• Sonuç bulunamadı

2 Montaigne, M.,(2006), Denemeler, Say yayınları

3 Fırat G., Gözler Ö., (2005), “Grameri Yaşatın Türklüğe Şükredin”, www.milliyet.com.tr/2005/06/02/guncel/gun01.html. 4 Fırat G., (2005).

5 Yavuz, H., (2006), s.83.

DAĞLARCA’DA ÇOCUK TEMASININ İŞLENİŞ FARKLARI “hâlâ çocuk olmasından” beslendiğini belirten “Bazı çocukları bazı çocuklar anlar.” diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca, çocuklar için verdiği eserlerle de “en fazla çocuk şiiri yazan şair” olmuştur. Kendi yaşadıklarından esinlenerek yazdığını belirttiği çocuk şiirleri her Dağlarca şiiri gibi yoğun imgelerle örülmüştür. Dağlarca’nın yoğun imgelerinin çocuk şiirleri açısından incelendiğinde çocuktan uzak bir tavır sergileyip sergilemediği tartışıladursun, bu tartışma aslında şairin amacına ulaştığını kanıtlar niteliktedir. “Her çocuk beni annesinden önce sever. Ne zaman bana bakan bir çocuğu annesi kolundan çekip götürse benim omzum ağrır.” diyen şair çocuk şiirlerinde yoğun imgeler kullanmasının gerekçesini de şu şekilde dile getirir: “Amacım çocukların imgelemini büyütmek. Bir kişinin imgelemi büyük olursa yaşaması da büyük olur. Türk ulusunun kıtlığı bu yöne önem vermemesindendir. Hayal gücü geleceği bu günde yaşamak, bu günü geleceğe götürmektir. Bu çok büyük bir eğitimdir. Bin bir gece masallarının çıkış sebebi ve asırlardır gitme sebebi budur. Çünkü o masallar hayal gücünü besliyorlar. Ben hâlâ o masalların etkisindeyim. O masalları dinleyen, inanan çocuk her zaman ya sağımdadır ya solumdadır ya içimdedir.”

Dağlarca’nın da belirttiği gibi onu edebiyat çevresine tanıtan eseri ilk eseri “Havaya Çizilen Dünya”dan sonra kaleme aldığı “Çocuk ve Allah”tır. Yirmi dört yaşında bir subayken kaleme aldığı kitabı için “Bilgim de o kadarcıktı.” diyen Dağlarca, buna karşın eserin hazırlık aşamasının beş yıl sürdüğünü söyler. Özellikle bu kitapta yer alan “Ağır Hasta” adlı şiirinin kendisini tanıttığını söyleyen Üstad, Nurullah Ataç’ın bu şiir için “çıldırdığını” dile getirir.

Çocuk ve Allah, hakkında birçok inceleme yapılmış, birçok makale yazılmış, birçok söz söylenmiş bir eserdir. Bu eser, 12 bölümden ve 198 şiirden oluşmaktadır. Şiirlerinde başta “çocuk” olmak üzere, “uzay”, “karanlık”, “gece”, “Allah” kavramlarının kullanıldığı görülmektedir. Eserindeki şiirlerden 112 tanesinin başlığı şiirin içinde hiç yer almamaktadır. Bunun kendi buluşu olduğunu söyleyen Dağlarca, “Şiirin başlığı şiirde söylemediğim şeydir. Şiirde beş dersem, oraya dört koyarım. Şiirin değeri dört kere beşten yirmi olur.” diyerek başlığın şiir ile ilişkisi üzerine görüşünü ortaya koymuştur.

İlk eseri Havaya Çizilen Dünya, adeta Çocuk ve Allah’ın ayak sesleridir: “Kâinat anam benim, anamı kaybetmek isterim” (Kaybolmak Arzusu) “Avuçlarından öpeyim ilk maddeyi ölürcesine” (Atmosfer)

“Bir rüya kadar hafiftir ablamın bebeğindeki düğünlerim” (Çocukluğum)

Bu üç dizedeki şiirsel yük; birincisindeki kökten yakarış, ikincisindeki doğa ilişkisi, üçüncüsündeki uzak ve yapmacığa düşen çağrışım yöntemi hem Çocuk ve Allah’ı hazırlamakta, hem de Dağlarca’nın bugünkü şiirine dek uzanmaktadır.7

