• Sonuç bulunamadı

Buhranlar Karşısında Hükümetin Tutumu ve Alması Gereken Tedbirler

A) İktisadî Buhranlar

4) Buhranlar Karşısında Hükümetin Tutumu ve Alması Gereken Tedbirler

Birinci Dünya Savaşı sonunda dünya yepyeni bir inkılâp dönemine girmişti. Türkiye bu düzen içinde kendine bir mevki edinmek mecburiyetindeydi. Bunun için de öncelikle kendini idare edecek siyasî kabiliyeti kazanması gerekmekteydi. Daha sonra yapılacak şey ise iktisadî hayatı düzenlemekti. İktisadî vaziyeti, ancak milletin üretimlerini düzeltmeyi ve arttırmayı düşünen ve bunun için kanuni tedbirler bulan siyasî ve malî rical kurtarabilirdi549.

Bununla birlikte Türk hükümetlerinin bu konuda yeterli derecede hareket etmediği görülmekteydi. Mütarekeden beri, hatta savaştan önce ve savaş sırasında o kadar kaybedilmiş fırsatlar ve düşünülmemiş işler vardı ki, bunların dikkate alınmaması bu buhranların sık sık tekrarını doğurmaktaydı. Ne Maliye Nezareti, borsa ve banka işlerine hâkim olacak bir vaziyette, ne de devletin diğer iktisadî teşkilatı, Türk parasının kıymetini muhafaza edecek tedbirleri alacak salahiyete sahipti550. Hâlbuki Avrupa piyasalarında bu gibi şeylere müsaade edilmezdi. Çünkü onlar Türk borsası gibi başıboş değillerdi. Maliye Nazırı’nın bir gözü hazinenin bilânçolarında ise, diğer gözü de borsa halkasının içindeydi. Türkiye’de de Maliye Bakanlığı, hafif bir müdahalesiyle bu telaşın önünü alabilirdi. Fakat bunu yapmak için isabetli tedbirler almak ve süratle icraatta bulunmak gerekmekteydi551.

Buna en iyi örnek, altın buhranında yaşanan durumdu. Zira nezaretin altın buhranında yaptığı tek şey borsa hanının naklini düşünmekten ibaretti. Bununla birlikte, Havyar hanına gürültülü muameleleri yasaklaması için bir iki polis memuru

548 Hüseyin Ragıp, “Kömür Buhranı”, İfhâm, no:36, 4 Eylül 1919, s.1; Fuat Sâmih, “Kömür

Meselesi”, başlıklı makalesinde ülkenin içinde bulunduğu kömür sıkıntısını mizahi bir dille ele almaktaydı… İfhâm, no:120, 30 Kasım 1919, s.4.

549 M.E. “Yeni Dünya ve Biz”, İfhâm, no:39, 10 Eylül 1919, s.1.

550 Ahmet Hamdi, “Mahirane Bir Borsa Oyunu”, İfhâm, no:166, 15 Ocak 1920, s.3. 551 Ahmet Ferit, “Evrak-ı Nakdiye Buhranı”, İfhâm, no:134, 14 Aralık 1919, s.1.

konmuştu552. Hâlbuki böyle borsa yükselmelerinde karşı tedbir almak hükümetin ancak borsa işlerini kontrol altına alması ve çok güvendiği hükümet bankasıyla piyasayı ıslaha çalışması ile mümkündü. Adı geçen borsa binasında ise hükümetin muameleleri kontrol etmediği bilinmekteydi. Burasının sessiz, tenha olmasına karşılık bir karınca yuvası kadar işlek olan Havyar hanında her şey, her dalavere kontrolsüz bir şekilde yapılmaktaydı553.

