• Sonuç bulunamadı

BİRİNCİ BÖLÜM LYNCH MESELESİ

2.2. CHESTER PROJESİ’NE İLİŞKİN TARTIŞMALAR

2.2.5. Madenler Konusu

20 Ağustos 1909 tarihinde Glasgow’un başvurusu sonucunda Meclis-i Mebusan’a sunulan sözleşme taslağına göre, demiryolu, hükümetten herhangi bir garanti (kilometre garantisi) istenmeden yapılacaktı. Glasgow’un önerisi meclise sunulduğu zaman Chester’ın önerisi de meclise gelmiş ve Chester’ın önerisinin bazı açılardan Glasgow’unkinden daha iyi olduğuna karar verilmişti. Teminatsız usul ile hattın her iki yanındaki 20’şer kilometrelik alandaki madenler karşılığında demiryolu yapımı kabul edilmişti. Madenler konusu, Glasgow’un önerisi Meclis-i Mebusan’a geldiği andan itibaren tartışmaların odağına oturmuştu ve Chester Projesi ile ilgili

211

A.g.c., s.52.

212 A.g.c., s.52.

213 Tokat Mebusu İsmail Paşa, Ali Cenani Bey’in itirazı ve Chester’a verilecek para ile yolun bir

kısmının devlet tarafından yapılması görüşüne, “Ne doğru söz, kailinden Allah razı olsun.” demişti. A.g.c., s.52.

214 İki gün önceki meclis görüşmelerinde Necip Draga Bey şunları söylüyordu: “…20 milyon lira para

istikraz suretiyle ve gerek filhal bütçemizden bir milyon lira tefrik ederek terhin etmek suretiyle, yani karşılık göstermek suretiyle bunu yapmaya kıyam etmek yahut bilahare yapmaya talikan bunu reddetmek yapmamaklıkla muadildir (aynıdır). Bu böyledir. Binaenaleyh redden hasıl olacak netice, birinci suretle budur.

İkinci bir suret daha vardır, nedir? Böyle yapmayalım, şu madeni, tekrar karşılık göstererek daha ehven şeraitle şirket arayalım, eğer aranmamış olsaydı o vakit bunu demeye hakkımız olurdu, fakat bu tamamiyle aranmıştır, bundan da emin olunur ki Avrupa kıtasında böyle bir şirket bulamazsınız, bunu ancak Amerika’da bulursunuz. Çünkü gerek Rumeli, gerek Bağdat Hatları hep devlet parası ile yapılmışken, teminat akçesi ile inşa olunmuşken, etrafındaki maadinin imtiyazları da verilmiştir, hem bedava verilmiştir.” Bkz., MMZC, C:1, D:1, İS:4, 2 Teşrinievvel 1327-7 Teşrinisani 1327, s.525

Meclis-i Mebusan görüşmeleri devam ettikçe madenler konusu da tartışılmaya devam etti.

Doğu Anadolu’da yapılacak olan demiryollarına ilişkin kesin sözleşmenin iki kısımdan oluşması ve ikinci kısmın tamamen madenlerle ilgili hükümlere ayrılması herhalde bu demiryolu imtiyazında madenlerin ne kadar önemli bir yer tuttuğunu göstermeye yeter.215 Bu sözleşmenin madenlerle ilgili maddelerine göre imtiyazı alan şirket, demiryolu güzergahının her iki tarafındaki yirmişer kilometrelik alandaki ve Sivas ile Elazığ’daki (başka birine verilmiş olanlar hariç) bütün madenlere sahip olacaktı. Şirketin sahip olduğu bu hakkın içinde, sınırları belirlenen bölgedeki bütün keşfedilmiş ve terkedilmiş madenler vardı. Halihazırda işletilmeye devam eden madenler de böylece şirkete devrediliyordu. Bu madenler arasında hükümet tarafından işletilen/işletilmiş Ergani Madeni, Keban Madeni ve Gümüşhacı Köyü simli kurşun madeni de vardı.216 20 Kasım 1911 tarihli Meclis-i Mebusan görüşmesinde söz alan Orman ve Maadan ve Ziraat Nazırı Senabyan Efendi keşfedilmiş veya terkedilmiş madenler hakkında bilgi vermişti: “Bazı maadin-i

