• Sonuç bulunamadı

Türk Ders Kitaplarındaki Endoktrinasyon

Belgede Türkiye de Neler Oluyor? (sayfa 105-110)

Türk sivil toplum örgütleri arasında Tarih Vakfı farklı bir konumu haiz.

Tarih Vakfı, 1980 darbesine kadar üniversitelerde ders veren, araştırmalar yapan sosyal bilimciler tarafından kuruldu. Sonra askerî hükümet tarafın-dan devlet memuriyetinden uzaklaştırıldılar. O zamantarafın-dan beri araştırma-cılar Türkiye’nin tarihî ve güncel dönemlerine ait yüzden fazla monografi yazdılar, bilimsel dergiler çıkardılar ve uluslar arası sempozyumlar düzen-lediler.

2003’te yeni bir araştırmaya başlandı. “ Tarih Vakfı,” yazılmış 190 farklı ders kitabı üzerinden bir araştırma yürütecekti. Kitapların hepsi Milli Eğitim Bakanlığı’ndan onaylı olarak ilk ve orta dereceli okullarda okutulan kitaplardı. Okul kitaplarının insan haklarına riayet, bireyin devlet karşısın-daki konumu ve diğerleriyle ilişkilerde dikkat etmesi gerekenler noktasında ne tavsiye ettiği araştırıldı. Tarih Vakfı genel sekreteri Orhan Silier, farklı çalışmaların bir araya toplandığı kitaba yazdığı önsözde, “Sonuç bizim beklentilerimizin çok ötesinde.” demişti.

Bunun nedeni Türk sosyal bilimcilerin mezkûr kitapların her tip farklı-lığı tehlike olarak sunduğunu ve dolayısıyla ayrımcıfarklı-lığı teşvik ettiğini tespit etmeleriydi. Ayrıca ders kitapları devletin, kendisine körü körüne itaat edil-mesini ve kutsanmasını sağlayıcı etnik, ırkçı öğeler barındırıyordu. Zorunlu milli güvenlik dersi ile bireyi mevcudiyeti dört bir yandan tehdit altında olan devletin tahakkümü altına alıyor; demokrasi resmi seçimlere indirgeni-yor, katılım ve kanaat oluşumu süreçlerinden bahsedilmiyordu. Kitaplarda Türkiye vatandaşı olmayan Türk yazarlara dünya edebiyatında sahip ol-duklarından çok daha fazla yer veriliyordu. Diğer branşlardaki ders kitap-ları da dünyayı ancak kıyısından köşesinden ele alıyordu.

Araştırmanın sonucunda, demokratik düşünceyi teşvik perspektifinden bakıldığında eğitim metotlarının son derece arkaik kaldığı anlaşıldı. Aslın-da bu bir sürpriz sayılmamalı. Sağcı veya solcu bir Türk milliyetçisi, dev-letini hakkıyla koruyabilmek için devlet memuriyetine girmeye çalışır. Bu noktada önceliği bakanlık bürokrasisinde bir görev almaktır. Milliyetçilerin

Elitlerin Dogması

105

en yoğun bulunduğu yer ise Milli Eğitim Bakanlığıdır. Bu yüzden MEB’de sadece devletin öncelikli konumunu ve milli güvenliğin önemini anlatan ders kitaplarının onaylanmasına itina gösterilir.

1926’dan bu yana tüm okullarda zorunlu olarak okutulan “Milli Gü-venlik” dersi, öğrencilerin içinde düşünmeleri istenen çerçeveyi çizer. Ge-nellikle bu dersi en yakın garnizonun komutanı tarafından atanan emekli subaylar verir. Ders kitabı ise Genelkurmay’ın da içinde yer aldığı bir ko-misyon tarafından hazırlanır. Bu dersin amacı, öğrencileri asker bir milletin gururlu birer üyesi ve devletin itaatkâr birer vatandaşı hâline getirmektir.

Derste 1998 yılına değin Türk ordusunun yapısı ön plana çıkarken, o gün-den bu yana Atatürk ilkeleri ve ders kitabındaki bölüm başlığının ifadesiyle

“Cumhuriyet ile birlikte gelen faziletler” vurgulanmaya başlanır.

Atatürk gibi “düşünmeli, yaşamalı ve davranmalıydılar.” Bu mantıkla yazılan kitaplar, bütün komşu ülkelerin Türkiye’den toprak koparmak iste-diklerini ve dünyanın büyük devletlerinin güçlü bir Türkiye’nin oluşmasını engellediklerini öğretiyordu. Yabancı düşmanların bu “oyunlarını” anlaya-cak homojen bir Türk ulusu arzusu öne çıkarılıyordu. Bu homojen ulus gay-rimüslim azınlıkların ve “ayrılıkçı unsurların” meydana getirdiği iç tehlikenin de farkına varacaktı. Ders kitabının hiçbir yerinde Kürt sorunu siyasi bir sorun olarak geçmiyordu. Tüm farklılıklar dış mihraklara bağlanmıştı. Buna bağlı olarak siyaset Türkiye’nin “iç ve dış düşmanlarının” etrafında şekillen-mişti. “Milli Güvenlik” dersinin vermiş olduğu klişeler diğer ders kitaplarının tümünde de tekrarlanmaktaydı. Bu klişeler dokunulmaz aksiyomlar olarak her yerdeydiler. “Milli Güvenlik” kitabında şu ifade kendisine yer bulmuş-tu: “Türk milli çıkarlarına muhalif olan hiçbir düşünce korunamaz ve savu-nulamaz.” Başka bir yerde ise şu denilmekteydi: “Kendi çıkarları etrafında birleşmemiş Türklerin devletleri kısa sürede sona ermiştir.”