Özellikle Damat Ferit Paşa hükümeti, bu konuda daha yetersiz bir durum arz etmekteydi. Milletin ihtiyaçlarına gözlerini yuman, milletin sesine kulaklarını tıkayan, buna rağmen vatanseverliği yalnız kendisinde göstermek isteyen bir vaziyette idi554. Damat Ferit Paşa hükümeti, bir türlü iktisadî meselelere akıl erdirecek onlarla meşgul olacak surette kendisinde bir kuvvet hissedememişti. Hayatı sarmış olan pahalılığın ortadan kaldırılması meselesinde nasıl bir faaliyet sarf edeceğini hiçbir zaman anlayamamıştı. Her gün daha da artan işsizlik buhranının ne demek olduğunu, bununla hükümet teşkilatının nasıl alakadar olabileceğini Ferit Paşa hükümetine izah etmenin imkânı yoktu. Özetle bütün sınıfları, halkı ve müesseseleri saran geniş, iktisadî buhranla baştanbaşa alakadar olması gereken hükümet, en basit bir surette iktisadî hayatla temas vazifesini bile yapmamıştı. Böyle bir temas işini görmek vazifesiyle sorumlu olan Ticaret Odası, ne hükümete, ne tüccara bir fayda temin etmekten uzaktı. Hükümet ise bu teşkilatın bir an önce diriltilmesi gerektiğini düşünmemişti555.

Öte yandan hükümet bu dönemde yaşanan buhranların önünü almak için giriştiği teşebbüslerde de yanlış hareket etmekteydi. Bunlardan biri fiyatların yüksekliği meselesini önlemek için kurulan Men-i İhtikâr Komisyonuydu. Hükümet, bir seneye yakın mütareke esnasında yabancı memleketlerden birçok eşya geldiğinin ve bunun da ihtikârı meydana getirdiğinin farkına varmış ve bu işle meşgul olmak

552 Ahmet Hamdi, Maliyenin hakikatte fırtınanın nereden koptuğunu bilmeyen bir acemi kaptan

mevkiinde olduğunu söylemekteydi… “Mahirane Bir Borsa Oyunu”, İfhâm, no:166, 15 Ocak 1920, s.3.

553 Ahmet Hamdi, “Altın ve Ekmeğin Buhranı”, İfhâm, no:136, 16 Aralık 1919, s.3.

554 Bu hükümet, Damat Ferit Paşa’nın üçüncü kabinesiydi… Ahmet Hamdi, “Yeni Hükümete İktisadi

Vaziyeti Nasıl Devrettiler?”, İfhâm, no:76, 17 Ekim 1919, s.2.

555 Ahmet Hamdi, “Yeni Hükümete İktisadi Vaziyeti Nasıl Devrettiler?”, İfhâm, no:76, 17 Ekim

istemişti556. Vekiller Heyeti, fiyatların yüksekliğinin sebebi olarak “ihtikâr”ı tespit etmiş ve ona göre bir komisyon kurmuştu. Komisyona düşen vazife ise ihtikârı men etmekten ibaretti. Hâlbuki Fransa’da aynı suretle hareket eden iktisat meclisi daha mütevazı davranmıştı. Ticarî teşkilat ve istihbarat ile çok fazla alakadar olan Fransa’da “fiyatların yüksekliğinin sebebi ihtikârdır” hükmünü vermeye vekiller heyeti cesaret edememiş ve teşkil ettiği komisyona bunun sebebini bularak ona göre çareler üretmek vazifesini vermişti. Bu örnek dikkate alındığında, Türkiye’de devlet adamlarının iktisadî meselelere ne derece basit bir gözle baktıkları daha iyi anlaşılmaktaydı557.

Öte yandan fiyatların yüksek olmasının nedeni olarak “ihtikâr”ı göstermek için yeterli delil de bulunmamaktaydı558. İhtikâr, iktisadî buhranın sebeplerinden sadece bir tanesiydi. Bu yüzden düşünülecek iş, bir Men-i İhtikâr Komisyonu kurmak değil; tüketicileri ve üreticileri fiyatların yüksekliği ile tehdit eden meseleleri bir an önce düşünmek ve halletmekti. Öncelikle, bu fikirle hareket edecek olan bir encümen kurulmalıydı. Ancak bu encümende yalnız bakanlık görevlilerinden değil, aynı zamanda ticaret ileri gelenlerinden kişilerin de olması gerekmekteydi. “Men-i İhtikâr” ile şart koşulmamış olan böyle bir encümenin vereceği kararı beklemek ve göstereceği teşkilat ve tedbirlere hükümetçe önem verilmesi gerekmekteydi. Ancak bu şekilde fiyatların yüksekliğinin gerçek sebepleri öğrenilebilirdi559.

