• Sonuç bulunamadı

Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

ÖZET

Türk dilinin önemle üzerinde durulması gereken konularından birisi ikileme kavramıdır. İkilemeler, bir dili farklı kılan başlıca ifadelerden biridir. Kalıplaşmış, kristalize olmuş, özel yapılardır. İncelenmesi, ortaya konulması ve ele alınması gereklidir. Bu yapılar, kalıplaşmış ifadeler olduğundan, metin tamiri ve yanlış okumaları düzeltme gibi işlemlerde kullanılırlar. Bununla birlikte, ikilemeler, o dönemden elde ettiği anlam değerini ve kültür altyapısını kaybetmediğinden, dönemi bütüncül bir bakışla kavrayıp, tam manasıyla anlamamız ve devrin kültür dairesine eksiksiz nüfuz edebilmemiz açısından eşine az rastlanır verilerdir. Gerek ikileme kavramının tanımı ve terminolojisi, gerekse ikilemelerin farklı değerlendirmeler içinde yer alması, konunun önemini açıkça ortaya koymaktadır. İkilemeleri dilimizin tarihî seyri içinde ele alıp, incelemek gerekir. Böylece, Türk dilinin tarihî gelişiminde, meseleyi bütünüyle kavrayıp, tarihî lehçeler arasındaki ilgi ve devamlılıkla genel bir değerlendirmeye varmak mümkün olabilecektir. Bu bağlamda, Köktürk, Uygur, Karahanlı, Harezm ve Yunus Emre özelinde Eski Anadolu Türkçesi dönemlerini incelememiz kapsamına alınacaktır. Bununla birlikte, Eski Anadolu Türkçesi olarak adlandırdığımız dönemin, ilk mahsullerini veren Yunus Emre’nin divanı ışığında tarihî karşılaştırmalı bir inceleme yapılacaktır.

Anahtar Sözcükler: İkileme, Yunus Emre, Eski Anadolu Türkçesi ABSTRACT

One of the topics, needed to deliberate significantly, of Turkish language is hendiadyoin concept. hendiadyoin is one of the major expressions,setting a language apart from the others. They are inflexible and crystallizated special structures. They are needed to be examined, betrayed and taken in hand. Because of being inflexible expressions, these structures are used in processes such as text fixing and correcting the misreading. For all that, Because of not losing the meaning and cultural substructure which it gained at the time, hendiadyoins are unique datas for us to comprehend the period with an entire point of view , to understand the full extent and to get into the cultural circle of the time. Both the definition of hendiadyoin concept and terminology and its taking place in different evaluations betray the significance of the topic obviously. Hendiadyoins are needed to be taken in hand and examined throughout our history. Thus, It may be possible to reach a general evaluation with the concern and permanence among the historical dialects by comprehending the case at all points in the historical development of Turkish language. In this context, Old Turkish, Uygur, Karahanli, Kharezm Turkish and in the framework of Yunus Emre, Old Anatolian Turkish will be taken into our examination scope. In the meantime,It is to be done a chronological comparative examination in the light of Yunus Emre,giving first products of the term, called Old Anatolian Turkish.

Keywords: Hendiadyoin, Yunus Emre, Old Anatolian Turkish

Giriş

Eldeki çalışmada tarihî Türk lehçelerinin en önemli eserlerinde tanıklayabildiğimiz ve söz varlığı içinde değerlendirdiğimiz ikilemeler konusu ele alınacaktır.

Türk dilinin tarihî gelişim seyri içerisinde, bilinen en eski metinlerinin bulunduğu dönem, Köktürkçe ya da Orhon Türkçesidir. Bu döneme Eski Türkçenin ilk dönemi de denir. Eski Türkçenin ikinci önemli dönemi, Uygur Türkçesidir. Tarihî lehçelerin bir başkası da Karahanlı Türkçesidir. Bu dönemle birlikte Türkler, İslâm öncesi medeniyetten sıyrılıp, İslâm dairesi içerisine girerek, onu kendi değerleriyle birleştirip, bir Türk-İslâm kültürü meydana getirmişlerdir. ‘Eski Türkçe’ teriminin ifade ettiği zaman aralığı hakkında çeşitli görüşler vardır. Türk dilinin VI-XI. yüzyıllar arasını kapsayan ve Uygur devresini de içine alan dönem, kimi bilim adamlarınca ‘Eski Türkçe’ olarak adlandırılmaktadır. Ancak bazı dilciler, XIII. yüzyıla kadar gelerek, Karahanlı Türkçesi olarak nitelendirilen ilk İslâmî Türkçe metinlerinin dilini de ‘Eski Türkçe’ devresine dâhil etmektedirler.1Bu bağlamda, kırılma noktası Moğol istilasıdır. Cengiz Han önderliğinde yapılan Moğol

