• Sonuç bulunamadı

Maliyenin Durumu ve Seyrüsefain İdaresi’nin Özelleştirilme Meselesi

B) Ticarî, Malî ve Ziraî Meseleler

3) Maliyenin Durumu ve Seyrüsefain İdaresi’nin Özelleştirilme Meselesi

bulunmaktaydı. Bu dönüm noktasında, henüz siyasî hürriyetini alalı 9- 10 sene olan Türk milleti, ne sosyal, ne dinî, ne de malî623 inkılâbını yapmaya vakit bulamamıştı. Dönemin hassasiyetinden dolayı herkesin aklına gelen ilk fikir siyasî istiklalin elde

619 Vakfolunan paralar. Devellioğlu, Lügat, s.844.

620 Ahmet Hamdi, üç ay evvel bu tehlikeye dikkat çekerek mümkün çareleri gösterdiklerini, ancak bir

sonuç alamadıklarını ifade etmekteydi… “Biraz da Emlak Sahiplerini Düşünelim”, İfhâm, no:52, 23 Eylül 1919, s.2; “Ticaret Odaları ve Bankalar”, İfhâm, no:161, 10 Ocak 1920, s.2.

621

Meşrutiyet yılları bankacılık alanında köklü dönüşümlerin yaşandığı bir dönemdi. Devlet bankası olarak düşünülen Osmanlı İtibar-ı Millî Bankası ve faaliyet alanı genişletilen Ziraat Bankası’nın yanı sıra gerek İstanbul’da gerekse taşrada bir dizi milli nitelikte kredi kurumu doğdu. Etkin kredi politikalarıyla üretimi ve ticareti özendirme amacında olan İttihat ve Terakki yönetimi boyunca ülkede milli bankalar ortaya çıktı ve sermaye birikimi bu evrede anlam kazandı… Toprak, Savaş

Ekonomisi, s.67.

622 Ahmet Hamdi, “Ticaret Odaları ve Bankalar”, İfhâm, no:161, 10 Ocak 1920, s.2.

623 Osmanlı malî yapısı II. Meşrutiyet’e kadar merkezi bir nitelikte değildi. Devlet gelirleri Maliye

Nezareti’nce doğrudan toplanmıyor, diğer bir deyişle merkezden tahsil edilmiyordu. Çağdaş devletin tek bütçe anlayışı henüz oluşmamıştı. Her nezaretin hatta her devlet dairesinin kendine mahsus geliri vardı… İltizam usulü nedeniyle Osmanlı maliyesi Galata bankerlerinin eline geçmişti… Ayrıntılı bilgi için bk. Toprak, Savaş Ekonomisi, s.49- 50.

edilmesiydi. Fakat siyasî istiklal daha çok memleketteki iktisadî, idarî, ahlâkî hayatın bir neticesiydi. Siyasî istiklal ancak bu müesseselere dayanarak yaşayabilirdi624.

Mütarekeden sonra Türk maliyesinin durumu büyük bir tehlike içine girmişti. Savaştan önce ve sonra dış borçlanma ile noksanlar kapatılmaktaydı. Ancak mütareke ile beraber bu olay zorlaşmıştı. Malî durumun düzeltilmesi için barışın yapılması beklenmekteydi. Ama barış sürekli ertelenmekteydi625. Öte yandan, maliyenin düzeltilmesi için hükümetin vekiller heyetine büyük görev düşmekteydi. Ancak, hiçbir teşebbüste bulunulmadan Aralık ayı gelmişti. Hazine, öteberi satmakla ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktaydı. Hükümetin bir aylık süre zarfında durumu gözden geçirip, ihtiyaçların temini için acil ve kesin tedbirlere başvurması gerekmekteydi626. Türk halkı da, devlet bütçesini, ödemelerini yapamamaktan kurtaracak ve zamanın muhtaç olduğu mali teşebbüsleri icra edebilecek bir hükümet istemekteydi627.

1919’un sonunda böyle bir durum arz eden maliye, 1920 başlarında da farklı değildi. Meclis, bütçe müzakerelerine Şubat ayının son günü başlamıştı. Hükümet Mart ve Nisan aylarının masrafını temin etmek için milletten on beş buçuk milyon lira istemekteydi. Bu bir sene için aşağı yukarı doksan yüz milyon liraya tekabül etmekteydi. Bununla birlikte ilk geliri elli milyon, iki aylığı ise yedi, sekiz milyon olarak tahmin etmekteydi. Bu durumda gerek iki aylık bütçede gerek seneliğinde yarı yarıya bir açık ortaya çıkmaktaydı628.

