• Sonuç bulunamadı

Anlaşma ve Uyumlu Eylem Kavramlarının Birlikte Kullanılması

C. Özel Durumlar

3. Anlaşma ve Uyumlu Eylem Kavramlarının Birlikte Kullanılması

Anlaşma ve uyumlu eylem kavramlarının birlikte kullanılması yönündeki yaklaşıma değinmeden önce hukukumuza ilk kez 4054 sayılı RKHK ile giren uyumlu eylem kavramının tanımlanmasında ve bu iki kavram arasındaki farklara değinilmesinde yarar vardır262. Zira AB rekabet hukuku düzenlemelerinde olduğu gibi RKHK’da da uyumlu eylem kavramı tanımlanmamış; anlaşma ile farkları ortaya konmamıştır.

Uyumlu eylem kavramını hukukumuza kazandıran AB rekabet hukuku, Amerikan antitröst hukukundan faydalanarak ATA m. 81/1’e uyumlu eylem (concerted action) adı altında üçüncü bir ihlal türü eklemiştir263. Tarih itibarıyla çok eskilere dayanmayan bu kavram için yasal düzenlemeler dahilinde yapılmış bir tanım yoksa da Dyestuffs ve Sugar kararlarında yapılan tanımlar uygulamada genel kabul görmektedir.

Bu kavramın ilk kez tanımlandığı Dyestuffs kararında ABAD, anlaşma ve uyumlu eylem kavramlarını ilişkilendirerek uyumlu eylem kavramını, teşebbüsler arasında anlaşma aşamasına ulaşmamış bunun yerine rekabet risklerine karşı bilerek ikame edilmiş pratik işbirliği sağlayan bir koordinasyon şekli olarak tanımlamıştır264. Sugar kararında ise ABAD yaptığı mevcut tanımı genişleterek uyumlu eylem kavramının tanımını, “bir anlaşmanın varlığı aşamasına gelmemekle birlikte ürünün yapısı, teşebbüslerin önem ve sayıları, pazarın büyüklüğü ve yapısı dikkate alındığında normal şartlarda pazarda bulunması gereken koşullara uymayan rekabet koşullarının ortaya

262 Türk hukukuna ilk kez RKHK ile giren uyumlu eylem kavramı, yasal düzenleme faaliyetlerinin yürütüldüğü esnada “uyumlu davranışlar”, “uyumlu uygulamalar” ya da “önceden mutabık kalınmış uygulamalar” gibi değişik kavramlarla da adlandırılmıştır. Bkz. Arı, Zekeriyya, Danışıklılık, s. 77.

263 Amerikan antiröst hukukunda conspiracy (gizli işbirliği) kavramının uzantısı olarak geliştirilen uyumlu eylem (concerted action) kavramı, 1957 yılında AET’yi kuran Roma Antlaşması kabul edildiğinde rekabet yasaları olan üye ülkeler de dahil olmak üzere hiçbir yerde düzenlenmemiştir.

Ancak AB rekabet hukukunda uyumlu eylem kavramına ilk olarak 1951 tarihli Avrupa Kömür Çelik Topluluğu Anlaşması’nın 65. maddesinde yer verilmiştir Bkz. Arı, Zekeriyya, Danışıklılık, s. 77;

İkizler, s. 235; Tekinalp, Gülören, “Uyumlu Eylemler Kavramı”, Prof. Dr. Hayri Domaniç’e Armağan, İstanbul 1995, s. 201-207, s. 203; Yüksel, Onur Yelda, Rekabet Hukukunda Uyumlu Eylem, Rekabet Kurumu Uzmanlık Tezleri Serisi No: 61, Ankara 2004, s. 36.

264 Imperial Chemical Industries v. Commission (Dyestuffs), Cases 48/69, 1972 ECR 619. Komisyon kararını onayan ABAD, verdiği kararda uyumlu eyleme dair görüşlerini ilk kez ortaya koyarak yukarıdaki tanıma imza atmıştır. Bkz. Arı, Zekeriyya, Danışıklılık, s. 79; Aslan, İ. Yılmaz, Rekabet Hukuku, s. 224;Güven, Rekabet Hukuku, s. 152; İkizler, s. 42; Vogelaar, s. 35; Yüksel, s. 37.