mekşufe, yahut daha doğrusu, hükümetçe işletilmekte olan veya bugün metruk bir halde bulunan maadin, kendilerine terk ediliyor. Bu maadin üçtür: Bir, Ergani Madeni. O Ergani Madeni’nden elyevm Hükümet-i Seniyye senevi vasati olarak 18 ile 20 bin lira arasında hasılat-ı safiye temin ediliyor. Yani oradan masarifin tenzilinden (çıkarılmasından) sonra 18-20 bin lira kadar bir hasılat oluyor, bunu alıyoruz… 10 bin tona kadar çıkıyor onun vasati yani 23-24 bin lira kadar masrafı oluyor; binaenaleyh, demek senevi 25 bin lira kadar bir masraf oluyor. Hasılat-ı

215 53 maddelik “Şarki Anadolu Demiryollarına Dair Mukavelename-i Kati”nin 14 maddesi “Maadine

Müteallik Ahkam Beyanındadır” isimli ikinci kısmında yer almaktadır. Bkz., MMZC, C:7, D:1, İS:3,

8 Mayıs 1327-21 Mayıs 1327, ss.11-19.

216 42. madde: “Hükümetçe işletilmiş olan maadinden Sivas vilayetinde kain Gümüşhacı Köyü simli

kurşun madeni tarafı hükümetten sahibi imtiyaza terkedilmiştir. Bundan maada demiryolu güzergahının sureti katiyyede tayininden sonra güzergahın yemin ve yesarında (sağında ve solunda) yirmişer kilometrelik mıntıka dahiline tesadüf edecek olan ve hükümetçe işletilmekte bulunan bilcümle maadin ile Sivas ve Mamüretülaziz vilayetleri dahilinde aharın hakk-ı müktesebi (kazanılmış hakkı) olmayan maadin-i mekşufe (keşfedilmiş) ve metruke (terkedilmiş) dahi şirkete terkedilecektir. Maadini mezkure ve ezcümle mezkur mıntıka dahiline tesadüf eylediği veyahut bir şube hattıyla hattı asliyeye raptedildiği halde Ergani Madeni bilcümle mağaralar ile her türlü müdahaleden ve hukuku gayriden azade olarak sahibi imtiyaza teslim edilecektir. Ancak Ergani madeninin merbut haritada hududu irae olunan Lam Mağarası diğerleri gibi hükümete ait ise de elyevm mezkur mağarayı küşad edenler yahut makamlarına kaim olanlar tarafından imal edilmekte ve ihraç olunan cevherin beher kovası on iki kuruş bedel mukabilinde madencilere füruht edilmekte bulunduğundan sahibi imtiyaz hakk-ı imal sahipleriyle uyuşmadığı halde bunların ihraç edecekleri cevheri bedeli mukarreri mezkur ile iştirak etmek hakkını haiz bulunacaktır.” Bkz. a.g.c., s.18.

gayr-ı safiye 40-50 bin lira raddesinde oluyor. Binaenaleyh, arz ettiğim gibi 18-20 bin lira raddesinde hasılat-ı safiye kalıyor onu hükümet alıyor… Bundan maada bir de Keban Madeni ile Gümüşhacıbey Madeni var ki, bunlar da mukavelename mucibince kendilerine veriliyor. Bu iki maden metruktür, vaktiyle hükümetçe işlettirilmiş; fakat Keban Madeni 35 seneden beri, Gümüşhacı Madeni dahi 18 seneden beri terk edilmiş, işletilmiyor.”217

Demiryolu yapımı için keşfedilmiş ve keşfedilmemiş madenlerin kullanım hakkının imtiyazı alan şirkete verilmesi konuyla ilgili Meclis-i Mebusan görüşmelerinde mebuslar arasında sürekli tartışılan bir konu olmuştu. Bir taraftan bu uygulamanın devletin yararına olduğu ve kabul edilmesi yönünde görüşler belirtilirken diğer taraftan milli kaynaklar üzerinde yabancı bir şirketin tam denetim kurmasının karşısında olanlar da vardı.