624 Serdengeçtioğlu, “Bir Hükümet, İki Meslek”, İfhâm, no:40, 11 Eylül 1919, s.2.

625 Ahmet Ferit, bundan beş ay önce bir hafta kadar maliyede bulunduğunu ve iki kanun layihası

hazırlattığını; ancak bu layihaların yeni tatbike konulmaya çalışıldığını ifade etmekte ve bu durumu eleştirmekteydi… “Tehlike-i Maliye”, İfhâm, no:111, 21 Kasım 1919, s.1.

626

Ahmet Ferit, “Tehlike-i Maliye”, İfhâm, no:111, 21 Kasım 1919, s.1; Ahmet Ferit, “Dalalet-i Maliye”, başlıklı makalesinde, hükümetin son dönemde malî menfaatlere aykırı bir teşebbüsün peşinden koştuğunu ifade etmekteydi. Ahmet Ferit bu teşebbüsün ne olduğunu kelime olarak belirtmemiş. Ancak makalenin tamamından ve özellikle “Bu dalalet-i iktisadiyeyi memleketimize

hissen yabancı birtakım iktisadyon getirip yerleştirmişlerdir. Bu meslek, emtiasını suhuletle satmak isteyenlere, onlara simsarlık ederek geçinenlere pek muvafıktır ” sözlerinden “liberalizm”den bahsettiği sanılmaktadır. Ahmet Ferit, bunun bütçe açığını kapatmaya gücünün yetmeyeceğini söylemekteydi. Ayrıca eski sistemin yerine yenisinin konması büyük bir karışıklığa neden olacaktı… İfhâm, no:153, 2 Ocak 1920, s.1.

627 Ahmet Ferit, “Hükümet İçin Kabiliyet İsteriz”, İfhâm, no:182, 2 Şubat 1920, s.1.

628 Ahmet Ferit, “Vakt-i Bütçe ve Meclis”, İfhâm, no:199, 1 Mart 1920, s.1; 1920’ye gelindiğinde

Bunun sorumlusu esasında hükümetti. Hükümet, on beş ay süren bütün bir mütareke devrini âtıl ve lâkayt geçirmişti. Hâlbuki devletin aldığı son şekle göre işleri düzenlemesi, kendilerine iş bulunamayanlara maaş ayırması, aynı zamanda onlara iyi bir gelecek hazırlaması lazımdı. Bu düşünceler, geçici bütçenin başlangıçta incelenmesine memur olan Malî Denklik Encümeni’ne aitti. Malî Denklik Encümeni, hükümetin vazifesini yaptığı takdirde, iş ve muameleleri durdurmamak için geçici bütçenin kabul edilmesinden yanaydı. Ancak bunu hükümetin kısa zamanda vazifesini yerine getireceğine dair söz vermesi şartıyla öne sürmekteydi. Malî Denklik Encümeni, bu noktada gayet doğru düşünmekteydi. Bundan fazla yapılabilecek bir şey de yoktu. Bütçeyi reddetmek, muameleleri durdurmak mantıklı bir davranış olamazdı629.

Ancak meclis vazifesini müzakerede tam olarak yapamamıştı. Celal Nuri Bey ve Hoca Vehbi Efendi gibi bazılarının dışındakiler “Bütçe yok, teşkilat yok, hesap

yok. Bundan dolayı reddedelim” demişlerdi. Meclisin müzakereye iştirak etmeyen

çoğunluğu da kontrol vazifesini tam olarak anlamış bir meclisin yapması lazım gelen gayret ve faaliyeti gösterememişti. Aslında bütün çoğunluk genel idaredeki lakaydiyi hissetmekte, ancak bu hissiyatını mecliste resmen göstermeye gücü yetmemekteydi. Bununla birlikte encümenin teklifleri söylenmemiş sayılarak, mecburi merasim ile bütçe kabul edilmişti630.

