• Sonuç bulunamadı

Selçuk Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

ÖZET

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “İstanbul mahallesi”, birbirine komşu ve birbirinden haberli evleriyle birlikteliğin simgesi, semtin veya şehrin içinde kendisine has bir ahengin ifadesi, sıcak samimi yaşama alanıdır. Mektebi, kahvesi, çeşmesi, satıcı sesleriyle hayat bulur mahalle; her nesil için yeni baştan kurulur, yirmi otuz senede bir çehre değiştirerek yaşar.

Türkiye’nin iki yüz yıla yakın zamandır geçirmekte olduğu değişim, tarihin ve hadiselerin ışığında aydınlanır Tanpınar’ın nazarında. Huzur, Sahnenin Dışındakiler, Mahur Beste serüvenindeki mahallenin hayatî meseleleri, çehresi, kahramanları da bu anlamda bir var oluş savaşının içinde hayat bulur: “İstanbul’un bu izbe mahallelerinde dolaşmak kadar öğretici şey pek azdır. Çünkü bütün bakımsızlığı ve haraplığı içinde size üst üste bütün tarihi verir.” (Tanpınar, Türk İstanbul’un Eski Mahallesi, Yaşadığım Gibi, 1970)

Çalışmamız, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur, Sahnenin Dışındakiler, Mahur Beste romanlarındaki “mahalle” olgusunun, Abdülaziz Devri’nden Meşrutiyet’e, İstibdat Dönemi’nden Kurtuluş Savaşı’na kadar uzanan bir zaman yelpazesinde gösterdiği değişim sürecini mercek altına almaktadır.

ABSTRACT

“Istanbul Mahellesi” of Ahmet Hamdi Tanpınar is a symbol of togetherness of houses which are neighbor and aware of each others, a manifestation of a unique harmony in vicinity and city, a lovely living space. The district is alive with its school, fountain, tea house , noises of sellers ; reformed for each generation. It lives by changing his frame for each twenty of thirty years.

The change Turkey has undergone from almost two hundred years, is illuminated under light of history and events in the sight of Tanpınar. In this sence, protagonists, frame and vital issues of district in the adventure of “Huzur”, “Sahnenin Dışındakiler”, “Mahur Beste” take places in the war of existence : “ There is not so much informative thing like wandering in the isolated district of Istanbul. Because despite all this disrepair and wreck, it gives you all history over and over.” (Tanpınar, Türk İstanbul’un Eski Mahallesi, Yaşadığım Gibi, 1970)1

In this study, how conception of district in “Huzur, Sahnenin Dışındakiler and Mahur Beste”

Novels of Tanrıpınar had undergone change from the Epoch of Abdullaziz to constitutional meşrutiyet, from ottoman domination (İstibdat Dönemi) to Turkish War of Independence (Kurtuluş Savaşı) is surveyed and tried to shed light.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın çocukluğu, 93 Harbi ve Balkan Savaşlarının yankılarıyla geçer. Çöken bir imparatorluğun son demlerinde dünyaya gelir Tanpınar. Yeni bir devletin sancılı doğumuna tanık olur. Üniversite talebeliği yıllarında millî mücadeleyi İstanbul’dan takip eder. Tarihe olan merakı, hocası Yahya Kemal’in ona açtığı ufuklar ve savaşa olan yakınlığı Tanpınar’ın kalemine yön verir. Gözlemleri ve anılarının hakim olduğu pek çok eserinde “insan, zaman, mekan” kavramları geçmişte ve içinde bulundukları devirdeki halleriyle birlikte ele alınır.

“Gün hafta ay gibi zaman bölümlerinin yanında bir de hadiselerin iklimi vardır ki, hemen öbürleri kadar hatta daha fazla insanların hayatını içine alırlar. Bunlar eski takvimlerdeki burçlara benzer. İçtimai hayat, ister istemez tesirleri altında kalır. Onlarla düşünür, onlarla değişir, onların şartları içinde yaşarız.”2

Tanpınar’ın ilk romanı Mahur Beste ile bu serüvenin devamı niteliğindeki Sahnenin Dışındakiler ve Huzur; insanların kişiliklerinin, ilişkilerinin, vakit geçirdikleri mahallerin, yaptıkları sohbetlerin dahası hayatı algılayış biçimlerinin devlet erkanının sıklıkla değişen isimleri ve takip ettikleri politikalarıyla, verilen milli bir mücadeleyle, bir cihan harbinin ardında, ikincisinin arifesinde ve batının tesiriyle nasıl şekil aldıklarına tanık oluruz:

1 Tanpınar, A. H., (1996), Yaşadığım Gibi, İstanbul, Dergah Yayınları, s.197. 2 Tanpınar, A. H., (2005), Sahnenin Dışındakiler, İstanbul, Dergah Yayınları, s. 55.