hareketinin Eski Türkçenin sonu ve Orta Türkçenin başlangıcı olarak ele almak, bizce son derece isabetlidir. Çünkü batıya doğru hareketlenen Türk boylarının şekillenmesinde asıl etken Moğol hareketi olmuştur. Bir

HASAN TUNCA–TUDOK 2010

1006

bakıma Cengiz Han (öl. 1227), Orta Asya ve Batı Avrasya’nın Türkleşmesini sağlamış, ayrıca var olan etnik- dilsel unsurları yeni oluşumlara dönüştürmüştür.2

Moğol fetihleri pek çok Oğuz boyunun batıya kayışına sebep olmuştur. Bugünkü Türkmenistan, Horasan, Azerbaycan ve Anadolu’da zaten önemli ölçüde olan Oğuz varlığı, bu hareketle İran ve Anadolu’daki sayısını arttırmıştır.

XI-XII.yüzyıllarda gerek etnik yapı, gerekse siyasî hayat bakımından Türkleşen Harezm bölgesinde ve Sirderya’nın aşağı kesimlerinde Oğuz ve Kıpçak boylarının yerleşik hayata geçmeleri sonucu olarak Türk dilinin doğu kolunu oluşturan Karahanlı Türkçesi temelinde, güneybatı kolunu teşkil eden Oğuz Türkçesi ve kuzeybatı kolunu teşkil eden Kıpçak Türkçesinin bu bölgede karışıp kaynaşmasıyla oluşan Harezm Türkçesi, Karahanlı Türkçesinden Çağatay Türkçesine bir geçiş dili özelliği göstermektedir. Harezm bölgesine yerleşen Oğuz, Kıpçak ve diğer Türk boylarının ağızlarından alınan unsurlarla Harezm Türkçesinin özellikle şekil bilgisi ve kelime hazinesi bakımından kazandığı farklı yapı, onun en başta gelen dil özelliğini oluşturmaktadır.3

XI. yüzyıl ve sonrası Anadolu Türklüğünün büyük bir kısmını Oğuz boyları oluşturmaktadır. Oğuzlar, Anadolu’ya kendileriyle birlikte edebî geleneklerini de getirirler. Böylece Anadolu’da Oğuz lehçesine dayalı yeni bir yazı dili gelişmeye başlar; ama bu yazı dilinin gelişip, edebî bir dil kimliğini kazanması pek kolay olmaz. Bu dönem, Anadolu coğrafyasına hâkim olan, Anadolu Selçuklularında XII. yüzyıl sonlarına kadar ilim ve edebiyat dili olarak Arapça ve Farsçanın kullanılması, çeşitli savaşlar, Moğol ve Haçlı seferlerinin tahrip edici akınları sonucunda birçok eserin yakılması, yazı dilinin oluşmasını ve gelişmesini geciktirir. Moğol baskısının zayıfladığı Anadolu Beylikleri döneminde daha çok Türkçe eser verilir ve yazı dili oluşumu hızlanır.4

Bu kısa girişten sonra tarihî lehçelerde ikileme kavramını incelemek yararlı olacaktır:

Türk Dilinde İkilemeler

İkileme, (Osm. atf-ı tefsirî, Fr. redoublement, İng. reduplication dual, hendidyoin Alm. verdoppelung, zwillingsformen, hendiadyoin) ‘anlatım gücünü artırmak, anlamı pekiştirmek, kavramı zenginleştirmek amacıyla, aynı sözcüğün tekrar edilmesi veya anlamları birbirine yakın yahut karşıt olan ya da sesleri birbirini andıran iki sözcüğün yan yana kullanılması’5 olarak tanımlayabileceğimiz gibi ‘aralarında belli bir

ses düzeni bulunan, biçim ve anlamca birbiriyle ilişkili olan, aynı, yakın ya da zıt anlamlı iki ya da daha çok kelimenin bir tek kelime gibi anlam göstermek üzere yan yana gelmesiyle oluşturulan kelime grubu’6 olarak

da ele alabiliriz. ‘Sürekliliği anlatmak, anlamı pekiştirip, zenginleştirmek, söyleyişe ahenk katmak, ses ve söz benzerliği sağlayarak, tabiî sese daha çok yaklaşmak, iki kelimeyle bir kavramı adlandırmak, ortaklaşa yeni bir anlam elde etmek amacıyla birincil ya da ikincil biçimlerin tekrarlanması’7 biçimde değerlendirilebilir.

Türk dilinde ikilemelerle ilgili yapılan ilk çalışma olarak Karl Foy’un8 makalesi gösterilebilir. Daha

sonra O.N.Tuna, ‘tekrarlar’9, S.Çağatay, ‘hendiadyoin’10, M.Ergin, kelime gruplarının çeşidi olarak

‘tekrarlar’11 konusunu inceler.

Köktürkçe ya da Orhon Türkçesinde anlatımı güçlü ve etkili kılan öğelerin başında eş, yakın ya da

karşıt anlamlı ikilemeler ve onların sıkça kullanımı gelmektedir. Türkçenin en eski döneminde ikilemeler bakımından çok zengin bir varlık söz konusudur12

:

Àçsık tosık ‘acıma doyma’, ağış barım ‘mal mülk’, arkış tirkiş ‘kervan kafile’, eb bark ‘ev bark’, eçüm apam ‘atalarım ve dedelerim, ecdadım’, ıda taşda ‘ormanda ve kayalıklarda, dağda bayırda’, için taşın ‘içini dışını’, il törü ‘devlet ve töreler’, iş küç ‘ iş güç’, kız koduz ‘kız kadın’, küÆ kul ‘kul köle, cariye ve köle’, ölü yitü ‘ölü yite, ölesiye’, tebliğ kürlüğ ‘hilekar ve sahtekar’, toru ölü ‘bitkin ve mecalsiz olarak, düşe kalka’, tünli künli ‘geceli gündüzlü’, yabız yablak ‘kötü ve berbat’, yadağın yalaÆın ‘yayan ve çıplak, yayan yapıldak’ yarıkınta yalmasınta ‘zırhında kaftanında’, yir sub ‘yer ve su, ülke, anayurt’, yok çığaĹ ‘yok

2 Ercilasun, A. B., (2004), Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Ankara, Akçağ Yayınları, s. 370. 3 Ata, A., (2002), Harezm-Altınordu Türkçesi, İstanbul, Türk Dilleri Araştırmaları, s. 12.

4

Özkan, M., (2000), s. 39.

5 Hatiboğlu, V., (1981), Türk Dilinde İkileme, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları (Genişletilmiş İkinci Baskı), s. 9. 6 Korkmaz, Z., (2007), Gramer Terimleri Sözlüğü, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları (Genişletilmiş 3. Baskı), s. 123. 7 Zülfikar, H., (1995), Türkçede Ses Yansımalı Kelimeler, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, s. 161.

8 Studien zur Osmanischen Syntax, das Hendiadyoin und die Wortfolge ‘ana baba’ Mitteilungen des Seminars für Orientalische

Sprachen (MSOS), 2.C, 2.bölüm, s. 105-136, Berlin, 1899.

9 Tuna, O. N., (1948), ‘Türkçede Tekrarlar’, İstanbul, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, III/1-2, s. 429-447

10 Çağatay, S., (1978), Uygurcada Hendiadyoinler, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiYayınları, s. 29-66. 11 Ergin, M., (1988), Türk Dilbilgisi, İstanbul, s. 355-358.