Bu dönemde bütçe görüşmeleri dışında ele alınan malî konulardan biri de Seyrüsefain’in631 şirket haline getirilmesi meselesiydi. Seyrüsefain’in bir şirket haline getirilmesinin mümkün olup olmadığının esaslarını incelemek üzere Bahriye ve Nafıa bakanlıklarından birer delegenin iştirakiyle Ticaret Genel Müdürü nezdinde teşekkül eden komisyon yaptığı dört toplantıdan sonra nihayet Seyrüsefain’in şirket olmasına karar vermiş ve bu hususta tanzim ettiği mazbatayı Ticaret ve Ziraat Bakanı’na vermişti632. Öte yandan, Ticaret ve Ziraat Bakanlığı, bu konudaki fikrini

629 Ahmet Ferit, “Vakt-i Bütçe ve Meclis”, İfhâm, no:199, 1 Mart 1920, s.1. 630 Ahmet Ferit, “Vakt-i Bütçe ve Meclis”, İfhâm, no:199, 1 Mart 1920, s.1.

631 Gemilerin Yürümesi. Akay idaresi iken sonra Denizbank olan müessese. Devellioğlu, Lügat,

s.947; Seyrüsefain İdaresi, deniz taşıt araçlarını, 1918 yılında kurulan İaşe Nezareti’nin emrine vermişti… Toprak, Savaş Ekonomisi, s.186.

açıklamıştı. Bakanlığa göre devlet ticaret yapamazdı. Bu yüzden Seyrüsefain İdaresi bir şirkete dönüştürülecekti. Bu iktisatta Liberalizm mesleğinin gereklerindendi633.

Devletin önemli bir müessesesi, Türklerin en fazla zararına olacak şekilde halledilmişti. Seyrüsefain müessesesinin şirket haline getirilmesinin, gerek hükümete ve gerekse halka ne zararlı bir şey olduğunu anlamak için dünya yüzünde bir zamandan beri bütün şiddetiyle hüküm sürmeye başlayan gayet büyük iktisat inkılâbını bir kere etraflıca düşünmek yeterliydi. Bütün iktisadî teşkilat devletçiliğe doğru gitmekteydi. İngiltere’de, Fransa’da, Almanya’da ve hemen diğer devletlerin hepsinde şirket halinde teşekkül etmiş olan nakil vasıtalarının, şimendüferlerin, vapurların, madenlerin hatta büyük fabrika ve mağazaların şahısların elinden devlet eline geçmesine çalışılmaktaydı. İnsanlar büyük ticarî ve iktisadî müesseselerin şahısların menfaatinden kurtarılmasını istemekteydi. İngiltere, Fransa, Almanya ve Avusturya’da barışa geçerken yapılan uygulama, serbest müesseselerin imkân nispetinde devlet tekeline yöneltilmesiydi634.

Seyrüsefainin devlet tekelinden çıkarılması esasını kabul eden komisyonun bu durumdan haberi olmasa bile memleketteki özel şirketlerin halkın zararına birtakım suiistimallere vasıta olduklarını düşünmeleri gerekirdi. Şirket-i Hayriye, Haliç Şirketi, Tramvay Şirketi bunlardan birkaçıydı. Ayrıca Seyrüsefain, hükümete yük olan bir müessese de değildi. Kazancı yüksek ve kendisini bir yıl idare edecek ihtiyat parasına da sahip bulunmaktaydı. Bununla birlikte sıkıntılı bir dönem olmasına rağmen memurlarına bir misli zam yapmıştı. Seyrüsefain İdaresi’nin durumu bu şekildeyken özelleştirilmeye çalışılması, hükümetin yaptığı büyük bir hata olarak görülmekteydi635.

633 Serdengeçtioğlu, bu düşünceyle bir hükümetin iktidara gelebileceğini ve memleketin

menfaatlerine uygun düştükçe o iktidarda kalabileceğini ifade etmekteydi… “Bir Hükümet, İki Meslek”, İfhâm, no:40, 11 Eylül 1919, s.2.

634 Hüseyin Ragıp, “Devletçilik Lazım”, İfhâm, no:41, 12 Eylül 1919, s.1.

635 Hüseyin Ragıp, müessesenin durumunu açıklamak için vapurlardan birinin Hamburg’a yaptığı

seferi örnek olarak göstermekteydi. Müessese bir seferde elli bin lira para getirmişti… “Devletçilik Lazım”, İfhâm, no:41, 12 Eylül 1919, s.1.