• Sonuç bulunamadı

Anadolu’da Ziraî Durum ve Ziraat Bankası’nın Önemi

B) Ticarî, Malî ve Ziraî Meseleler

4) Anadolu’da Ziraî Durum ve Ziraat Bankası’nın Önemi

1919 senesinde Anadolu’nun her tarafında mahsuller hem çok fazla hem de çok iyiydi. Yapılan tahminlere göre bir sene öncesinin mahsullerine göre yüzde yirmi beş kadar fazlaydı. Fakat fazlalık kışlık mahsulâtta görülmekteydi. Yazlık mahsuller ise hem az hem de fenaydı. İlkbaharda yağan sürekli yağmurlar nedeniyle miktarı az olmuştu. Öte yandan yağmurlar kesildikten sonra sıcaklar birdenbire başladığından toprak hemen kurumuş ve bu durum mahsullerin cinsini bozmuştu. İlkbahar yağmurları yazlık mahsulleri bozduğu gibi meyve ve sebzelere de hayli fenalık yapmıştı. Sakarya vadisinin üzüm, zerdali v.s. gibi birçok mahsullerinin piyasaya çıkması beklenmemekteydi. Yağmurlardan sebzeler de hasar görmüş ise de çürüyen bozulan fideler tekrar dikildiklerinden zararın önüne geçilmişti. Bununla birlikte ilkbahar yağmurlarının bol olmasının olumlu bir katkısı da olmuştu. Çayırların yeşermesi sayesinde hayvanlar iyi beslenmişti. Bu yüzden et ve süt 1919 senesinde çok bol olmuş ve et fiyatları da bir sene öncesine göre yarıya düşmüştü636.

Mahsulâtın bu kadar bol olmasında ise tamamen tabiatın etkisi söz konusuydu. Bu hususta ne Ziraat İdaresi’nin ne de Ziraat Bakanlığı’nın herhangi bir tesiri bulunmamaktaydı. Son iki senedir emaneten idare olunan aşar vergisi bu dönemde mültezimlere637 ihale olunmuştu. Mültezimler, iki senelik zararlarını telafi etmek için köylerin aşar bedellerini artırdıkça arttırmışlardı. Bu yüzden hazine ümit etmediği derecede kâr etmişti. Ancak mültezimlerin hazineye olan borçlarını ödemek ve istedikleri kadar kâr edebilmek için pek çok hilelere başvurarak köylünün canını yakacağı tahmin edilmekteydi. Bu hileler, mültezimlerin usta adamları sayesinde olacaktı. Mültezimlerin kurdukları bu şebeke, muntazam ve kapsamlı olduğundan başarılı olacakları kesindi638.

Öte yandan, bu duruma mani olmak devletin elindeydi. Yapılan iki senelik tecrübe Maliye ve Ziraat bakanlıklarına elbette bir fikir vermiş olmalıydı. Köylere gönderilen aşar memuru ve ziraat memurları iyi bir tahrir yapmış olduklarından aşarı tahmin suretiyle tahsil etmek mümkündü. Aşarı doğrudan doğruya ahaliden tahsil

636 Ahmet Ferit, “Anadolu’da Ziraat”, İfhâm, no:34, 2 Eylül 1919, s.2.

637 İltizamcı, kesenekçi, kesimci, devlete ait bir geliri götürü olarak üstüne alıp toplayan. Devellioğlu, Lügat, s.721.

edemeyen hükümet köylünün zararına ve hoşnutsuzluğuna sebep olmuştu. Köylü büyük zorluklarla elde ettiği mahsulünü emniyetle ambarına atamazsa hükümete karşı gelmesi kaçınılmaz bir durumdu639.

Bununla birlikte mahsulü tehlikeye düşüren sadece mültezimler değildi. Doğal afetler ve ziraat hastalıkları da hesaba katılmalıydı. Bu dönemde mahsulün bolluğu kadar baş hastalığı da görülmekteydi. Hububatın samanları bundan dolayı genellikle bozuktu640. Diğer taraftan, köylünün sıkıntısı bu kadarla da bitmemekteydi. Mütareke döneminin buhranlı günlerinde mahsul para etmeyecek derecede ucuzlamış, buna karşılık köylünün ihtiyacı olan ithalat eşyasının fiyatı ise düşmemişti. Bu yüzden köylü, savaş zamanında gördüğü refahı kaybetmiş, birçok borçlara, sıkıntılara uğramış ve üretimdeki şevki kırılmıştı641. Ayrıca, şümendiferlerin ihtikârı, köylünün hububatını yığıldıkları yerlerde çürümeye mahkûm etmekteydi642.