TARİHÎ TÜRK LEHÇELERİNDEKİ İKİLEMELER yoksul’, yurtda yolta ‘dağda bayırda, yazıda yabanda’ örnekleri yanında yazıtlarda eylem ikilemelerine de rastlanır13:

adrıl- az- ‘ayrılmak ve sapmak, alkın- arıl- ‘tükenmek ve mahvolmak, bitmek, tükenmek’, emget- tolgat- ‘eza ve cefa etmek’, içik- yükün- ‘bağımlı olmak ve baş eğmek’, it- iğid- ‘örgütlemek ve doyurmak’, it- yarat- ‘düzenlemek ve örgütlemek, çeki düzen vermek’, itin- yaratun- ‘örgütlemek ve kendine çeki düzen vermek’, küÆed- kulad- ‘cariye ve köle olmak, kul köle olmak’, öğir- sebin- ‘memnun olmak ve sevinmek’, öl- akın- ‘ölmek ve yok olmak’, tir- kubrat- ‘derlemek ve toplamak’, yaÆıl- yazın- ‘yanılmak ve hata etmek’ şeklinde örnekler vermek mümkündür.

Doğan Aksan Orhon Türkçesindeki ikileme varlığını şöyle değerlendirir: ‘Hem genel olarak Türkçenin, hem de Orhon yazıtları döneminin bir anlatım özelliği olan ikilemeler, iki bakımdan anlatımı güçlendirici öğelerdir. Bir yandan bir kavram dile getirilirken aynı kavram alanından, eşanlamlı ya da tersanlamlı öğelerin biraraya getirilmesiyle o kavram pekiştirilmekte, bir yandan da kimi örneklerde ses yinelemeleriyle daha çok akılda kalan ve etkili olan örnekler oluşturulmaktadır. Türkiye Türkçesindeki sarmaş dolaş, yorgun argın, bölük pörçük örneklerinde olduğu gibi, sözcük sonundaki seslerin her iki öğede eşlik ya da yakınlık göstermesi, ses yinelemesi (alliteration), arkış tirkiş, asçık tosık, tünli künli, kız koduz, küŋed- kulad- örneklerinde de görülmektedir.’14

Eski Uygur Türkçesinde ikilemelere çok sık rastlanır. Bu sıklığın nedenini dönemle ilgili metinlerin

pek çoğunun dinî içerikli olmasında aramak yanlış olmaz. Yeni girilen Maniheizm, Budizm gibi dinlerin yoğun öğretilerini aktarmada anlatımı canlı tutabilmek için ikilemelerden oldukça fazla yararlanılmıştır. Bunun yanında çeşitli sebeplerle etkileşime girilen dillerden alınan kelimeleri açıklamak üzere yabancı kelimenin yanına eklenen Türkçe bir kelimeyle kurulmuş yapılar gözlenebilir. İkilemeler bugün olduğu gibi o dönemde de aynı kavram alanına giren kelimelerin aynı çekim eklerini alarak bir araya gelmesiyle oluştuğu gibi ikilemenin son unsuruna da gelebilmektedir. İki kelimesi de aynı anlama gelen ikilemelere eski Uygur Türkçesinde sıkça rastlanır:15

odug sak ‘uyanık, bilinçli’, erk türk ‘güç, kuvvet’, eşid- tıngla- ‘işitmek, dinlemek’ çol- sugul- ‘kurumak, suyu çekilmek’

Eski Uygur Türkçesinde en fazla kullanılan ikileme türü, birbirine yakın anlamlı ya da birbirini anlam olarak tamamlayan kelimelerin bir araya gelmesiyle oluşan ikilemelerdir:16

aksak çolak ‘eli ayağın tutmayan’, bugday arpa ‘arpa, buğday’, kül- oyna- ‘gülüp oynamak’, öpüş- kuçuş- ‘öğüşüp, kucaklaşmak’, yiil yagmur ‘rüzgar, yağmur’

Bu dönemde görülen ikilemelerin büyük bir kısmını Türkçe kökenli ikilemeler oluşturur. Türkçe kelimelerin meydana getirdiği ikilemeler, anlam açısından eş, yakın veya zıt anlamlı olabilir:17

çog yalın ‘ışık, parlaklık’, erüş üküş ‘çok, fazla’, kaş göz ‘kaş göz’, iniş yokuş ‘iniş, yokuş’

