BÖLÜM 2: ĠSĠM KAVRAMI VE KUR’ÂN-I KERÎM SÛRELERĠNĠN ĠSĠMLENDĠRĠLMESĠ ĠSĠMLENDĠRĠLMESĠ
4. Birden fazla ismi olan bu sûrelerin bazı isimlerinin sahâbeden nakledilmiĢ olması
2.2.6. Farklı Disiplinlerde Sûre Ġsimleri
2.2.6.1. Mezhebî Ekollerde Sûre Ġsimleri
Ġslâm‟da tefsir hareketine hız veren âmillerden biri ve belki de en önemlisi, Ġslâm‟ın birinci asrından itibaren gerek dinî ve gerekse siyasî bir anlayıĢla zuhur etmeye baĢlayan fırkalar olmuĢtur. Her Ģeyden evvel müslüman olduklarını unutmayan bu fırkalar, yaptıkları iĢlerin doğruluğunu isbât için Kur‟ân‟a baĢvuruyorlardı. Gittikleri yolun doğruluğunu göstermek için âyetleri, kendi görüĢlerini teyit edecek Ģekilde te‟vil ediyorlardı. Mutezile, ġîa ve Hâricî fırkalar gibi ortaya çıkan ilk mezheplerin hepsinin Kur‟ân‟a sarıldığını ve ilk ihtilâfların hepsinin Kur‟ân‟a rücu ettiğini görmekteyiz.787
Biz de burada farklı mezheplere ait oluĢan tefsir külliyatından, sûrelerin isimlendiriliĢinde farklılık olup olmadığını tesbit etmek üzere her birine mensup müfessirlerin eserlerini inceleyeceğiz. Fakat burada elimizdeki Kur‟ân‟lardaki ittifak edilen sûre isimlerini değil ihtilâf edilenleri beyan edeceğiz.
786 Abdülkâdir, Me‘âlimü süveri’l-Kur’âni’l-Kerîm, I, 93.
787 Zehebî, Muhammed Hüseyin, et-Tefsîr ve’l-müfessirûn, (Tahrîc: Ahmed ez-Zu„bî), Dârü‟l-Erkam, Beyrut ts., I, 238; Aydüz, Davut, Tefsir Çeşitleri ve Konulu Tefsir, IĢık Yayınları, Ġstanbul 2000, s. 63.
124
2.2.6.1.1. Mutezile Kaynaklarında Sûre Ġsimleri
Emevîler döneminde ortaya çıkan, fakat asıl etkisini Abbasîler döneminde gösteren Mutezile, Haricîler gibi fikirlerini harekete dönüĢtürmemiĢlerdir. Mutezile mensupları, müslümanlar arasında Ġslâm rasyonalistleri olarak tanınırlar. Yani akılcıdırlar. Onlara göre akıl her Ģeyin ölçüsüdür. Akılla, her Ģey bilinir. ġayet akılla nakil çakıĢırsa, nakil te‟vil edilir.788
Burada, bu mezhebe bağlı aĢağıdaki müfessirler ve tefsirlerini ele alacağız: Önce Kâdî Abdülcebbâr el-Hemedânî‟nin Tenzîhül-Kur’ân ani'l-matâ‘in adlı eserini ve Mahmûd b. Ömer ez-ZemahĢerî‟nin el-Keşşâf an hakâikı gavâmizi’t-tenzîl ve uyûni’l-ekâvil fî vücûhi’t-te’vîl isimli tefsirini ele alacağız.
