• Sonuç bulunamadı

23 Tanpınar, A. H., (2005), s. 232.

24 Enginün, İ., (2004), “Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları”, İstanbul, Dergah Yayınları, s. 534. 25 Tanpınar, A. H., (2005), s. 130.

TARİHÎ HADİSELERİN ŞEKİLLENDİRDİĞİ İSTANBUL MAHALLELERİ İki Savaş, Bir Mahalle…

Huzur’la devam eden serüven bir cihan harbini geride bırakan, yeni bir tanesinin arefesinde olan çiçeği burnunda bir ülkenin insanlarınındır. Cemal’in akıl hocası olarak tanıdığımız Elagöz Mehmetefendi Mahallesi sakini İhsan bu defa akrabası Mümtaz için yol gösterici bir ışık olacaktır. Aradan geçen on yedi yılın ardından mahalleyle birlikte İhsan da son demlerini yaşamaktadır. Mümtaz’la, İhsan için hasta bakıcı ve ilaç ararken tanışırız Huzur’da. Mümtaz’ın bu arayışta karşılaştığı mahalleler Elagöz Mehmetefendi Mahallesi’nden oldukça farklıdır: “Sefil, perişan mahalleler, yoksulluk yüzünden bir insan çehresini andıran eski evler arasından geçiyordu. Etrafında bir yığın perişan ve hasta yüzlü insan vardı. Herkes neşesizdi. Herkes yarını, büyük kıyameti düşünüyordu.”27 1937’deki sokak eski, dökülmüş konaklarla, yaşlı ahalisiyle, ölüm döşeğindeki hasta, yarı deli, sinirli ve eski düzenlerini satıp savarak sürdürmeye çalışan maddi sıkıntıdaki insanlarla doludur.

Mahur Beste’deki konak Sahnenin Dışındakiler’deki konak yavrusu olarak tabir edilen hanelerin son durağı Huzur’la birlikte eski yıkık konak yavrularıdır. Kergir evler, üstü başı perişan, sakat, yorgun, iyi tıraş olmamış ve saçlarını düzeltmeye vakit bulamadan sokağa fırlamış kadın ve erkekler, damında selvi bitmiş, fukara yatağı medreseler ve nasılsa ayakta kalmış cami bu dönemin tablosunu oluşturur. Bu tabloyu her fırsatta Mümtaz yahut sevgilisi Nuran’ın gözlemleri dolayısıyla okuyucuya çizer Tanpınar. Ve bunlardan bir başkası da Taksim’in biraz aşağısındaki, Fındıklı’ya inen yokuşun sağ tarafında, Unkapı taraflarındaki tenekeden, kerpiçten evlerin bulunduğu sokaktır: “Bulaşık ve lağım sularının açıkta aktığı sokaklar, pislik içinde çok zalim ve tesadüf bir ayıklanma ile büyüyen çocuklar, sonra onların biraz kanatlanınca baba evini susuz çeşme yalaklarına, kaldırımlara, köprü altlarına değiştirmesi.

‘Kaç muharebeyle bu hale geldik?’ Doksanüç Harbi’nden beri bir yığın felaket, İstanbul’un yarısını köylü mü şehirli mi olduğu bilinmeyen, fakirlikten, ihtiyaçtan başka, belli bir kategoriye girmeyen bu cins insanlarla doldurmuştu.”28

Mümtaz’ın hastabakıcı olarak aradığı evler de fakir ve eskidir. Tahtaları morarmış, kiremitleri kırık, cüssesi yana doğru yatmış evler birbirini tamamlar. Evlerin bir bölümü bir yabancıya kiralanmıştır. Hastabakıcı olarak çalışmak iki savaş döneminde hayat mücadelesi veren bu insanlar arasında sahip olunabilecek en uygun meslektir. Mümtaz tüm bu yıkıntıların içinde Yedişehitler’e kadar yürüdüğü yolda tozlu ve dar bir sokağa girer. Neredeyse mukavvadan zannedilecek fakir bir evin penceresinden tango sesi duyar. Yol ortasında toza bulanmış kız çocuklarının türkü söyleyerek oynadığı oyunlara gözü ilişir:

“ ‘Aç kapıyı bezirganbaşı, bezirganbaşı Kapı hakkı ne verirsin? Ne verirsin?..’

çocukların hepsi gürbüz ve güzeldi. Fakat üstleri başları perişandı. Bir zamanlar Hekimoğlu Ali Paşa’nın konağı bulunan bu mahallede bu hayat döküntüsü evler, bu fakir kıyafet, bu türkü… Devam etmesi lazım gelen, işte bu türküdür. Çocuklarımızın bu türküyü söyleyerek, bu oyunu oynayarak büyümesi; ne Hekimoğlu Ali Paşa’nın kendisi, ne konağı, hatta ne de mahallesi. Her şey değişebilir, hatta kendi irademizle değiştiririz. Değişmeyecek olan, hayata şekil veren, ona bizim damgamızı basan şeylerdir.”29

Ve Elagöz Mehmetefendi Mahallesi… Cemal, İhsan’ın evinden çocukluğunun geçtiği bu mahallenin merkezine, caminin bulunduğu sokağa bakar. Caminin kapısında bir çocuğun tıpkı kendisinin küçüklüğünde olduğu gibi duvardan sarkan incir dallarıyla ilgilenmesi onu duygulandırır. Ne cami vardır artık ne de mahalle eskisi gibidir: “Sokak ışık içindeydi. Mümtaz bu ışığa dalgın dalgın baktı. Sonra tekrar çocuğa, tekrar incir dalına ve onun üstünden –camiin, kurşunları bir eldiven gibi çıkarılmış veya bu incir ağacının meyvasının kabukları gibi kolaylıkla soyulmuş- kubbesine baktı. “Elagöz Mehmetefendi…” diye düşündü.”30

