• Sonuç bulunamadı

Yeditepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği

Özet

Türk edebiyatının ilk romanlarından günümüz romanlarına kadar bakıldığında kadınların kılık kıyafetlerinde birçok değişikliğin meydana geldiği göze çarpmaktadır. Sözünü etmekte olduğumuz bu değişiklik, içinde bulunulan sosyo – kültürel yaşamla yakından ilintilidir. Sosyo – kültürel yaşamla ilişki içerisinde olan edebi eserler yukarıda bahsedilmiş olan değişikliklerin vâzıh bir şekilde görüldüğü metinler olarak değerlendirilebilmektedir. Bu çalışmamızda Türk edebiyatının üç farklı döneminden birer eser ele alınacak ve bu eserler dâhilinde kadınların dış kıyafetleri olan çarşafın kullanılış şekillerinin edebi eserlerdeki yansımaları dikkate alınacaktır. Bu bağlamda da Tanzimat dönemi Türk edebiyat romanlarından Şemseddin Sami’nin yazmış olduğu Taaşşuk – u Talat ve Fitnat adlıromanı, Servet – i Fünûn dönemi Türk edebiyatı romanlarından Halid Ziya Uşaklıgil’in Aşk – ı Memnu adlıromanı, Meşrutiyet dönemi Türk edebiyatı romanlarından da Halide Edip Adıvar’ın Sinekli Bakkal adlı romanı ele alınacak ve sözünü etmiş olduğumuz bu eserlerde kadınların dış kıyafetleri olan çarşafın kullanımının tematik sınıflandırılması yapılacaktır. Sınıflandırma kapsamında yukarıda belirtilmiş olan üç farklı döneme ait üç eser baz alınacak ve çalışmamızda bu metinlere bağlı kalınacaktır.

Anahtar sözcükler: Taaşşuk – u Talat ve Fitnat, Aşk – ı Memnu, Sinekli Bakkal, çarşaf, sosyo – kültürel

Abstract

From looking at the first fictional Turkish literature to the present day fictional Turkish literature, the many changes which have occurred in women’s clothing stands out greatly. The change which we are mentioning is closely related to the socio- cultural life it exists in. The literary works which are linked to the socio- cultural life can be assessed in texts which the apparent changes mentioned above are seen. In our study we will analyze different Turkish literary works from three different periods, and within these literary works the reflection of the use of Carsaf (garment covering a woman from head to foot) figures in woman’s outer clothing is going to be taken into consideration. In this context, the fictional literature Taaşşuk – u

Talat ve Fitnat, written by Şemseddin Sami in the Tanzimat period, Aşk – ı Memnu, written by Halid Ziya Uşaklıgil in the

Servet – i Fünûn period and the Sinekli Bakkal which was written by Halide Edip Adıvar in the Meşrutiyet period will be taken into hand, and the use of thematic categorization of the Carsaf in the woman’s outer wear will be made in the fictional literatures we have mentioned. Within the categorization context the three literary works from the three different periods mentioned above will be the base of our study and we will be devoted to these texts.

Key words: Taaşşuk – u Talat and Fitnat, Aşk – ı Memnu, Sinekli Bakkal, çarşaf (garment covering a woman from head to foot), socio- cultural

Osmanlı döneminde kıyafet, sosyo-kültürel yaşamla yakın ilişki içerisindedir. Kıyafet, toplum yaşamının bir ifadesi olup, giyilen kıyafetlerde de net bir tür bulunmamaktadır. Kadınların ve erkeklerin giyim kuşamında, elbisenin türünden, kumaşın rengine, desenine ve modeline kadar birçok çeşitlilik açıkça gözlemlenmektedir. Araştırmamızın kaynağını teşkil eden Osmanlı Dönemi kadın kıyafetleri üzerinde modern çağa dek yapılmış en iyi betimlemeler; yerli ve yabancı seyyahların seyahatnamelerinde, günlüklerinde, çarşı ressamlarının çizimlerinde, minyatürlerde, tarih kitaplarında, padişah hükümlerinde, kanunnamelerde, devlet ve ticaret adamlarının seyahatnameleri ve raporlarında bunun yanı sıra Türk edebiyatına Tanzimat Dönemi ile birlikte girmiş olan romanlarda da açıkça görülmektedir. Bu çalışmada kadınların sosyo - kültürel yaşam içerisinde sokakta giyinmiş oldukları dış kıyafetlerin toplumsal yaşamda göstermiş olduğu çeşitlilikten örnekler sunulurken, bunun yanı sıra dış kıyafet unsuru olarak kullanılan çarşafın sosyo-kültürel yaşamda kullanım amacının tematiksel olarak sınıflandırılması, Tanzimat dönemi Türk edebiyatı romanlarından Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talât ve Fitnat adlıromanı, Servet-i Fünûn dönemi Türk edebiyatı romanlarından Halid Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu adlı romanı ve Meşrutiyet dönemi Türk edebiyatı romanlarından Halide Edib Adıvar’ın Sinekli Bakkal adlı romanı çerçevesinde ele alınacaktır.