Bu iki tefsiri incelediğimizde Ģu an elimizde bulunan mushaflardaki sûre isimleri ile Mutezile âlimlerine ait bu eserlerdeki sûre isimleri arasında çok büyük farklılıklar göremedik. Mushaftaki sırasıyla ele alacak olursak, Fâtiha sûresi Kâdî Abdülcebbâr‟ın tefsirinde789 “el-Hamd Sûresi” olarak adlandırılırken ZemahĢerî‟nin tefsirinde790 ise “Fâtihatü‟l-itKâb” olarak adlandırmıĢtır. Fâtır sûresini ise ZemahĢerî791
“Melâike” olarak adlandırırken Kâdî Abdülcebbâr792
ise Fâtır sûresi diye isimlendirmiĢtir. Bunun yanında Kâdî Abdülcebbâr Mü‟min sûresini tefsirinde793
aynı adla isimlendirirken ZemahĢerî ise tefsirinde794
Gâfir olarak adlandırmıĢtır. Öte yandan Kalem sûresi, her iki tefsirde de “Nûn” adıyla kaydetmiĢlerdir.795
Nebe‟ sûresi ise Kâdî Abdülcebbâr‟ın tefsirinde796 “Yetesâelûn” olarak isimlendirirken ZemahĢerî‟nin tefsirinde797 “Amme Yetesâelûn” olarak kaydedilmiĢtir. ĠnĢirâh sûresi Kâdî Abdülcebbâr‟ın tefsirinde798
“Elem NeĢrah” olarak anılırken ZemahĢerî‟nin tefsirinde799
ise “ġerh Sûresi” Ģeklinde adlandırılmıĢtır. Tebbet sûresi de her iki tefsirde de “Mesed” adıyla kaydedilmiĢtir.800
788 Zehebî, et-Tefsîr ve’l-müfessirûn, I, 241-244; Aydüz, Tefsir Çeşitleri ve Konulu Tefsir, s. 63.
789
Kâdî Abdülcebbâr, Ebü‟l-Hasen Ahmed el-Hemedânî, Tenzîhü’l-Kur’ân ani'l-matâ‘in, Dârü‟n-nehdati‟l-hadîse, Beyrut ts., s. 9. 790 ZemahĢerî, el-Keşşâf, I, 99. 791 ZemahĢerî, a.g.e., V, 136. 792 Kâdî Abdülcebbâr, a.g.e., s. 343. 793 Kâdî Abdülcebbâr, a.g.e., s. 365. 794 ZemahĢerî, a.g.e., I, 365.
795 Kâdî Abdülcebbâr, a.g.e., s. 431; ZemahĢerî, a.g.e., VI, 179.
796
Kâdî Abdülcebbâr, a.g.e., s. 446.
797 ZemahĢerî, a.g.e., VI, 293.
798 Kâdî Abdülcebbâr, a.g.e., s. 468.
799 ZemahĢerî, a.g.e., VI, 396.
800
125
Saydıklarımızın dıĢındaki sûrelerin isimleri ise aynıdır. Görüldüğü üzere Mutezile ilim adamlarının yazdığı eserlerdeki sûre isimleri ile bugünkü mushaflardaki sûre isimleri arasındaki ortaklık çok fazla, farklılıklar ise oldukça cüz‟îdir. Hatta pek çok farklı tefsir ve mushaflarda farklı isimlerle kaydedilen Tevbe, Ġsrâ, Fâtır, Mü‟min, Fussiler ve Beyyine sûrelerinde bile farklılık yoktur. Bu iki eserdeki farklılıklar da zaten diğer bazı tefsir veya mushaflarda bulunan isimlerdir. Bilinen isimlerin dıĢında çok değiĢik bir isimlendirme söz konusu değildir.
2.2.6.1.2. ġîa Kaynaklarında Sûre Ġsimleri
Terim olarak “Ģîa” kelimesi, Hz. Peygamber (a.s.)‟in vefatından sonra Hz. Ali‟yi ve onu müteakiben Hz. Ali‟nin soyundan gelenleri hilâfete en lâyık olarak kabul eden veya Hz. Ali‟yi meĢru halife sayıp daha sonraki halifelerin de onun soyundan gelmesi gerektiğini savunan topluluklara verilmiĢ olan isimdir.801 ġîa‟nın, Ġsmâîlîler (Bâtınîler), Ġmâmiyye (ĠsnâaĢeriyye) ve Zeydîler gibi pek çok kolu vardır.