Anadolu’daki ziraatın ilerlemesi ve köylünün durumunun iyileştirilmesi için Ziraat Bakanlığına büyük görev düşmekteydi. Ziraat Bakanlığı’nın ufak bir teşebbüsüyle ilkel durumda olan Anadolu ziraatı kısa zamanda ilerleyebilirdi. Fakat bu ilerleme Avrupa’dan büyük makinelerin ve tohumların getirilmesiyle değil ancak eldeki nebatlar, hayvanlar, aletler ve usulleri bir parça iyileştirmek suretiyle temin olunabilirdi. Anadolu ziraatını ileri götürmek için önce halkın ihtiyacının nelerden ibaret olduğunu ve sonra da dışarıya neler gönderildiğini tespit etmek gerekliydi. Bunu yapmak için elde mevcut istatistikler bulunmaktaydı. Bu istatistikler incelendikten sonra bir program yapılmalıydı. Bunun yanı sıra yapılacak teşebbüsleri genç Türk ziraat uzmanları üstlenmeliydi. Bunun için Ziraat Bakanlığı Anadolu’ya ait teşkilatını derhal yapmalıydı643.

639 Ahmet Ferit, “Anadolu’da Ziraat”, İfhâm, no:34, 2 Eylül 1919, s.2. 640

Ahmet Ferit, “Anadolu’da Ziraat”, İfhâm, no:34, 2 Eylül 1919, s.2.

641 Ahmet Hamdi, “Maişet Güçlüğünün Hakiki Sebepleri”, İfhâm, no:18, 9 Ağustos 1919, s.2. 642 Hüseyin Ragıp, “Uçurum Önünde”, İfhâm, no:42, 13 Eylül 1919, s.1.

643 Ahmet Ferit, Ziraat Bakanlığı’nın savaştan önce ve savaş sırasında olduğu gibi belki savaştan sonra

da aynı fikri takip etmekte ısrar edecek olursa hiçbir iş yapmaya muvaffak olamayacağını ifade etmekteydi… “Anadolu’da Ziraat”, İfhâm, no:34, 2 Eylül 1919, s.2; Toprak, savaş öncesi ve esnasında, İttihat ve Terakki yönetiminin tarıma özel bir gösterdiğini kaydetmektedir. Çiftçiler Derneği, bu ilginin somut bir göstergesiydi. 1914 yılında Antalya Milletvekili Hamdullah Emin Paşa tarafından kurulan dernek İttihat ve Terakki’nin yan örgütlerinden biriydi. Öte yandan, savaşın ilk yıllarında tarımsal üretimde beliren kararsızlık giderek yok oldu. Köylünün ürününe yüksek fiyatlar ödenerek üretim özendirilmiştir… Ayrıntılı bilgi için bk. Savaş Ekonomisi, s.92- 93.

Bununla birlikte, idarî ve teknik memurlarını birbirinden ayırmalıydı. Teknik memurlar bulundukları yerin toprağını, mahsullerini ilmî bir surette inceleyerek raporlar, monografiler, istatistikler ve tecrübeler yapmalıydılar. Toplanacak bilgilerin hepsi Ziraat Bakanlığı’nda uzmanların marifetiyle birleştirilip pratik bir surette bunlardan nasıl faydalanılacağı tespit olunmalıydı. Öte yandan, Ziraat Bakanlığı’nın tüm bunları başarmak ve Anadolu ziraatını kurtarmak için gençlerden ve gençlikten istifade etmesi gerekmekteydi644.

Anadolu ziraatını her yönden geliştirmek ve ilerletebilmek için önemli bir müessese de Ziraat Bankasıydı. Türkiye henüz bir ziraat memleketi olduğu için özellikle ziraat sermayesine muhtaçtı. Osmanlı İdaresi vaktiyle bunu idrak etmiş ve zamanına göre iyi hizmet veren bir Ziraat Bankası meydana getirmişti645. Meşrutiyet bu bankayı yarım sermayeli ve yarım teşkilatlı bir halde buldu. Meşrutiyet yöneticilerinin bu bankanın önemini anlayıp sermayesini çoğaltmaları, teşkilatını düzeltmeleri ve bankayı millî bir müessese haline getirmeleri gerekirdi. Ancak onlar bunun önemini anlamamışlar ve gerekli ilgiyi gösterememişlerdi646.