Gerçekten geçim derdinin çok yoğun olduğu bu dönemde en önemli mesele fiyatların yüksekliği meselesiydi. Özellikle, İstanbul’da, Aydın’da ve Anadolu’nun diğer köşelerinde yaşayan memurlar560 ve emeklilerin aldıkları maaşlar, fiyatların yüksekliği karşısında yok denecek kadar azdı. Bunların yardımına koşmak, onların

556 Ahmet Hamdi’ye göre bu heyet, meseleyi tetkik edecek ve ihtikârı men edecek bir çare olmak

üzere bazı eşyaya yüksek fiyat koyarak ve bazılarını müsadere ederek bu suretle sıkıntıya giren halka derin bir nefes aldırmayı amaçlamaktaydı… “İktisadi Meseleler”, İfhâm, no:13, 4 Ağustos 1919, s.2; Savaş yıllarında da karaborsacılığın önü alınmak için, 1917’de Sadrazam ve Dâhiliye Nazırı Talat Paşa’nın başkanlığında Men İhtikâr Heyeti altında bir heyet kurulmuştu… Ayrıntılı bilgi için bk. Toprak, Savaş Ekonomisi, s.169.

557 Ahmet Hamdi, “İktisadi Meseleler”, İfhâm, no:13, 4 Ağustos 1919, s.2.

558 Ahmet Hamdi, gayrı resmi olarak müthiş bir borsa faaliyeti süren bir memlekette hükümetin nasıl

olup ta “fiyatların yüksekliğinin sebebi ihtikârdır” hükmünü verdiğine anlam veremediğini ifade etmekteydi… “İktisadi Meseleler”, İfhâm, no:13, 4 Ağustos 1919, s.2.

559 Ahmet Hamdi, “İktisadi Meseleler”, İfhâm, no:13, 4 Ağustos 1919, s.2.

560 Savaş döneminde en çok mağdur olmuş kesim memurlardı. Hükümet, kamu çalışanlarından

özveride bulunmalarını beklemiş ve artan fiyatlara rağmen memur aylıklarının yüzde ellisini kesintiye tabi tutmuştu… Toprak, Savaş Ekonomisi, s.153.

ihtiyaçlarına hizmet etmek hükümetin vazifelerindendi561. Devletin hayatını idare edecek memurlara öncelikle yaşama imkânını ve sonra bu imkân altında devlet makinesini hakkıyla çevirebilecek bir kabiliyet vermesi gerekliydi562.

Esasında hükümet, memurlar için bu dönemde birtakım tedbirler alma yoluna gitmişti. Memurlara maaşlarından başka bir de mahsusat verilmesine karar verilmişti. Bu mahsusat ile bundan sonra çocukların asıl maaşlarının dört mislini, büyüklerin de üç mislini alacakları söylenmekteydi. Hükümetin aldığı bu karar memnun edici bir etki yaratmıştı563. Çünkü savaşın meydana getirdiği iktisadî bozulma dolayısıyla eşyanın kıymeti yükselmiş, paranın değeri ise azalmıştı. Bundan dolayı, sabit kalan memurların maaşları, günden güne değer kaybetmekteydi. Eğer memlekette yeterli derecede aile serveti ya da ticaret sahası olsaydı, bu memurların hiçbirisi masalarının başında bulunmazlardı. Fakat zaruret onları bu duruma mecbur etmekteydi. Hükümet ise bunu görmezlikten gelmiş ve ara sıra geçim yardımı, pahalılık zammı, ekmek bedeli gibi birtakım tedbirlerle geçiştirmişti. Oysa hükümetin memurlarına karşı dürüst olması ve ciddi ıslah tedbirlerine başvurması gerekmekteydi564.

Devlet, yalnız memurların durumunu yükseltmek için değil, aynı zamanda kendi siyasî menfaatleri için de bu tedbirlerin süratle alınmasına mecburdu. Çünkü hükümet, iyi bir idarede bulunmak isterse, öncelikle memurlarını doyurmalıydı. Memurların geçinme hakkı tam olarak ödenmedikçe kendilerinden tam anlamıyla iyi bir hizmet beklenemezdi565.

