• Sonuç bulunamadı

Modern İslam’ın Hatibi Fethullah Gülen

Belgede Türkiye de Neler Oluyor? (sayfa 197-200)

Gülen, büyük nüfuzu olan karizmatik bir hatiptir. Fethullah Gülen, dindarlık terimini kamusal alana geri getirmiş ve modern İslam’ın vaizi hâline gelmiştir. Çok partili demokrasinin hayata geçmesiyle dinî hayat yeniden canlanmış ve İslami kurumlarla beraber kaybolan bir şey yeniden ortaya çıkmıştı. Bunlar ha-tiplerdi. Aslında kurumlar ortadan kalktığında dahi, içlerinde tasavvufun büyük yere sahip olduğu dinî oluşumlar yaşamaya devam etmişlerdi. Bunlar, birçok Türk için manevi cazibe mer-kezleriydi.

Fethullah Gülen, bu popüler hatiplerin en nüfuzlusudur. İn-sanları, modernite için inançlarını feda etmek zorunda kalmadan modernliğe götürmek istemektedir. Bu yüzden inancı ve inancın geleneklerini moderniteyle birleştirmeye çalışır. Gülen; kendisini, var olan düzene karşı gelen bir İslamcı olarak değil de siyasetin dışında kalan ve inananları doğru yola çağıran bir muhafazakâr olarak görür.

Yeni Elit ve İslam

197

Türk İslam’ında hatipler, diğer İslami toplumlara göre daha fazla mana ifade ederler. Müslüman Türkler, Diyanet’in temsil ettiği yüksek İslam’a inanıyorlarsa da Türklerin çoğu hayatla-rında, mutaassıplıktan uzak bir halk İslam’ını uygulamaktadır-lar. Türklerin ataları Orta Asya’da Şamanizm’in takipçileri idiler.

Şamanizm, hatiplerin yüksek önem taşıdığı bir dindi. Belki de bu yüzden Anadolu’ya doğru göç eden Türkler, ortodoks din âlimleri tarafından değil, dervişler tarafından Müslüman yapıl-dılar. Bugün de eğer İslam bu topraklarda yirminci yüzyılın ilk yarısında hâlâ hayatta kalmışsa, bunun için asıl olarak hatiplere teşekkür edilmelidir.

İslam farklı bölgelerde (Afganistan’da Afrika’da, Bosna’da Bangladeş’te, Pakistan’da Filistin’de) farklı şekillerde gelişti.

Türk İslam’ı da kendine özgü bir yol takip edecekti. Daha önce Müslüman halka sahip hiçbir ülke seküler hukuku uygulama-mış ve laik bir siyaset oluşturmauygulama-mıştı. İslam dünyasının Mısır ve Cezayir gibi birkaç ülkesi dışında İslam, sömürge güçlerine karşı silahlı mücadele aracı bile olmamıştı.

Bu özel yol, Osmanlıların ve Türklerin Latin Hristiyan Avrupa ülkeleriyle, Katoliklerle ve Protestanlarla genellikle iyi ilişkiler geliştirmesini sağladı. Böylece Türkler onların modern-liklerini komplekssiz bir biçimde kabul edebildiler. Müslüman Arapların tarihi ise bunun tam tersidir: Onlar, Ortodoks Hristi-yanlarla barış içinde yaşadılar, ama Latin Hristiyanlar Arap ülke-lerine önce Haçlılar olarak, sonra da sömürge güçleri olarak hiç rahat vermediler.

Çok tanınmış bir hatip olan Fethullah Gülen’in temelde üç hedefi vardır. İlk olarak Türk kültürü ve Batı medeniyeti ile uyumlu, modern bir İslam’ı insanlara tanıtmaktır. Bu tarz bir İslam’la Gülen, Türkiye’yi Avrupa içine yerleştirmek istemek-tedir. İkinci olarak Gülen, Türk İslam’ını güçlendirmeyi arzu etmektedir. Arap İslam’ı Sünnileri, Pers İslam’ı Şiileri meydana

getiren şeydir. Onların aksine Türklerin İslam’ı, çağdaş mede-niyet ile de uyumlu olmalıdır. Üçüncü olarak Gülen, bir diya-log kampanyası yürütmektedir. Müslüman Türklerin önder-liğinde İslam dışı dinlerin mensuplarıyla da diyaloğa girmeyi teşvik eder. Gülen, Ortodoks Hristiyanların lideri olan Patrik I.

Bartholomaios’u İstanbul Fener’deki makamında ziyaret eden ilk Türk dinî liderdi. Roma’da Papa II. Johannes Paul onu kabul etti.