Öte yandan savaş yıllarında banka ciddî anlamda sıkıntı görmüştü. Borçluların çoğu paranın kıymetsizliğinden istifade ederek borçlarını ödemiş ve bankayı gelirden mahrum etmişlerdi. Faizle borç para almak isteyenler, ileride

644 Ahmet Ferit, günlük gazetelerin Ziraat Bakanlığı’nın harekete geçer gibi olduğunu yazdıklarını

ifade etmekteydi… “Anadolu’da Ziraat”, İfhâm, no:34, 2 Eylül 1919, s.2.

645 Ahmet Ferit, “Ziraat Bankamız”, İfhâm, no:127, 7 Aralık 1919, s.1; Toprak, Savaş Ekonomisi,

s.65; Kazgan, Ziraat Bankası’nın 27 Ağustos 1888 tarihinde resmen faaliyete geçtiğini ve menafi sandıklarının görevini üstlendiğini ifade etmektedir… Ayrıntılı bilgi için bk. Bankacılık, s.153.

646 Ahmet Ferit, o dönemde bu konuda bir kanun teklifi sunduğunu anlatmaktaydı. İlk mecliste (1325

senesi) Kütahya mebusu seçilir seçilmez ilk işi Ziraat Bankasını ıslah edecek bir kanun teklifinde bulunmak olduğunu; tanzim ettiği bu kanun layihası ile o zaman nafıaya bağlı olan Ziraat Bankasının Ziraat Nezareti’ne bağlanması ve teşkilatının zirai her vasıta ile yardımı temin edecek surette olgunlaşmasını istemekteydi. Ayrıca banka sermayesinin yirmi milyon liraya meblağını istediğini belirtmekteydi. Fakat ittihatçı reisler onu düşünmeye vakit bulamamıştı. Ya da bunun önemini anlayacak kabiliyetleri yoktu. Ahmet Ferit, Bankanın genel müdürü Şevket Beye de kanunun ehemmiyetinden bahsettiğini, bankanın istikbali için kendilerinin de çalışmaları lüzumunu söylediğini, ancak olumlu bir gelişme alamadığını ifade etmekteydi. Eğer bankanın sermayesi yirmi milyon meblağ edilmiş olsaydı, çok büyük ilerleme olacağını da sözlerine eklemekteydi… “Ziraat Bankamız”, İfhâm, no:127, 7 Aralık 1919, s.1; Toprak, II. Meşrutiyet yıllarında Ziraat Bankası’nda yeni düzenlemelere gidildiğini kaydetmektedir. Bankanın kredi olanakları genişletilerek daha yaygın bir köylü kitlesine hizmet götürmesi sağlandı. 1914 yılına kadar 1888 ve 1890 tarihli nizamnamelerle yönetilen Ziraat Bankası’nda Birinci Dünya Savaşı öncesi kapsamlı bir reform gerçekleştirildi. Bu amaçla yeni bir Ziraat Bankası kanunu hazırlandı. 23 Nisan 1914’te yürürlüğe sokulan bu kanunla fakir köylünün kredi ihtiyacı karşılamak ve tarımsal yenilikler getirmek, toprak sahiplerine yeterince ve uzun vadeli borç vermek amaçlanıyordu… Ayrıntılı bilgi için bk. Savaş Ekonomisi, s.66.

kıymetlenecek para ile daha zorlukla ödeyebilecekleri bir borçtan kaçınmışlar ve yük altına girmemişlerdi. Bundan dolayı sermaye bankada toplanmıştı647. Mütareke dönemine gelindiğinde bankanın yaptığı en önemli işi, maaşlarını verdiği memurlarının odun ve kömürlerini yanaştıracak iskeleleri tayin etmekti. Oysa bütün bankalar mükemmel işlemekteydiler. Banka demek ticarethane demekti. O da zemin ve zamanın gereklerine uyarak sermaye sahiplerinin parasını çalıştırmaya mecburdu. Ancak bunun için idarecilerinin ehliyetli, kabiliyetli ve cesaretli kişiler olması gerekmekteydi648.

647 Ahmet Ferit, “Ziraat Bankamız”, İfhâm, no:127, 7 Aralık 1919, s.1. 648 Ahmet Ferit, “Ziraat Bankamız”, İfhâm, no:127, 7 Aralık 1919, s.1.

IV. BÖLÜM

MÜTAREKE DÖNEMİNDE TÜRKÇÜLÜK HAREKETİ

18. yüzyıldan sonra bazı Şarkiyatçılar, Çin ve İslâm kaynakları üzerinde çalışarak, İslamlıktan önceki Türklerin tarihini ve dillerini incelemişlerdi. Bu çalışmalarla birlikte, Asya ve Avrupa’nın tarihinde Türk budunlarının rolü hakkında yeni bir görünüm ortaya çıktı. Böylece Türklerin İslamiyet’e girmeden önceki karanlık tarihi ortaya çıkarılmıştı. Türkoloji biliminin ortaya çıkışıyla, Türkler de kendilerinin kim olduklarını ve geçmişlerini öğrendiler649.

Türkler bu bilgilere başlıca iki kanal aracılığıyla sahip oldular. Bunlardan ilki dışarıya gönderilen öğrencilerdir. 18. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Osmanlı Devleti’nden çok sayıda öğrenci yurt dışına gidiyor, Avrupa üniversitelerine ve akademilerine giriyorlardı. Diğer bir kanal ise, 1848 devrimlerinden sonra Türkiye’ye yerleşen Macar ve Polonyalı sürgünlerdi. İslamiyet’i kabul eden mülteciler, Osmanlı’ya milliyetçiliği getirdiler650.

Batılı Türkoloji eserlerinden özellikle ikisi önemli bir etki yapmıştır. Biri, 1832’de Londra’da Arthur Lumley Davids tarafından yayınlanan ve Türk budunları üzerine bir girişi olan Grammar of the Turkısh Language (Türk Dili Grameri) idi. 1836’da Fransızca çevirisi çıkan eser, 1851’de yayınlanan ve Türkiye’de ilk modern Türk grameri olan Fuat ve Cevdet Paşa’ların Kavaid-i Osmaniye’sine kaynak oldu. Türkler arasında Türklük bilincinin büyümesini etkileyen diğer bir yazar, Genç Türklerle 1860’larda Fransa’da dostluk kuran Fransız öğretmen ve yazarı Leon Cahun idi. 1869’da yayınlanan, Introduction a l’histoire de l’Asie

649 Bernard Lewıs, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara 1998, s.342- 343; Justın McCarthy, Osmanlıya Veda İmparatorluk Çökerken Osmanlı Halkları, Çev. Mehmet Tuncel, İstanbul

2006, s.143.

650 Terakki ve Basiret gazetelerine yazı yazan ve Galatasaray okulunun kuruluşunda rol oynayan

Polonyalı Hayreddin buna bir örnekti. Diğer bir örnek, 1869’da İstanbul’da yayınlanan Les Turcs anciens et modernes (Eski ve Çağdaş Türkler) adlı Fransızca kitabın yazarı, asıl adı Constantine Borzecki olan, Mustafa Celaleddin Paşa idi. Yazar kitabında, Türklerin etnik olarak Avrupa halklarıyla akraba olduklarını ve “Touro-Aryan” dediği bir ırka -Ari ırkın Turan kolu- mensup olduklarını ileri sürüyordu. Bu teorilerin amacı, Türklerin Avrupalı olduklarını göstermek ve onları Avrupalı halklardan ayıran farklılıkların önemini düşürmekti… Lewıs, Modern, s.343.

(Asya Tarihine Giriş) adlı eserinde Orta Asya steplerindeki Türk göçebelerinden bahsetmekteydi651.

Öte yandan, Osmanlı’da Türk millî bilinci, 19. yüzyılın yazar ve tarihçilerinde görülmekteydi. İlk Osmanlı Meclisinin ilk başkanı, bilgin ve devlet adamı Ahmet Vefik Paşa (1823–91), Türklerin ve dillerin Osmanlıdan ibaret olmadığını, Pasifik’e kadar bütün Asya’da uzanan büyük ve eski bir familyanın Batı kolu olduğunu belirtmekteydi. Diğer taraftan Süleyman Paşa (ö.1892) , başta Davids’e ve Avrupalı yazarlara dayanan, İslamlık öncesi Türklere ait bir bölümü içine alan ve 1876’da yayınlanan bir dünya tarihi yazmıştır. Şemseddin Sami Fraşeri (1850–1904), aslen Arnavut olup, ansiklopedik sözlük (kamus) çalışmalarıyla, yeni Türk benliği duygusunun gelişmesine yardım etti. Türkiye’de gerçek ilk Türkolog olan Necip Asım (1861–1935) idi. Eserlerini Türkçe’ye çevirdiği Cahun’dan ve özellikle Macaristan’daki Türkoloji bulgularından çok etkilenmiştir652.