çıkmasına yol açan, teşebbüslerin rekabetin risklerine karşı bilerek (kasıtlı) ikame ettikleri, aralarında pratik işbirliği sağlayan bir koordinasyon şekli” haline getirmiştir265. Her bir teşebbüsün ortak pazarda izleyeceği politikaları bağımsız bir şekilde belirlemesi gerektiğine dikkat çeken ABAD, bu kararında ayrıca uyumlu eylemin tespiti bakımından temel yaklaşımını da ifade etmiştir. Bu yaklaşıma göre mevcut ya da potansiyel rakip teşebbüslerin pazar davranışlarını etkilemek veya geleceğe dair kararlarını bu rakiplere açıklamak amaç ya da etkisi bulunan, her tür doğrudan veya dolaylı iletişim kesin bir şekilde yasaklanmıştır266. ABAD’ın bu kararı uyarınca uyumlu eylemden söz edebilmek için (i) teşebbüsler arasında kendi bağımsız davranışları yerine geçen pratik bir koordinasyon veya işbirliği olması, (ii) bu işbirliğine doğrudan veya dolaylı bir ilişkiyle ulaşılması ve (iii) amacın rakiplerin gelecekteki davranışlarına dair belirsizliğin ortadan kaldırılmak olması koşullarının gerçekleşmesi gerekmektedir267.

Türk rekabet hukukunda ise uyumlu eylem kavramının ne Kurul kararlarında ne de doktrinde genel kabul gören bir tanımı mevcuttur268. Yalnız kanunun gerekçesinde uyumlu eylem kavramına dair “teşebbüsler arasında bir anlaşmanın varlığı tespit edilemese bile, teşebbüsler arasında kendi bağımsız davranışları yerine geçen bir koordinasyon veya pratik işbirliği sağlayan doğrudan veya dolaylı ilişkiler de eğer aynı sonucu doğuruyorsa yasaktır” ifadeleri yer almaktadır. Kanunun gerekçesinden yola çıkan Kurul, uyumlu eylemi tanımladığı ilk kararı olan Süt kararında; işletmeler arasında bir anlaşmanın varlığı kanıtlanamıyorsa, bu işletmeler arasında bir anlaşma olmadığı halde pratik bir işbirliği sağlayan davranışlar mevcutsa bu durumun rekabeti

265 Suiker Unie v. Commission (Sugar), Cases 40-73, 1975 ECR 1663. Bkz. Arı, Zekeriyya, Danışıklılık, s. 81; Canbolat, s 103;Güven, Rekabet Hukuku, s. 152; İkizler, s. 42; Yüksel, s. 37.

266 Ersoy, Bahar, s. 13; Kekevi, Kartellerle Mücadele, s. 30; TÜSİAD, Anlaşma, s. 28; Yüksel, s. 38.

267 Arı, Zekeriyya, Danışıklılık, s. 79; Badur, Anlaşmalar, s. 65; İkizler, s. 44; Yüksel, s. 39.

268 Cengiz’e göre uyumlu eylemler, kesin sınırlar içeren genel ve soyut bir tanımla sınırlandırılmaya uygun değildir. Zira denetimden kaçmak isteyen teşebbüsler ispat güçlüğü yaratmak adına farklı yöntemlere başvurmaktadır. Bu nedenle rekabet otoriteleri ve mahkemeler baştan belirlenmiş tanımlara bağlı kalmak yerine somut olayları uyumlu eylemlerin kanuna konulma nedenleri ışığında inceleyerek bir takım ilkeler koymayı tercih etmektedir. Bkz. Cengiz, s. 27 - 28.

önleyici etki doğurmasının doğal olduğunu ve yasaklandığını belirtmekle yetinmiştir269. Doktrinde AB rekabet hukuku ve Kanunun gerekçesinden yola çıkan yazarların uyumlu eylem için yaptığı pek çok tanıma hatta belirlediği farklı unsurlara rastlanmaktadır270. Ancak bu tanımlarda dikkat çeken ortak noktalar doğrultusunda kanaatimizce uyumlu eylemleri, “teşebbüslerin, rekabet hukuku anlamında bir anlaşmaya dayanmaksızın, rakiplerinin gelecekteki pazar davranışlarına dair belirsizliğiortadan kaldırmayı amaçlayarak kurdukları doğrudan veya dolaylı bir ilişki aracılığıyla birbirine paralel hale getirdikleri pazar davranışları” şeklinde tanımlamak mümkündür271.