“Karşıda bütün çocukluğunun şahidi olan Elagöz Mehmetefendi Camii’nin kurşunsuz kubbesi üstünde tesadüfün bir cilvesi olarak biten bir servi dalı, adeta bu Müslüman mabedin mazisi üstünden ölüme ve hayata beraberce gülüyordu.” 31

SONUÇ

Mahur Beste, Sahnenin Dışındakiler, Huzur serüveni, bizi Abdülaziz Devri’nden II.Dünya Savaşı’na kadar uzanan bir zaman yolculuğuna çıkarır. Mahur Beste ile Behçet Bey ve etrafındaki karakterlerle şahit olacağımız hadiseler Abdülaziz ve Abdülhamid dönemlerine, Meşrutiyet yıllarının henüz başlangıç yıllarına

27 Tanpınar, A. H., (2009), Huzur, İstanbul, Dergah Yayınları, s. 21. 28 Tanpınar, A. H., (2009), s. 340.

29 Tanpınar, A. H., (2009), s. 21. 30 Tanpınar, A. H., (2009), s. 18. 31 Tanpınar, A. H., (2009), s. 332.

ZELİHA NAZİK –TUDOK 2010

968

tekabül ederken, Sahnenin Dışındakiler’de Balkan Harbi’nin ve Kurtuluş Savaşı’nın yıkıcı ve bir o kadar da harekete geçirici heyecanına, 93 Harbi ve Balkan Savaşlarıyla beraber yaşanan göçlere tanık oluyoruz. Konaklar Kurtuluş Savaşı zamanında ekseriyetle ortadan kalkacak, işgal kuvvetlerinin zapt ettiği şehrin kendini yenilemeye çalıştığı on beş sürelik bir süre zarfının sonunda yaşanması muhtemel yeni bir cihan harbinin etkileri insanların psikolojileri, adetleri, ilişkileri, yaşadıkları haneleri, eş-dostları üzerinde söz sahibi olacaktır. Tüm bu hadiseler, çehresi sürekli değişen, insanlarıyla, camisiyle, evleriyle, ağaçları, çeşmesi, mektebi… ile ayakta kalma mücadelesi veren, tüm zorluklara rağmen yaşayan ve yaşatan, benzerlerinin sözcüsü konumundaki bir mahallenin etrafında teşekkül eder, “Tanpınar’ın eski İstanbul mahallesi”nde:

“Velhasıl üst üste yaşanmış bir zaman içinde birçok defalar kurulmuş, bozulmuş, çerçevesi küçülmüş, fakat daima kendi kendisi kalmış ve her defasında bir evvelkinin bir yığın artığın, mahiyet ve değerine bakmadan, terkibinin içine almış bütün bir hayat… Dışarıdan bakılınca büyük hiçbir şeye dayanmaz görünen, ıztırap ve sefaleti ilk bakışta göze çarpan bir yığın talihin beş on mazi parçasına tutunması gibi gelen, fakat içine inilince manası değişen, yaşama iradesinin bütün bir destanını veren bir hayat…”32

Kaynakça

Canım, Rıdvan, (2008), “ ‘Komşu Komşunun Külüne’ Muhtaç Atasözü ve Deyimlerde Kalan Mahalleler”, Türk

Edebiyatı, 416.

Enginün, İnci, (2004), “Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları”, İstanbul, Dergah Yayınları. http://www.tdkterim.gov.tr/bts/?kategori=verilst&kelime=mahalle&ayn=tam.

Nazima, Ali, Mükemmel Osmanlı Lügati, (1901), Dersaadet: Hacı Hüseyin Efendi Matbaası. Tanpınar, Ahmet Hamdi, (2008), Beş Şehir, İstanbul, Dergah Yayınları.

Tanpınar, Ahmet Hamdi, (2009), Huzur, İstanbul, Dergah Yayınları. Tanpınar, Ahmet Hamdi, (2005), Mahur Beste, İstanbul, Dergah Yayınları.

Tanpınar, Ahmet Hamdi, (2005), Sahnenin Dışındakiler, İstanbul, Dergah Yayınları. Tanpınar, Ahmet Hamdi, (1996), Yaşadığım Gibi, İstanbul, Dergah Yayınları. Sağlam, Nuri, (2008), “Mahallenin Hali Yahut İnhilali”, Türk Edebiyatı, 416. Sami, Şemsettin, (1900), “Mahalle”,

http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:c8XwBNEoPU8J:sozluk.bilgiportal.com/nedir/mahalle+Bir+%C 5%9Fehir+ve+kasaban%C4%B1n+m%C3%BCnkas%C4%B1m+oldu%C4%9Fu+par%C3%A7alardan+beheri+ki+m %C3%BCteaddid+hanelerden+m%C3%BCrekkep+olup+ekseriya+bir+cami+ve+imam%C4%B1+vard%C4%B1r&c d=2&hl=tr&ct=clnk&gl=tr.

Samsakçı, Mehmet, (2008), “Mahallenin Ruhu Elagöz Mehmet Efendi Mahallesi’nde Hayat”, Türk Edebiyatı, 416.