Nitekim her gün tekrar edip duran olaylardan çıkan hakikat, hükümet teşkilatının iktisadî hiçbir meseleyi tetkik ve takibe yeterli olmadığını ortaya koymaktaydı. Ortaya atılan teklifler ve tedbirler kâğıt üzerinde kalmakta ve daireden daireye nakledilmekteydi566. Bu durum, çoğunlukla iaşe memurlarının suiistimallerinden ileri gelmekteydi. Bu suiistimaller ise esasında kısmen zaruriydi.

561 Ahmet Ferit, “Buhran-ı Maişet”, İfhâm, no:137, 17 Aralık 1919, s.1. 562 Hüseyin Ragıp, “Rüşvet Meselesi”, İfhâm, no:49, 20 Eylül 1919, s.1.

563 Ahmet Ferit, “Azim ve İrade”, İfhâm, no:124, 4 Aralık 1919, s.1; Hükümet takdire değer bir

hareketle memurlara Mahsusat-ı Fevkalade tahsis etti… Ahmet Ferit, “Dört Saha-i Faaliyet”,

İfhâm, no:136, 16 Aralık 1919, s.1.

564 Ahmet Ferit, “Azim ve İrade”, İfhâm, no:124, 4 Aralık 1919, s.1. 565 Ahmet Ferit, “Azim ve İrade”, İfhâm, no:124, 4 Aralık 1919, s.1.

Geçinilemeyecek bir maaş ile kontrolü zor bir ticarî işler idaresine memur olmak geçirilen buhranda en namuslu memuru bile zıvanadan çıkaracak bir vaziyetti567.

Gerçekten bu dönemin en önemli meselelerinden bir tanesi rüşvetti. Hayatlarını servet ihtirası ile doldurmuş bir takım memurların rüşvetçiliği istisna edilirse, küçük memurlar tarafından para almak suretiyle iş görmenin gerçek sebebi, aldıkları maaşın kendilerini idareye kâfi gelmemesiydi568. Hükümet, bunun önüne geçmek için bir taraftan usul ve nizamı dairesinde cezalandırmalı, fakat diğer taraftan memuru bu duruma sevk eden ihtiyacın ciddî surette çaresini düşünmeliydi569. Bunun için memur maaşlarının en az üç misline çıkartılması gerekmekteydi. Bununla birlikte tesirli bir de kontrol ilave edilirse bu suiistimaller azaltılabilirdi570.

Öte yandan memurların feraha çıkartılması konusunda, iki sahada ciddî ıslahata girişmek gerekmekteydi. Islahatın birisi Tekâlif-i Emiriyye571 üzerinde, diğeri de memurlar kadrosunda yapılmalıydı. Tekâlif-i Emiriyye’den bazıları mesela aşar572 gibi eşya kıymeti ile orantılı olarak arttığı için bu hususta onlara dokunmaya lüzum yoktu. Fakat vergisi sabit olan diğer birtakımları vardı ki onları mükellefinin kazançlarına göre yeniden tanzim ve ıslah ile gelir elde edilebilirdi573. Islahatın ikincisi, memurların kadrolarında olması gerekmekteydi. Devletin eskiye göre yarı yarıya küçülmesi, özellikle ordunun terhisi mecburiyeti hükümeti, bu hususta en ciddî tedbirler almaya mecbur kılmaktaydı. Gerekli olan memurlar kadrosunu

567 Ahmet Ferit, “İaşe-i Umumiye Nezareti”, İfhâm, no:119, 29 Kasım 1919, s.1; Ahmet Ferit, “Artık

Yeter!” başlıklı makalesinde savaş sırasında vurgunculuğun moda olduğunu ve bunun da özellikle levazımın suiistimali şeklinde olduğunu söylemekteydi. Bu suiistimallerde hükümetin zayıflığı önemli etkendi… İfhâm, no:97, 7 Kasım 1919, s.1; Koloğlu, orduda levazımda yapılan yolsuzlukların Birinci Dünya Savaşı’ndan beri bilindiğinden bahsetmekteydi. Orduda levazım işleri İsmail Hakkı Paşa’ya verilmişti. Onun yolsuzlukları bilinmekteydi. Ancak Enver Paşa, onsuz ordunun iaşe edilemeyeceğini ve savaşa devam edilemeyeceğini söylemekteydi… Ayrıntılı bilgi için bk. Aydınlar, s.31.