Anlaşma ve uyumlu eylem kavramları her ne kadar birbirlerinden farklı iki kavram olarak kabul edilmekteyse de bu kavramların tanımlanmasından ziyade ispatı ile ilgilenen rekabet hukuku düzenlemeleri yönünden iki kavram arasındaki farkın net bir biçimde ortaya konulduğunu söylemek güçtür. Bu nedenle, anlaşma ve uyumlu eylem kavramlarının birbirinden ayrılması noktasında çeşitli yaklaşımların varlığı göze çarpmaktadır. Bir yaklaşıma göre uyumlu eylemden farklı olarak anlaşmada hukuken bağlayıcı olmasa da bir irade açıklaması varken diğer bir yaklaşıma göre anlaşmadan farklı olarak uyumlu eylem hukuken bağlayıcı olmayan mutabakatları içine almaktadır272. Klasik anlamda olmasa da uyumlu eylemde de bir irade uyuşması

269 23.03.2000 tarih, 00-11/109-54 sayılı Süt Kararı. Ayrıca bu kararda Kurul, Aslan’ın görüşlerine atıf yaparak bir uyumlu eylemden söz edebilmek için şu dört unsurun varlığını aramıştır: (a) En az iki veya daha fazla işletme olmalı, (b) Bilinçli paralellik bulunmalı, (c) Bu paralel davranışlar ekonomik ve rasyonel gerekçelerle açıklanamamalı, (d) Rekabet sınırlanmalıdır. Ancak Kurul’un verdiği kararlarda bu yaklaşımını sık sık değiştirdiği de görülmektedir. Doktrinde bu görüş değişikliklerine 14.12.1999 tarih, 99-57/614-391 sayılı Turkcell/Telsim I; 17.07.2000 tarih, 00-26/291-161 sayılı Gazete; 24.02.2004 tarih, 04-16/123-26 sayılı Seramik; 02.12.2004 tarih, 04-77/1109-278 sayılı Ege Hazır Beton Kararı gibi Kurul kararları örnek gösterilmektedir. İlgili kararlar ve Kurul’un görüşleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Kekevi, Kartellerle Mücadele, s. 162 - 167; Canbolat, s. 105 - 106.

270 Doktrinde uyumlu eylem kavramı için belirlenen farklı tanım ve/veya unsurlardan bazıları için bkz.

Akıncı, s. 145; Arı, Zekeriyya, Danışıklılık, s. 79, dn. 296; Aslan, Rekabet Hukuku, s. 225 vd.;

İkizler, s. 40; Tekinalp, Gülören, s. 203; Sanlı, Geçersizlik, s. 79; Topçuoğlu, İşbirliği, s. 199 vd.

271 Doktrindeki tanımların genelinde dikkat çeken ortak unsurlar; teşebbüsler arasında bir anlaşmanın var olmaması veya tespit edilememesi ile teşebbüslerin paralel pazar davranışları şeklinde sayılabilir.

272 Aslan’a göre uyumlu eylemde taraflar arasında bir irade açıklaması yoktur. Teşebbüsler arasında açık bir irade açıklamasına ulaşmayan bir bağlantı (conduct), haber ya da bilgi akış kanalı vardır.

Bunlar karşılıklı olmasa dahi tarafların bazı pazar politikalarının öğrenilmesini sağlamaktadır.

Bkz.Aslan, Rekabet Hukuku, s. 225. Rekabet hukuku düzenlemeleri ve doktrinin genelinden farklı olarak anlaşma kavramını sadece hukuken bağlayıcı irade uyuşmalarıyla sınırlandıran Topçuoğlu ise hukuken bağlayıcı olmayan tüm mutabakatları, tasavvur veya niyet açıklamaları ile centilmenlik anlaşmalarını ve rekabet riskini bertaraf etmeye yönelik bilumum paralel davranışları uyumlu eylem

