• Sonuç bulunamadı

Piyasada Yabancı Hâkimiyeti ve Dış Ticaret İlişkileri

B) Ticarî, Malî ve Ziraî Meseleler

1) Piyasada Yabancı Hâkimiyeti ve Dış Ticaret İlişkileri

Mütarekenin ilanından sonra dış ticaret590 ilişkileri itibariyle Türk piyasası yeni bir döneme girmişti. İlk günlerde piyasayı dışardan gelen kararsız talepler şaşırtmıştı. Bu yüzden, elinde bütün bir savaş süresince saklanmış ihracat malı bulunan tüccar, ilk önce bu durumdan ürktü591. Gerçekten savaşın başlangıcından beri ticarî bir uyanma gözükmüş ve ticaret âlemine Türk tüccarı da dâhil olmuştu592. Bu tüccarlar, savaş sırasında oluşmuş ve işlerini yoluna koymuş olan şirket ve ticarethanelere sahip kişilerdi593. Son yıllarda iyi kötü millî iktisat namına beliren ancak acemice idare edilmeleri yüzünden gelişme gösteremeyen bu kuvvetler, ya sönmüş ya da bir köşeye çekilip gitmişti. Buna karşılık dışardan gelen mallar ve sermaye kuvveti iyi bir teşkilat içinde idare edilmekteydi594.

Öte yandan, bu dönemde Türk piyasası ile ilgilenen bütün devletler bir dizi faaliyetlere başlamışlardı. Bu sayede, piyasada ticaret odaları, ihracat ve ithalat komiteleri, ticaret komiserlikleri teşkil edildi. Ayrıca, doğuda savaş münasebetiyle sermayelerini çekmiş büyük şirketler ve ticaret müesseseleri, bankalar, nakliyat şirketleri Türk ticaret hayatına dâhil edilmişti. Türkiye’de iş yapmak için dirilen bu müesseseler, Türk ticari hayatını bir buhran içinde bulmuş olmalarından kuvvet

589

Son yıllarda ortaya çıkan sosyal fikir ve akideler için ne kanun, ne yasaklama, ne de hudut vardı. Bundan dolayı, kâinatın yeni cereyanları karşısında devlet adamları için kabul edilmesi makul olan davranış, hiçbir fayda temin etmeyecek olan geçici ve tesirsiz yasaklar tesis etmek değil, bilakis, halkı yeni cereyanlara uygun tedbirler dairesinde hazırlamak ve o cereyanlar tarafından milletin bünyesini sarsacak tehlikeleri engellemeye çalışmaktı… Hüseyin Ragıp, “Amele Hareketi”,

İfhâm, no:44, 15 Eylül 1919, s.1.

590 Mütareke’ye kadar dış ticaret ilişkileri büyük ölçüde devlet eliyle yürütülmüştü. Bu dönemde dış

ticareti denetlemek amacıyla İhracat Heyeti kuruldu… Ayrıntılı bilgi için bk. Toprak, Savaş

Ekonomisi, s.179.

591 Ahmet Hamdi, “Servet-i Milliye Nasıl Zayi Oluyor?”, İfhâm, no:93, 3 Kasım 1919, s.1. 592 Ahmet Hamdi, “Ticari Ahlaka Riayet Etmezsek!”, İfhâm, no:181, 1 Şubat 1920, s.4. 593 Ahmet Hamdi, “Maişet Güçlüğünün Hakiki Sebepleri”, İfhâm, no:18, 9 Ağustos 1919, s.2. 594 Hüseyin Ragıp, “Uçurum Önünde”, İfhâm, no:42, 13 Eylül 1919, s.1; Türk unsuru ticarette

olağanüstü teşvik gördü. Ancak bu olanaklardan yararlananların çoğunluğu geleneksel bir iktisat terbiyesinden yoksundu. Savaş yıllarında ve mütareke döneminde israf ve sefahatle ya da izleyemedikleri iktisadi gelişmeler sonucu bu yeni zengin kesimi kazancını kaybetti… Toprak,

alarak kendileriyle iştirake çalışan gayr-ı millî birçok kuvvetleri de etrafına toplamışlardı. Bununla birlikte, her iş ve mal için ayrı ayrı programlar düzenlemişlerdi. Bankaları, nakliye şirketleri ve vasıtaları, odaları, hükümetlerinin himaye ve yardımlarıyla kurulan bu ticaret şebekesi nihayet işlemeye başlamış ve dışardan gelen malların bedeli yabancı sermayesine dönüşerek Türk piyasasında işlemeye tahsis edilmişti595.

