• Sonuç bulunamadı

Eski ve Yeni Elit Arasındaki Çatışma

Belgede Türkiye de Neler Oluyor? (sayfa 170-174)

‘Beyaz Türkler’, ‘Zenci Türkler’e Karşı

E

rdoğan henüz İstanbul’un belediye başkanıyken, hapis cezası onandı. O zaman, 1998 Ekim’inde, kendisini des-tekleyenlere şöyle seslenmişti: “Bu ülkede beyaz Türkler ve zenci Türkler arasında bir ayrım vardır, sizin Tayyip karde-şiniz zenci Türklerdendir.” Daha sonraları başbakanken de, me-sela 11 Mayıs 2003’te New York Times’la yaptığı bir röportajda, kendisini “zenci Türk” olarak betimlemeye devam etti.

Bu kelime çiftini Erdoğan icat etmemişti. Kökeni sosyolog Nilüfer Göle’ye kadar gider. Eski elitin bir kadın akademisye-ni olarak Göle, Türkiye’deki siyasi İslamın geçirdiği değişim-leri ve İslami kadın hareketini araştırdı. Akademik kariyerini İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi’nde ve Paris’te Sorbonne’da sürdürürken İslamcı entelektüellerle de güçlü ilişkiler kurdu.

Doksanlı yılların ortasında “beyaz Türkler” ve “siyah Türk-ler” ya da “zenci TürkTürk-ler” kelime oyununu gündeme getirdi. “Be-yaz Türkler”i, yüz yıldır siyasi gücü ve karar verme saygınlığını elinde tutan ve bunun da kültürel bir hak olarak kabul edildiği seküler, kentli üst sınıf olarak tanımladı. “Zenci Türkler” ise devlet elitinin yukarıdan baktıkları kişilerdi. Bunlar, eğitimsiz, taşralı, kırsalda yaşayan, fakir ve dindar Müslümanlardı.

“Beyaz Türkler” Bach’ın Wohltemperiertes Klavier’ini8

8 Eşit Düzenlenmiş Klavye diye Türkçeleştirilmiş. Johann Sebastian Bach’ın eser-lerinden. ÇN

dinleyip Mozart’ın Cosi fan tutte’sine9 gider ve yılbaşı baloları düzenlerler. Çoğu Avrupalı kendini özellikle yabancı dil bilen

“beyaz Türkler”e yakın görür. Ancak “beyaz Türkler”, otoriter ve antidemokratik bir siyaset anlayışını kabul ederler. Avrupalı-lara kültürel oAvrupalı-larak yakınken siyaseten uzaktırlar.

Bunun tam tersi ise “zenci Türkler” için geçerlidir. Orhan Gencebay’ın ve Müslüm Gürses’in hisli, aşırı duygusal arabesk şarkılarını dinlerler, evliliklerini şatafatsız “düğün salonları”nda yaparlar, buralarda alkol servisi yapılmaz ve Batı tarzında dans edilmez. Kültürel olarak Avrupalılara uzaktırlar, çok azı yabancı dil bilir. Ama reformları ve modern demokrasiyi isterler, sözüm ona aydın elitlerin vesayetini silkip atmak ve basit adamlara ken-di kaderini tayin hakkını vermek arzusundadırlar.

Cumhuriyet’in belli başlı elitleri, genellikle yurtdışında iyi bir tahsil edinirler. Kariyerleri kamu görevinde veya büyük şehirlerdeki holdinglerde geçer, hayat tarzları Batılıdır ve ha-yatlarında başka bir tasarıma yer yoktur. Orduya büyük saygı duyarlar ve kamusal alanda bütün dinlere ait, ki buna İslam da dahildir, dindarlık ifadelerini hor görürler. Onların dünyasında ön planda görüş birliği değil, güç vardır.

“Beyaz Türkler”in partisi “Cumhuriyet Halk Partisi”dir (CHP). Türklerin en zengin beşte biri içerisinde, her iki kişiden biri 22 Temmuz 2007 seçimlerinde CHP’ye oy verdi. Oysaki bu kesimin sadece yüzde 23’ü AK Parti lehine oy kullandı. Üniver-site mezunları arasında da benzer bir eğilim göze çarpar. Siya-si hiyerarşide “beyaz Türkler”i temSiya-sil eden son kişi, 2000’den 2007’ye kadar cumhurbaşkanlığı yapan Necdet Sezer’di. Maka-mı yüzünden herhangi bir partinin adaMaka-mı olmasına mümkün değildiyse de, CHP’yle ilişkisi de bir sır değildi.

9 Tam adı Cosi fan tutte, ossia La scuola degli amanti, Türkçesi Kadınlar Böyle Yapar. Wolfgang Amadeus Mozart tarafından hazırlanmış 2 perdelik bir opera buffa eseridir. ÇN

Eski ve Yeni Elit Arasındaki Çatışma

171

Sezer’in görev süresince “beyaz” ve “zenci” Türkler arasın-daki uçurum daha da derinleşti. Halkın isteği AK Parti’yi ikti-dara getirdi. Bu partinin önde gelen siyasetçilerinin eşlerinin ço-ğu başörtüsü takıyordu. Sezer bu kumaş parçasını, bir zamanlar içinde Atatürk’ün de oturduğu Çankaya’daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde görmek istemiyordu. Dolayısıyla devlet resepsiyonları için her zaman iki farklı davetiye gönderdi. Birisi eşlerinin başları açık olan siyasetçilere gidiyordu; onlar eşleriyle birlikte davet edi-liyorlardı. Diğeri ise Erdoğan ve Gül gibi, eşleri başörtüsü takan siyasetçilere gidiyordu; bu davetiyede sadece erkekler çağrılıydı.