ZELİHA NAZİK –TUDOK 2010

962

Mahur Beste’de Abdülaziz devrinde yaşanan ihtişam ve bolluk yılları yerini, Sahnenin Dışındakiler’deki Abdülhamid devri istibdat, ihtiyat dönemlerine bırakır. Balkan harbi mağlubiyetiyle 93 Harbi’nden bu yana süregelen göçler artar, konaklardan apartman katlarına yapılan geçişte önce konak yavrularına, sonrasında onların yıkıntılarına rastlanır. Mütareke yıllarına doğru Batı tesiri her alanda ben buradayım der ve savaş sonrasında milletten ulusa, toplumdan ferde geçiş süreci tamamlanır. Yeni bir medeniyet, yeni kültür, eski imparatorluk, çiçeği burnunda bir devlet… Unutulan adetler, yeni kurulan düzenler ve iki arada kalan insanlar… Ve Huzur’la geride kalan milli mücadele, ufukta bir cihan harbi, bu savaşların etkisi altındaki karakterler, mekanlar… Tüm bu kahramanlara, olaylara sahip çıkan, sarıp sarmalayan mekanın en önemli temsilcisi: Mahalle. Bilhassa Sahnenin Dışındakiler’de asıl değerini bulan bu olguyu Mehmet Samsakçı, “Mahalle, toplu ve birbirinden haberdar şekilde yaşama arzusu ve olgusunun en tipik, en net ifadesidir.” şeklinde tanımlar ve mahallenin Tanpınar’ın eserlerindeki yerine işaret eder: “ Bütün eserlerinde Türkiye’nin iki yüz yıla yakın zamandır geçirmekte olduğu değişimi tarihin ve hadiselerin ışığında gören ve estetiğin potasında eritip eserlerine taşıyan Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler’de de bu hayati meseleleri bir varoluş savaşının içinde ve aynı zamanda mahalle kavramı etrafında tartışmıştır.”3

“Mahalle” Dediğimiz…

Mahalle dilimize Arapçadan girmiş “serbestlik, hürriyet, engeli kaldırma” ifadelerine karşılık gelen “hall” kökünden türemiş bir kelimedir. Zamanla üzerine yüklenen manalar, mahallenin insanlar arasındaki algısına, yaşamlarındaki söz sahibi sıfatıyla bulunduğu konuma göre değişiklik gösterir. Şemsettin Sami’nin Kamus-ı Türki’si 1900 yılında mahalleyi “Bir şehir ve kasabanın münkasım olduğu parçalardan beheri ki müteaddid hanelerden mürekkep olup ekseriya bir cami ve imamı vardır.”4 şeklinde tanımlar. 1901’de Ali

Nazima’nın Mükemmel Osmanlı Lügati’nde bu kavramla birlikte “Bir şehir veya kasabanın bölündüğü muhtelif namlarla yad edilen aksamından her biri ki bir mescide merbud ve bir imam ile iki muhtar bulunur.” ifadeleri ile karşılaştığımızı belirtir Samsakçı. 2000li yıllara geldiğimizde Türk Dil Kurumu’nun “Bir kentin, bir kasabanın, büyükçe bir köyün, yönetim bakımından bölündüğü, yapı bölgeciklerinden ve insan topluluklarından oluşan en küçük parçalardan her biri.”5 tanımıyla bir asrın mahalle algısının nasıl

değiştirdiğini fark ederiz. Nitekim Cumhuriyet sonrasında “muhtar, imam, cami, mescit” gibi asli unsurların

çıkarıldığına dikkat çeker Nuri Sağlam da ve “Mahallenin Hali Yahut İnhilali” çalışmasında caminin mahallede hak ettiği yeri hatırlatır bizlere: “…her ne kadar 19. yy’nin başlarından itibaren çözülmeye başlamış olsa da Osmanlı dönemindeki mahalli hayatın iç nizamını büyük ölçüde cami ve mescitler tayin etmekte, mahallenin sınırlarını ise minarelerden yükselen ezan seslerinin ulaşabileceği mesafeler belirlemekteydi. Bir başka deyişle mahalle sakinlerinin müşterek hayatını tanzim eden en önemli unsurların başında mescit ve camiler geliyordu.”6 İşte camilerin mahallenin mihver taşlarından olduğu dönemlerin

edebiyatımıza konuk olduğu eserlerden biridir Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Sahnenin Dışındakiler’i. “Mahallemiz ve Ev” ile “Hadiseler” olmak üzere iki kısımdan oluşan romanda mahalleyi Rıdvan Canım’ın “Atasözü ve Deyimlerde Kalan Mahalleler” makalesindeki tabirlerle, “mahalle bekçisi, mahalle imamı, mahalleli, mahalle komşuluğu, mahalle mektebi, mahalle kabadayısı, mahalle çeşmesi, mahalle odaları…” ile, tanıma imkanı buluruz. Sonrasında da bu düzenin zamanla nasıl yok olduğunu izleriz. Kısa zaman aralıklarıyla yaşanan, ülke ve şehir için dönüm noktaları olarak addedilen tarihi hadiselerle, yeni kurulan düzenlere tanıklık ederiz:

“İstanbul mahalleleri yirmi otuz senede bir çehre değiştire değiştire yaşarlar ve günün birinde park, bulvar, yol, sadece yangın yeri,”hali arsa” geleceğe ait çok zengin ve iç açıcı bir proje olmak üzere birdenbire kaybolurlar. Dedelerimiz ahşap ev denen şeyi icat ettikleri gün, bir imkanı bize hazırlamışlardır. Tarihte ve bilhassa felsefedeki “sebep ve netice” davasının bu en iyi misalidir. Böylece ta beş asırdan beri biz son derece “imarcı” bir millet olmaya hazırlanmış olduk. İstanbul mahallelerini her nesil için yeni baştan denebilecek şekilde vücuda getiren bu yirmi otuz senelik merhaleleri tarihi hadiseler hazırlarlar. Nitekim hadiseler sıkışınca bu gelişmenin de yürüyüşünü o nispette artırdığını hepimiz görmüşüzdür. ”7

3 Samsakçı, M., (2008), “Mahallenin Ruhu Elagöz Mehmet Efendi Mahallesi’nde Hayat”, Türk Edebiyatı, 416, s. 26. 4Sami, S., (1900), “Mahalle”,

http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:c8XwBNEoPU8J:sozluk.bilgiportal.com/nedir/mahalle+Bir+%C5%9Fehir+ve+ kasaban%C4%B1n+m%C3%BCnkas%C4%B1m+oldu%C4%9Fu+par%C3%A7alardan+beheri+ki+m%C3%BCteaddid+hanelerde n+m%C3%BCrekkep+olup+ekseriya+bir+cami+ve+imam%C4%B1+vard%C4%B1r&cd=2&hl=tr&ct=clnk&gl=tr

5http://www.tdkterim.gov.tr/bts/?kategori=verilst&kelime=mahalle&ayn=tam 6 Sağlam, N.,(2008), “Mahallenin Hali Yahut İnhilali”, Türk Edebiyatı, 416, s. 35. 7 Tanpınar, A. H., (2005), s.14

TARİHÎ HADİSELERİN ŞEKİLLENDİRDİĞİ İSTANBUL MAHALLELERİ Hatırlarda Yad Edilen Mahalle: Elagöz Mehmetefendi Mahallesi

Sahnenin Dışındakiler’de hayat bulan karakterler, cereyan eden hadiseler, adını Elagöz Mehmetefendi Camii’nden alan “Elagöz Mehmetefendi Mahallesi” etrafında şekillenir. İçtimai jeolojinin her şeyi ve bütün hayatı etrafında toplayan merkezidir bu cami: “Evimiz Şehzadebaşı ile Horhor arasında yukarıda camiinden bahsettiğim Elagöz Mehmetefendi mahallesindeydi. Bu mahalle camiin etrafında toplanmış beş sokakla onların açıldığı bir tramvay caddesine muvazi ve oldukça geniş, öbürü Aksaray tarafında onun karşılığı, fakat kargacık burgacık iki sokaktan ibaretti. Dört evliyamız, camiden başka bir ahşap mescidimiz, biri Lale Devri’nden diğeri biraz daha evvelden kalma iki medresemiz, birinin içinde “Yeşil Tulumba” adı verilen bir de soğuk su kuyusu bulunan birkaç küçük mezarlığımız vardı. Bu yeşil tulumbanın önünden biraz aşağı inildi mi Ağayokuşuna ve Şirvanizade’nin Ekşi Karadut mahallesindeki konağının bulunduğu arsaya inilirdi. Mahallenin tramvay caddesine bakan tarafında Hamamizade İsmail Efendinin babasının kiralamış olduğu hamam vardı.”814

Cemalin mahallesine bu çehreyi, geçirdiği dört önemli devir- Abdülaziz Devri, 93 Harbi, II. Meşrutiyet Dönemi ve Balkan Harbi- kazandırmıştır. Kahramanımız sayesinde cami merkezli, üç kuşağı da içine alan bu değişim süreci hakkında bilgi sahibi oluruz:

Abdülaziz devrinde dedesi zamanında hala ihtişamını koruyan Osmanlı Devleti gibi Elagöz Mehmetefendi Camii’nin de pırıl pırıl, bakımlı, çeşitli halı, kilim, yazı levhaları gibi hediyelerle donatılmış olduğunu görürüz. Mahallede Abdülaziz Han’ın paşalarının kapısı herkese açık, bir ucu israfa kaçan; fakat mahalle ahalisini kıskandırmayacak boyutta debdebe ve kalabalığa sahip konakları dikkat çekicidir. Abdülhamit Devri’nde bu mahalle sakinleri taht değişikliği münasebetiyle yerlerini kapalı kapılar ardındaki mabeyn kedisini andıran iki Abdülhamit paşasına bırakır. Bu konakların dostu, misafiri yoktur. Kendine ait hayatları ve devletten gördükleri ikbal içinde, bir mahpus hayatı yaşıyor gibidirler. Nitekim mahalleye de bu gerilimli, şüpheci hava hakimdir. O zamanın şehirli hayatının ne kadar alıngan olduğunu ifade eder Cemal. Herkesin nasıl diken diken, rutubetten nem kaptığına, bir kelime üzerinde oynayan dargınlıklara, kinlerin varlığına işaret eder ve bunun Osmanlı tarihinin kapı yoldaşlığı devrinin yadigarı olduğunu belirtir. Camii de bu devirde hediyelerini kaybetmeye başlamıştır. Bakımsız kalmış, mahalle halkının müşterek yardımıyla akşam ve teravih namazlarını kıldırabilmiştir. 93 Harbi ve Balkan Savaşlarının ardından toprak kayıplarının yaşandığı dönemlerde Balkanlardan ve Doğu bölgelerinden İstanbul’a doğru büyük bir göç dalgası yaşanmaya başlar. Tıpkı Tanpınar gibi Cemal de mahallesini bu muhacirlerle paylaşmıştır: “Mahallemizdeki Sofya, Vidin, Filibe muhacirleri, bu 93 Muharebesi’nin, oldukları yerlerden söküp İstanbul’a getirdiği ailelerdi.”918

Abdülhamid devrinin bilhassa son on yılının mahalleye kazandırdığı önemli bir değişiklik de evlerin ölçüsünde görülen küçülmedir. İmparatorluk sınırlarının daralması ve yaşanan ekonomik sıkıntılar Meşrutiyet’e doğru ev hanımlarını “kutu gibi”, “iki bakla bir nohut” , “şöyle idaresi kolay” tabirleriyle tarif edilen “ konak yavrusu” evlere yöneltmiştir. Hanelerin paşa babaları ise servetlerinin ifadesi olan arabalarını satmak zorunda kalmışlardır. Bir araba satın alacak kadar paraya sahip olamadıklarını göstermemek içinse kira arabalarıyla semte girmezler. Tüm mahalleli bu durumu öylesine kabullenmiştir ki refaha sahip olan bir mahalle sakinine herkesin şüpheyle yaklaşması kaçınılmazdır. Abdülhamid devri paşaları bu dönemlerden çok değil birkaç sene sonra padişahın hal’i dolayısıyla konaklarını terk etmeğe mecbur edilmişler, İstanbul dışına çıkarılmışlardır. İttihat ve Terakki taraftarlarıyla dolan mahallede konaklardaki o şaşalı davetler de böylece silinmeye başlamış, yerini cevapları zor sorularla dolu sohbetlerin yapıldığı küçük mahalle oturmaları almıştır: “ Balkan Muharebesi’nin korkunç gelişmesi, cemiyette bir yığın seddi yıkmış bir meseleyi ortaya kendiliğinden atmıştı.

Çok gülünç ve yetkisiz cevaplarla karşılanmasına rağmen bu meseleler her tarafta münakaşa ediliyordu. Bunlar Türkçülük meselesi, kadın meselesi, ferdiyet meselesi, içtimai kalkınma ve Sabahattin Bey’le başlayan adem-i merkeziyet meselesi, şahsi teşebbüs meselesi gibi davalardı. Fakat asıl mühimi zihinlere gelen şüphe ve tatminsizlikti.”10

Bütün mekteplerde Balkan Harbi’nin bittiği o meyus, ateşli yılda güfteleri bestelerinden, besteleri güftelerinden garip intikam marşları söylenmektedir. Mahalle mektebi dediğimiz eğitim yuvaları da Cemal’in çocukluğuna tekabül eden Balkan Savaşları dönemlerinde etkinliğini yitirmiş kurumlardan biridir. Çağın gereklerine ayak uyduramayan, aynı fabrikadan çıkmış iki tuğladan farkı bulunmayan hocaların ders verdiği mahalle mektebinin, bir zaman kaybı olduğunu düşünen Cemal için sokak, eğitici misyonuyla