• Sonuç bulunamadı

Türk Milliyetçilerinin Gayrimüslim ve Yabancılara Yaklaşımı

B) Türkçülerin Diğer Unsurlar Hakkındaki Düşünceleri

1) Türk Milliyetçilerinin Gayrimüslim ve Yabancılara Yaklaşımı

Osmanlı Devleti’nde yaşayan Rum ve Ermeni gibi Gayrimüslim unsurlara milliyet hakkını kendilerinden önce Türkler tanımışlardı. Gerek eskiden beri Osmanlı Devleti’nde yaşayan, gerekse başka memleketlerde uğradıkları geçim ve yokluktan dolayı Osmanlı hudutları içinde refah ve huzur aramaya gelen Gayrimüslim Osmanlı unsurları, asırlardan beri kiliselerinde ayinlerini, mekteplerde millî lisan ile öğrenimlerini, piyasada ticaretlerini büyük bir serbestlikle icra etmişlerdi.

696 Ahmet Ferit, burada önemli olan noktanın onların kendilerini Türk saymalarının gerektiğini, aksi

takdirde kendilerini yabancı saymaktan başka çare olmadığını vurgulamaktaydı… “Türk Milleti”,

İfhâm, no:81, 22 Ekim 1919, s.1.

697 Ahmet Ferit, “Osmanlılık, Türklük”, İfhâm, no:85, 26 Ekim 1919, s.1.

Gayrimüslim Osmanlı unsurları, bütün bu hürriyet müsaadelerine ilaveten kendi cemaatlerine ait birçok imtiyazlara da sahiptiler. Mesela Türkler, özellikle Rusya’dan gelmek üzere hiç eksik olmayan istilalara karşı durmak için hudutlarda kan dökerek nüfuslarını tüketirken onlar, mağaza ve tezgâhlarında huzurla servet toplamışlar, yazın kızgın güneş ve kışın yağmur altında kan döken sayısız Türk babalarına karşılık, onlar, çocuklarını dizlerine alarak, soba başlarında ömür sürmüşlerdi. Babıâli’de hürmet gören fertlerden birçoğu devletin en yüksek mertebesine kadar çıkan bir Rum cemaati, bir Ermeni cemaati vardı. O dönemlerde de Rum ve Ermeni milletlerinin menfaatlerinden, bu menfaatlerin temin ve teyidinin lüzumundan bahsedilirdi699.

Meşrutiyetin ilanından sonra bir Osmanlılık fikri doğdu. Bütün halk Türk, Rum, Ermeni, Musevî hepsi unsurların birliği fikri etrafında toplandı700. Ancak, Osmanlılık ahdi ve imanı üç ay bile sürmedi ve Gayrimüslim unsurlar, Rusya’dan ve Yunanistan’dan gelen propagandalara kollarını açtılar. Görüldü ki, Rumlar ve Ermeniler, az zaman zarfında Osmanlılık gayesini ihmal ederek, kendi milliyetleri için çalışmaya ve bu gaye için Türkleri rencide edecek türlü garip vasıtalar kullanmaya başlamışlardı. Son asır bir milliyet asrı olduğundan ve bu asırdan doğan cereyanların bütün milletleri sarması zarurî bulunduğundan, bu durum yadırganmamalıydı701. Ancak, gayrimüslimlerde meydana gelen bu değişim, ne milliyet cereyanından, ne Türk zorbalığından, ne de herhangi bir patrikhaneden değil daha uzaklardan gelmekteydi. Türkiye’de Patrikhaneler ne zaman Türklerle hoş geçinmek istemişse, bu kaynaklar tarafından engellenmişti702.

Ancak, sebepler ne gibi hadiselere dayanırsa dayansın, şurası kesindir ki, Osmanlı ülkesi içinde milliyetçilik hareketini ilk körükleyen unsur Türk unsuru değildi. Bu sırada Türkler, kendi milletleriyle iştigali Osmanlılık tabiatına pek uygun görmüyorlardı. Bundan dolayı, Osmanlılık fikrinin dışında, Türklüğe ait özellikler ile

699 Hüseyin Ragıp, “Türklerin Kabahati”, İfhâm, no:23, 22 Ağustos 1919, s.1; Hüseyin Ragıp,

“Karakediler”, başlıklı makalesinde bu dönemde Rum ve Ermenilerin Türkler için ortaya attıkları zorlama ve baskı gibi iddiaların birer iftira olduğunu söylemekteydi… İfhâm, no:77, 18 Ekim 1919, s.1.