568 Hüseyin Ragıp, Avrupalıların Doğu memleketlerinin bu rüşvet düşkünlüğünden bahsettiklerini

kaydetmekteydi. Avrupalılar bu konuda haksız sayılmazlardı. Ancak, Avrupa’da da rüşvetin olduğunu söyleyen Hüseyin Ragıp, bu durumu bizzat yaşadığı bir örnekle açıklamaktaydı. Bir yıl önce Macaristan’dan Berlin’e yaptığı yolculuk esnasında, Alman hududunu geçtikten sonra kendisinden istenen rüşveti ayrıntılarıyla anlatmaktaydı. Öte yandan, Almanya, Avusturya ve Macaristan’ın bu durumun en yaygın yerler olduğunu da sözlerine eklemekteydi… “Rüşvet Meselesi”, İfhâm, no:49, 20 Eylül 1919, s.1.

569 Hüseyin Ragıp, “Rüşvet Meselesi”, İfhâm, no:49 20 Eylül 1919, s.1.

570 Ahmet Ferit, “İaşe-i Umumiye Nezareti”, İfhâm, no:119, 29 Kasım 1919, s.1. 571 Hükümdarın kestiği vergi. Devellioğlu, Lügat, s.1064.

572 Mahsullerden alınan onda birler. Devellioğlu, Lügat, s.46.

573 Ahmet Ferit, bütçenin bu şekilde ıslah edilmiş haliyle seksen milyona baliğ olacağını tahmin

hakkıyla seçip tayin ettikten sonra geri kalanları ticarî ve iktisadî faaliyetlere alıştırmak lazım gelmekteydi. Memurları boş oturtmakta siyaseten ve iktisaden hiçbir fayda yoktu. Bu suretle devlet bütçesi kısmen büyük masraflar yükünden kurtulacaktı. Bu ıslahatlar yapıldığı takdirde, maliye kolayca memurlarına maaş zammı veya mahsusat zammı verebilirdi574.

Memurların dışında diğer bir grup ise işçilerdi. Ziraat ve Ticaret Nezareti tarafından işçinin575 haftada bir gün istirahat hakkına sahip olmasını temin maksadıyla düzenlediği kanun, bazı devirler ve makamlardan geçtikten sonra Şura-yı Devlete576 gitmiş ve orada takılıp kalmıştı. Özellikle Sanayi Genel Müdürlüğü’nden gelen bu girişim olumlu olmakla birlikte böyle önemli bir meselenin tozlu dosyalar arasında bekletilmesi son derece yanlıştı577. Öte yandan işçi meselesinde olduğu gibi işsizlik meselesinde de hükümet üzerine düşen görevi yapmalıydı. Zaten işsizliğin tek sorumlusu hükümetti. Bir zamanlar işi gücü olan bu insanları bu hale getiren hükümetti. Bundan dolayı, memleketin selameti, ahlâkı, servet ve refahı, asayişi alakadar olan bu meseleyi, hükümetin büyük bir önem ve ciddiyetle düşünmesi gerekliydi578.

Hükümet sadece bu konularda değil iktisadî alanda topyekûn bir ıslahata girişmek mecburiyetindeydi. İktisadî alandaki ıslahatları gerçekleştirebilmek için hükümet tarafından öncelikle bir “iktisat müdafaası teşkilatı” yapılmalıydı. Bu müdafaa teşkilatı, genel faaliyetleri tanzime ve ıslaha çalışabilirdi. Örneğin, zirai aletler, makine, tohumluk, erkli kömür madenlerine işçi tedariki gibi. Bunun dışında, nakil vasıtalarını mahsullerin hizmetine tahsis ettirmeli ve uygun fiyatlarla onları lüzumlu noktalara sevke çalışmalıydı. Ayrıca ihraç edilebilecek malları uygun fiyat

574 Ahmet Ferit, “Azim ve İrade”, İfhâm, no:124, 4 Aralık 1919, s.1.

575 Savaş yıllarında işçi kesiminin durumu da memur kesiminden pek farklı değildi. Savaş döneminde

işçi ücretlerinde görünürde bir artış kaydetmişse de işçi kesiminin satın alma gücü sürekli düştü… Toprak, Savaş Ekonomisi, s.156.