Bâtınîlerin Kur‟ân‟ın te‟villerine dair tam, müstakil eserleri bulunmamaktadır.802
Bu bakımdan Ġmâmiyye ġîası‟ndan Ģu müfessir ve tefsirlerini inceleyeceğiz: Önce Ebû Cafer et-Tûsî‟nin (ö. 460/ 1067) et-Tibyân fî tefsîri’l-Kur’ân adlı tefsiri, sonra Ebû Ali el-Fazl et-Tabersî‟nin (ö. 548/1153) Mecma‘u’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân adlı eseri ile Muhammed Hüseyin et-Tabâtabâî‟nin, (ö. 1402/1981) el-Mîzân fî tefsîri’l-Kur’ân isimli kitabını araĢtıracağız. ġîa‟nın Ehl-i Sünnet‟e en yakın ve aralarında en az ihtlilâf olan kolu Zeydiye‟ye803
ait olarak Muhammed eĢ-ġevkânî‟nin Fethu’l-Kadîr el-câmi‘ beyne fenneyi’r-rivâye ve’d-dirâye min ilmi’t-tefsîr adlı tefsirini ele alacağız.
Yukarıda belirttiğimiz tefsirleri incelediğimizde karĢımıza Ģöyle bir sonuç çıkmaktadır: Elimizde bulunan mushaflardaki sûre isimleri ile ġîa âlimlerine ait bu eserlerdeki sûre isimleri arasında çok büyük farklılık görülmemektedir. Mushaftaki sırasıyla ele alacak olursak, Fâtiha sûresi, Tabersî ve Tabâtabâî‟nin tefsirlerinde804
“el-Hamd Sûresi” adıyla adlandırmıĢtır. Tûsî ve ġevkânî‟nin tefsirlerinde805
ise “Fâtihatü‟l-Kitâb” olarak
801 Zehebî, et-Tefsîr ve’l-müfessirûn, II, 5; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 353-354.
802 Cerrahoğlu, a.g.e., I, 360.
803 Zehebî, a.g.e., II, 7.
804
Tabersî, Ebû Ali el-Fazl b. el-Hasen, Mecma‘u’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân, Müessesetü‟l-i„lâm li‟l-matbû„a, Beyrut 1415/1995, I, 47; Tabâtabâî, Muhammed Hüseyin b. Muhammed, el-Mîzân fî
tefsîri’l-Kur’ân, Müessesetü‟l-matbûati‟l-Ġsmâiliyye, 2. bs., Kum 1394/1974, I, 15.
805 Tûsî, Ebû Ca„fer Muhammed b. el-Hasen b. Ali, et-Tibyân fî tefsîri’l-Kur’ân, (thk. Ahmed Habîb Kasîr el-Âmilî), Dâru ihyâi‟t-türâsi‟l-Arabî, Beyrut ts., I, 22; ġevkânî, Fethu’l-kadîr, I, 73.
126
isimlendirilmiĢtir. Tevbe sûresi ise Tabersî ve Tabâtabâî‟nin tefsirlerinde806
“Tevbe Sûresi” adıyla adlandırmıĢtır. Tûsî ve ġevkânî‟nin tefsirlerinde807
ise “Berâe” olarak isimlendirilmiĢtir. Ġsrâ sûresi ise diğer üç tefsirde Ġsrâ sûresi, Tabâtabâî‟nin tefsirlerinde ise “Benî Ġsrâil” olarak kaydedilmiĢtir.808
Mü‟min sûresi Tabersî ve ġevkânî‟nin tefsirlerinde Gâfir,809
Tûsî ve Tabâtabâî‟nin tefsirlerinde ise Mü‟min olarak aynı adla isimlendirilmiĢtir.810
Sûreyi Fussilet sûresi olarak adlandıran Tabersî811 dıĢındaki üç müfessir bu sûreyi “Hâ-Mîm Secde” olarak kaydetmiĢlerdir.812