HAVVA BOZKURT–TUDOK 2010

970

Osmanlı döneminde kadınların sosyo – kültürel yaşamda sokakta giydikleri dış kıyafet unsurlarını iki ana başlık altında toplayacak olursak bunlar “üste giyilenler ve başa giyilenler”1 olmak üzere iki şekilde

sınıflandırılabilir. Bunlar inceleyeceğimiz romanlarda ortak kıyafetler olmakla beraber, dönem değişiklikleri içerisinde bunların kullanılışlarında, isimlerinde ve türlerinde çeşitlilik göze çarpmaktadır. Ele aldığımız bu romanlarda kadının sokakta giydiği üste giyilen tarz dış kıyafetlerden çarşafı, Mustafa Armağan “Biri baş ve vücudun üst kısmını dizlere kadar örten pelerin ile belden ayaklara kadar inen eteklik ve bunu tamamlayan peçe şeklindeki giysi”2 olarak tanımlarken; Erol Üyepazarcı, “ Müslüman kadınların şehir içi giysisi. (...) 1-

Yüzü örten peçe 2- Başla beraber gövdenin üst kısmını örten pelerin 3- Gövdenin belden ayaklara kadar olan kısmını örten eteklik.”3 gibi üç parçadan oluşan giysi şeklinde tanımlar. Bununla birlikte, çarşafı Osmanlı

döneminde kadınlara ait sokakta giyilen tek dış giysi olarak düşünmemeliyiz. O dönem kadınlarının diğer bir dış kıyafeti de yeldirmedir. Yeldirme,“Kadınların çarşaf yerine kullandıkları, başörtüsü ile birlikte giyilen hafif üstlük”4tür. Böylelikle kadınların yalnızca tek tür bir çarşaf kullandığını söyleyemeyiz. Mustafa

Armağan da çarşaf hakkında “Tek bir çarşaf modelinden de söz edilemez. ‘Car’ denilen (Arapçadaki ‘izar’ kelimesinden bozma) tek parçadan oluşan dikişsiz dört köşe bir kumaşa sarınmak da, biri baş ve vücudun üst kısmını dizlere kadar örten pelerin ile belden ayaklara kadar inen eteklik ve bunu tamamlayan peçe şeklindeki giysi de çarşaf olarak adlandırılıyor. Velhasıl, tek bir çarşaf türü yok, çarşaflar var.”5 şeklinde bilgi

vermektedir. Buradan da anlaşıldığı gibi kadınlar o dönemlerde çarşaf yerine aynı işlevi gören yalnızca adı ve tarzı farklı ancak aynı amaçla kullanılan ferace, yeldirme, ehram, car gibi birçok farklı kıyafet kullanmışlardır. Ferace ise, “Kadınların sokakta giydikleri, mantoya benzer, arkası bol, yakasız, çoğu kez eteklere kadar uzanan üst giysisi”6dir. Fanny Davis “Osmanlı Hanımı” adlı kitabında ferace hakkında verdiği

“Feracenin yerini zamanla çarşaf almışsa da, bazı kadınlar feraceden vazgeçemedi”7 bilgisi ile bizlere o

dönemde zamanla kıyafetlerde meydana gelen değişikliklere rağmen bazı kadınların giyim tarzlarının geleneksel yapıdan uzaklaşmadığını anlatmıştır. Bir diğer dış kıyafet unsuru da, Halid Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu adlı romanında adı geçen “harmani”8 adlı giysidir. Harmani, “vücudu saran, kolsuz, üst giysisi,

pelerin”9 olarak tanımlanmaktadır.

Başa giyilen kıyafet unsurlarından bahsedecek olursak, üste giyilen dış kıyafetlerden çarşafın tamamlayıcısı olan peçe, ilk olarak göze çarpmaktadır. Fanny Davis peçeyi, “Yüzü, gözlerin altından itibaren örten siyah ve koyu renkli bir örtü. Genellikle ince at kılından yapılmıştır. Bu, çarşafla birlikte takılıyordu.”10