19. yüzyılın sonlarına doğru Türkçülük hareketi, Rusya’dan gelip yerleşen Türkler sayesinde siyasal bir hız kazandı. Bunlar Volga, Orta Asya, Azerbaycan ve Kırımlı Müslüman Tatarlar ve Türkler idi. Rusya’dan gelen bu mültecilerin büyük çoğunluğu yüksek eğitimliydiler ve Rus Türkolojisini iyi bilmekteydiler. 653. Rusya Türkleri arasında Türkçülüğün ortaya çıkışı, Türk halklarının dayanışması ve Rusya içinde bir özerklik kazanma mücadelesine dayanmaktaydı654. Bunlar, Rus Panislavist politikasına karşı mücadele ettiler. Kırımlı Gaspıralı İsmail veya İsmail Gaspinski (1814–1914) nin önderliğinde Rusya’daki Tatar aydınları, önce kültürel sonra da siyasal bir çeşit Pantürkist hareketlere giriştiler. Pantürkist fikirler, Akçuraoğlu

651 Lewıs, Modern, s.343- 344; Gültepe, Turan, s.38; Yusuf Sarınay, Türk Milliyetçiliğinin Tarihi Gelişimi ve Türk Ocakları 1912- 1931, Ötüken Neşriyat A.Ş, İstanbul 1994, s.50.

652 Lewıs, Modern, s.345.

653 Lewıs, Modern, s.345- 346; Göçler, Kırım’ın Ruslar tarafından ilhak edilmesinden sonra

başlamıştır. Bu göç Kırım Savaşı’ndan ve 1877- 1878 Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonra geniş dalgalar halinde devam etti… Osmanlı ülkesine göç akınını önce Azeriler başlattı, onları Kırım ve Kazan Tatarları izledi… Ayrıntılı bilgi için bk. Françoıs Georgeon, Türk Milliyetçiliğinin

Kökenleri Yusuf Akçura (1876- 1935), Ankara 1996, s.11- 12.

654 Rafael Muhammetdin, Türkçülüğün Doğuşu ve Gelişimi, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı,

Yusuf (1876–1939), Ağaoğlu Ahmet655 (1869–1939) ve Hüseyinzade Ali656 (1864– 1941) gibi Rusya’dan gelen göçmenlerle Türkiye’de yayıldı657.

Öte yandan, Osmanlı Devleti’nde ise, milliyetçiliğin benimsenmesi Rusya’dakinden farklı bir amaç doğrultusunda cereyan etmiştir. Osmanlı aydınları, milliyetçilik düşüncesi ile ilk tanıştıklarında, yayılmacı güçler karşısında çökmekte olan bir imparatorluğu nasıl ayakta tutabileceklerinin kavgasını vermekteydiler. Bu noktada milliyetçiliğe yönelmedeki sebebin, devleti kurtarmak olduğu görülmekteydi658.

Fakat Pantürkist fikirler, ilk etapta sürgündeki Genç Türkler arasında destek bulmamıştır. Genç Türkler, Türkçülükten çok Osmanlıcılık fikrine bağlıydılar. Ancak olayların yönü değişti ve çok geçmeden Pantürkist faaliyetler gelişmeye başladı. Bunların ilki, 24 Aralık 1908’de659 İstanbul’da kurulan Türk Derneği660 adlı cemiyettir. Derneğin üyeleri arasında ünlü Türkçülerin dışında Osmanlı Gayrimüslimleri ve yabancı şarkiyatçılar da vardı. Derneğin başkanı ise, veliaht şehzade Yusuf İzzettin idi. Dernek, 1911’de aynı adla dergi çıkarmaya başladı661.

Öte yandan, İstanbul’daki Türk Derneği’nin faaliyetlerine paralel olarak Selanik’te çıkmaya başlayan Genç Kalemler dergisi de dilde Türkçülük akımına hız vererek milliyetçi ideolojinin oluşması bakımından çok önemli bir gelişmeye

655 Ağaoğlu Ahmet, 1896’da Azerbaycan’da doğmuştur. 6 yıl Fransa’da eğitim görmüştür. Bu süre

zarfında Hukuk Fakültesi ve Colege de France’ı bitirmiştir. 1908’de Rus baskısı artınca İstanbul’a geldi. İstanbul Darülfünununda profesör oldu. Ağaoğlu, Türk Ocakları ve Türk Yurdu Dergisi’nin kurucularından olmuştur… Ahmet Ağaoğlu’nun hayatı hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Ali Engin Oba, Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara 1995, s.157- 166.