CHP’li siyasetçiler de, AK Parti’li politikacıların hayat tarz-larını çağdaş görmediklerini açıkça belirttiler. Atatürk’ün, fesi yasakladığı ve Batı tarzı şapka giymeyi zorunlu hâle getirdiği

“Şapka Kanunu”nu koymasının üzerinden seksen yıl geçmişti.

10 Ekim 2005’te CHP başkan yardımcısı Onur Öymen Vatan gazetesine verdiği bir röportajda, Erdoğan’ın Atatürk’e benzemesi için 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda bir balo organize etmesini, smokin giymesini ve baloya gelen bütün kadınlarla dans etmesini istedi. Bu şekilde Erdoğan bütün dünyaya “muasır medeniyet”

seviyesine ulaştığını göstermiş olacaktı. Oysaki ne Demirel ne de Ecevit eşleriyle kamuya açık şekilde hiç dans etmemişlerdi. Türk basını “Öymen’in dans kriteri”ni günlerce alay konusu yaptı, san-ki smosan-kin ve vals bir san-kişiyi Avrupalı yapacakmış gibi.

“Zenci Türkler” için bahsi geçen elitin itibarı artık yok ol-maya yüz tutmuştu. Gelir dağılımında aşırı derecede eşitsizlik vardı, devlet kurumları verimsiz çalışıyordu, bir sosyal muta-bakat hâlâ görünürde yoktu. 2002 ve 2007 seçimlerinde “zenci Türkler” kimin çoğunluğu oluşturduğunu ve halkın isteğinin ne olduğunu gösterdiler. Siyasi, ekonomik ve sosyal egemenlik et-rafında bir rekabet başladı. “Zenci Türkler” daha uzun bir süre boyunca avantajlı konumlarını koruyacaklar gibi. Nüfus ola-rak çoğunluktalar ve AK Parti vasıtasıyla siyasi olaola-rak daha iyi

organize olmuş durumdalar. Erdoğan olmasa da başka bir lider çıkacaktır aralarından.

“Beyaz Türkler” son savunma silahları olan “laiklik” söy-lemine geri dönmekteler. Bu anlayışa göre laiklik otoriterdir, ayrıca ihtiyaç halinde ordu tarafından uygulanır. Yeni çatışma geleneksel devlet eliti ile yeni Müslüman-Anadolulu orta sınıf arasında cereyan ediyor artık. Bu çatışma esnasında ikinci grup da, devlet ve din ayrımını sorgulamamaya özen gösterir. Onlar sadece, seküler Avrupa devletlerinde de olduğu gibi, doğal karşı-lanan bir din özgürlüğü talep ederler.

Meselenin bir başka boyutu da, “beyaz Türkler”in, “zenci”

çoğunluğun Türkiye’yi içten içe İslamlaştırmayı hedeeyen bir

“gizli gündem”i olduğunu sanmalarıdır. Ancak onların gündemi hiç de gizli değil, aksine gayet açıktır: Türkiye’yi demokratikleş-tirmek, insan haklarını uygulamak, azınlıklara saygı göstermek.

Belki de asıl “beyaz Türkler”in, “laikliği kurtarın!” sloganının arkasına sakladıkları bir gizli gündemleri vardır: Devletin araç-larını kullanarak, kendi ayrıcalıkaraç-larının ve menfaatlerinin kay-bolmasının önüne geçmek. Küreselleşmenin, Türkiye’nin AB’ye girmesinin, özelleştirmenin ve yabancı sermayenin önüne geç-mek isterler. Bir Türk deyimi bu hâlet-i ruhiyeyi güzel açıklar:

“Küçük olsun, benim olsun.”

Erdoğan’ın ve Gül’ün biyografileri ve hayat tarzları, Ece-vit, Baykal, Sezer ve generallerinkinden farklıdır. Türk toplumu daha çoğulcu bir hâle geldi. Kentleşmeyle, piyasa ekonomisine geçişle ve Müslüman-Kalvinist ahlakla birlikte Anadolulu kırsal kesim, basamakları tırmanmaya başladı. Önce şehirlere göçtüler.

Orada yukarıya doğru bir hareketlilik oluşturdular. Artık elitin siyasi ve kültürel olarak dışladığı insanlar, kapıları zorlamaya başlamışlardı.

Bugün hiçbir şey, eskisi gibi değil. “Zenci Türkler” de eği-timli, iktisadi olarak başarılı, modern tüketimle uyumlu, boş

Eski ve Yeni Elit Arasındaki Çatışma

173

zamanlarının tadını İslami değerler çerçevesinde çıkaran bir elite sahip. Bu elit siyasal ve toplumsal olarak kendine güveniyor. Ar-tık gettolarında saklanmayan “zenci Türkler”, başı kapalılar da dahil olmak üzere kamunun bir parçası haline geldiler. Nişantaşı ve Bebek gibi eski elitin meşhur mekânlarında onları dehşete düşürmek pahasına görünmeye başladılar. Bir dünya yıkılmakla tehdit edilirken o dünyanın sakinlerinin dilekleri şu şekildeydi:

“Bunlar geldikleri yerlere geri dönemezler mi?”

Devlet hâlâ ve aynı şekilde seküler, bunu da kimse değiş-tiremez. Farklı olan, toplumda Batılı modernin alternatifi yeni ve gene modern bir İslami hayat tarzının artık görünür olmaya başlaması. Bu süreçte bir karşı elit oluştu ve geleneksel elite kafa tuttu. Bu karşıtlığın kristalleştiği temelde iki konu bulunuyor:

Başörtüsü ve İmam Hatip okulları.

Belgede Türkiye de Neler Oluyor? (sayfa 170-174)