlaşmaların en azından geçmişte yürütülen bireysel muafiyet incelemesi süresi boyunca korunmasını sağlamaktır. Bu nedenle tazminat davaları bakımından Kanunun lafzına sadık kalınmasında ve geri alma kararının gerekçesine göre zararın tespitinde muafiyet kararının verildiği tarihin veya anlaşmanın yapıldığı anın esas alınmasında kanaatimizce yarar vardır552.

Bilindiği üzere rekabeti kısıtlayıcı anlaşmalardan doğan zararların tazmini talebiyle açılan davalarda mahkemelerin ilgili anlaşma hakkında verilmiş bir muafiyet kararı bulunması halinde davayı reddetmesi gerekmektedir. Ancak davacı muafiyet kararının geri alınmasını gerektiren koşulların somut olayda gerçekleştiğini iddia etmekte ve bu iddiasını ikna edici bir biçimde ortaya koymakta ise mahkemenin Kurul’a başvurarak konuyu bekletici mesele yapmasının uygun olacağı düşünülmektedir553.

b. Grup Muafiyeti

Avrupa Birliği ve Türk rekabet hukukunda bireysel muafiyetten sonra öngörülen bir diğer muafiyet türü de grup muafiyetidir. Bireysel muafiyetten farklı olarak bu muafiyet sisteminde genel düzenleyici bir işlemle muafiyet koşullarını sağladığı düşünülen belirli anlaşma türlerine yetkili makam tarafından gruplar halinde muafiyet

hukuka aykırı hale getirmekte ve Kurul’un bu dönem için ceza verme yetkisi gündeme gelmektedir.

Bkz. Arı, Zekeriyya, Danışıklılık, s. 190; Dörttepe Atila, s. 121; Sanlı, Geçersizlik, s. 238.

552 Geri alma kararının muafiyetin verildiği tarihten itibaren geçerli olması ile hiç tanınmamış sayılması arasında tazminat miktarının hesaplanması bakımından ciddi bir fark olduğu düşünülmektedir. Zira bu durum zararın doğduğu anda değişiklik yaratmaktadır. Bkz. Kesici, s. 131; Şahin, Murat, s. 168.

553 Sanlı, Haksız Fiil, s. 248, dn. 441; Sayhan, s. 47; Şahin, Murat, s. 166; Topçuoğlu, İşbirliği, s. 292.

tanınmaktadır. Böylelikle gerek teşebbüslerin gerekse yetkili makamların bireysel muafiyet sürecinin getirdiği külfetlerden kurtarılması amaçlanmaktadır.

Avrupa Birliği’nde çıkarılan tüzükler vasıtasıyla Komisyon tarafından kullanılan grup muafiyeti tanıma yetkisi, Türkiye’de 4054 sayılı Kanunun 5/3. maddesiyle Kurul’a verilmiştir. Kendisine verilen bu yetki kapsamında Kurul, çıkardığı tebliğlerle dilediği koşullarla dilediği anlaşma türlerine grup halinde muafiyet tanıyabilmektedir. İlgili grup muafiyeti tebliğinde öngörülen koşulların tamamını sağlayan anlaşmalar hiçbir karara ihtiyaç olmaksızın otomatikman hukuka uygun hale gelmektedir. Dolayısıyla mahkemeler tazminat davasına konu teşebbüsler arası anlaşmanın genel düzenleyici işlem niteliğini haiz grup muafiyeti tebliğlerinden herhangi birinin kapsamına girip girmediğini resen değerlendirmek zorundadır554. Bu anlaşmanın türüne bağlı olarak mahkemenin yapacağı değerlendirmede esas alabileceği toplam altı adet grup muafiyeti tebliği bulunmaktadır. Yürürlük tarihlerine göre bu tebliğler sırasıyla; 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği, 2008/2 sayılı Teknoloji Transferi Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği, 2008/3 sayılı Sigorta Sektörüne İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği, 2013/3 sayılı Uzmanlaşma Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği, 2016/5 sayılı Araştırma ve Geliştirme Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği ve nihayet 2017/3 sayılı Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği’dir.

Yürürlükte bulunan grup muafiyeti tebliğlerinin genel yaklaşımını yansıtmak

Yürürlükte bulunan grup muafiyeti tebliğlerinin genel yaklaşımını yansıtmak