İstanbul Mebusu Pandelaki Kozmidi Efendi, Abdülhamit dönemi uygulamalarına benzettiği ve karşı çıktığı maden konusu hakkında şunları söylüyordu: “Meclis-i Umumiye sorarım şimdi su suretle verdiğiniz tazminat ile terk

ettiğimiz hukukun kıymeti nedir? Yahut kaç milyon lira veriyoruz? Çünkü şimdiye kadar keşfedilmiş ve şimdiden sonra keşfedilecek madenlerimizi veriyoruz. Bunların kıymeti yüz lira da olabilir yüz bin lira da olabilir. Bendeniz bilmem, fakat siz de bilmezsiniz. Peki, kıymetini bilmediğimiz halde buna rıza göstermek, verdiğimiz şeyin ne olduğunu bilmediğimiz halde onun verilmesine razı olmak öyle alel-ımıya (körü körüne) muamele yapmaktır ki bu yolda mukarrerat ittihazı (kararların kabulü) belki

İdare-i Müstebide zamanında (Abdülhamit idaresinde) kabil olabilirdi. Fakat her

şeyi tetkik ederek her şeyin neticesine, hakikatine vakıf olarak karar ittihaz etmek esasını kabul etmemek İdare-i Meşruta ile kabili telif olamaz.”218 Kozmidi Efendi, Ergani madenini örnek göstererek, hükümetin burada tamamen teşebbüste bulunmadığını köylüler tarafından ilkel yöntemlerle işletildiği halde bu madenin senelik 30 bin lira getirisi olduğunu belirtmişti. Kozmidi Efendi, yeraltı

217 MMZC, C:1, D:1, İS:4, 2 Teşrinievvel 1327-7 Teşrinisani 1327, s.529-530. Keban ve Ergani

yöresindeki madencilik faaliyetleri hakkında geniş bilgi için bkz., Fahrettin Tızlak, Osmanlı Döneminde Keban-Ergani Yöresinde Madencilik (1775-1850), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1997. 18. ve 19. yüzyılda Ergani madeni ürünleri ve miktarları için bkz., Tızlak, a.g.e., ss.126-134. Ergani madenindeki 1850-1912 yılları arasındaki bakır üretim miktarları için bkz, Vedat Eldem, Osmanlı İmparatorluğu’nun İktisadi Şartları Hakkında Bir Tetkik, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1994, s.52.

kaynaklarının zengin olduğunu anlatmaya çalışarak, “…ben olabilir ihtimaline tabi

servetimi çıkarıp başkasına vermem kilometre teminatı vermek, bendenizin fikrimce daha enfa ve daha iyidir.” diyordu.219 “Bu madenlerin bir tanesi on şimendifere

değer.” diyen Ankara Mebusu Mehmet Talat Bey220 de madenlerin verilmesine karşı çıkıyordu.221

Kozmidi Efendi’nin söylediklerine yanıt olarak söz alan İzmit Mebusu Ahmet Müfit Bey222, “Madenlerin imtiyazını vermek demek, madenleri veyahut araziyi

kumpanyaya temlik etmek (mülk olarak vermek) değildir.” diyordu. Ahmet Müfit

Bey’e göre toprağın altında kalan madenler kimseye yarar sağlamayacaktı.223 Maden işi bir piyangodur diyen Gabriyel Efendi, bunu her akıllı kumpanyanın yapamayacağını belirterek aslında yöntemin uygulandığı takdirde yararlı olabileceğini ima etmiş oluyordu.224

Chester’ın önerdiği proje üzerinde yapılan değişiklikler sonucunda, kesin sözleşmenin onaylanması amacıyla Meclis-i Mebusan’a gönderildiği zaman, mebusların madenler karşılığında demiryolu yapılmasına ilişkin yorumları devam etmişti. Chester Projesi’nin önemli destekçilerinden Necip Draga Bey’e göre madenlerin verilmesi “menafi-i müstelzim”di.225 Neden böyle olduğunu Necip Draga Bey daha sonraki bir Meclis-i Mebusan görüşmesinde şöyle açıklıyor: “Burada

hatıra gelen bir şey var, o da madenleri ecnebilere vereceğimize tebaa-i Devlet-i Aliye’ye verelim, bu daha iyidir. Evet, daha iyidir ama, tebaa-i Osmaniyye bu kadar cesim maadini işletebilir mi? Onları işletmek için sermaye mefkuttur (yoktur). Orman ve Maadin Nezareti’ne müracaat ederseniz, orada birçok senelerden beri

219 A.g.c., s.596.

220

Bkz., 1. bölüm, 137. dipnot.