Türkçe bir kelimeyle yabancı bir kelimenin bir araya gelerek oluşturduğu ikilemeler sıkça görülür. Kökeni farklı iki kelimenin bir araya gelişi arada hiçbir bağlayıcı kullanılmadan yapılabileceği gibi bazen de atlıg, tigme gibi bağlayıcılarla yapılır. Bağlayıcı kullanılmadan oluşturulan bu ikilemelerde Türkçe kelime başta olabileceği gibi sonda da görülebilir. Kökenleri farklı her iki kelime diğerinin o dildeki karşılığı durumundadır. O nedenle bunlar anlam açısından genellikle eş anlamlı kelimelerden kurulu ikilemelerdir. Sınırlı sayıda da olsa anlamları birbirine yakın farklı kökten gelmiş kelimelerin oluşturduğu ikilemelere rastlamak mümkündür18:

biş pançıkı ‘beş’ (Türkçe+Sanskritçe), çakır tilgen ‘tekerlek, çark’ (Sankritçe+Türkçe), ırk sun ‘fal’ (Türkçe+Çince) futsı bilge ‘hoca’ (Çinçe+Türkçe)

Eski Uygur Türkçesi metinlerinde ikileme kullanma sıklığı oldukça fazladır. Üçlemelere, hatta yakın anlamlı iki üç ikilemenin yan yana getirilmesiyle oluşturulmuş yapılara rastlamak mümkündür.

Karahanlı Türkçesi içinde değerlendirebileceğimiz en önemli eserlerden biri, Divanü Lûgat’it Türk’tür.

Araplara Türkçeyi öğretmek ve Türkçenin Arapça gibi büyük bir dil olduğunu kanıtlamak için 1072’de Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır. Söz varlığı açısından oldukça zengindir.

13 Tekin, T., (1995), s. 16-17.

14 Aksan, D., (2000), Eski Türkçe’nin İzlerinde Orhun ve Yenisey Yazıtları Üzerinde Sözcükbilim, Anlambilim ve Biçembilim

İncelemelerinin Aydınlattığı Gerçekler, İstanbul, Simurg Yayınları, s. 99-100.

15 Şen, S., (2002), Eski Uygur Türkçesinde İkilemeler, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Samsun, s. 1.

16 Şen, S., (2002), s. 1. 17 Şen, S., (2002), s. 2. 18 Şen, S., (2002), s. 2.

HASAN TUNCA–TUDOK 2010

1008

Divanü Lûgat’it Türk’teki ikilemeleri değerlendirecek olursak, sözcük türü bakımından en çok yansımalardan ve ünlemlerden kurulan ikilemelerden çok yineleme ve tekrarlara rastlandığı görülür19

: badar badar yügürdi ‘patır, patır’, buç buç öter semürgük ‘bülbüle benzer kuşun öterken çıkardığı ses’, ol erük çap çap yėdi ‘şapır şupur’, ol anı çars çars urdı ‘çat çat’, küp çıàıl çıàıl çıfıladı ‘çığıl çığıl’, çiğir çiğir ‘ekmek içerinde taş kırıntıları olduğu zaman dişin ezemeyerek çıkardığı ses’, çür çür ‘süt sağılırken kapta çıkan sesi anlatır’, úars úars aya yaptı, ‘el çırpma sesi’, at arpanı kürt kürt yėdi ‘kürt kürt’, ol anı tap tap urdı ‘çabuk çabuk’, anıŋ tonın tırt tırt yırttı ‘cart cart’, er sur sur mün öpti ‘şarul şurul’, anı şap şap boyunladı ‘şap şap, vurmada çıkan ses’, çaà çuà úoptı ‘gürültü, çar çur’, çalú çulú badar úıldı ‘itmenin çıkardığı ses’, er turmuznı úarç úurç yėdi ‘hatır hutur’ ala ala ‘yavaş yavaş’, aŋ aŋ ‘yok, değil demektir’, awa awa ‘insan bir şeyden acı duyarsa kullanır’, balu balu ‘ninni, beşikte çocuğu uyutmak için söylenen söz’, çik çik ‘keçiyi çağırmak ve sürmek için kullanılır’, çilik çilik ‘keçiyi çağırma zamanında kullanılır, op op ‘eşeğin ayağı kaydığında söylenir’, ötüş ötüş ‘oyunda ütme yutma, yanındaki arkadaşını it demek anlamına gelir’, saú saú ‘nöbetçinin uyanık olmasını emreden bir söz’, zaú zaú ‘koçları tos yapmaya kışkırtmak için kullanılan bir kelime’20