Çocuk ve Allah’ta “çocuk” hem başlı başına bir tema olarak hem de yardımcı öğe olarak 77 şiirde yer almıştır. Bunların dışında da 6 şiirde “çocukluk” teması olarak geçmektedir. Bu 77 şiirin sadece üç tanesinde “çocuk” soyut bir öğe olarak karşımıza çıkarken Mart 2007’de yayımlanan eseri “Orda Karanlık Olurum”daki 41 şiirin sadece 5 tanesinde “çocuk” teması yer almaktadır. Bunlardan bir tanesi “çocukluk” temasını da içerirken iki tanesinde “çocuk” somut bir öğe olarak kullanılmıştır. Nisan 2007’de yayımlanmış eseri “Arkası Siz”de ise yer alan 50 şiirin sadece üç tanesinde “çocuk” teması kullanılmıştır. Üçünde de çocuk yardımcı öğe olarak soyut bir şekilde ele alınmıştır. Yine Nisan 2007’de yayımlanmış olan eseri “Genç” hem son eserleri içinde en hacimli olanıdır hem de adından da anlaşılacağı üzere gençlik- çocukluk ekseninde değerlendirilebilecek şiirlerinden oluşmaktadır. Bu kitaptaki 94 şiirin 21 tanesinde çocuk teması karşımıza çıktığı gibi, bunlardan bir tanesi de başlı başına çocuk şiiridir.

Çocuk ve Allah’ta bulunan şiirlerden bir kısmı ile söz konusu üç eserindeki şiirlerin karşılaştırılması yapıldığında çocuk temasının işlenişindeki fark daha somut şekilde göz önüne serilebilmektedir. Örneklerle inceleyecek olursak, Çocuk ve Allah’ta şair:

“Korkuyorum anneciğim ellerin nerde Okşa benim Saçlarımı Rüyaya bedel. Garip ninnilerle uyut beni

Korkuyorum yaşamaktan ki çok güzel”( KORKU) derken çocuk anlatıcı konumunda temel öğedir ve somut bir varlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Orda Karanlık Olurum’da ise şair:

“Sonuç şaşırtmıştı yeryüzünü gökyüzünü Önünden geçen bir çocuğun elindeki armut Elmayı sevgi delisi etmişti ya

O sevgi o kuru elmanın sevgisinde yaşamaktaydı yaşayacaktı” (BÖYLESİNE ÖLMEMEK) diyerek çocuğu yardımcı öğe olarak kullanmıştır. Çocuk, burada “ölü elma” ile betimlenen soyut bir kavramın,

TUĞÇE GÜL –TUDOK 2010

922

“çocuğun elindeki armut” olarak betimlenen soyut bir kavram ile ilişkisinde sadece bir dekor niteliği göstermektedir. Bu nedenle buradaki çocuk; kişiliği, varlığı tam belli olmayan, soru sormayan, hareket ya da tavır göstermeyen, silik ve soyut bir görüntü olarak karşımıza çıkmıştır. Fazıl Hüsnü Dağlarca Çocuk ve Allah’ta:

“Çocuklar korkun,ç Allahım Bebek yaparlar haçları. Aşina değiller hatıramıza

Severken ayni ağaçları.” (ÇOCUKLAR KORKUNÇ ALLAHIM) derken çocukları temel ve somut bir öğe olarak şiirinin adeta konusu yapmıştır. Oysa Orda Karanlık Olurum’da çocuk,

“Sayrılar yatağında onu sayıklar Özler tekini bile

Kim ki yaşar Umudu odur Çocuklarımız

Onunla büyütür ayaklarını” dizeleriyle “Yürüyüş” şiirinde şairin derdini anlatması için sadece yardımcı bir öğedir. Bu şiir özellikle şairin son dönemi açısından can alıcı bir şiirdir. Çünkü bilindiği üzere Dağlarca ömrünün son yıllarını Kadıköy, Fazıl Hüsnü Dağlarca Sokak’taki evinde geçirmiştir ve yürüyememektedir. Dağlarca’nın dış dünyaya açılma arzusunu ve yürüme isteğini anlattığı bu şiirinde her zaman bahsettiği “içindeki çocuk” onun derdinin sadece bir yüzünü işaret etmiştir. Bu şiirdeki çocuk da Çocuk ve Allah’taki kişilikli, soru soran, konunun öznesi olan çocuğa kıyasla soyut bir görüntüdür. Fakat Orda Karanlık Olurum’daki “Işıma” adlı şiirde “yeryüzünün çocuksu güzelliği”nin kaynağı olarak aranan cevap ışıma ve aydınlıktır. Bu şiir diğer örneklere göre biraz daha somut bir çocuk görüntüsü çizer. Çünkü şiirin son üç dizesinde yeryüzünü güzel kılan aydınlığın kaynağı olarak çocuk gösterilmekte, bu sonuç da