656 Türkçülüğün Azeri ideologu Hüseyinzade Ali Bey, Yusuf Akçura’nın takipçisidir. 1864’de

Bakü’de doğan Hüseyinzade Ali Bey, 1889’da Rusya’dan Türkiye’ye gelerek Askeri Tıbbiye’ye girmiştir… Ayrıntılı bilgi için bk. Muhammetdin, Türkçülük, s.66.

657 Lewıs, Modern, s.346; Gasprinski, 1883’ten sonra Kırım’da Bahçesaray’da yayınlamaya başladığı

ünlü “Tercüman” gazetesinde “dilde, fikirde, işte birlik” düşüncesini yaygınlaştırmaya çalışıyordu. Laik öğretimi getirdi. Ayrıntılı bilgi için bk. Georgeon, Türk, s.25- 26.

658 Nevzat Köseoğlu, “Türk Milliyetçiliği İdeolojisinin Doğuşu ve Özellikleri”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce C. IV Milliyetçilik, İletişim Yayınları, s.209.

659 Muhammetdin, bu tarihi 25 Aralık 1908 olarak kaydetmektedir… Türkçülük, s.69.

660 1908 yılında Yusuf Akçura’nın teşebbüsüyle kurulmuştur. Derneğin nizamnamesinin ikinci

maddesinde cemiyetin amacı belirtilmektedir. Buna göre amaç, Türk diye anılan kavimlerin mazi ve haldeki eserlerini, işlerini ve durumlarını öğrenmeye ve öğretmeye çalışmak; Türklerin tarihini, edebiyatını, dilini ve coğrafyasını araştırmak ve incelemektir… Ayrıntılı bilgi için bk. Yusuf Akçura, Türkçülük Türkçülüğün Tarihi Gelişimi, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2007, s.197- 198; Sarınay, Türk Ocakları, s.94- 95.

öncülük etmiştir. Genç Kalemler hareketinin temel amacı “yazı dilini sadeleştirmek

ve halk diline yaklaştırmak”tı. Genç Kalemler Hareketi’nin662 öncülüğünü Ömer

Seyfettin ve Ali Canip663 yapmıştır664.

Türkçülük hareketinin ikinci önemli cemiyeti ise, 31 Ağustos 1911 yılında kurulan Türk Yurdu Cemiyeti’ydi. Bu cemiyet, Mehmet Emin Yurdakul, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Ahmet Ağaoğlu, Hüseyinzade Ali, Dr. Akil Muhtar Özden ve Yusuf Akçura tarafından kurulmuştur665. Cemiyet, Türk Derneği dergisinin kapatılmasından sonra, Türk Yurdu666 adlı yeni bir dergi çıkarmaya başlamıştır. Akçuraoğlu Yusuf derginin başyazarıydı. Eylül 1912’de Ahmet Hikmet Viyana’ya konsolosluk görevine gidince, Türk Yurdu’ndaki yerini Ziya Gökalp (1876–1924) aldı667.

1912’de kurulmuş olan Türk Ocağı668, Türk Yurdu ile yakın işbirliği içersine girdi. Türk Ocağı’nın amacı “İslam kavimlerinin başlıca mühimi olan Türklerin milli

terbiye ve ilmi, içtimai, iktisadi seviyelerinin terfi ve ilasıyla Türk ırk dilinin

kemaline çalışmak” idi. Bunu, Türk Ocakları denilen kulüpler açmak, kurslar,

konferanslar ve tartışmalar düzenlemek, kitap ve broşürler yayınlamak ve okullar açmak suretiyle yapacaktı. Ocak kendini sadece ulusal ve toplumsal amaçlara adayacak ve hiçbir siyasi partiyle de ilişki kurmayacaktı669.

662 Yeni Lisan akımının kaideleri için bk. Ömer Seyfettin, Türklük Üzerine Yazılar, Haz. Muzaffer

Uyguner, Bilgi Yayınevi, Ankara 1993, s.13.