700 Hüseyin Ragıp, “Türklerin Kabahati”, İfhâm, no:23, 22 Ağustos 1919, s.1.

701 Hüseyin Ragıp, “Türklerin Kabahati”, İfhâm, no:23, 22 Ağustos 1919, s.1; Hüseyin Ragıp,

“Karakediler”, İfhâm, no:77, 18 Ekim 1919, s.1.

hatta ilmî bir surette bile meşgul olmayı düşünmemişlerdi. Tarihe ve Coğrafyaya ait telif edilen eserler, Osmanlı Tarihi ve Osmanlı Coğrafyası idi. Bazı istisnalar dışında Türk Tarihi, Türk Coğrafyası, Türk Etnografyası ile iştigal lüzumu, Osmanlılık fikrinin samimiyeti içinde, hiç kimsenin hatırına bile gelmemişti703.

Osmanlı Devleti’nin yarım asırdan fazla kullandığı Osmanlıcılık siyasetini artık Türk milliyetçileri istememekteydi. Tebaa altındaki milletler, her zaman işlerine geldiği gibi davranmışlardı. Osmanlıcılık siyasetini isteyenler bunun devamını arzu edenlerdi. Onların istedikleri hem Osmanlı Devleti’nin içinde ayrı gayrı olmadan rahat bir şekilde yaşamak, hem de bir yandan Atina, Revan ve Şam’ı takip etmekti. Hakikaten bu siyaset onu takip eden unsurlar ve ırklar için büyük bir faydaydı704.

Öte taraftan bu dönemde, Türk milliyetçilerine aleyhtar olanlar,

“Osmanlıcılık” yerine “Memleketçilik”705adı altında yeni bir fikir ortaya atmışlardı.

Bu fikri savunanlar Türklerin memlekette yaşayan ahaliye açık bir isim vermemelerinden yakınmaktaydılar. Oysaki çoktan beri, hatta millî cereyanlar, Avrupa’yı etkisi altına almadan evvel, memleketin halkına, belirli bir çoğunluğu olan kavimlerin lisanlarına ve nesillerine göre isimler verilmişti. Arap memleketlerine daima Arabistan, doğu vilayetlerinin bir kısmı Kürdistan olarak anılmıştır. Arnavutluk Arnavutlarla meskûn ve Arnavutça konuşan kavmin topraklarına verilmiş bir isimdi. Uzak yakın tarihimizin hiçbir devrinde kavmiyet isimleri tamamıyla kaybolmamıştı. Yüz elli iki yüz senelik mezar taşları üstünde ölülerin kavmiyet isimleri yazılıydı. O dönemde ömürlerinin sonuna yaklaşmış ne kadar devlet ricali varsa, hepsi yine kavmiyet isimleriyle beraber yâd olunmaktaydı706.

Esasında Memleketçilik tabirinin arkasında eski Osmanlıcılık siyasetinin idamesi arzusu yatmaktaydı. Türk milliyetçileri ise bundan böyle Türkiye’de bir millet görmeyi istemekteydi. Birtakım tabirler arkasına saklanmış menfaatperest, riyakâr ve gayr-ı samimî bir kalabalık istememekteydiler. O gayr-ı samimî kalabalık

703 Hüseyin Ragıp, “Türklerin Kabahati”, İfhâm, no:23, 22 Ağustos 1919, s.1. 704 Ahmet Ferit, “Osmanlılık, Türklük”, İfhâm, no:85, 26 Ekim 1919, s.1.

705 II. Meşrutiyet’in Osmanlıcılık, İslamcılık, Turancılık şeklindeki üç ideolojisine tepki olarak

mütarekede doğmuş bir harekettir. Bu hareketin ilk tohumu Türk Ocağı içinde büyük Türkçülüğe karşı küçük Türkçülük veya Türkiyecilik şeklinde 1917’de atılmıştı… Ayrıntılı bilgi için bk. Ülken,

Düşünce, , s.470- 471.

706 Memleketçilik fikri, Vakit gazetesi yazarı Ahmet Emin Bey tarafından yazılan bir makalede ortaya

ki, devlet ve millet bir tehlikeye düşünce saf değiştirmede zaman kaybetmezdi707. Hiçbir manayı ifade etmeyen memleketçilik tabirini kullananlar da artık bu tabiri bir tarafa bırakıp Osmanlılık tabirini kullanmaya başlamışlardı. Türk milliyetçileri, gerek Osmanlılık gerekse memleketçilik fikirlerini istememekteydiler. Çünkü bu fikirler, Türkçülük ile çelişmekteydi708. Zaten daha önce tecrübe edilmiş olan İslamcılık ve Osmanlıcılık gibi akımlar, tamamen iflas etmiş akidelerdi709.