olduğunu kabul eden üçüncü bir yaklaşım ise anlaşmadan farklı olarak uyumlu eylemin sadece eyleme dönüşmüş irade uyuşmalarını kapsadığını belirtmektedir273. Öte yandan tüm bunlardan bağımsız bir biçimde uyumlu eylemi ayrı bir rekabet hukuku kavramı olarak değil; gizli anlaşmalar yönünden bir ispat aracı olarak değerlendiren bir yaklaşım da mevcuttur274. Ne uyumlu eylemi ayrı bir rekabet hukuku kavramı olarak kabul etmeyen bu yaklaşımı ne de anlaşma kavramını sadece hukuken bağlayıcı irade uyuşmaları ile sınırlandırıp hukuken bağlayıcı olmayan bütün irade uyuşmalarını uyumlu eylem kapsamında değerlendiren yaklaşımı kabul etmek mümkündür. Bu yaklaşımlar rekabet hukukunda anlaşma kavramına yüklenen genel anlam ve rekabet kanunlarının her iki kavramı da cezalandıran sistematiği ile bağdaşmamaktadır. Ancak anlaşmaları, uyumlu eylemlerden karşılıklı irade açıklamaları ve eyleme dönüşme yönünden ayıran yaklaşımlar kanaatimizce isabetlidir. Zira bir uyumlu eylemden söz edebilmek için tarafların amaç, yükümlülükler veya görev dağılımları gibi genel stratejik detayları içeren bir plan üzerinde karşılıklı uzlaşmalarının olmaması ya da bu uzlaşmanın ispatlanamaması gerekmektedir. Dolayısıyla anlaşmadan farklı olarak uyumlu eylemde taraflar arasında karşılıklı bir irade açıklaması yoktur. Fakat taraflara aralarındaki doğrudan ya da dolaylı ilişki vasıtasıyla sağlanan bilgi akışı sayesinde tarafların kendi bağımsız davranışlarını terk ederek ortak hareket etmesi söz konusudur.

kapsamında değerlendirmektedir. Bu doğrultuda Topçuoğlu’na göre anlaşma kavramından çok daha geniş kapsamlı olan uyumlu eylemler, anlaşmalardan farklı olarak hukuken bağlayıcı olmayan irade açıklamalarından oluşmaktadır. Bkz. Topçuoğlu, İşbirliği, s. 199. Topçuoğlu’nun yaklaşımına ilişkin Aslan’ın katıldığımız eleştirileri ve görüşlerimiz için bkz. §4/I /C/dn. 124.

273 Sanlı’ya göre bir danışıklı ilişkinin anlaşma veya uyumlu eylem olarak nitelendirilmesi doğuracağı hukuki sonuçlar açısından herhangi bir fark yaratmadığından sadece teorik önem taşıyan ve çözümü mümkün olmayan bu ayrım üzerinde durmaya gerek yoktur. Bu kavramlar arasındaki tek fark uyumlu eylemlerin sadece eylem safhasına geçmiş mutabakatları kapsaması, anlaşmanın ise eyleme dönüşmemiş irade uyuşmalarını da kapsayacak bir anlamı olmasıdır. Bkz. Sanlı, Geçersizlik,s. 87.

Uyumlu eylemlerin sadece teşebbüslerin eyleme dönüşmüş uyum hallerini kapsadığı görüşüne katılan Akıncı, Sanlı’dan farklı olarak anlaşma - uyumlu eylem ayrımının teorik bakımdan olduğu gibi uygulama bakımından da pratik bir öneme sahip olduğuna dikkat çekmiştir. Bkz. Akıncı, s. 45.

274 Arı, uyumlu eyleme ilişkin düzenlemenin amacının teşebbüsler arasındaki gizli anlaşmaları kolaylıkla ortaya çıkarabilmek olduğunu belirterek uyumlu eylem kavramının ispat hukuku ile ilgili olduğunu kabul etmiştir. Bkz. Arı, Zekeriyya, Danışıklılık, s. 83; aynı yönde Yüksel, s. 59. 4054 sayılı Kanunda öngörülen uyumlu eylem karinesinden hareketle Kekevi, uyumlu eylemin ayrı bir rekabet hukuku kavramı olarak değil; Kanunun gerekçesinden de hareketle anlaşmanın ispatındaki bir araç olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bkz. Kekevi, Kartellerle Mücadele, s. 58.

Tasarıdan ziyade davranış odaklı bir ihlal türü olan uyumlu eylemler bu yönüyle de anlaşmalardan ayrılmaktadır. Diğer bir ifadeyle rekabet hukuku bakımından uygulamaya konmamış bir anlaşmanın cezalandırılması olası iken uygulamaya geçirilmemiş bir uyumlu eylemden bahsedilemeyecektir.