663 Ali Canip 1887’de İstanbul’da doğmuştur. Babası evkaf memuru idi. Selanik’e tayin olmasından

sonra aile bu şehre yerleşmiştir. Ali Canip, Genç Kalemler’de sürekli yazmıştır. İnceleme ve şiirleri bulunmaktadır. Makaleleriyle Yeni Lisan’ın savunuculuğu yapmıştır… Ayrıntılı bilgi için bk. Oba, Türk, s.216- 217.

664 Sarınay, Türk Ocakları, s.102.

665 Türk Yurdu Cemiyeti, Türklerin zekâ ve irfanca yükselmesi için bir gazete kurmayı ve Türk

çocukları için bir pansiyon açmayı amaçlamıştır… Ayrıntılı bilgi için bk. Sarınay, Türk Ocakları, s.112.

666 Dergi, 1911- 1931 yılları arasında yayınlanmıştır. Toplam 233 sayı çıkmıştır. 1912 yılından

itibaren Türk Yurdu ve Türk Ocağı cemiyetlerinin ortak basın organı olmuştur. 1911- 1917 yılları arasında derginin yöneticisi olan Yusuf Akçura, derginin istikametini ve ideolojisini belirleyen programı hazırlamıştır… Program hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Muhammetdin, Türkçülük, s.71.

667 Lewıs, Modern, s.347.

668 Türk Ocağı Cemiyeti, 12 Mart 1912’de kurulmuş ve 1931’de kapatılmıştır… Muhammetdin, Türkçülük, s.70.

669 Lewıs, Modern, s.348; Türk Ocağı’nın amacı nizamnamesinin ikinci maddesinde belirtilmektedir.

Türk Ocağı’nın kurulmasında Tıbbiyeli gençlerin etkisi670 büyüktür. Öte yandan ocağın kurucuları Mehmet Emin Bey, Ahmet Ferit Bey, Ağaoğlu Ahmet Bey ve Doktor Fuat Sabit Bey’dir. Bununla birlikte ocağın gelişmesinde ve yaşamasında Hamdullah Suphi Bey ve Hüseyin Cahit Bey’in de büyük hizmetleri olmuştur671. Ocağın ilk başkanı ise, Ahmet Ferit Tek’tir672.

Türk milliyetçiliğine büyük katkı sağlamış ve Rusya’dan gelen aydınların içinde en önemlisi Akçuraoğlu Yusuf’tur. Tatar burjuva bir ailenin çocuğu olarak Rusya’da doğmuş, Abdülhamit döneminde de Türkiye’de yaşamıştır. Pantürkizmin babası sayılan Yusuf Akçura673, Jön Türkler’in mücadelesinde yer aldı, İstanbul’da cezaeviyle, Trablusgarp’ta sürgünle tanıştı674. Yusuf Akçura, kültürel anlamda Türkçülükten yanaydı. Bu, kültür, dil ve tarih alanlarıyla sınırlı bir milliyetçilik anlayışıydı675.

Yusuf Akçura’nın milliyetçilik konusundaki fikirleri Paris’te kaldığı dönemde pekişti. Burada eski bir Jön Türk olan Dr. Şerafeddin Mağmumi’yi tanıma fırsatı buldu. Yusuf Akçura’nın kendi ifadesine göre, onu milliyetçilik düşüncesine yönelten, Mağmumi ile yaptığı tartışmalardır676. Yusuf Akçura’nın Mart 1904’te Rusya’da yazdığı “Üç Tarzı Siyaset” adlı eseri, büyük yankı uyandırmıştır. Bu eserde, Osmanlıcılığın, Panislamizmin ve Pantürkizmin Osmanlı Devleti için ne gibi sonuçlar doğuracağını tartışıyor ve her birini tek tek değerlendiriyordu677.

670 Sarınay, Türk Ocakları’nın kuruluş çalışmalarının Askeri Tıbbiye’de başlamasının nedeninin her

şeyden önce bu okulun modern eğitim yapması sebebiyle öğrencilerin müspet ilim zihniyetiyle yetişmesine bağlamaktadır. Bunun yanı sıra askeri okullar, her şeyden önce bir vatanseverlik ocağıydı… Ayrıntılı bilgi için bk. Türk Ocakları, s.121.

671 Akçura, Türkçülük, s.206- 207. 672 Sarınay, Türk Ocakları, s.138.

673 Yusuf Akçura’nın hayatı hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Akçura, Türkçülük, s.7.