Meâric sûresi üç tefsirde813 aynı adla, ġevkânî‟nin tefsirinde ise “Seele Sâilün” olarak kaydedilmiĢtir.814 Ġnsân sûresi de Tûsî ve Tabâtabâî‟nin tefsirlerinde “Dehr”,815
Tabersî ve ġevkânî‟nin tefsirlerinde Ġnsân sûresi olarak aynı adla816
isimlendirilmiĢtir. Nebe‟ sûresi de Tûsî ve Tabâtabâî‟nin tefsirlerinde “Amme”,817
Tabersî ve ġevkânî‟nin tefsirlerinde Nebe‟ sûresi olarak aynı adla818
isimlendirilmiĢtir. Tûsî ve Tabersî ĠnĢirâh sûresini aynı adla,819 ġevkânî ve Tabâtabâî ise “Elem NeĢrah” olarak kaydetmiĢlerdir.820 Alak, Beyyine ve Zilzâl sûreleri de bu sûreleri “Ġkra‟” ve “Lem Yekün” sûresi olarak adlandıran ġevkânî821
dıĢındaki üç müfessir tarafından Alak ve Beyyine sûresi olarak anılmaktadır.822
Zilzâl ve Mâûn sûreleri de bu sûreleri “Zelzele” ve “Eraeyte” olarak isimlendiren ġevkânî823
dıĢındaki üç müfessir tarafından Zilzâl ve Mâûn sûresi olarak kaydedilmiĢtir.824
Tebbet sûresi de sûreyi “Mesed Sûresi” olarak kaydeden Tabersî dıĢındaki825
üç müfessir tarafından Tebbet sûresi adıyla isimlendirilmiĢtir.826
806
Tabersî, Mecma‘u’l-beyân, V, 7; Tabâtabâî, el-Mîzân, IX, 145.
807 Tûsî, et-Tibyân, V, 123; ġevkânî, Fethu’l-kadîr, II, 475.
808 Tûsî, a.g.e., VI, 443; Tabersî, a.g.e., VI, 213; ġevkânî, a.g.e., III, 285; Tabâtabâî, a.g.e., XIII, 5.
809 Tabersî, a.g.e., VIII, 424; ġevkânî, a.g.e., IV, 630.
810
Tûsî, a.g.e., IX, 52; Tabâtabâî, a.g.e., XVII, 301.
811 Tabersî, a.g.e., IX, 5.
812 Tûsî, a.g.e., IX, 103; ġevkânî, a.g.e., IV, 661; Tabâtabâî, a.g.e., XVII, 357.
813 Tûsî, a.g.e., X, 112; Tabersî, a.g.e., X, 116; ġevkânî, a.g.e., III, 285; Tabâtabâî, a.g.e., XX, 5.
814
ġevkânî, a.g.e., III, 285.
815 Tûsî, a.g.e., X, 204; Tabâtabâî, a.g.e., XX, 119.
816 Tabersî, a.g.e., X, 206; ġevkânî, a.g.e., V, 456.
817 Tûsî, a.g.e., X, 237; Tabâtabâî, a.g.e., XX, 158.
818
Tabersî, a.g.e., X, 237; ġevkânî, a.g.e., V, 480.
819 Tûsî, a.g.e., X, 371; Tabersî, a.g.e., X, 387.
820 ġevkânî, a.g.e., V, 617; Tabâtabâî, a.g.e., XX, 313.
821 ġevkânî, a.g.e., V, 622, 636.
822
Tûsî, a.g.e., X, 375, 387; Tabersî, a.g.e., X, 392, 411; Tabâtabâî, a.g.e., XX, 322, 335.
823 ġevkânî, a.g.e., V, 642, 673.
824 Tûsî, a.g.e., X, 392, 414; Tabersî, a.g.e., X, 416, 454; Tabâtabâî, a.g.e., XX, 341, 367.
825 Tabersî, a.g.e., X, 474.
826
127
Görüldüğü üzere ġîa ilim adamlarının yazdığı eserlerdeki sûre isimleri ile bugünkü mushaflardaki sûre isimleri arasındaki ortaklık oldukça fazla, farklılıklar ise çok cüz‟îdir.