şeklinde tanımlamaktadır. Bir diğer unsur olan yemeniyi ise, “Alnın üzerine bağlanan, bazen de hotoza sarılan renkli bir pamuklu başörtüsü, (...) Yüzü örtüyor ve çarşafın baş kısmına tutturuluyordu.”11 ifadeleri ile

anlatmaktadır. Başa giyilen dış kıyafet unsurlarından biri de yaşmaktır. Davis, yaşmağın tanımını ise “Biri uzun, diğeri dörtgen iki parçadan oluşan bir örtü. Çoğunlukla şeffaf, ince, beyaz, bir kumaştan yapılmıştır. Uzun olan parçayla saçlar ve kaş hizasına kadar alın örtülüyordu. Dörtgen parçaysa, geniş kısmı yüzü gözlerin altından çeneye dek örtülecek biçimde diyagonal olarak katlanıp yerleştiriliyordu. Her iki parça da arkadan bağlanıyordu.”12 olarak vermiştir. Buradan da anlaşıldığı üzere Osmanlı dönemi kadınlarının sosyo –

kültürel yaşamda sokakta giydikleri dış kıyafet unsurlarını iki ana başlık altında toplamış olduğumuz hali ile birbirini tamamlar nitelikte oldukları vazıh bir şekilde görülmektedir. Adı geçen üç romanda, yukarıda belirtilen kıyafet unsurlarının örnekleri kendi dönemlerinin şartları içerisindeki kullanım amaçlarına göre tematik sınıflandırma halinde incelenebilecek şekilde bizlere sunulmuştur. Sözünü etmekte olduğumuz bu romanlar, bizlere yazılmış oldukları dönemlerin yaşayış tarzı, inançları, tutumları, değer yargıları, örf, adet, gelenek ve görenekleri hakkında bilgi vermektedirler. O dönemdeki kadınların sosyal yaşamda kullandıkları giysileri bir tablo niteliğinde sunmaları açısından da önemli role sahiptirler. Kadınlar bu kıyafetleri

1 Davis, F., (2009), Osmanlı Hanımı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, s. 207 – 209. 2 Armağan, M. , (2008), “Çarşaf, kadını özgürleştirdiği için tercih edilmişti”,

http://www.mustafaarmagan.com.tr/yaziGoster.php?yaziNO=1157. 3 Üyepazarcı, E., (t.y.), 1873 Yılında Türkiye’de Halk Giyisileri adlı kitabın eki. 4

Adıvar, H. E., (2009), Sinekli Bakkal, İstanbul, Can Yayınları, s. 368. 5 Armağan, M., (2008), “Çarşaf, kadını özgürleştirdiği için tercih edilmişti”,

http://www.mustafaarmagan.com.tr/yaziGoster.php?yaziNO=1157. 6 Adıvar, H. E., (2009), s. 33.

7 Davis, F., (2009), s.

8 Uşaklıgil, H. Z., (2008), Aşk-ı memnu, İstanbul, Özgür Yayınları, s. 34. 9 Uşaklıgil, H. Z., (2008), s. 34.

10 Davis, F., (2009), s. 209. 11 Davis, F., (2009), s. 209. 12 Davis, F., (2009), s. 209.

ROMANLARDA ÇARŞAF UNSURUNUN TEMATİK SINIFLANDIRILMASI dönemlerinin sosyo – kültürel olarak yaşama bakışı açısından farklı değerlendirmeler çerçevesinde giymişlerdir.

Romanlardaki kadınların bu kıyafet unsurlarından biri olan çarşafı kullanmaktaki amaçlarının, çarşafın toplumun adet ve geleneği olarak kabul edildiğinden ve dini bir simge ve şeriat kanunu olarak örtünme şekli olmasından dolayı öne çıkmış bir uygulama olduğunu görmekteyiz. Bu sınıflandırma ışığı altında adı geçen romanlarda öne çıkan bir diğer unsur da kadın kıyafetlerinin yukarıda ifade etmiş bulunduğumuz amaçlar dışında farklı amaçlar için de kullanılmalarıdır. Yasa dışı ve gizli işlerde tanınmamak amaçlı olarak da çarşafın kullanılışı ayrı ayrı dönemlerin romanları olmasına rağmen ele almış olduğumuz romanlar içerisinde değinilen konulardan biri olarak göze çarpmaktadır. Böylelikle bu romanların yazılmış oldukları dönemde kadınların sosyo – kültürel yaşam içerisinde kullanmış oldukları sokak kıyafeti olan çarşaf türlerinin kullanımında üçüncü bir sınıflandırmaya rastlamaktayız. Hatta o dönemlerde tebdil-i kıyafet amacıyla kullanılan kadın kıyafetleri için yazılmış olan belgeler günümüzde de ortaya çıkarılmakta ve bu konuda aydınlatıcı rol oynamaktadır. Bu konu hakkında öne sürülen iki ayrı görüşe yer veren Davis, ilk olarak, “II. Abdülhamid döneminde, çok daha zarif olan feracenin yerini, (...) Bedeni tamamen örten çarşaf almıştı. Yine de başlangıçta çarşaf, bedeni tamamen örtmesine karşın tehlikeli bir yenilik olarak görülmüştü. Seniha Moralı, Abdülhamid’in gençliğinden feraceyi bildiğine ama Yıldız Sarayı’na kapandıktan sonra çarşaf modasının çıktığından habersiz olduğuna işaret etmiştir. Bir gün dışarı ender çıkışlarından birinde, yolda iki çarşaflı kadın, hafifçe eğilerek selama durmuştu. ‘Padişah, yaverinden, baş eğerek Türk usulü selam veren ve yasta olan bu yabancı kadınların kim olduğunu öğrenmesini istemişti.’ ”13 açıklamasına yer vermiştir. Diğer