221 A.g.c., s.604.

222 Ahmet Müfit (Saner) Bey (1871-1949): 1. ve 2. dönem İzmit mebusudur.Türk ve İttihatçıdır. İdarecilik yapmıştır. Bkz., Demir, a.g.e., s.360; Rustow-Ahmad, a.g.m., s.269; Türk Parlamento Tarihi, Cilt:2, s.643.

223 A.g.c., s.597-598.

224 Ticaret ve Nafıa Nazırı Gabriyel Noradunkyan Efendi: “Teklif güzel, fakat maden işleri o kadar

karanlık iştir, o kadar kapalı bir iştir ki bir sene değil, beş sene, on sene, yirmi sene gider, taharri ederler, çalışırlar, bir çok masraflar ederler. Yüz kumpanya içinde doksanı iflas eder. Muvaffak olamaz. Fakat yüzünün içinden on tanesi muvaffak olur.

Muvaffak olduğu zaman fevkalade muvaffak olur, O tarzda muvaffak olur ki çıkaracağı aksiyon yüzde otuz, kırk misline çıkar. Bu piyango demektir. Bunu her akıllı kumpanya yapamaz. Zannetmeyiniz ki pek çok müşteriler bulunur da hepsi gelir, bu tarz muamelata iştirake girişir. Bunu hiç aklınıza getirmeyiniz. Yirmi milyon lira ortaya konulmak lazım gelince, gayet cesurane bir yürek olmalı ki esbabı sermaye o işin içine girsin.” Bkz., a.g.c., s.599.

milletçe müstedayat (izin isteyen) görürsünüz. Binlerce müstedayattan pek az miktarda maden işliyor; bunu bilmelisiniz. Binaenaleyh, bu maadinin işletmesi böyle cesim (büyük) ecnebi sermayelerine mütevakkıftır. Mösyö Çester, hiç şimendifer yapmamış olsaydı ve şu maadini, şu kadar sermaye ile işleyeceğini vaat ederek isteseydi, vermeyecek miydiniz? Elbetteki memleketimizin menafi-i iktizası (menafi-i müstelzim-gerekli menfaatler) olarak verecektik.”226 Necip Draga Bey’e göre, bin beş yüz küsur kilometre demiryolu yapılması için madenlerin verilmesi kabul edilebilirdi. Karesi Mebusu İbrahim Vasfi Efendi227, “O halde bu maden imtiyazı

oluyor, şimendifer imtiyazı değil.” diyordu.228 Necip Draga Bey’e göre, kendileri daha bir asır o madenleri yabancıların işlediği gibi işleyemeyecekti.229

Necip Draga Bey gibi Kirkor Zöhrap Efendi de Chester Projesi’nin önemli destekçilerinden biriydi. Üzerinde tartışılan konu Anadolu’nun yer altı zenginliğiyle ilgiydi ve bu zenginlik Zöhrap Efendi’ye göre düşünüldüğü kadar çok değildi. Zöhrap Efendi, maden konusunun büyütüldüğü iddia ediyordu: “Zöhrap Efendi

(İstanbul): …Efendiler, bizim serveti madeniyemiz küllidir. Çester gelip taharriyat yahut şimendifer hattı için tetkikat icra etmek vesilesiyle bizim serveti milliyemizde ne olduğunu tetkik edecek, sonra istediği gibi hareket eyleyecek.

Bütün esrarı servetimize vakıf olacak gibi, bütün efkarı umumiyenin güya müttahiden teslim ettiği bu hususun hilafına olmak üzere ve gayet musırrane (ısrarla) diyeceğim ki, diğer memalikin arazisine nisbetle bizim arazimiz hiçbir vakit serveti madeniyye nokta-i nazarından onlara takaddüm etmez, onların kat kat madunundadır (altındadır). Bizim izzeti nefsimiz, her şeyde bizi hayale sevkettiği gibi, bu serveti madeniyye bahsinde bizi hayale sevkediyor. Hiç serveti madeniyyemiz yoktur demem, fakat o zannolunduğu gibi ekilip yerden alınıp toplanacak kadar serveti madeniyye yoktur. Delil isterseniz...

İsmail Hakkı Bey (Gümülcine): Hükümde istical (acele) etme Zöhrap Efendi.