2.2.6.1.3. Haricî Kaynaklarda Sûre Ġsimleri
Haricî, kelime anlamı itibariyle hariçte olan, kendisini dıĢlayan demektir. Haricîler, bilindiği gibi Hz. Ali (r.a.) ile Muâviye (r.a.) arasında cereyan eden Sıffîn SavaĢı‟nda varılan anlaĢma üzerine, hakeme müracaat edilmesi kararının alınmasına karĢı çıkarak; “hüküm, ancak Allah‟ındır, baĢka hüküm yoktur”, diye Hz. Ali‟ye muhalefet ederek, ona karĢı çıkıĢ yapan ve ondan ayrılan kiĢilere verilen isimdir.827
Diğer bazı fırkalarda olduğu gibi Haricîler‟den bize çokça tefsir telîfleri gelmemiĢtir. Haricîler‟in Kur‟ân tefsirine önemli bir katkıları yoktur.828
Fakat biz burada örnek olması hasebiyle Muhammed b. Yûsuf b. Îsâ b. Sâlih el-Hafsî el-Adevî‟nin (ö. 1332/1914) Himyânü’z-zâd ilâ dâri’l-me‘âd adlı eserini ele alacağız.
Günümüze ulaĢan ender Haricî müfessirlerden olan EttafeyyiĢ‟in tefsirinde farklı olan sûre isimleri Ģöyle kullanılmaktadır: Bu tefsirde Tevbe sûresi “Berâe Sûresi”,829
Ġsrâ sûresi “Benî Ġsrâil”,830
Fâtır sûresi “Melâike”,831 Mü‟min sûresi “Gâfir”,832 Kamer sûresi “Ġkterabet”,833
Kalem sûresi “Nûn”,834 Nebe‟ sûresi “Amme”,835 ĠnĢirâh sûresi “Elem NeĢrah”836
ve Beyyine sûresi “Lem Yekün”837 olarak kaydedilmiĢtir. Görüleceği gibi farklı sûre isimleri, diğer pek çok tefsirde veya ulûmu‟l-Kur‟ân‟a dair yazılmıĢ eserlerde görülen isimlerdir.
Farklı disiplinlerdeki sûre isimlerini araĢtırmamızın amacı, tarihî seyir içinde farklı branĢlara ait Ġslâmî eserlerde kullanılan sûre isimlerinin herhangi bir farklılık ve değiĢikliğe uğrayıp uğramadığını, isimlendirmedeki birlikteliği tesbit etmekti. Buna göre Hz. Peygamber (a.s.)‟den bu yana sûre isimleri bir değiĢikliğe uğramamıĢ, bilakis
827 Zehebî, et-Tefsîr ve’l-müfessirûn, II, 211-212; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 481-482.
828 Zehebî, a.g.e., II, 220; Aydüz, Tefsir Çeşitleri ve Konulu Tefsir, s. 71.
829 EttafeyyiĢ, Muhammed b. Yûsuf el-Adevî el-Ġbâzî, Himyânü’z-zâd ilâ dâri’l-me‘âd, Vizâretü‟t-türâsi‟l-kavmi ve‟s-sekâfe, Maskat 1401/1980-1411/1991, II/VII, 5.
830 EttafeyyiĢ, a.g.e., II/IX, 5.
831 EttafeyyiĢ, a.g.e., II/XII, 233.
832 EttafeyyiĢ, a.g.e., XIII, 127.
833
EttafeyyiĢ, a.g.e., XIV, 55.
834 EttafeyyiĢ, a.g.e., XIV, 339.
835 EttafeyyiĢ, a.g.e., XV, 142.
836 EttafeyyiĢ, a.g.e., XV, 336.
837
128
çok büyük bir oranda ortaklık gözlenmiĢtir. Sûre isimlerinin kullanımındaki farklılık çok sınırlı sayıda sûrede gerçekleĢmiĢtir. Farklı olarak tercih edilen isimler ise zaten bazı mushaflarda ve Kur‟ân‟a ait eserlerde veya diğer bazı tefsirlerde de yer yer kullanılmaktadır. Bu isimler bazen sûrenin ilk ismi olarak bazen de ikinci veya üçüncü ismi olarak yer almaktadır. Buna göre farklı disiplinlerde Kur‟ân‟daki sûrelere verilen isimler bakımından bir ihtilâfın olmadığını, yeni isim türetme çabalarının bulunmadığını ve hatta bir fikir birliğinin olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz.