• Sonuç bulunamadı

Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

ÖZET

Amerikalı bir şair olan Sylvia Plath 1932’de doğmuş, 1963 yılında ise yaşamına “intihar ederek” son vermiştir. Türk şair Nilgün Marmara ise 1958-1987 yılları arasında yaşamış, o da “intihar ederek” hayata gözlerini yummuştur. Plath’n bireyin yalnızlığına ve varoluş sorununa bakışı Marmara’yı etkilemiş ve bu lki şairin ilk buluşmaları, Nilgün Marmara’nın Boğaziçi Üniversitesi’nde bitirme tezi olarak hazırladığı “Sylvia Plath'ınŞairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi “(1985) isimli çalışmayla gerçekleşmiştir. Bu çalışmada “intiharlarından önce ölümlerini yazan ve Anglo-Sakson şiirini iyi bilen” bu iki kadın şairin ölüm etrafında ördükleri kelimeler incelenecektir.

ABSTRACT

American poet Sylvia Plath was born in 1932 and she ended her life by commiting a suicide in the year of 1963.Turkish poet Nilgün Marmara who lived between 1958 and 1987 also ended her life by commiting a suicide.Plath's view of persons solitude and the matter of existance influenced Marmara and the first meeting of duo happened during her work of "Analysis of Sylvia Plath’s poetry by the context of her suicide” (1985) which she prepared as her graduation thesis for Boğaziçi University.On this work two women poets -both of them writing their death before their suicide and having a good knowledge of Anglo-Saxon poetry- words that are weaved around death will be examined.

Giriş

Sylvia Plath 1932 yılında Boston’da doğmuş, 11 Şubat 1963 yılında Amerika’da yaşamına son vermiş, “bugün üzerine bir endüstri kurulmuş ve gizemini hala koruyan”1 bir şairdir. Kendinden geriye yüzlerce şiir,

mektuplar, öyküler ve günceler bırakmıştır. Sekiz yaşında babasının ölümünün yaptığı şok etkisi hayatından ve yazınından silinmez izler bırakır. Plath, başarılarla dolu bir öğrencilik hayatı geçirmiş, genç yaşta yazın dünyasına atılmıştır. Bunları yaparken güzel kadın, anne, sevgili olma gibi toplumsal rolleri de oynamak zorundadır. Hayatını değiştirecek genç şair Ted Hughes ile tanışması hayatındaki önemli döngülerden biridir.

“Hiçbir zaman olmadığı gibi iyi şiir yazıyorum, en iyilerini çünkü kendi içimde güçlüyüm ve dünyada benim dengim olabilecek bir adama aşığım… Adı Ted Hughes”2

Plath ve Hughes şiirle başlayan ortaklıklarını evlilikle 1956 yılında noktalarlar. 1960 yılında Sylvia Plath ilk kitabı “The Colossus”la beraber, ilk çocuğunu dünyaya getirir.

1962’de ikinci çocuğu dünyaya gelir. Aynı yıl eşinin başka bir kadınla ilişkisi olduğunu öğrenir, ki bu durum onun içsel yaşantısındaki en büyük yıkımlardan biridir. Boşanmak için yasal işlemleri başlatır fakat; öldüğünde işlemler tamamlanamadığından mezar taşında “Sylvia Plath Hughes” yazar.

“Sabah 6 sularında çocukların odasına çıktı , bakıcı kız gelmeden acıkabilir diye masaya bir tabak ekmek,tereyağı,süt ve iki biberonu koydu.Sonra mutfağa geri döndü , kapıyı ve pencereyi havlularla iyice kapattı,fırını açtı, başını uzattı ve gaz düğmesini çevirdi..”3

Nilgün Marmara 13 Şubat 1958 yılında İstanbul'da doğmuş, ortaokul ve liseyi Kadıköy Maarif Koleji ve Anadolu Lisesi'nde bitirip, yüksek öğreniminiBoğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde tamamlamıştır. 13 Ekim 1987’de yaşamına son vermiştir. Yakın dostu Gülseli İnal, Marmara’nın güncelerini

1 Eradam, Y., (1997), Ben’den Önce Tufan, İmge Kitabevi, Ankara, s. 9. 2 Plath, S., (1975), Letters Home,Harper and Row, Newyork, s. 50. 3 Alvarez, A., (1994), Kan Dökücü Tanrı, Öteki Yayınevi, Ankara, s. 42.

HANDE KUŞULUOĞLU –TUDOK 2010

948

derlediği Kırmızı Kahverengid Defter adlı kitabın önsözünde biyografisini sadece şu cümleyle özetler: “1958’de doğdu, yirmi dokuz yıl sonra yeryüzünü terk etmeye karar verdi.4

Cemal Süreya’nın cümlelerinden ise yeryüzünü terkedişi şöyledir: “Nilgün ölmüş. beşinci kattaki evinin penceresinden kendini atarak canına kıymış. Ece Ayhan söyledi. Çok değişik bir insandı Zelda .Akşamları belli saatten sonra kişilik, hatta beden değiştiriyor gibi gelirdi bana. Yüzü alanır, bakışlarına çok güzel, ama ürkütücü bir parıltı eklenirdi. Çok da gençti. sanırım, otuzuna değmemişti daha. Bu dünyayı başka bir hayatın bekleme salonu ya da vakit geçirme yeri olarak görüyordu. Dönüp baktığımda bir acı da buluyorum nilgün’ün yüzünde. o zamanlar görememiştim. Bugün ortaya çıkıyor.5

Sylvia Plath-Nilgün Marmara İlişkisi

Nilgün Marmara’nın Plath’la ilgili olarak ilk deneyim ortaklığı Boğaziçi Üniversitesi’nde yazdığı lisans bitirme tezi ile başlar. Sylvia Plath’ın şairliğinin intiharı bağlamında analizi adlı bu tezin yazılış amacını şöyle açıklar. “Bu tez Sylvia Plath’ın şairliğini intiharıyla birlikte ele alır, yani tarihsel açıdan intiharı bağlamında analiz eder.”6

Marmara’nın bitirme tezi olarak bu konuyu seçmiş olması ardından gelen intiharı, doğrudan Sylvia Plath’la ilişkilendirilmiştir. Bu durumun doğrudan bir etkilenim sonucu oluştuğunu söylemek yanlış olacaktır. İki şairin de hayata son sözlerini intiharla söylemesinin “kişisel deneyimlerinin ve arayışlarının bir sonucu” olarak tezahür ettiğini söylemek daha doğrudur.

Ece Ayhan, Marmara için “kesinlikle bir arayış ya da arama içinde olmayan” ama “şiiri bulduğu her yerde: Libya’da, Avusturya’da, Bodrum’da, Marmaris’te, İstanbul’da da deşen ve durmadan derinleşen”7 bir

şair olduğunu söyler.

Ona göre “Nilgün Marmara’nın şiirlerinde, yabancı etki aranıyorsa” bunun için yalnızca Sylvia Plath’tan yola çıkmak yanlıştır. Onun şiirlerinde “en çok Dylan Thomas çizgisi vardır denebilir. Anglo-Sakson şiiri!”8

Ama en önemlisi bu şiirlerin “anahtarı” aranıyorsa, o anahtar “ta hayatın içine gömülüdür”; çünkü Nilgün Marmara “dünyayla yaralı” bir şairdir ve onun imgelerinin asıl kaynağı bu “yara”dır, hayatın kendisidir.9

Marmara ise, Sylvia Plath’ın yaşantıları karşısında yenilgisinin “onun yaralarının başkalarının yaralarıyla konuşmasını sağlayan bir billurlaşmış dizeler topluluğu”10 olarak görür.

Onların bu yaralarını bütünüyle yazdıklarında bulmak mümkündür. Her ikisi de “intiharlarından önce, sancılı bir şekilde yazmışlar ve arkalarında bu kendine özgü, özel bireyin, bu kozmik isyankar sanatçının, tanrıların bahşettiği düzene karşı çıkan saplantılı ve durdurak bilmez çığlıklarını bırakmışlardır.”11

Kadınsal Duyarlılıklar

Marmara’nın Sylvia Plath üzerine yaptığı tezinin üçüncü bölümünün konusu “Kadın Şairlerin Ortak özellikleri”dir. Kadınların kullandıkları temalar birbirleri ile benzerdir ve “ ölüm, aşk, canlı olmanın ayrıntıları,küçük hisler,insan zihniyle dışsal gerçeklik arasındaki ilişkinin kadınsı bir duyarlılıkla ele alınışı.”12 Sonuncusu Plath’ın ve Marmara’nın şiirinin belli başlı temasını oluşturur.

Bununla ilintili olarak yine Plath’ın şiirindeki bir başka tema da “Yazar kimliği ve geleneksel cinsel rolü arasındaki çatışmanın doğal sonucu olarak ortaya çıkan “kadın

olma”meselesidir.13Plath’ın yaşamına son vermesine sebep olan “ bu kişilik bölünmesi”, sahte ben’i dış

dünyanın isteklerine uyarken , gerçek ben’in bu dünyadan uzaklaşmasıdır.”14

Nilgün Marmara’nın dizeleri de dünya gerçekliğinin karşısında olduğunu gösterir niteliktedir. “Benle benim aramdaki farkı görebiliyor musun?“Ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok; Hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben yalnızca buna inanabilirim.15

dizeleri, dünya ile arasına koyduğu uçurumu gösterir. İki şairin kadınsal duyarlılıkları şiirlerini ve yaşamlarını doğrudan etkilemiştir. “Hem Plath hem deMarmara bir kadının yaşamındaki ortak deneyimlere sahiptirler. Dahası kendi deneyimleri aracılığıyla

4 Marmara, N., (1993), Kırmızı Kahverengi Defter, Telos Yayıncılık, İstanbul, s. 9. 5 Ayhan, E., (1993), Sivil Şiirler- Kargalar ve Nilgün Marmara, Cem Yayınevi, İst., s. 87. 6

Marmara, N., (2006), Sylvia Plath’ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi, Everest Yayıncılık, İstanbul, s.1. 7 Ayhan, E., (2001), Aynalı Denemeler-“ Şairlerin Ön ve Arka Bahçeleri” ,YKY, İst., s. 55.

8 Ayhan, E., (1993), “Nilgün Marmara Üstüne Sekiz Soru”, s.89. 9 Ayhan, E., (2001), “Üç Kez Nilgün Marmara”, s. 23.

10 Marmara, N., (2006), Sylvia Plath’ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi, s. 65. 11 Eradam, Y., (2005), Sonsöz İntihar, Patika,51, İstanbul, s. 46.

12 Marmara, N., (2006), s. 31.

13 Eradam, Y., (1997), Ben’den Önce Tufan, İmge Kitabevi, Ankara, s. 9. 14 Eradam, Y., (1997), s.103.

İKİ KADIN ŞAİRİN ÖLEYAZMALARI toplumsal ilişkileri yeniden tanımlar ve adlandırırlar. (...) Şiirlerde ifade ettikleri maddi yaşam deneyimleri öncelikle, bizim, bir kadının toplumsal ilişkileri nasıl anladığını ve kurduğunu anlamamızı, ikincil olarak da, bu deneyimlerin maddi bir yaşam deneyimi olan intihara nasıl yol açtığını algılamamızı sağlar.”16

Bu ortak deneyimler, ve bu deneyimlerin en önemlisi “şiir” şairlerin dünyalarını etkilemiştir. İki şairinde ölümlerinden önce, şiirlerinde ölüm etrafında bir dünya kurdukları, bu dünyayı da belirli kelimeler eşliğinde inşa ettikleri gerçektir.

Ölüm Etrafında Ördükleri Kelimeler 1)Renkler

İki şair de ölüm etrafında belirli renkleri sıkça kullanmıştır. “Kırmızı, kızıl, mor, beyaz, siyah” başlıcalarıdır.

Marmara “Ölüm dansı söylencesi” şiirinde ölümü:

“Çünkü dans, kırmızı yaşam ve içleştirdiği ak ölüm”17 şeklinde tanımlar. Burada yaşamı kırmızı renkle tanımlayan Marmara, sonrasında “Kırmızıya Yöneliş” şiirinde de intihara kararlı olduğunu belirtir. Şair “yaşam ile ölüm”ün bir olduğuna karar vermiştir. Ölüm, işaretini bir çocuğun oynadığı “kızıl fırıldak” ile gönderir:

“Sözcüğü diyor söndüreceğim yerinde

sezinlediğim biçimi.

gireceğim güllerin bahçesine orada duracak

beni vuracak…”18

Yine ölümle yaşamın birlikteliği aynı şekilde kırmızı ile karşımıza çıkar: Yürü dört adım, dört kez çevir sevgili kırmızı

nesneyi (kırmızıydı ilk ve tek olan)19 (Çiçek dürbünü benzetmesi iyimserce)

Marmara için dirim, “akışkan bir süreç”20tir. Ona göre “Doğmuş olmak bir referans mektubunu nereye ve

kime götüreceğimizi bilememektir.” 21

Şair “gökkuşağından dar ağacı” şiirinde bu renkli oluşumu ölüme benzetir. Yine kırmızıyı “yaşamla ölümün” bir olduğunu vurgulayacak şekilde kullanır.

Saydam kırmızı gökkuşağından ayrıldı suçluyduk biliyoruz.22

Marmara’nın ölüm renklerinin karmaşıklığı aksine Plath, renkleri ölümü doğrudan çağrıştıran biçimleriyle kullanır.

Gece ışıkları kırmızı düz aylar. kanlı ve donuk olacak hiçbir şeye hazır değilim.

öldürmem gerekirdi beni öldüren bu şeyi sf.23

Hamile bir kadını anlattığı bu şiirinde Plath’ı öldüren “bebek”tir. Plath kendini “kadın” kimliğiyle ortaya koyan ve fallosantrik yaşam düzeneğine karşı koyan bir şairdir. Öz yaşamı buna elverişlidir. Ölümü siyah, kan, kırmızı, acı ile betimler.

Bahçesiyim ben siyah ve kırmızı acıların içiyorum onları

(…)

Her şeyi hasta eden ölüm sevgisi bu.

gazete kağıdını lekeliyor ölü bir güneş. kırmızı24

Küçük Füg şiirinde de ölümü tanımlarken “kara ağaç” benzetmesini kullanmıştır. Ölüm açıldı, kara bir ağaç gibi, kara kara.25

16

Kırkaner, N., (2008), Bir İletişim Biçimi Olarak Şiir:Sylvia Plath ve Nilgün Marmara Örneği, XXIII, Littera, s. 212. 17 Marmara, N., (2006), Daktiloya Çekilmiş Şiirler, Everest Yayınları, İst., s.23.

18 Marmara, N., (2006), s.19. 19 Marmara, N., (2006), s. 4. 20 Eradam, Y., (2005), s. 42. 21 Marmara, N., (1993) s. 62. 22 Marmara, N., (2006), s. 34.

23 Plath, S., (2009), Üç Kadın, Artshop Yayıncılık, İstanbul, s. 29. 24 Plath, S., (2009), s. 31.

HANDE KUŞULUOĞLU –TUDOK 2010

950

Beyaz rengi Marmara’nın “ak ölüm” olarak kullanmıştır. “Beyaz” kelimesi başka “İzlenimci Şiir” adını verdiği şiirinde, dünyayı bir deniz cesedi, yer yüzünü de “ak melek tenli taht” olarak betimlemesiyle var olur.

Toprakla kapanmış bir deniz cesedi üzre oturmuşum o ak melek tenli tahtın gülünç taslağında.26

Plath’ın ise beyaz rengi “beyaz soğuk kanat” ve “kuğu” sözcükleriyle birarada kullandığını görürüz. Beyaz soğuk bir kanat anımsıyorum

ve ırmağın yukarısından bir şato gibi bana gelen ürkünç bakışlı büyük kuğuyu

bir yılan var kuğularda.27

Plath’ın dizesinde “kuğu” yine ölümü sembolize eden bir nesnedir. Yunan mitolojisinde efsaneye göre “Kyknos, Zeus Phaethon’u öldürünce çok üzülür. Arkadaşı Apollon tarafından ona ahenkli sesler çıkarma yeteneği verilerek bir kuğuya dönüştürülür.”28 Bu efsanenin sonucu olarak, kuğuların ölmeden hemen önce

hayatlarının en güzel şarkıyı söylediklerine inanılır.

İslam edebiyatında da bu efsane bir hayli değişerek kaknus kuşu efsanesine dönüşmüş, bu edebiyata da malolmuştur.

“…Kaknüs öleceği vakti bilir. Öleceğini anlayıp da kendisinden ümidi kesti mi çalı çırpı toplar, onları çepeçevre yığar. Tam ortasına da kendi geçer, yüzlerce türlü nağmelerle feryada başlar(...)Nihayet bir soluk ömrü kalınca şiddetle kanatlarını çarpar kanadından bir kıvılcım sıçrar; alev alır,ateşlenir. Oateş çevresindeki çalı çırpıyı tutuşturur; bu suretle tamamıyla yanar gider. Külde bir zerre bile ateş kalmayınca o külden başka bir kaknüs kuşu meydana gelir.29

İki şair de “kuğu” eşliğinde ölüme bolca gönderme yaparlar. Plath,”kuğu”yu yine “beyaz” ile birlikte kullanmıştır.

Kuğular gitti . Ama ırmak

ne denli beyaz olduklarını anımsıyor onların.30

Marmara’nın ölmeden önce yazdığı son şiir “Kuğu Ezgisi” başlıklı şiiridir. Marmara “kuğu”yu doğrudan mitolojideki ve bilinen anlamıyla şiirine koyar.

Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim, Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı

bekçi gizleri. Kendi saf şiddetini yaşar artık,

-bu şiir -31

2. Ölüm/Sevgi

İki şairin de hayatta kaldıkları sürece ölümle ve ölüm düşüncesiyle barışık oldukları gerçektir. Plath, Lady Lazarus’da:

Ölmek,

Her şey gibi, bir sanattır Bu konuda yoktur üstüme.32

diyerek ölmeyi “sanat”la eşleştirir. Bu “sanat” da tıpkı “şiir” gibi onun en iyi yaptığı işlerden biridir. Marmara yaşam ve ölümü özdeşleştirdiği gibi, “ölüm ve sevi” özdeşleştirir. “Sunu” şiirinde bu zıtlığı, denkleyerek kullanmıştır.

Nedir bu kovmaya çalıştığınız tüm kıvrımları arasından beynin densiz aralarla saatten çıkan bir kuş deşen kuytuları diken gözlerini bilince anın ana düşmanlığı o ağulu gerçek -ÖLÜM/SEVİ33

26 Marmara, N., (2006), s. 3.

27 Plath, S., (2009), s. 29.

28 Erhat, A., (2005), Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, s. 137. 29 Ayvazoğlu, B., (2008), Kuğunun Son Şarkısı, Kapı Yayınları, İstanbul. 30 Plath, S., (2009), Üç Kadın, s. 58.

31 Marmara, N., (2006), s. 99. 32 Plath, S., (1965), s. 6. 33 Marmara, N., (2006), s.15.

İKİ KADIN ŞAİRİN ÖLEYAZMALARI “Sevi” ile “ölüm”ü özdeşleştirir Marmara . Son şiiri Kuğu Ezgisi’nin son dizeleri “ulaşılamayanın boyun eğen yansısı/Sevda ile seslenir sizlere!”34ölümün çağrısını sevda ile algılamıştır. Bu sevi/ölüm

özdeşliğini diğer dizelerinde de tekrarlar: şimdi hayır derken

sevişiyorum “sevi”yle ben.35

“Tomorrow will be another day” şiirinde de ölüm bilinci olmayan bir sevgilidir. Sunu şiirinde de “ölümün bilince gözlerini diken bir kuş” olduğunu belirtir.

Belki ona gideriz yarın belleksiz sevgiliye yarın gideriz belki ona

unutuşun türküsü bekleyiş tortusuna ya nasıl dönüş sonra?36

Sevi ile özdeşleşen ölüm, “Güve” şiirinde kişileştirilerek ona, “Sevgili küçük ölüm” diye hitap edilir. Sevgili küçük ölüm

Dur ayaklarının altını anlayalım kaşlarını eksik kalan yerlerini…37

Aynı hitap biçimini Plath’da da görmek mümkündür. Zayıflayan, zayıflayan bir nabız mıyım ben?

Benim sevgilim mi bu peki? Bu ölüm, bu ölüm38

Yine Plath ölümü “Her şeyi hasta eden ölüm sevgisi bu!”39dizesinde sevgi sözüyle birlikte kullanır.

3.Dikey/Yatay

İki şairde evrende dikey konumlarından yatay olana geçmeyi yani “ölmeyi”arzulamaktadır. Ve ikisi de bu durumu benzer biçimlerde ifade etmiştir.

Şimdilik hava akımının istencine boyun eğmişim, sinekler ırzına gecerken uzantılarımın, suruyorum dansımı bu dikey tabut içre, günden geceye, geceden güne, ben tümünü ezip geçinceye ve “Bana doğru giden kim?” in yatay bilgisine ulaşıncaya dek!40

Marmara, yaşamı için dikey tabut benzetmesini kullanır. Ulaşmak istediği nokta da ölümün yatay bilgisidir.

“Dikeyim ben” şiirinin ilk dizesine Plath da şu şekilde başlar: Yatay olmayı çok isterdim ama

düşüncelerim bulanık

uzanıp yatmak daha doğal benim için ama asıl son kez yattığımda bilinecek değerim

ağaçlar dokunabilir o zaman, bana ayıracak zamanı olur çiçeklerin.41

Marmaranın bahsettiği “dikey tabut”, Plath’ın Alçıda adlı şiirinde “benden iki tane var şimdi” dediği kişi, ötekiyle konuşurken “tabutumla yaşamak gibi bir şeydi onunla yaşamak”42 dizesini anımsatır. İki şair

de dünyadaki konumlarından benzer ifadelerle vazgeçme istemindedir. 3.Yer-Gök

Yer ve gök iki şairin kelime dünyasında önemli yer tutar. Yeryüzü karanlık, yaşanmak istenmeyen yerdir. Düşü ne biliyorum şiirinde Marmara, yer küreyi şöyle düşünür:

Ey, iki adımlık yerküre senin bütün arka bahçelerini gördüm ben!43

Plath içinse yeryüzü yitirdiği yaşamlardır. Yeryüzü yaşamı tüketmektedir.

34 Marmara, N., (2006), s. 99. 35 Marmara, N., (2006), s. 70. 36 Marmara, N., (2006), s. 50. 37 Marmara, N., (2006), s. 120. 38 Plath, S., (2009), s.14. 39 Plath, S., (2009), s. 31.

40 Marmara, N., (1990), Metinler, Şiir Atı, İstanbul, s. 29. 41 Plath, S., (2009), Suyu Geçiş, Artshop Yayıncılık, İstanbul, s.19. 42 Plath, S., (2009), s.27.

HANDE KUŞULUOĞLU –TUDOK 2010

952 Yaşam üstüne yaşam yitiriyorum.

İçiyor onları karanlık yeryüzü44

Bu tekrarlanan ölümü benzer şekilde Marmara da yaşar.O da yeryüzünde devamlı ölmektedir. Burada daha ne kadar öleceğim?

Yeryüzüyle gökyüzünün aracısı olarak bulutu haraca kestiğiniz yerde.45

Gökyüzü aynı zamanda sığınaktır. Marmara’nın “gök” tanımı: Güvenli yakın yanıtından

Yumuşak ölümü çağrılatandır bir bakıma 46

bu yumuşaklıkla belirir. Benzer sığınma isteği yeryüzünden sıyrılıp adeta mistik bir tavırla gökyüzüne çekilmek isteyen Plath’ın çığlığında da yankılanır.

Bir gökyüzü ve iyilik tepesi olacağım . Ah, bırakın beni .47

4. Aile

Plath’ın yaşam öyküsü, babasının ölümü, sonrasında annesine sığınması, eşinin onu aldatmış olması şiirlerinde bu kelimeleri fazlaca kullanmasına sebeptir. Esasen onun intiharı için “cinsel bir kaçış” olduğunu söylemek mümkündür. Marmara’nınki ise “cinsel”den ziyade “düşünsel” bir kaçıştır. Babası çocukluk günlerinde güven veren, sevilen bir varlıktır. Onun yokluğu ölümle eşdeğerdir.

Midyeli yatağın gelir aklıma baba, bu hava öldürür insanı. su solurum içime48

(Tam dört yüz metre)

Babasının ölümü ve eşinin onu terkedişi aslında onu öldüren iki önemli olaydır. Ama “Baba” adlı şiirinde bu suçlamayı kendine çevirir.Babası ile kocasını bir tutar.

Bir değil iki adam birden öldürdüm Bana sen olduğunu söyleyen

Ve bir yıl doğrusunu bilmek istersen Tam yedi yıl kanımı emen vampiri Babacığım sırt üstü uzanabilirsin şimdi...

Baba babacığım, alçak herif seninle işim bitti!49

Sylvia kendini öldürmeden önce kocasını da öldürmek istemiştir. Ölümü sadece kendine değil, etrafında zarar veren herkese çevirmiştir. Yine eril düzene karşı çıkış, kocasına betimlediği “Gardiyan” adlı şiirinde de görülür.

Şöyle düşünüyorum onu

uzak gök gürültüsü gibi iktidarsız gölgesinde yemişim hortlak tayınımı Ölsün isterim ya da çekip gitsin Bu, öyle görünüyor ki olanaksızlık.50

Marmara’nın ölümü ve eril figürlere bakış açısı Plath’daki gibi katı değildir. Şiirlerinin sadece bir yerinde, ölümüyle ilgili şu dizeye rastlanır:

Ben babamın yuvarladığı çığın altında kaldım51.

(Kan Atlası)

Plath kadınlığı başlı başına ölümcül bulur. Doğurmak, annelik kavramlarını da ölümle paralel olarak kullanır. Yaşamasını sağlayan bütün kadınlar da onun ölüme çekmektedir.

İnce ve kalın nasıl da kavrarlar bizi Bu çamsakızı ölüler!

Buradaki bayan hiç de akraba değil bana , yine tanıdık….

44 Plath, S., (2009), s. 32.

45 Marmara, N.,(2006), s. 20. 46 Marmara, N., (2006), s. 33. 47 Plath, S., (2009), s. 28.

48 Plath, S., (1980), Collected Poems, Faber and Faber, London-Boston, s.92. 49 Plath, S., (1965), s.49.

50 Plath, S., (1980) s. 226. 51 Marmara, N., (2006), s.161.

İKİ KADIN ŞAİRİN ÖLEYAZMALARI

Arkası civalı camdan

annemin anneannemim büyük annemin kirli elleri uzanır çekmek için beni içeri52

Ölüm kadınlar içindir, ve kusursuz, mükemmel bir olgudur. Ölmeden önce yazdığı “Kenar” adlı şiiri şöyle başlar:

Kusursuzlaştırdı kadın kendi ölümünü.

Başarının gülümsemesini kuşanmıştı53.

Marmara’da ise ölüm “kimliksizlik” ve “unutuş” eşliğinde var olur: Hiçlemeye annemi ve uykuyu

Öğle sonralarında ürkünç odaların54

(Ancak Yazgıdır Bu)

Onun için yitirilenler kadın ya da erkek olmaktan kaynaklanan değil, masumiyetin yitmesiyle oluşan şeylerdir. Çocukluğun masumiyeti gittiğinde ardakalan ölümdür ve kitabının sonundaki başlıksız son iki dize onun şiir dünyasını özetler.

“Çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi.Yiten bu işte!”55

5.Gitmek Ey, yüzleri

bir babakuş gölgesine çakılmış olanlar, üzgün adım, ileri marş!56

(Kan Atlası) Ve ben şimdi

Buğdaya köpürüyorum, bir deniz ışıltısına

Ben uçan kırağı Kendine kıyası

Sabahın kazanı, kızıl göze Göçme dürtüsüyle bir.57

(Ariel)

İki şair de son yürüyüşlerinin adını intiharla koymuşlardır. Plath ölümünü göçme dürtüsü, doğaya yönelim ve “ben” zamiriyle kuruluyken, Marmara ölümünü kendi gibi olanlara geneller, bu ölümle alay