İthalat ve ihracat işlerine ait şartları tayin etmek salahiyetine sahip olan bu iktisat şebekesi, Türk ihracat mallarını istediği fiyata almak için birçok usuller ve sınırlamalar koymuştu. Hâlbuki ihracat eşyasının büyük kısmı yerli tüccarın ve üreticilerin ellerinde bulunmaktaydı. Bu durum, Türk piyasasında müthiş bir tüccar buhranının mevcut olduğu, savaşta para kazanmış tüccarın telafi edilemez bir duruma uğramamak için ellerindeki malları nakde dönüştürdüğü, bankalara kontrol konduğu,

“ittihatçılık- itilafçılık” dedikodularının piyasaları bile sardığı, hükümetin iktisadî hayatı her türlü yardımdan mahrum ettiği, millî bankaların kredilerini kapadığı, yavaş yavaş ticaret ve sanayi müesseselerinin çözülüp dağıldığı bir zamana tesadüf etmişti. Bundan dolayı, yerli tüccar elindeki ihracat eşyası, çok düşük fiyatlarla bu şebekenin eline geçmeye başlamıştı596.

Öte yandan, yurt dışındaki alıcılar da kuvvetli bir teşkilat meydana getirmişlerdi. Türk ihracat malları, İngiltere, Amerika gibi ülkelerde gerçek bir ihtiyaç olarak aranmaktaydı. Fakat Türk mallarını çok düşük fiyata satın almak isteyen “alıcı grupları ittihadı” Avrupa piyasalarına her gün şiddetli propagandalarla Türkiye’de çok fazla stok ihraç eşyası bulunduğunu, yalnız fiyatı arttırmamak için hemen fazla taleplerde bulunulmaması gerektiğini ilan etmekteydiler. Bunların düşüncelerine göre, nazlanarak malını satan yerli tüccar, alıcıların birleşmesinden dolayı mecburen istenilen fiyatla eşya satacaktı597. Planlarının başarıyla uygulanması için kullandıkları usul ise, yabancı piyasalara Türkiye’de mevcut ihracat eşyasının

595 Ahmet Hamdi, “Maişet Güçlüğünün Hakiki Sebepleri”, İfhâm, no:18, 9 Ağustos 1919, s.2;

Hüseyin Ragıp’a göre bu faaliyet yalnız yabancılarda değil aynı zamanda memleketteki Rum, Ermeni ve Musevi ticaret kesiminde de görülmekteydi. Buna Atina Bankasının İstanbul’da emlak satın almak isteyen Rumlara yüzde iki buçuk gibi cüzi bir faizle para ayırdığını örnek olarak gösterilmekteydi… “Uçurum Önünde”, İfhâm, no:42, 13 Eylül 1919, s.1.

596 Ahmet Hamdi, “Maişet Güçlüğünün Hakiki Sebepleri”, İfhâm, no:18, 9 Ağustos 1919, s.2. 597 Ahmet Hamdi, “Servet-i Milliye Nasıl Zayi Oluyor?”, İfhâm, no:93, 3 Kasım 1919, s.1.

miktarı hakkında abartılı haberler yayınlamaktan ve bunu asılsız istatistiklere dayandırmaktan ibaretti. Gerçekten Fransızlar tarafından Anadolu’da tiftik, yapağı, afyon gibi malların miktarı araştırılmaktaydı. Ancak bu araştırmalar, ciddiyetten uzak araştırmalardı598.

Malın fazlalığını ilan ederek fiyatı düşürmek isteyenler, bir de Türk mallarının yerine başka piyasaların mallarının geçtiğini bildirmek suretiyle propaganda yapmaktaydılar. Bunlar, araç olarak basını kullanmaktaydılar. Öte yandan, bu maksada hizmet eden yabancı basında görülen propaganda makaleleri, Türk gazetelerinden bazıları tarafından araştırılmadan aktarılmakta ve yayınlanmaktaydılar599. Bu şekilde yazılmış makalelerden birisi Fransız basınından Türkçe gazetelerin sütununa geçmişti. Bu makalenin dikkat çeken yönü, afyon piyasasını düşürmek için ortaya atılmış açık bir yalan olmasıydı. Makalenin sahibi, Türkiye’nin yegâne kuvvetli bir afyon alıcısıydı600. Söz konusu makalede afyonun muhakkak düşeceği hakkında beş ayrı fikir ileri sürülmekteydi:

1) Paris Konferansı afyon harcamalarını azaltmış imiş,

2) İngiltere’de asker toplama esnasında afyon ithalatının azaltılmasını emretmiş imiş,

3) Türkiye’de 12 bin sandık afyon mevcut imiş,

4) İngiltere ve Amerika piyasalarında, afyon fiyatları düşük imiş,

5) Hindistan’da Türkiye afyonları ayarına yakın, üretimine başlanılan afyonlar, Türk mallarına rekabet etmekte imiş601.