bir görüş ise Rukiye Bulut’un Abdülhamid’in çarşafı yasaklamasına dair yazmış olduğu makaleden alınmıştır. Buna göre Abdülhamid 1890 yılında, Cuma selamlığından sonra Teşvikiye üzerinden Yıldız Sarayı’na dönerken Silahhane Caddesi üzerinde kara çarşaflı, son derece ince peçeli kadınlar görmüştür. Bu kıyafete alışkın olmayan Sultan, bunların yas tutan Hıristiyan kadınlar olduğunu sanmış ama sonradan aklına duyduğu bir olay gelmiştir; hırsızlık yapmak için bir adam bedenini tepeden tırnağa saran çarşaflarla kamufle etmiştir. Hem bu nedenle hem de çarşafın Müslüman kadınlar için uygun olmadığını düşündüğünden, 1 Nisan 1892 tarihinde çarşaf yasağı getiren bir hüküm çıkarır. Bir müddet sonra da bu yasağı kaldırır.14

Yukarıda da görüldüğü üzere çarşaf hakkında birçok farklı görüş ortaya konulmuştur. İncelemiş olduğumuz romanlarda da Davis’ın ikinci alıntısında anlatılan olaya benzer bir şekilde çarşaf türlerinin kullanımında tebdil-i kıyafet uygulamasına dair örneklere rastlamaktayız. Böylelikle sosyo – kültürel yaşam içerisinde kadınların sokakta kullandıkları çarşaf ve türlerinin kullanımını, yukarıda sözü geçen romanlar içerisinde verilen örnekler dâhilinde üç ana başlık altında sınıflandırabiliriz.

Dini Kurallar Gereğince Kullanılan Çarşaf

Dini kural olarak örtünme amaçlı çarşafın en bariz örneğini Meşrutiyet dönemi Türk edebiyatı romanlarından Halide Edib Adıvar’ın Sinekli Bakkal adlı romanında, “ Bendeniz çocuğu şer’-i şerîfe muvafık giydiririm.”15 ifadesi ile görmekteyiz. Burada İmam Hacı İlhami Efendi’nin Selim Paşa’ya söylemiş olduğu

sözlerden o dönemde kıyafetler üzerinde şeriat kurallarının hüküm sürdüğü anlaşılmaktadır. Yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi ele almış olduğumuz roman, içinde bulunduğu dönemin sosyo – kültürel özelliklerini yansıtmakta ve bu bağlamda da toplumun inançları doğrultusunda kıyafetlerin nasıl tercih edildiğine açık ifadelerle yer verilmektedir. Sözünü etmekte olduğumuz romanda geçen bu ifadeden de anlaşıldığı üzere bu dönemde kadınların kıyafetleri üzerinde dini unsurun etkisi karşımıza çıkmaktadır. Küçük yaşta İmam’ın tesirine maruz kalan Rabia, cennet ve cehennem kavramlarının devamlı olarak dile getirildiği, ona göre bir yaşantı süren aile içerisinde yetişmiştir. Böylelikle şeriat kurallarına göre giyindirilmiş ve bu şekilde de büyütülmüştür. Daha sonra hayatını hep bu kurallar çerçevesinde Hafızlık yaparak devam ettirmiştir. Muhafazakâr aile ve mahalle hayatından sonra Rabia, Selim Paşa’nın konağında farklı bir dünyaya adım atar. İlk olarak konakta verilen bir davete gelen saraylı kadınların dış giysilerini fark edişi de “Rengarenk feraceler üstünde beyaz yaşmaklar…”16 ifadeleriyle belirtilmiştir. O dönemde kadınlar

farklı renkte ferace ve çarşaflar giymeye başlamışlardır. Armağan, “Çarşaf beyazdan siyaha kadar pek çok renkte olurdu. En bilinenleri siyah, lacivert, mor, güvez rengi ve nefti idi. Gençler arasında mavi, turkuvaz, yeşim ve leylak rengi tercih edilirdi. Şam’ın sırmalı, yanar döner çizgili çarşafları meşhurdu. Yani tek bir