576 Danıştay. İdare davalarına bakmak, hükümetçe hazırlanan kanun tasarıları ve imtiyaz mukaveleleri

üzerine düşüncesini bildirmek gibi vazifeleri olan ve üyeleri Büyük Millet Meclisi’nce seçilen yüksek kurul. Devellioğlu, Lügat, s.1003.

577 Hüseyin Ragıp, “Amele Hareketi”, İfhâm, no:44, 15 Eylül 1919, s.1. 578 “İşsizlik Meselesi”, İfhâm, no:32, 31 Ağustos 1919, s.1.

ve vasıtalar ile sevkine gayret etmeliydi. Nihayet, ihracat karşılığında dışarıdan alınacak eşyayı vasıtalardan ucuzca ithal olunabilirdi579.

Diğer taraftan iktisadî meselelerin halledilmesi için İaşe Nezareti’nin580 ihya edilmesi gerekmekteydi. Dünya geçim sorunları için teşkilâtını düzenleyip geliştirirken, Türkiye’de İaşe Nezareti lağvedilmişti581. Bununla birlikte farklı isimlerde, nezaretten müdüriyete, müdüriyetten encümen riyasetine değişerek yaşamaya devam etmekteydi. Kısmen sadarette İktisat Komisyon-ı Âlisi şeklinde, kısmen dâhiliyede İaşe Encümeni Men-i İhtikâr Komisyonu, numune bakkalları halinde, kısmen şehremanetinde Umur-ı İktisadiye Müdüriyeti namıyla yaşamaktaydı. İaşe teşkilatının bu şekilde parça parça bir halde iş görmemeye mahkûm etmektense, birleştirip memlekete ve halka iyi hizmet edecek duruma getirilmesi gerekmekteydi. Memlekette cereyan eden fiyatların yüksekliğinden ve onun meydana getireceği asayişsizlikten kurtulmak için mükemmel bir iaşe teşkilatının meydana getirilmesi gerekmekteydi582. Bununla birlikte, bu heyetlerin başında, en mühim müessese olarak İaşe Nezareti’nin varisi olan İaşe Encümeni bulunmaktaydı. Dört memurlu özel kalem müdürlüğü dışında tam anlamıyla bir nezaret görünümündeydi. Dokuz tane müdüriyeti vardı: Muamelat Müdüriyeti, Heyet-i Teftişiye Müdüriyeti, Mücadele-i İktisadiye Müdüriyeti, Nakliye Müdüriyeti, Muhasebe Müdüriyeti, Tercüme Müdüriyeti, Hukuk Müşavirliği, Tahniye Müdüriyeti ve İstanbul İaşe Müdüriyeti. Bunların dışında bir de İaşe Nezareti’nin hesaplarıyla meşgul İaşe Tasfiye Komisyonu vardı583.

Öte yandan, İaşe Nezareti’nin bu parçalara ayrılmış heyetleri birbirlerini tanımadıktan başka icabında birbirleriyle tartışmaya bile kalkışmaktaydılar. Bunun örneklerinden biri süt meselesinde yaşanmıştı. İaşe Encümeni ile şehreemaneti bu

579 Ahmet Ferit, “Buhran-ı Maişet”, İfhâm, no:137, 17 Aralık 1919, s.1.

580 1918 yılında İaşe Nezareti adı altında yeni bir nezaret kuruldu. Nezaretin başına o güne kadar ülke

ekonomisiyle yakından ilgili bir kişi olan, “milli iktisat”ın bilfiil uygulayıcısı, İttihat ve Terakki Cemiyeti İstanbul Delegesi Kemal Bey getirilmişti. Ordunun, yoksul halkın ve devlet memurlarının iaşesi için gerekli besin maddelerinin sağlanması ve fiyat artışlarının önlenmesi İaşe Nezareti’nin temel uğraş alanıydı… Toprak, Savaş Ekonomisi, s.185.