Daha ilkokulda “Hayat Bilgisi” dersinde okutulan bir ders kitabı: “ Mil-liyetçilik prensibi dışarıdan gelecek tehditlere karşı ulusumuzun bütünlüğü-nü korumamızı sağlar.” ifadelerine yer vermişti. Üstelik kitaba göre, “Bazı komşu ülkeler Türk toplumunun hızla gelişme ve modernleşme çabasının önüne set çekiyor.”du. Ortaokulda ise öğrencilere şu bilgi veriliyordu:

“Diğer kültürleri kitle iletişim araçları yoluyla öğrenmemiz aynı zamanda bu bilgilerin milli kültürümüz üzerinde olumsuz etkileri olma ihtimalinden ötürü zararlı da olabilir.” İlkokul Fen Bilgisi ders kitabında şu cümle yer almaktaydı: “Diğer ülkelerden mallar satın aldığımızda, onlara paramızı vermiş oluyoruz.” “Atatürk İlke ve İnkılapları Tarihi” ders kitabı ise: “ Milli-yetçilik sona ererse, Türk varlığı da sona erer.” şeklinde bir formül gelişti-rebilmişti.

Kitaplarda anlatıldığı hâliyle dünya tarihi bir kültürler arası savaştır.

Kitaplarda coğrafya ise hücum ve savunma hatları bakış açısından öğreti-lir. Lise Sosyoloji ders kitabında ise, “Kişisel özgürlüklerin incelenmesinde devletin bekası sürekli dikkate alınmak zorundadır. Devletin temel vazife-lerinden biri bu özgürlüklerin sınırlandırılmasıdır.” yazıyordu. Başka ders kitapları da temel hakların sınırlandırılması fikrini nazara vermekteydiler.

Bu anlayışa göre her şeyden ötede devlet vardı. Lise Felsefe ders kitabında: “Toplumsal kaos ve karmaşa yaratmayı amaçlayan bu güçle-ri engelleyecek bir kuruma ihtiyaç vardır. Şiddet kullanma tekelini elinde bulunduran bu kurum devlettir.” ifadesi yer alıyordu. Tüm bu gelişmelerin bireyin iyiliği için vuku bulmadığını ilkokul Hayat Bilgisi ders kitabı apaçık bildiriyordu: “Kişiler devletin ve milletin bütünlüğüne zarar vermedikleri müddetçe özgürdürler.” Araştırmacı yazar Mehmet Semih Gemalmaz, okul ders kitaplarının otoriteyi kutsadığı ve itaat kültürü talebini artırdığı sonucuna varmıştı. Bu kitaplara göre kişi özgürlükleri devlet tarafından tanınmazdı, tam aksine devlet tarafından sağlanırdı.

Tabii ki bu devlet siyasetin temel aksiyomlarını da sıkıca elinde tu-tar. Ortaokul “Atatürk İlke ve İnkılapları Tarihi” ders kitabından: “Siyaset her şeyden evvel devlet siyaseti olarak anlaşılmalıdır.” der. Bu durumda demokrasi körelerek formel bir mekanizmaya dönüşür ve demokrasinin öznesi artık vatandaş değil, ulus olur.

Müzik kitabı, öğrencileri İstiklal Marşı’nı “tutkuyla” söylemeye hazır-lıyor ve lise Edebiyat kitapları Türk dili sevgisini “ulus bütünlüğünün en önemli unsuru” şeklinde övüyordu. İtalyanca ve Yunanca gibi dillerin fo-netik olarak çirkin olduğu öne sürülerek bu diller kerih görülürken Türkçe

Elitlerin Dogması

107

bunların karşısında üstün olmakla taltif ediliyordu. İlkokul Fen Bilgisi kitabı bayrağın kırmızı renginde “şehitlerimizin kanı”nı görüyordu. Aslında devlet için kurban olarak ölmek tüm eğitim safhaları ve branşlarında sürekli gün-deme gelen bir tema. Lise Vatandaşlık Bilgisi kitabında, “Kanlarını vatanı-mızı korumak için vermiş olan atalarımız bu topraklarda yatıyor. Bu ülkeyi Türklerin anavatanı yapmak için canlarını verdiler. Biz de bu güzel vatanı korumak uğruna bütün varlığımızı feda etmeliyiz.” ifadesi yer bulmuştu.

Sadece azınlıklar bu tasviri bozuyordu. Bir ortaokul Türkçe kitabı on-ları “Hristiyan sürüsü” olarak betimlemişti. Yine ortaokulda Sosyoloji kitabı azınlıkları şu şekilde tanımlamıştı: “Bu, çoğunlukla aynı toplumsal haklara sahip olmayan bir insan kategorisidir.” Türk İnkılap Tarihi kitabında Erme-niler şu şekilde betimlenmişti: “Onlar suçsuz olmadıkları gibi devlete sadık da değillerdi, düşman ve hainlerdi.”

Tanıl Bora ilgili makalesinde bugün okul kitaplarında kullanılan dilden bu kitapların sadece endoktrinasyona yaradığının anlaşıldığını öne sürdü.

Bora, bu iddiasında Milli Eğitim Bakanlığı Müfredat Komisyonu Başkan Yardımcısı Altan Ateş’e referansla temellendiriyor. Yapılan eğitimin amacı aynı fikirde öğrenciler yetiştirmekti. Ateş, modern bilgi teknolojisi çağında bunun geçmişteki kadar kolay olmadığını üzülerek belirtiyordu. Buna rağ-men Türk ders kitapları hâlâ dünyaya gözleri kör eden, ötekinden zeno-fobik şekilde korkuyu yayan ve tüm edimleri en azından ders kitaplarında hâlâ kutsal olan Türk devletine tabi kılan bir milliyetçiliği aşılıyordu.

Belgede Türkiye de Neler Oluyor? (sayfa 105-110)