Divan’da, yükleme, çıkma ve vasıta hâli ekleriyle kurulan ikilemeler olduğu gibi yardımcı fiilli oluşumlarda et-, kıl- bol- yardımcı fiilleriyle birleşen ikilemelerin yansımalardan oluşması, yansımalı seslerin, eserde çokça kullanılmasıyla açıklanabilir21:

ewin barúın satıàsadı ‘evini barkını’, bu er ol yėrden yėrge sürülgen ‘yerden yere’, öçin kekin irteşür ‘öfkeyle hırsla’, taş úuduàda tüştü buldur buldurėtti ‘güldür, güldür’, elig úart úurtėtti ‘çıtlama sesi’ oúúış içre çıàıl çıàılúıldı ‘çığıl çığıl’, ton kaw kaw boldı ‘kıvrıştı, büzüldü’22

Harezm Türkçesi 13. yüzyıldan itibaren Harezm ve Sir Derya’nın aşağı kesimlerinde Oğuz ve Kıpçak

yerli unsurlarının etkisi altında Karahanlı Türkçesi temelinde şekillenen ve bir geçiş dili niteliği gösteren dönemin ismidir. Döneme ait önemli eserler arasında Nehcü’l-Ferâdîs, Kısasü’l-Enbiyâ, Mu’înü’l-Mürîd ve Mukaddimetü’l-Edeb gösterilebilir. Harezm Türkçesi metinlerinde de Türkçenin zengin bir anlatım gücü olan ikilemelerden fazlaca yararlanılmıştır. Harezm Türkçesi metinlerinde kullanılan ikilemeler pekiştirme vazifesi görmektedir. Burada dönem metinlerinin dinî ağırlıklı olmasının etkisi büyüktür23. Döneme ait

metinlerde geçen ikileme örneklerinden bazıları şunlardır:

erkekli tişili ‘erkekli dişili’, ol tagda erkekli tişili eki arslan yoluktı, küçlüg erklig ‘güçlü kuvvetli’, bizlerdin küçlüg erklig melike-sen bakgıl, önlü soŋlu (bol)-, ‘sonuçlanmak’, muhtelif boldı işler, öŋlü soŋlu boldı işler, saçım sakalım, ‘saç sakal’, ey anam oàlı saçım sakalım tutmaàıl, sansız sakışsız, ‘sayısız’, ınunça sansız sakışsız erke bardım teyür-sen, tetik 'akıllıg, ‘zeki, akıllı’,bir tetik 'akıllıg kızı bar erdi, tün kün, ‘gece gündüz’, eger ümmetleriŋtün kün içinde on namâznı öteyü bilmeseler, taksîrlık kılàaylar, tünle kündüz, ‘gece gündüz’, Beytü 'l-Ahzân içre kirip tünle kündüz ıŋranu, yüzi körklüg Yüsufnı hakda kolgan Ya 'küb, yıgı çogı, ‘ağlayıp, inlemek’, yıgı çogı sahâbelerdin âhir boldı, yıgı sıgıt ‘ağlayıp, inlemek’, yıgı sıgıt kopardılar, adın adın, ‘başka başka’, ol sagu tört adaklıg, tegme bir ayakı adın adın gevherdin, akru akru,‘yavaş, yavaş’, çerig aldı akru akru Kisrâge bildürmedin bir yıàaçlık yerge keldi, koş koş ‘tekrar tekrar", koş koş sözledi, koşa koşa kıldı sözni, ögür ögür, ‘bölük bölük’, yâ Muhammed körsen xalâyıklarnı Tanrının dininge kirürler ögür ögür, pâra pâra, ‘parça parça’, minberke barsam bagtım paraları endâmumdın uşak bolup pâra pâra tüşer, zâr zâr, ‘ağlama, feryat’, bir kimerse Rebbi birle münâcât kılur takı zâr zâr yıàlayur,köyer örtenür, ‘yanıp yakılmak’, çerâg ma ulaşu köyer örtenür adınlarge körseŋ yarukluk berür, kıyıp tut-, ‘alakoymak, engellemek’, kadgulug boldı, kıyıp tutdı anı, yop tüken-, ‘bitip tükerımek’, barça öldi yop tükendi küfr ü zulmet, arıp açıp ‘bitkin, yorgun’, ol keçe taŋ atkunça yügürdi, kabargânlar şişti yarıldı, arıp açıp bir kendge kirdi, korka eymenü, ‘korkup çekinip’, men sizke bardım korka eymenü siz maŋa korkuàumdın emân berdiŋiz24