“Doğan çocuk der ki Bu aydınlık

Benden” diyerek çocuğun ağzından dile getirilmektedir. Bu şiirde bilginlerin toplanarak varamadıkları sonuca varan bir çocuk görüntüsü karşımıza çıkmaktadır. Aynı şekilde “Öğüt” adlı şiirinde de “nasihat eden” ve “nasihat edilen” olmak üzere iki rol karşımıza çıkar. Çocuk “nasihat edilen” olarak somut bir karaktere bürünür: “Günlerin hepsi Canlıdır çocuğum Dinlerler seni Söyle Söylerler sana Dinle”

Dağlarca anılarını anlatırken Çocuk ve Allah’ta çocukluk günlerine dönüp çocuk rolüne bürünme yolu izlerken,

“Dünya kadar büyük bir günüydü çocukluğumun Mektebe ilk gittiğim o altın sabah.

Omzumda kalmıştı el sıcaklığıyla

Anamın okşarken söylediği <<Bismillah>>” (86) dizeleri çocuk Dağlarca’nın dudaklarından dökülür. Bu nedenle de somut ve temel öğe olarak karşımıza çıkar. Orda Karanlık Olurum’da ise anılarını anlatan yetişkin Dağlarca için çocukluğu onu Dağlarca yapan yönlerinden sadece biridir:

“Düşünüyorum neden beş kendi oldum Çocukluğum mu biri

Göreve başladığım mı biri Uzakları gezdiğim mi biri Gece yavaşça iniyor

Hepsi yitip gidiyor kendilerin” (ÇOK OLMAK-2) Bu şiir aynı zamanda Dağlarca’nın ileri yaşı nedeniyle ömrünün son demlerinde kendi kendine yaptığı içsel konuşmaları ve hissettiklerini yansıtması açısından da önemlidir. Gece yavaşça inerken kendilerin yitip gitmemesi için Fazıl Hüsnü Dağlarca evini Kadıköy Belediyesi’ne müze yapılmak üzere bağışlamış; fakat buranın “yaşayan bir ev” olarak görünmesini şart koşmuştur. Bizim görüşmemizden iki ay önce Vatan gazetesi muhabiri İlker Akgüngör ile yapmış olduğu görüşmesinde bu davranışını şöyle açıklar: “İnsan sevdiği şeyi çok yapar. Ben şiiri ve yurdumu çok sevdim.

DAĞLARCA’DA ÇOCUK TEMASININ İŞLENİŞ FARKLARI Şiir benim yurdumdur. Evimi, şiirlerimi gençlere ve bu millere bırakıyorum. Belki gelip şiirlerimi okurlar, biraz faydalanıp aydınlanırlar diye bırakıyorum. Bizde bir şair öldü mü bir daha hatırlanmaz. Devletin bir galeri açıp ölen şairlerin fotoğraflarını koyup altına onlardan bir dize yazıp hatırlatması lazım. Mehmet Akif, Şeyh Galip, Tevfik Fikret, Yunus Emre olmasaydı Türk edebiyatı çok daha küçük kalırdı. Bu insanların eserleri kendilerinden çok, o topluma değer kazandırdı. Ama beni hatırlayıp hatırlamamaları beni çok alakadar etmiyor. Oradan buraya ne telefon ne de televizyon var. Ama düşünürsen yine en çok hatırlanacak kişi benim. 1930’dan saysan 78 senedir yazıyorum. Kolay iş mi? Bir sürü kişi o yaşa bile erişemiyor. Türk edebiyatında böyle bir adam yok.” Uzun süre sağlık sorunları nedeniyle görüşme taleplerini reddeden şairin ölümünden önceki bir yılda arka arkaya görüşme taleplerimizi kabul etmesinin nedeni de bizce “gece yavaşça inmeden önce” son söylemek istediklerini iletmemizi ummasıdır.