İstanbul’da Sefarad Yahudilerinin önderi olan Başhaham Eliyahu Bakshi Doron ile bir araya geldi.

Gülen İslam’ın yeni, halka yakın bir yorumunu geliştirdi.

İnananların İslam’ı bireysel olarak yaşamaya odaklanmalarını ve İslami bir devlet düzeni peşinde koşmamalarını anlattı durdu.

Çünkü Allah, insanı içinde yaşadığı devlet düzenine göre değil, kendi davranışlarına göre sınayacaktı. Gülen için, İslami kanun-ları uygulamak gibi siyasi sorunlar değil, ahlak ve eğitim gibi konular ön plandadır. Eğitim, modern bilime bağlanmalı; ahlak, davranışlara etik bir temel sağlamalıdır. Ancak bu ikisiyle do-nanmış modern insan, dünyayı organize edebilir ve kendi Müs-lüman kimliğini muhafaza edebilir. İşte bu noktada bir temel olarak din gereklidir. Gülen’e göre, bütün gelişmelerin ötesinde din, insanın hayatını şekillendiren en önemli enerji olmaya de-vam etmektedir. Din, insanların değerlerini şekillendirir ve her zaman yeni medeniyetler vücuda getirir. Medeniyet nehrinden Müslümanlar kendilerini mahrum bırakmamalıdır.

Gülen fosilleşmiş bir maneviyat anlayışı yerine, bütün öğ-retileri tamamlayan bir maneviyat geliştirmeye çalışır. Ona göre dindar adamın da çalışması gerekir ve Gülen insanlardan hayat boyu öğrenme ve faydalı olmaya odaklanmış bir çalışma etiği talep eder. Örnek olarak, Gülen çöplükte gül yetiştirmek zorunda kaldıklarında umudunu kesmeyenleri öncü olarak ad-landırmaktadır. Yeni Anadolulu orta sınıfın etiği burada da or-taya çıkar. Gülen tüm bunlara, yani Ali Bulaç gibi Müslüman

Yeni Elit ve İslam

199

entelektüellere ve Tayyip Erdoğan gibi Müslüman demokratlara zemin hazırlayan kişidir.

Zaman gazetesinde Mart 2004’te çıkan ve on bölüm hâlinde yayımlanan uzun bir röportajda Gülen şöyle diyor: “15 ya da 20 yıl önce, Müslümanlar demokrasiden bahsetmiyorlardı.” Ger-çekten de Türkiye’deki siyasi İslam’ın babası olan Erbakan, ken-disine Avrupa’nın demokratik devletleri arasında değil, Mısır’ın İhvan-ı Müslimin’i tarafında yer biçmişti. O zamanlar entelek-tüel Bulaç da yönünü, AB’de demokrasi için ölçü hâline gelmiş olan “Kopenhag Kriterleri” olarak değil, erken İslam’ın devlet biçimi olarak belirlemişti. Bugün ise Bulaç da bu kriterleri kıstas olarak almaktadır.

Gülen, röportaja İslam’da demokrasi için bir engel olmadı-ğını belirterek devam ediyordu. Ancak bir demokrasi, metafizik bir boyut da gerektirmekteydi ve İslam bunu sağlayabilirdi. Na-sıl ki Hristiyan, Yahudi ve Budist demokratlar varsa, Müslüman demokratlar da olabilmeliydi. Ona göre İslam “toplumsal sözleş-meye” dayanan bir yönetim biçimi önermektedir ki bununla bir-likte özgürce kullanılan oylar sayesinde insanların iradesi ortaya çıkabilecektir. Gülen’e göre insanlar, sorunlarını özgürce tartı-şabilmeli ve hükümetlerini özgürce seçebilmelilerdir. Bu yüzden demokrasiyi muhafaza eden en önemli unsurlardan birisi olan, herkesin aynı haklara sahip olması prensibi, son derece önemli-dir. Hayatın dokunulmazlığı, düşünce ve inanç özgürlüğü, özel mülk edinme hakkı gibi haklar tartışmaya bile açılamazlar.

Gülen, İslam’ın ve demokrasinin uzlaşabileceğine dair hiçbir şüphe taşımamaktadır. Eğer insanlar barış içerisinde yaşarlarsa dünya, medeniyetler çatışmasını yaşamak zorunda kalmayacak-tır. Küresel bir köy hâline gelmiş olan dünyada barış, ancak her-kes insanlar arasındaki farkları insan varlığının değerli bir parça-sı olarak kabul eder ve hiç kimse kendi prensipleriyle uygunluk içinde yaşamaktan men edilmezse yaşanabilir.

Belgede Türkiye de Neler Oluyor? (sayfa 197-200)