Yunus Emre Bağlamında Eski Anadolu Türkçesi

Çalışmamızın önemli bir dönemini teşkil eden Eski Anadolu Türkçesi, Oğuz grubunun (Batı Türkçesi) XIII.-XV. yüzyıllar arasında, Anadolu coğrafyasında meydana getirilen, edebî eserlerinin dilidir. Bu noktada, Anadolu coğrafyasını bugünkü siyasî sınırlar içinde düşünmemek, o çağdaki Anadolu coğrafyasına Irak ve

19 Sev, G., (2004), ‘Divanü Lûgat’it Türk’te İkilemeler’, Türk Dili, S. 634, s. 509. 20 Sev, G., (2004), s. 500-501-502.

21 Sev, G., (2004), s. 510. 22 Sev, G., (2004), s. 504-505-506.

23 Toprak, F., (2005), ‘Harezm Türkçesinde İkilemeler’, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, V/2, s. 291. 24 Toprak, F., (2005), s. 278-279-280.

TARİHÎ TÜRK LEHÇELERİNDEKİ İKİLEMELER Suriye’yi de dâhil etmek gerekir.25Eski Anadolu Türkçesi, Oğuz Türklerinin kullandığı ilk yazı dilidir. XIII.

yüzyılın ortalarına kadar tek koldan gelişen Türk dili, bu yüzyıldan sonra Türk boylarının coğrafya ve kültür değişmelerine paralel olarak, ayrı bölgelerde farklı lehçelerle ortaya çıkmıştır. Bu lehçeler, XIII. yüzyıldan başlayarak, farklı yazı dilleri oluşturmuştur. Oğuz boylarının Anadolu’nun fethinden sonra buraya gelip, yerleşmesiyle bu sahada, XIII. yüzyıldan itibaren Oğuz ağız özelliklerine göre şekillenen bir yazı dili meydana gelmeye başlamıştır. İşte bu yazı dili Eski Anadolu Türkçesidir.26

Anadolu’ya gelen Oğuzlar buraya bütün edebî geleneklerini de getirerek, Orta Asya ile olan bağlarını da devam ettirmişlerdir. Bu bakımdan Selçuklular devri Anadolu Türkleri ile doğudaki diğer Türkler arasında sağlam bir kültür münasebeti bulunmaktadır. Onun için XIII. yüzyıldan XIV. yüzyıla uzanan yolda ortaya konan eserlerin dili yalnızca Oğuz yazı diline dayanmamaktadır. Bu eserlerde Karahanlı, Kıpçak ve Oğuz özelliklerini bir arada görmek mümkündür. Aslına bakılırsa, Oğuz grubunun oluşturduğu bu yazı dilinin tam olarak Anadolu’da ne zaman bir yazı dili halinde teşekkül ettiği konusunda fikir verebilecek eserlerden bugün için mahrumuz.27

Anadolu Selçuklularının son devirlerini, Beylikler dönemini ve imparatorluk öncesi Osmanlı devrini içine alan Eski Anadolu Türkçesinde, yabancı unsurların fazla karışmadığı sade bir Türkçe kullanılmıştır. Bu dönemdeki eserlerde Arapça, Farsça unsurlar yer almaktadır; ancak bunların oranı pek fazla değildir.