Serinin ikinci kitabı olan Arkası Siz’de de çocuk karşımıza yine soyut bir öğe olarak çıkmaktadır. “Sonra” adlı şiirinde,

“Çocuğun bile olmuş O denize ilk adım Seni görünce neden

Kendimi anımsadım” diyen şair, halk arasında da çocuk sahibi olmanın büyümenin bir parçası olduğu görüşüne dikkat çekmektedir. Çocuk sahibi olmak, kişiye sorumluluk yükler ve olgunlaştırır. Dağlarca çocuk sahibi olmamış bir insan olarak çocuğu olup büyümüş birini görünce kendini anımsamaktadır. Burada “çocuk” şair için büyümeyi anlatan bir yardımcı öğedir. Çocuk ve Allah’taki

“Çocuğum, o güzel deniz çekilmiş, Yazılar kalmış kumda.

Kendi sonsuzluğuma inanmak istedim,

Hayatını duyarken vücudumda.” (YAZILMIŞTIR) dizelerinde olduğu gibi somut ve varlığını belli eden bir çocuk imgesi yoktur. Bu şiirde çocuk hitap edilendir ve varlığını belli etmektedir. Arkası Siz’deki,

“Anımsamaların arabası çok İsterse geceleyin çocukları gezdirir Anaları babaları gezdirir

Gezdirir bileğine kelepçe takılanları bile”(ÜZÜLME SEN) dizelerinde çocuk yine “anımsama”yı anlatmak için destekleyici ve yardımcı bir öğedir. Buradaki çocuk motifi Çocuk ve Allah’taki,

“Aşkın sonsuz karanlığında, Büyük ve siyah kayalar gibi; Çocuğun nasibi,

Parlar, başka değil.” (BAŞKA DEĞİL) dizelerindeki yardımcı motiften farklıdır. İlk şiirde çocuk şiirde kullanılmış birçok görüntüden ve öğeden sadece biridir. İkinci şiirde ise çocuk şiirin üç bölümünden, yani anlatılmak istenen düşüncenin üç ana evresinden biridir. Bu nedenle de ikinci şiirde çocuk, birinci şiirden çok daha kuvvetli bir yardımcı öğe olarak yer almaktadır.

Çocuk, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiirlerinde gerek yardımcı öğe gerek temel öğe olsun, her zaman düşünceyi destekleyen ya da düşüncenin merkezini oluşturan bir öğedir. Soyut ya da somut öğe olarak karşımıza çıktığında, çoğu şiirinde ana duyguyu desteklemektedir. Fakat Arkası Siz’deki “Kopuk” isimli şiirinde çocuk,

“Altı çocuk doğurmuştur kadın kocasız Kadın evinde tek başına

Uyuyamaz gece yarısı

Uyuyamaz evinde karanlıkta tek başına” dizelerinde tek başına yalnızlığı yok edemeyecek kadar zayıf bir öğeyi temsil etmektedir. Bir genelleme yapacak olursak Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “karı-koca” ilişkisini konu aldığı şiirlerinde çocuk hep zayıf bir öğedir. Özellikle “Genç” isimli eserinde bu örnekler daha çok karşımıza çıkmaktadır.

“Yalnızdı kadın

Kocasından çocuklarından yoksundu” (YÜRÜYEN YALNIZLIK) “Evlenince

Dağılır kadın Kimlere dağılır

Çocuklarına”((KARŞINDAKİ OLAY) dizeleri bu örnekler içinde yer almaktadır. Genç’te “Ön Ağarı” adlı şiire bakacak olursak:

TUĞÇE GÜL –TUDOK 2010

924 Belki ilkokulda belki çarşıda pazarda

Belki ayaktopu oynarken Belki dolmuşta

Belki evinize demir kapı yapılırken” dizelerinde çocuk sadece sezdirme yoluyla okuyucuya iletilen bir öğe halindedir. Yine aynı kitapta yer alan “Doğumlar” adlı şiirde ise çocuk, olgun ve bilgin bir rolde karşımıza çıkmaktadır.