226 MMZC, C:2, D:1, İS:4, 9 Teşrinisani 1327-5 Kanunusani 1327, s.51.

227 İbrahim Vasfi Efendi (1861-…): Türk ve liberal olan İbrahim Vasfi Efendi, Karesi mebusluğu

yapmıştır. Ulemadır, kadılık ve idarecilik görevinde bulunmuştur. 1919’da bakan. yapmıştır. Bkz., Demir, a.g.e., s.364; Rustow-Ahmad, a.g.m., s.271; Türk Parlamento Tarihi, Cilt:2, s.657.

228 MMZC, C:7, D:1, İS:3, 8 Mayıs 1327-21 Mayıs 1327, s.232

Zöhrap Efendi (Devamla): Allah versin de yanılmış olayım. Delil isterseniz, bugün bu memlekette madencilik ile iştigal eden adamların perişanlığını size gösteririm. Ekserisi, hemen kaffesi iflas etmiştir. Bundan iki-üç sene evvel Maden Nezareti’nden bir istatistik tanzim edildi ve görüldü ki, birkaç bin maden imtiyazının neticesinde birtakım Osmanlıların içinde ya 1 kişi yahut 2 kişi nihayet 3 kişi payidar olmuş; 2-3 kişi esbab-ı istirahatını temin etmiş, üst tarafı nabedid (belirsiz) olmuş gitmiş.

…bir kere öyle, muhayyelemizde büyüttüğümüz altunları, mücevheratı Çester eğilip de yerden toplayacak suretindeki havali batılı kaldıralım. Sonra, bu hakkı taharriyi vermekle güya, fevkalade Çestere bir lütuf ediyoruz diye olan zannımızı da tashih edelim.” 230

Pastırmacıyan Efendi’nin madenler konusunda belirttiği görüş Zöhrap Efendi’nin görüşüyle benzerdi. Pastırmacıyan Efendi de yeraltında gizli bir hazine olduğuna inanmıyor ve bu olasılığın gerçek olması durumunda ise bundan yine devletin karlı çıkacağını bildiriyordu: “Onlar orada altın madeni bulacaklar da, güya

memleketi zaptedeceklermiş. Keşke altın madeni bulsalar. Bu, hükümetin menfaatidir.”231 Çünkü devlet çıkan madenler üzerinden vergi alacaktı.

Ergani Mebusu İbrahim Hakkı Efendi232, mebusu bulunduğu bölgenin çıkarlarını düşünerek, şirkete verilen madenlerle ilgili hakkın ahali üzerinde olumsuz etkisi olacağına inanmaktaydı. Eğer sözleşme kabul edilirse işçi ve maden cevheri satış fiyatlarını etkileyecekti. Şirket orada işe başladıktan sonra cevher ocakları ve depolar işe yaramayacaktı. “Şimdi, ahalinin 500 senelik bir hakk-ı imalini nezetmekIe

tabii cerihadar olacak kulub (yaralanacak kalpler), kulub-u mahallinin o elim cerihasına adeta toz serpercesine bir de 70-80 bin lira kıymetindeki cevher ocakları ile, depolarını istimlak etmeyerek ellerinde bırakmak doğrusu meşrutiyetin tecviz edeceği halattan olmasa gerekir. Anlamalı ki, bu madenlerden 40-50 bin nüfus istifade ediyor. Evet, bu şirket oralarda faaliyete başlarsa, bundan amele kısmı

230 MMZC, C:7, D:1, İS:3, 8 Mayıs 1327-21 Mayıs 1327, s.240-241. 231 MMZC, C:2, D:1, İS:4, 9 Teşrinisani 1327-5 Kanunusani 1327, s.58.

232 İbrahim Hakkı Efendi (1864-…): 1. dönemde Ergani mebusluğu yapan İsmail Hakkı Efendi, Türk

ve müstakildir. Eşraftır ve idarecilik yapmıştır. Meclis-i İdare Başkatibi Niyaz Bey’in mebusluğu reddedilince 23 Mart 1909 da mebus seçildi. Mebusluğunu kesmek için bazı girişimlerde bulunulmuş olmasına rağmen, yapılan iddialar geçerli sayılmamıştır. Bkz., Demir, a.g.e., s.373; Rustow-Ahmad, a.g.m., s.276; Türk Parlamento Tarihi, Cilt:2, s.334.

istifade edecektir, bu cihet doğrudur, fakat bir ‘üstad’ tabir edilen ustalar vardır ki, bunlar hayatlarının birçok senelerini bu madende geçirmişler, öyle bir sanat elde etmişlerdir. Tabii amelelik edemeyip işsiz ve aç kalacaklardır. Bir adam, bir araziyi üç sene bila ivaz (bedelsiz) tasarruf ederse hakkı karar-ı sabit oluyor. Gerçi bu düstur maden muamelatına kabili tatbik değildir, ancak 500 senelik bir hakk-ı imal de bilaivaz mezedilemez. Maden hiç olmazsa mukayyeden (sınırlı olarak) o şirkete verilmelidir.” Gümülcine Mebusu İsmail Hakkı Bey233 de İbrahim Hakkı Efendi’nin söylediklerini destekliyordu.234 İbrahim Hakkı Efendi, sözleşmenin ahaliyi etkileyecek kısımlarının değiştirilmesini önererek sözlerini noktalıyordu.

İbrahim Hakkı Efendi, demiryolunun, geçtiği bölgelerin kalkınmasına önemli ölçüde fayda sağladığı bilinciyle olsa gerek projeye tam olarak karşı çıkmamıştı. İbrahim Hakkı Bey’in isteği, seçmenlerinin geleceğinin düşünülmesiydi. Bunun için yapılması gerekeni, Meclis-i Mebusan’ın 1911 yılındaki tatilinden sonraki görüşmelerde tekrar söz alan İbrahim Hakkı Efendi şöyle anlatıyordu: “...zaten ziraat

ve ticaret gibi vesail-i taayyüş-ü istihsale (yaşam tarzı oluşturacak vesilelere) imkan olmayan o mevkide -ki, bütün taşlıktan ibarettir- otuz kırk bin nüfusu işsiz bırakmak zannedersem tecviz edilmez (uygun görülmez). Çünkü zulümdür. Peki, madeni tamamiyle ahaliye mi terkedelim? Hayır, bunlar bakır imali noktasından dört yüz seneden beri hükümete karşı, ne hak ve vaziyeti haiz işe, Kumpanya da bu hakka riayet eder ve kendi hesabına çıkaracağı cevherleri öyle Amerika’ya, şuraya buraya göndermeyerek, orada izabe ettirirse bu kısımdan velev bir dereceye kadar olsun maksad-ı madelet hasıl olur (adalet yerini bulur). Bunun için işte bir de takrir veriyorum.”235

233 İsmail Hakkı Bey (1877-9?-1945): 1. dönemde Gümülcine mebusu olan İsmail Hakkı Bey, Türk ve

Liberaldir. İdareci ve avukattır. Meclis-i Mebusan’da Arzuhal, Dahili Nizamname Encümeni Reisliği ve Kanun-ı Esasi Encümeni Zabıt Katipliği yağmıştır. Bkz., Demir, a.g.e., s.357; Rustow-Ahmad, a.g.m., s.268; Türk Parlamento Tarihi, Cilt:2, s.344. Hüseyin Cahit Yalçın doğal olarak, onun hakkında pek de hoş şeyler söylemez: “İstanbul köpeklerine benzeyen Gümülcineli... Kapanmaz

gözden saklanmaz kirli bir sıra dişleri vardı. Her lakırdı söyleyişinde ısıracak gibi bu ağız uzanır, yumruklar havaya kalkar, tatsız ve kalabalık bir ağızla hücuma başlardı. Yukarıdaki el düşen pantolonu düzeltmek ve çekmek için aşağı iner, beldeki kayış sıkıştırılır ve hücuma devam ederdi.”

Bkz., Hüseyin Cahit Yalçın, Tanıdıklarım, s.128.

234 MMZC, C:7, D:1, İS:3, 8 Mayıs 1327-21 Mayıs 1327, s.235-236. 235 MMZC, C:2, D:1, İS:4, 9 Teşrinisani 1327-5 Kanunusani 1327, s.33.