Yapılan teorik değerlendirmeler ışığında anlaşma ve uyumlu eylem kavramlarını birbirinden ayırmak mümkünse de rekabet hukukunda anlaşma kavramına yüklenen geniş anlam dolayısıyla karmaşık yapılı bir ihlal içinde anlaşmanın sona erip uyumlu eylemin başladığı noktayı tespit etmek çoğu zaman kolay olmamaktadır. Bu nedenle Komisyon, 1986 tarihli Polypropylene kararıyla yalnız devam eden tek bir anlaşma yaklaşımını ortaya koymakla kalmamış; uzun süreli kartellerde teşebbüsler arasında birbirinin peşi sıra gerçekleşen ihlallerin sınıflandırılmasında yaşanan zorluğa karşın tabi oldukları hukuki sonuçlar farklılık göstermediğinden bu ihlallerin ayrı ayrı sınıflandırılmalarına gerek olmadığına da kanaat getirmiştir275. Kararında anlaşma ve uyumlu eylem kavramlarının birbirinden farklı kavramlar olduğunu belirten Komisyon, ihlallerin iç içe geçtiği uzun süreli kartellerde her iki danışıklılık türünün unsurlarına da rastlanabileceği gerekçesiyle ihlalin niteliğini anlaşma ve/veya uyumlu eylem şeklinde belirlemiştir. Komisyonun ABAD tarafından da desteklenen bu içtihadı sonrası anlaşma/uyumlu eylem farkının giderek belirsizleşmesi ve iki kavramın birlikte kullanılmaya başlaması ile karmaşık yapılı ihlallere karşı geliştirilen yaklaşımı ifade etmek için ilerleyen dönemlerde “devam eden tek bir anlaşma” değil; “devam eden tek bir ihlal (single continuing infringement)” kalıbı tercih edilir olmuştur276. Bu sayede, AB rekabet hukukundaki tavır; Sherman Yasası’nın ilk maddesinde yer alan sözleşme (contract), fiili birliktelik (combination) ve gizli işbirliği (conspiracy) şeklindeki üç

275 Arı, Zekeriyya, Danışıklılık, s. 55; Ersoy, Bahar, s. 47; Kekevi, Kartellerle Mücadele, s. 81.

276 Graphite Electrodes, 2002/271/EC, OJ. L. 100, 18.07.2001, s. 1. Bkz. Canbolat, s. 87, dn. 220.

ayrı kavramın birbirinin yerine kullanılabildiği Amerikan rekabet hukukuna büyük ölçüde yaklaştırılmıştır277.

Türk rekabet hukuku uygulamasında ise ispat güçlüğü yaşanan olaylarda Kurul, ihlalin niteliği bakımından anlaşma ve uyumlu eylem kavramlarını bir arada kullanarak AB ve ABD’deki yaklaşımı örnek vermiştir278. Hatta sonrasında Kurul’un, verdiği kararlarda anlaşma ve uyumlu eylem kavramlarını bir arada kullanmakla yetinmeyip 4.

maddede düzenlenen ihlal türlerini ifade etmek üzere “uzlaşma” şeklinde bir üst kavram kullanmayı tercih ettiği de görülmektedir279. Türk rekabet hukuku mevzuatının kaynağını oluşturan AB ve ABD sistemleri dahilinde gelişen görüş ve içtihatların Kurul tarafından uygulamada dikkate alınması doğaldır. Ancak kimi yasal düzenlemelerin gerek AB gerekse ABD’den ayrılması nedeniyle Türk rekabet hukukunda, anlaşma ve uyumlu eylem kavramlarının birlikte kullanılmasına ilişkin iki farklı görüşe rastlanmaktadır. Bu görüşlerden ilki bu iki kavram arasında yapısal bir ayrım yapmanın çok güç olduğunu savunmakta; hukuki sonuçları aynı olan bu kavramların ayrılmasını gereksiz bulmaktadır280. Diğer görüş ise bu kavramları ayırmanın güç olduğunu kabul etmekle birlikte imkansız olmadığına ve sanılanın aksine bu iki kavram arasındaki farklılıkların Türk rekabet hukukunda farklı hukuki sonuçlara yol açabileceğine dikkat

277 Yüksel, s. 9; Kekevi, Kartellerle Mücadele, s. 81.Amerikan rekabet hukukundaki gizli işbirliği (conspiracy) kavramı hem anlaşma hem de uyumlu eylemleri kapsar. Bkz. İkizler, s. 268.