Bu iddialar tamamen asılsızdı. Öncelikle, Paris Konferansı’nın afyon harcamalarını azaltmak için bir karar verecek derecede ayrıntılı meselelerle

598 Ahmet Hamdi, bu konuda şu örneği vermekteydi: Özellikle bankalarla iş yapan bir tacire bir banka

direktörü muhasebe esnasında “ne kadar afyonunuz var?” şeklinde bir soru sorduğu zaman, mali itibarını düşünmeye mecbur olan bir adam ağzından herhalde abartılı bir miktar söyleyecekti. Bunu karşı taraf bir gerçek olarak kaydeder ise, bu suretle malın miktarı hakkında gayet yanlış bilgiler toplamış olacaktı… “Servet-i Milliye Nasıl Zayi Oluyor?”, İfhâm, no:93, 3 Kasım 1919, s.1.

599 Ahmet Hamdi, “Servet-i Milliye Nasıl Zayi Oluyor?”, İfhâm, no:93, 3 Kasım 1919, s.1.

600 Makalenin sahibi Nesim Taranto idi… Ahmet Hamdi, “Servet-i Milliye Nasıl Zayi Oluyor?”,

İfhâm, no:93, 3 Kasım 1919, s.1.

uğraşmaya vakti bulunmamaktaydı. İkincisi, İngiltere’de asker toplama esnasında, askerlerin afyon harcamalarını yasaklamak için bazı emirler verilmişti. Fakat bu kısıtlamalar, savaşın başlangıcında mevzu olmuştu. Özellikle askerin terhisinin yaklaştığı bir sırada bunun yeni bir olay gibi piyasaya tesir etmesi mümkün değildi. Üçüncü olarak, Türkiye’de zannedildiği derecede çok afyon bulunmamaktaydı. Afyonun çokluğu hakkında en doğru bilgi, Duyun-ı Umumiye’den alınabilirdi. Dördüncüsü, Amerika ve İngiltere piyasalarında afyon fiyatları yüksek değilse, bu propagandacıların fiyatı düşürmek için yaptıkları bildirilerin bir neticesiydi. Son olarak da Hindistan’da yeni yetiştirilen afyonların ne ayarda olduğu bilinmemekle birlikte fiyat üzerinde tesir etmekten uzak olduğu kesindi602.

Türkiye’ye kendi mallarını yüksek fiyatla satan Avrupa ve Amerika sermayedarları, diğer taraftan malları düşük fiyata almak için bu tarz yollara başvurmaktaydılar. İhracat fiyatlarının düşük olmasının bir nedeni de Almanya ve Avusturya gibi doğunun en kuvvetli müşterilerinin piyasalarının Türk mallarına kapalı olmasıydı603. İhracat eşyasının düşük fiyatla elden çıkması Türk millî servetine mühim bir darbe vurmaktaydı. Bununla birlikte dışarıya satılan mallar ithalata göre çok daha azdı. Son zamanların gümrük istatistikleri bunu en iyi bir şekilde göstermekteydi. Bu şekilde aradaki milyonlarca liralık fark, memleketin millî servetinden ve itibarından ayrılmış bir ziyan halinde yabancı sermayesine katılmaktaydı604. Gerçekten Türk ithalat ve ihracatı arasında ciddî fark bulunmaktaydı. İhracatın toplamı 8 milyon liradan ibaretken, ithalatın toplamı 28 milyon liraya ulaşmaktaydı. Memleketin hudutlarından içeriye giren mal ile çıkarılan mal arasındaki bu büyük ve ezici fark, Türkiye’deki hayat buhranının sebebini ortaya çıkarmış olmaktaydı605.

602 Ahmet Hamdi, “Servet-i Milliye Nasıl Zayi Oluyor?”, İfhâm, no:93, 3 Kasım 1919, s.1. 603 Ahmet Hamdi, “Servet-i Milliye Nasıl Zayi Oluyor?”, İfhâm, no:93, 3 Kasım 1919, s.1.

604 Ahmet Hamdi, ihracatı çoğaltmak için çalışılması gerektiğini ve bu konuda Ticaret Odası’na

büyük görev düştüğünü ifade etmekteydi… “Servet-i Milliye Nasıl Zayi Oluyor?”, İfhâm, no:93, 3 Kasım 1919, s.1.