Türkçüler, Türk olmayan azınlıkların siyasî ve medenî hukuka sahip olmalarını bir ilke olarak kabul etmekle beraber, Hıristiyan unsurların devletin birlik ve istiklalini ihlal etmemek şartıyla milletçe gelişmelerine azamî derecede yardım etmeyi de tasvip etmekteydiler710. Bununla birlikte Türk tabiiyetinde yaşayan bütün azınlıklar, millî mevcudiyetlerini muhafaza ve iktisat menfaatlerini büyük bir hırsla müdafaa etmekteydiler. Hal böyle iken Türk milliyetçilerinin de kendi milletlerini, millî, siyasî ve iktisadî mevcudiyetini müdafaa etmesi için uyarmaya hakkı vardı711. Öyle ki, Osmanlı tabiiyetinde olup ta büsbütün başka his ve eğilime sahip olan bu zümreler, akın akın delege heyetleriyle Paris’te millî hukuklarını talep ve iddia etmekteydiler. Bunlar asla Türk ve Türklüğün sınırları içinde kabul edilemezdi. Çünkü iddia ettikleri hukuk Türkün millî hakkı değildi712.

Türkçülerin yabancılara karşı olan yaklaşımları ise son derece hoşgörülü ve samimiydi. Bununla birlikte bir kısım Avrupalı Türkiye’deki Türk milliyetçiliğini,

“yabancı korkusu” manasında anlamaktaydı. Bunların mutlaka Türkleri

tanımayanlardan olduklarına şüphe yoktu713. Oysaki Türklerde yabancı korkusu olmadığını anlamak için Osmanlı Devleti’ni bir kere gözden geçirmek kâfiydi. Osmanlı Devleti, bütün doğu memleketleri içinde Avrupalılara en çok iyi niyet gösterendi. Sultan Süleyman zamanından beri tekrar eden ve genişleyen

707

Ahmet Ferit, “Türk Milleti”, İfhâm, no:81, 22 Ekim 1919, s.1.

708 Ahmet Ferit’e göre iki türlü Osmanlı vardı. Gayrı samimi yalancı Osmanlıların yanında, samimî

Osmanlı olanlar da vardı. Bunlar mesela siyaseten İtilaf ve Hürriyet Fırkasına belki Sulh ve Selamet Fırkasına da aza olabilirlerdi. Fakat asla milliyetperver olamazlardı. “Osmanlılık, Türklük”, İfhâm, no:85, 26 Ekim 1919, s.1.

709 Hamdullah Suphi, “Türkçülük ve Memleketçilik”, İfhâm, no:80, 21 Ekim 1919, s.3. 710 Ahmet Ferit, “Niçin Tecavüze Uğruyoruz?”, İfhâm, no:104, 14 Kasım 1919, s.1. 711 Ahmet Ferit, “Niçin Tecavüze Uğruyoruz?”, İfhâm, no:104, 14 Kasım 1919, s.1. 712 Mehmet Emin, “Hakikati Görmek Marifeti”, İfhâm, no:123, 3 Aralık 1919, s.1.

713 Paris’ten yeni gelmiş, Türkiye’ye ve Türklere karşı iyi hisler besleyen, dost bir Fransız yazar,

Avrupa’nın bazı kesimlerinde böyle düşünüldüğünü belirtmiştir… Hüseyin Ragıp, “Ecnebi Korkusu Var mı?”, İfhâm, no:51, 22 Eylül 1919, s.1.

kapitülasyonlar bunun en önemli göstergesiydi. Buna göre Türkiye’ye gelen yabancıların hiç zorluk çekmeden kendi memleketlerinin onlara temin ettiği rahatlığı yaşamaları, ticaret alanında özel kolaylıklar görmeleri ve kendi davalarını kendi müesseselerinde icra etmeleri sağlanmaktaydı714.

Öte yandan Türk milliyetçileri, Avrupalılaşmak715 lüzumunu fazlasıyla hissetmekte ve Türk varlığını muhafaza etmek için Batı medeniyetinin alınması gerektiği kanaatindeydiler. Bununla beraber Türk milliyetçisi, bütün sosyal müesseselerinde Türk ruhunun muhafaza edilmesi gerektiğine inanmaktaydı. Bundan dolayı Türkiye’de yabancılara karşı bir korkunun olabilmesine imkân yoktu. Bunun böyle olduğu gelen yabancıların memleketlerine en samimi Türk muhabbetini alarak dönmelerinden belli olmaktaydı716.