Demiryolunun geçeceği güzergahta bulunan Diyarbakır’ın mebusu olan Fevzi Bey236, ne olursa olsun demiryolunun bir an önce yapılması taraftarıydı. Geniş hat yapılması taraftarı olan Fevzi Bey, “Eğer bütçemiz müsait değilse yalnız yer altında,

toprak altında kalmış madenleri teminat verilmek suretiyle dar olsun yapılmasını herhalde hiç yapılmamaktan daha iyi muvafıktır.” diyordu. İbrahim Hakkı Efendi’nin

görüşlerinin tersini savunan Fevzi Bey’e göre buradan geçecek demiryolunun sayesinde halkın refahı artacaktı. Fevzi Bey’in açıklaması, İbrahim Hakkı Efendi’nin bu imtiyazın halkı olumsuz yönde etkileyeceği görüşlerine yönelik olduğuna kuşku yoktu: “…bendeniz de o vilayetin Mebusu olmak sıfatıyla biraz bilir ve maden

ahvalinden anlarım. Maden ahalisinin ve amelelerin duçar oldukları fakr-u sefalet acınacak bir haldedir. Ergani kasabasının yekunu kadın ve erkek, çocuk beş bini tecavüz etmez. Bunlar umumiyetle madenci değildir yalnız 5-6 yüz ameledir. Buradan çıkan madenleri senelerden beri develerle, merkeplerle naklediyorlar, bundan ahali istifade edemiyor, bunu kabul etmekle emin olunuz ki, o civardaki fukarayı halkı himaye etmiş olacaksınız… madende hala Selim-i Salis (III. Selim) zamanından kalma su ile müteharrik körükler var, bu körükler Sultan Mahmut devrinden beri o kadar yamalanmış ki insan gördükçe müteessir oluyor. Bu, asırlardan kalma usul ile maden istihsalinde insan müteessir oluyor. Birtakım arkadaşlar bu madencileri toptan vermeyelim, bunlardan biz kendimiz istifade edelim dediler. Bu madenler böyle toprak altında durdukça onlardan hiçbir istifade hasıl olamayacaktır, emin olun. Bu madenlerde çalışacak ahalidir, Osmanlılardır. Bunu Amerika kumpanyası aldı ise, amelesini tabii Amerika’dan getirecek değildir. Amerikalılar buralara liralar dökecekler, bizim ahalimiz sermaye sahibi olacaklardır… oralardan geçecek bir şimendifer bu civarın hayat-ı ictimaiye (sosyal yaşamlarına) ve hayat-ı iktisadiyesine pek büyük faydalar verecektir.”237 Fevzi Efendi’nin madenlerden ahalinin istifade edemediğine işaret etmesine karşılık bir kez daha söz alan İbrahim Hakkı Efendi, bunun suçlusunun devlet olduğunu belirtmişti. Çünkü ahalinin zor şartlarda çıkardığı bakırı devlet rayiç fiyatın altında alıyordu.238

236 (Pirinççizade) Fevzi Bey (1878-1933): 1., 2. ve 3. dönem Diyarbakır mebusudur. Kürt ve İttihatçıdır. Milletvekili veren bir ailedendir. Eşraf ve toprak sahibidir. Bkz., Demir, a.g.e., s.373; Rustow-Ahmad, a.g.m., s.276.

237 MMZC, C:7, D:1, İS:3, 8 Mayıs 1327-21 Mayıs 1327, s.238. 238 A.g.c., s.253.

Meselenin aslının yeni madenler çıkarmak değil keşfedilmiş madenlerin zaptedilmesi olduğunu söyleyen Serfice Mebusu Boşo Efendi, İbrahim Hakkı Efendi’nin sözlerini destekler nitelikte bölge halkının lehine beyanatta bulunuyordu.

“…(maden sahipleri için) Biz ne hakla ve kimin malını kime vermekle hak kazanabiliriz? …sizin madenleriniz buna mani oluyor, gelin siz vatan evladısınız sizin hakkiniz neye baliğ oluyor ve tazminat makamında ne istiyorsunuz dedik mi? Evvela hükümet, onların hakkını vermeliydi. Ondan sonra tabii Çester’e Glaskov’a kimi isterse verir.” 239 Boşo Efendi’nin sözlerine karşılık Orman ve Maadin ve Ziraat Nazırı Mavro Kordato Efendi, zaten Ergani madenlerinin çoğu devlete ait bu yüzden bir sorun yok diyordu. Ayrıca madenlere sahip olacak şirkette buradaki ahaliye eski haklarını devam ettirecekti.240

Outline

Benzer Belgeler