“Ben bir çocuk üzüntümü anneme anlattım sustu o Dedeme anlattım yanıtlamadı o

Bilgine anlattım düşünelim dedi o Çocuğuma anlattım gülümsedi o Bekleyelim dedi şu dağların ardını

Karanlık doğum yapıyorsa dağlarımız da yarınlara gebedir” dizelerindeki çocuk, yetişkinleri gölgede bırakan bir bilgelik ve ağırbaşlılık göstermektedir. “Sözcük Sarayları” adlı şiirindeki “Çocuklara kuşlara yalan söyler hepsi” dizesinde ise Çocuk ve Allah’ta Dağlarca için gelecek, bugün ve dün anlamına gelen çocuk kavramının son eserinde iletiyi desteklemek amacıyla yardımcı öğe olarak kullanıldığı görülmektedir. Çocuk, yine konunun kendisi değil, âdeta konunun uzandığı düzlemin bir parçasına ait bir fotoğrafta gözümüze ilişmektedir. Yani sadece anlatılan durumun betimlenmesi için kullanılmış yardımcı bir öğedir. “Kapalı Suçevinde” şiirinde de bir mahkûmun dünyası anlatılırken

“Otuz yıl

Taş duvarlar içinde yatacak babanın

İlkokuldaki çocuğuyla” dizelerinde de yine aynı şekilde yardımcı ve kişiliği olmayan silik, soyut bir öğedir.

“İlki ev yalnızlığıdır Babası onu anlamaz Annesi onu anlamaz

Büyük kardeşi onu anlamaz” (YALNIZLIKLAR) dizelerinde ise yalnızlığın evreleri bir insanın büyümesi gibi evrelere ayrılırken çocuk sadece bu evrelerden birinde değinilen, hissettirilen bir öğe olmuştur. Ayni şekilde:

“Çok severler çocuklarımızı” (ÖTME OKULLARI)

“Çocuktan sakladığımız ne varsa” (EN GİZLİ OLAN) dizelerinde de çocuk, yardımcı öğedir.

“Genç” adlı yapıtında Dağlarca çocuklukla gençliği birlikte ele alır. “Çocuğunda Yenilenen” adlı şiirinde,

“Adam oğlunu evlendirir Kendi güvey

Kadın kızını evlendirir

Kendi gelin” diyerek hem evliliği hayatın yenilendiği bir evre olarak ele almış hem de insanın çocuğu vasıtasıyla çocukluğunu tekrar yaşamasına ve yenilenmesine değinmiştir.

Okul- öğrenci temalı şiirlerinde ise Dağlarca çocuğu kullanarak yapıtındaki diğer şiirlerine göre nispeten daha somut bir çizgi izlemesine karşın bu şiirlerde bile çocuk geri planda kalmış, yine şairin asıl anlatmak istediğinin yanında sadece bir figüran olabilmiştir. Bu şiirlerde okul, sadece bir eğitim kurumu değil, hayatın kendisidir. “Öğrenci” sadece çocuk olarak düşünülmemelidir. Buna karşın Dağlarca’nın şiirlerinde “öğrenci”, zihnimizde önlüklü, çantalı küçük bir çocuk imajı yaratır. Bu belki de ilk yapıtlarından son yapıtlarına kadar Dağlarca ile okuyucusu arasındaki telepatik bir iletişimdir:

“İlkokullarda Öğrenciler büyürken Öğretenler anlamaz bile Yaş verdiklerini” (YAŞ)

“Öğrenciler çantaları nice büyük olsa Evi okula götüremezler

Çantasız mantasız

Götürürler okulu eve” (ÖĞRENCİLER)

“Genç”teki iki şiir oldukça dikkat çekicidir. Bunlardan birincisi “Ten Giden Çocuk”tur. Bu şiirde: “Ayakkabılarım boyalı olunca

DAĞLARCA’DA ÇOCUK TEMASININ İŞLENİŞ FARKLARI Ben bir gidiyorum

Onlar iki gidiyor da ondan” çocuk anlatıcı somut ve ana karakter olarak kullanılırken, diğeri “Uyku Ağacı” adlı çocuk şiiridir. Bu şiirin tamamına bakacak olursak kitaptaki en ilginç örnek olduğunu söylemek yanlış olmaz. Şiirin bütünü şöyledir:

“Karanlıkla eve girer Kocaman uyku ağacı Baldan bile çok severiz Biz çocuklar bu ağacı Daha uzakları vardır Akan ırmakları vardır Kara yaprakları vardır Kimi tatlı kimi acı Hele ışıklar söndü mü Büyük gölgeler indi mi Gece gündüzü yendi mi Görünmez olur umacı”

Şiirin uyak örgüsünün “abcb/dddb/eeeb” şeklinde düzenlendiğini ve nazım biçiminin koşma olduğunu görülmektedir. Rediflere ve yarım uyaklara yer verilmiştir. Ölçüsü 8’li hece ölçüsüdür ve ezberlemeye elverişlidir. Konu bakımından da çocuk dünyası içinden seçilmiş bir konusu vardır.