581 Ahmet Ferit, “Dört Saha-i Faaliyet”, İfhâm, no:136, 16 Aralık 1919, s.1.

582 Ahmet Ferit, “İaşe-i Umumiye Nezareti”, İfhâm, no:119, 29 Kasım 1919, s.1; Gerçekten bu

dönemdeki teşkilat, savaş döneminden daha çoktu… Ahmet Ferit, “İaşe Nezareti!”, İfhâm, no:120, 30 Kasım 1919, s.1.

konuda alenen mücadeleye girişmişlerdi. İaşe encümeni, sütün okkasına584 yirmi beş kuruş fiyat koymuştu. Bundan iki gün sonra ise şehir emaneti Kâğıthane ve Alibeyköyü mandıra sahiplerinin yaptıkları araştırmalara göre sütün okkasının otuz kuruşa satılması gerektiğine karar verdi. Öte yandan encümen reisi bu konuda şehremanetinin fikrini beğenmeyerek yirmi beş kuruşun kâfi olduğunu yeniden ilan etti. Sonuç itibariyle bu çekişme yüzünden narh585 bozuldu ve sütçüler sütlerini eskisi gibi kırk kuruşa satmaya devam ettiler586. Bir diğer olay ise, bu şekilde ortaya çıkan ekmek meselesiydi. Un fiyatlarının artmaya başladığı bir dönemde, İaşe Encümeninin ekmek narhına düşük fiyat vermesi üzerine fırıncılar duruma itiraz etmişti. 14- 15 Aralık günleri, halk bu meseleden dolayı tıpkı savaş zamanında olduğu gibi fırınların önünde bir kuyruk oluşturmuştu. Hatta narhın iki üç misli fazlasına bazı açıkgözlerin elinden ekmek tedarik etmeye mecbur kalmıştı. Nihayet narhın arttırılmasıyla mesele halledilmişti587.

Diğer taraftan Avrupa’ya bakılacak olursa, büyük sermaye teoricilerinin düşüncesine göre iktisatta en iyi yol serbestlikti: “Bırak alsın, bırak geçsin, bırak

satsın!” Bu köhne düşünceye göre, devletin iktisadî düzenlemelere kalkışması,

ihtikârı yasaklamaya kalkışması, narh ve ceza koyması yanlış yoldu. Hâlbuki bu teori başlı başına yanlıştı. Devlet olağanüstü durumlarda kollarını sıvayıp piyasayı bozulmaya sevk eden bütün sebepleri elden geldiği kadar tanzim ve ıslah ile yetimleri ve yoksulları himaye etmek mecburiyetindeydi. Bunun için insan sermayesini muhafazaya, maddi sermayenin çoğaltılmasına, mesai saatlerini artırmaya, nakliye vasıtalarını ıslaha çalıştığı gibi tüccarın suiistimalini men etmek üzere her türlü ticari teşebbüslere girişmeye de mecburdu588.

Öte yandan, Türkiye’ye de sirayet eden işçi ve grev hareketlerine hükümet hazırlıklı olmalıydı. Devlete ve millete düşen görev, bu cereyanlar karşısında önlem

584 Ûkıyye. 1283 gr.lık ağırlık ölçüsü. Devellioğlu, Lügat, s.1118.

585 Nark, çarşıda, pazarda satılan şeyler için resmi makamlarca gösterilen fiyat. Devellioğlu, Lügat,

s.807.

586 Kış başlangıcında erzak fiyatları hakkında da teşkilat içinde aynı şekilde atışmalar yaşanmıştı…

Ahmet Ferit, “İaşe Nezareti!”, İfhâm, no:120, 30 Kasım 1919, s.1.

587 Ahmet Hamdi, buhrana karşı gelmek için bir hububat borsası tesis edilmesi gerektiğini ifade

etmekteydi… “Altın ve Ekmeğin Buhranı”, İfhâm, no:136, 16 Aralık 1919, s.3.

alıp, bunları Türk milletinin sosyal, iktisadî ve ahlakî hayatına uygun bir şekilde kabul etmeyi sağlamaktı589.