278 Kurulun, anlaşma ve/veya uyumlu eylem kavramlarının birlikte kullandığı ilk kararı olan 24.02.2004 tarih 04-16/123-26 sayılı Seramik kararının gerekçesinde “ABD ve AB uygulamaları da göz önünde bulundurularak, Türk Rekabet Hukuku’nda konuya en doğru yaklaşım, uyumlu eylemin apayrı bir Rekabet Hukuku kavramı olarak değil de, 4054 sayılı Kanun ve gerekçesinde de belirtildiği üzere, anlaşmanın ispatlanmasında bir araç olarak kabul edilmesidir” ifadeleri yer almaktadır. Bkz. Aslan, İ. Yılmaz, Rekabet Hukuku, s. 248; Ersoy, Bahar, s. 44;Kekevi, Kartellerle Mücadele, s. 164. Aynı yönde kararlar için bkz. 04.07.2007 tarih, 07-56/672-209 sayılı Emaye Bobin; 25.11.2009 tarih, 09-57/1393-362 sayılı Beyaz Et ve 18.04.2011 tarih, 11-24/464-139 sayılı Otomotiv kararı.

279 Kurul, 08.03.2013 tarih, 13-13/198-100 sayılı Banka II kararında, “…Kurul’un yakın tarihli kararlarında anlaşma ve uyumlu eylem kavramlarının bir arada kullanıldığı ve Kanun’un 4.

maddesindeki rekabet ihlallerini kapsamak üzere genel olarak ‘uzlaşma’ kavramının tercih edildiği görülmektedir” ifadelerine yer vermiştir. Bkz. Ersoy, Bahar, s. 45. RKHK m. 4’te uzlaşma şeklinde herhangi bir ihlal türüne yer verilmediği; bu nedenle Kurulun ihlalin niteliğini belirlemede kullandığı uzlaşma tabirinin yasal dayanaktan yoksun olduğu yönündeki değerlendirmeler için bkz. İnan, Nurkut/ Öz, Gamze, “Rekabet Kurumuyla ‘Uzlaşabilmek!’: Rekabet Kurulu RKHK’nun 4.

Maddesine Yeni Bir Kavram mı Ekliyor!: Uzlaşma??”, BATİDER, C. 29, No. 4, 2013, s. 115 - 140.

280 Anlaşma ve uyumlu eylem kavramlarının ayrılmasına gerek olmadığını savunan yazarlar için bkz.

Ersoy, Bahar, s. 43; Kekevi, Kartellerle Mücadele, s. 167; Sanlı, Geçersizlik, s. 86; Yüksel, s. 65.

çekmektedir281. Bu görüşe göre iki kavramın birlikte kullanıldığı hukuk sistemlerine nazaran Türk rekabet hukuku mevzuatında yaratılan farklar; ispat hukuku ve bilhassa Kanunun 4. maddesinde ifadesini bulan uyumlu eylem karinesi ile 58/2. maddede düzenlenen üç kat tazminat sorumluluğunun doğumu yönündendir282.

Rekabet hukukunun ihlalinden kaynalanan tazminat sorumluluğunda anlaşma ve uyumlu eylem kavramlarının birbirinden ayrılması kanaatimizce kritik bir öneme sahip değildir. Zira burada önemli olan husus rekabet ihlali sonucu meydana gelen zararın tazminidir. Zarar görenlerden, otoriteleri dahi zora sokan bu ayrımı yapmasını beklemek adeta zararın tazmin imkanını ellerinden almaktır. Dolayısıyla Türk rekabet hukukunda öngörülen uyumlu eylem karinesini bu ayrımın yapılmasını zorunlu kılan bir unsur olarak değil; teşebbüsler arası bir anlaşmanın varlığını ispatlayamayan zarar görenlere tanınan bir fırsat olarak değerlendirmek daha isabetlidir. Üç kat tazminat sorumluluğunun doğumu ise kast veya ağır ihmalin varlığı ile ilgili olup ihlalin niteliği sorumluluğunun doğumuna etki etmemektedir283.

§ 5. TEŞEBBÜSLER ARASI ANLAŞMALARIN HUKUKA AYKIRILIĞI