Genç’teki son örnek “Ülkeye Yürümek” adlı şiirdir. Bu şiirdeki “çocuk”, çocuk olmaktan uzakta özel bir anlam taşımaktadır. Şair burada köy enstitülerinin kapatılmasına karşı tepkisini dile getirmiş, köy enstitüsündeki öğretmenleri ve bu enstitülerin yetiştirdiği nesli şiirinde anmıştır.

Görüldüğü gibi Dağlarca’nın şiiri uzun yıllar boyunca hiç değişmemiş ve yeteneğinin rantını mirasyedi biçimde tüketmiş değildir. Ömrünün sonuna kadar özgün örnekler vermiş olan şair, şiirinde yeni biçimler denemekten vazgeçmemiştir. Görüşmemizden bir gece önce yazdığı henüz yayımlanmamış olan iki şiirinde de bu çabası açıkça görülmektedir. Çocuk temalı şiirlerinde en çok anne-çocuk şiirlerin yazmaktan hoşlandığını belirten Fazıl Hüsnü Dağlarca, dışarıdaki yaşamdan uzak, evinde yaşadığı dönemlerde bile gündemi takip etmiş, farkındalığını yitirmemiş ve söylemek istediklerini gerek yapıtları gerek bizler aracılığıyla okuyucularına iletmiştir. Çocuk teması her yapıtında adeta onun imzası olarak yer almakla birlikte kimi zaman soyut kimi zamansa daha somut bir öğe olarak karşımıza çıkmıştır. Şair, evine kapandıktan sonra önceden izlediği soyut çizgiyi hayal dünyasıyla daha çok harmanlayarak soyutun da ötesinde motifler kullanmıştır. Dağlarca’daki soyutluk her zaman anlamsıza götüren bir soyutluk olarak yer almazken asla okuyucusuyla arasına da duvar örmemiştir. Onu tanıtan yapıtı “Çocuk ve Allah”taki şiirler ile son yapıtları karşılaştırıldığında da şairin kendini tekrar etmekten kaçındığı görülmektedir. Son görüşmesi ışığında yeni şiirin somutlaştığı dönemde kendi şiirinin soyutlaştığı iddiasına yaklaşımı ve Çocuk ve Allah’ta çocuğun dünyasını her yönüyle şiirleştirmeye başladığına dair görüşler hakkındaki fikirleri kendi cümleleri ile paylaşılmıştır. Buna göre Dağlarca asla eğilimlerden yana olunamayacağını belirtmekle birlikte herhangi bir eğilimin karşısında da yer almamıştır. Fazıl Hüsnü Dağlarca, hakkında birçok inceleme yapılmış olmasına karşın özellikle son dönemiyle ilgili hakkında kapsamlı incelemeler yapılması gereken bir şair, bir edebiyat mirasıdır.

Kaynakça

Akgüngör, İlker, (2008), “Fazıl Hüsnü Dağlarca Röportajı”, Vatan Gazetesi. Dağlarca, Fazıl Hüsnü, (1966), Çocuk ve Allah, Kitap Yayınları, İstanbul.

Dağlarca, Fazıl Hüsnü, (2007), Orda Karanlık Olurum, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Dağlarca Fazıl Hüsnü, (2007), Arkası Siz, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

Dağlarca, Fazıl Hüsnü, (2007), Genç, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Fırat, Güler, Özgür Gözler, (2005), “Grameri yaşatın Türklüğe Şükredin”.

Gül, Tuğçe, (2008), Fazıl Hüsnü Dağlarca Röportajı, 11.03.2008, Kadıköy- İstanbul. Montaigne, Michel De, (2006), Denemeler, Say Yayınları, İstanbul.

Polat, Müge Sucu, (2002), Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Şiirlerinde Çocuk Teması, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara.

Yardımcı, Mehmet, (1970), “Dağlarca’nın Şiir Evreni”, Sanat, Tokat.

Yardımcı, Mehmet, (1999), “Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Çocuk ve Allah’ı Üstüne”, Folklor/Edebiyat, Ankara. Yavuz, Hilmi, (2006), Yüzler ve izler, Aşina Kitaplar Yayınları, Ankara.

MUSTAFA RUHİ ŞİRİN’İN ÇOCUK KİTAPLARINDA