• Sonuç bulunamadı

Armağan ZÖHRE

Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

3. Verdî Kâsım Dîvânında Tasavvufî Unsurlar

3.2. Çeşitli Tipler 1 Âşık, Uşşâk

Dîvânda âşık için, ehl-i kemâl, ehl-i dil, ehl-i ‘ışk, er, derdmend gibi tabirler kullanılır.

Beyitlerdeki ‘âşık, Tanrı’ya ve peygambere daima bir sevgiyle bağlıdır ve Allah’tan bunun karşılığında hiçbir şey dilemez. Beyitten de anlaşılacağı üzere bu aşk öyle bir aşktır ki âşık hiçbir zaman sevgilinin yaptığı bir şeyi sorgulamaz.

Hüdâ ‘âşıkları cânâ Hüdâya arz-ı hâl itmez

Görir Hakkın kemâlâtın işine hiç suâl itmez (G. 56/ 1)

Allah’tan başka her ne varsa onları bir kenara koyup yalnızca Allah’a muhabbet besleyen âşık, Allah’ın kahrında bile lütuf bulur.

‘İmân u küfri ḳodılar ancak Hüdâyı sevdiler

Kahrında luṭfı buldılar Hak yolının ‘âşıkları (G.146/ 4)

Beyitlerde sevgiliden kasıt Allah ve Hz. Muhammed’dir. Kâinatın devr etmesinin sebebi de Hz. Muhammed’e olan aşktır. Öyle ki Hz. Muhammed’in sûreti yüksek makamlı ve kutsal kimselerin sığınma yerleridir.

Sana ‘âşık oldugından devr ider bu kâ‘inât

‘Âliyâ vü kudsiyânın melce‘idir sûretin (G.79/ 3)

Allah aşkı ile dolu olan kimse, başına taşlar yağsa bile Allah’ın kahrından korkmaz.

‘Âşık isen kahr-ı Hakdan eyleme zinhâr feza‘

Başına taşlar yagarsa eyleme zinhâr feza‘ (G.71/ 1)

3.2.2. ‘Ârif

Verdî Kâsım Dîvânı’nda en fazla karşılaşılan kavramlardan biri de âriftir. Ârif sözünü dinleyebilmek için insân olmak gerekmektedir ve bu sözü duyan kimse buna ispat istemez.

Zahidâ ‘ârif kelâmın duymaga insân gerek

Kim duyarsa bu kelâmı anla bürhân dilemez (G.54/ 4)

Şaire göre, ârif her sözünde Allah’ı beyân eden kimsedir. Allah, ârifin yüzünde tecellî eyler.

‘Ârif oldur her sözinde eyleye Hakkı beyân

Vech-i zâtından tecellî eyleye ol bî-gümân (G.119/ 1)

Hüdâ ârifleri bu dünyaya, ahrete, hatta ahiretteki süslenmiş cennet hûrilerine dahi gönül vermezler. Onların tek ulaşmak istedikleri Allah’tır.

Hüdâ ‘ârifleri begim gönül virmez bu dünyâya

Ne dünyâ belki ‘ukbâda müzeyyen hûr-ı me‘vâya (G.136/ 1)

3.2.3. Zahid, rind

Zahid, dinin özünden habersiz, şekilci, âşık olmayan kimsedir. Dünya nimetlerinden vazgeçip, dünya ile ahiret arasında bir tercih yapması gerektiğinde, sadece cennet için ahireti tercih eder. Onun ahireti tercih etmesinin sebebi Allah’a olan aşkı değil, ahirette cennete gitme kaygısıdır.

Şair bir beyitinde, zâhide seslenerek, kuru dava ve şekil ile kalbin temizlenemeyeceğini, ancak doğru söz ve tam bir kâmillik hali ile Allah’a bağlı olunacağını ifade eder.

Kurı dâ‘vâ ile zâhid idemezsin kalbi sâf

Buldı sıdk ile gidenler oldılar Hakka muzâf (G.74/ 1)

Rind, halkın hakkındaki söylediklerine aldırmadan gönlünce hareket eden, keyfine göre davranan, bilgili olduğu halde halktan biri gibi sade yaşayan, rıza mertebesine erdiği için her şeyin ilahi takdire göre meydana geldiğini bilen kişidir.

VERDÎ KÂSIM VE TASAVVUFÎ DÜNYASI Dîvânda rind kavramı ile ilgili sadece bir beyit vardır. Fakat zahid kavramının çokça yer alması rind kavramını da akla getirmektedir. Beyite göre harap rindler sevgilinin zülfüne asılmışlardır. O sığınma yerine bakıldığı zaman rindlerin neden oraya asıldıklarının sebebi görünmektedir.

Ol rind-i harâbiler olur zülfine ber-dâr

Vechi görinür Verdîya me‘vâneye baksam (G.100/ 5)

3.2.4. Yâr, ma‘şuk

Yâr, tasavvufî anlamda tüm yaratıkların suretlerini oluşturan ilahi sıfatlar için kullanılan bir terimdir. Sevgili, dost mânâsındadır. Şaire göre, Allah’ın aşkına yâr olan kimsede şeytan korkusu kalmaz ve o kişinin ikinci ruha ermesiyle de ölüme imkân kalmaz. Allah aşkı ile dolu olan kimse Allah ile tek vücûd olur.

‘Aşk-ı Hakkın yârı oldım havf-ı şeytân kalmadı

Nefhâ-yı sâniye irdim mevte imkân kalmadı (G.147/ 1)

Beyitlerde, cânân, yâr gibi isimlerle de zikredilen ma‘şuk kelimesi Allah’ı işaret etmek için kullanılır. Şaire göre, âşık aşka muhabbetle bağlıdır, aşk derdi ile her zaman mutludur ve bu derdine bir dermân dilememektedir.

Küfr ü ‘imân bendeni yakdı ‘aşkın ateşi

‘Âşıkın ma‘şûkı ‘aşkdır derde dermân dilemez (G.54/ 2)

Âşıkın tek gâyesi, ma‘şûkunu bulmaktır. Âşık bu yolda varını, benliğini, her şeyini ezerek ma‘şuku bulmak ister. Eğer âşıkın cânı bu dünyada cânânını bulamazsa, zor durumda kalır. Şaire göre, Allah’ı bu cihanda anmayan, onun aşkı ile dolu olup, varını yoğunu Allah yolunda bağışlamayan kimse, ahirette de mutlu olamayacaktır.

‘Âşıkın cânı cihânda cânânı bulmazsa ne güc

Varını bahş itmeyüp sultânı bulmazsa ne güc (G. 23/ 1)

Sonuç

Verdî Kâsım, yaşadığı dönemin önemli şairleri arasına girememiştir fakat yazdığı şiirler ile tasavvufî düşüncesini dile getirmiştir. Devrin önemli bir şairi olan Niyâzî-i Mısrî’den etkilendiği görülmektedir. Öyle ki Verdî Kâsım dîvânında yer alan şiirlerin birçoğu Mısrî’ye yazılan nazirelerden oluşmaktadır. Verdî Kâsım, dîvânını klasik dîvân tertibi ile düzenlememiştir. Dîvânda gazel ve tarih dışında nazım şekli bulunmamaktadır. Diğer tekke ve tasavvuf şairleri gibi Kâsım da samimi duygularını ifade etmek için şiirlerinde şekilden ziyâde anlama önem vermiştir.

Verdî Kâsım’ın şiirlerinin muhtevasını Allah ve Hz. Peygamber, vahdet-i vücûd düşüncesi, eşref-i mahlûkat olan insanın nasıl olması gerektiği düşünceleri oluşturur. Şair, Kurân-ı Kerim’deki kıssaları gerek iktibas yolu ile gerekse telmih yolu ile şiirlerinde işlemiştir.

Kaynaklar

Ayvânsarâyî, Hüseyin, Tercüme-i Meşâyih, Süleymaniye Ktb. Esad Efendi 1375.

Devellioğlu, Ferit, (2002), Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lûgat, 19. Baskı, Aydın Kitabevi, Ankara. Güzel, Abdurrahman, (2004), Dinî- Tasavvufî Türk Edebiyatı, Akçağ Yayınları, Ankara.

İz, Mahir, (1969), Tasavvuf, Rahle Yayınları, İstanbul.

Kur’ân-ı Kerim, http://www.diyanet.gov.tr/kuran/default.asp.html. (23.03.2009) Sami, Şemsettin, ( 2004), Kamûs-ı Türkî, Çağrı Yayınları, İstanbul.

Uludağ, Süleyman, (2001), Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kabalcı Yayınevi, İstanbul.

Yılmaz, Mehmet, (1992), Edebiyatımızda İslamî Kaynaklı Sözler, Enderun Kitabevi, İstanbul. Mengi, Mine, (2000), Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara.

YUNUS EMRE DİVANI IŞIĞINDA TARİHÎ TÜRK LEHÇELERİNDEKİ