• Sonuç bulunamadı

Avusturya-Macaristan’ın Bosna-Hersek’le ilgili tasarrufları Lloyd’un ekonomik durumunu ve Osmanlı Devleti’ndeki pozisyonunu doğrudan etkilemiştir. 1878’deki işgalden ekonomik fayda sağlarken, Osmanlı’daki işleri ve Osmanlı Devleti’yle ilişkileri herhangi bir zarar görmemiştir. Ancak 1908’deki ilhak kararının ardından Osmanlı’da gelişen tepkiden Lloyd da nasibini almıştır. Osmanlı bünyesinde uzunca bir süredir yaşayan farklı ırk ve dinden topluluklar, XIX. yüzyılda hızlı bir kopuş sürecine girdiler. Bu ayrılıklar da her ne şart altında olursa olsun yabancı devletlerden birinin müdahalesini görebiliriz. Söz konusu bölgeler Slav nüfusun kalabalık bir şekilde yaşadığı Balkan toprakları olunca müdahaleler genellikle Rusya’dan geliyordu. XIX. yüzyıl boyunca yaşananlar Osmanlı ve Rusya’yı doğal düşman haline sokmuştu. Devlet, Rus müdahalelerine kendi imkânlarıyla karşı koyamadığında, Rusya’yla çıkar çatışmaları bulunan Avrupa devletlerini kendi yanına çekerek hayatiyetini sağladı. Avusturya da, iki devletin çıkarları uyuştuğu durumlarda Osmanlı’nın yanında yer alan devletlerden biriydi. Ayrıca Osmanlı ve Avusturya’nın benzer demografik yapıları, benzer sorunlar yaşamalarına sebebiyet veriyordu. Güçlü oldukları dönemde diplomatik ilişkilerinin en mühim konusu aralarındaki savaşlar olan bu iki devlet, benzer sorunlarla uğraştıkları dönemde dostluk ilişkisi içerisine girmişlerdi. Devletler arası ilişkilerde süreğen bir dostluk durumundan elbette bahsedilemez. Bunun yanında dostluğu pekiştiren, kültürel benzerlik, etnik yakınlık, ortak din gibi farklı değişkenler Avusturya-Macaristan ve Osmanlı tarafından paylaşılmamaktaydı. Sadece ortak düşmana karşı birleşme motivasyonuyla oluşan dostluk, haliyle sağlam bir temelden yoksun kalıyordu.

602 BOA. DH. MKT. 1875-82 [8 Ekim 1891]; BOA. HR. TO. 536-20 [24 Eylül 1891].

- 182 -

Avusturya-Macaristan’ın, Bosna-Hersek topraklarını işgal ettiği 1878-79 yılından, ilhak kararı aldığı ve uyguladığı 1908 yılına dek Osmanlı devlet ve toplum yapısında pek çok değişiklik gerçekleşmişti. Milliyet isyanları ve bundan doğan çatışmalar toplumun hassasiyetini arttırmıştı. Muharrem Kararnamesi’nin ardından gelen Düyun-ı Umumiye’nin varlığı, Avrupa’nın Osmanlı içerisindeki ekonomik etkinliğini her zamankinden daha fazla hissettiriyordu. Bosna-Hersek işgalinin geçici olacağı ümidi vardı. Devlet ve toplumun hassasiyeti, bu ümidin ortadan kalkmasıyla ve dost bir devlet sayılan Avusturya’nın ihanet ettiği düşüncesiyle birleşince tepki de aynı ölçüde büyük oldu. Bosna-Hersek’in ilhakı dolayısıyla Osmanlı’da başlayan Avusturya Boykotu, doğal olarak Lloyd’u da etkiledi.

Avusturya-Macaristan 5 Ekim 1908’de Osmanlı’ya verdiği bir notayla, Berlin Antlaşması’nda idaresi kendisine bırakılmış olan Bosna-Hersek’i topraklarına kattığını açıkladı. Bundan bir gün sonra Bulgaristan bağımsızlığını ilan etti. Girit’in Yunanistan’la birleşmesi sorunu da aynı süreçte gündeme geldi603. Boykot eylemi ilhaktan üç gün sonra başladı ve Avusturya-Macaristan’ın, Bosna-Hersek karşılığında iki buçuk milyon lira tazminat ödemeyi kabul ettiği 27 Şubat 1909’a dek beş ay sürdü604. “Aslında Bulgaristan’ın kaybı hem politik hem de ekonomik olarak Osmanlı Devleti’ne daha büyük zararlar getiriyordu. Ancak Avusturya; mağazaları, mal ve hizmet üreten şirketleriyle her yerde görülür bir durumdaydı ve kaybedecek çok şeyi vardı. Bu nedenle, Avusturya boykotun büyük hedefi oldu”605. Osmanlı Devleti’nin boykot sonucunda ekonomik anlamda bir kaybı olmayacaktı. Zira

603 Y. Doğan Çetinkaya, 1908 Osmanlı Boykotu, İletişim Yay., İstanbul-2004. s. 97-98; Ayşe Özkan, “Bosna-Hersek’in Avusturya-Macaristan Tarafından İlhakı (5 Ekim 1908), Dan.

Necdet Hayta, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara-2002. (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi). s. 89-90; OIaş, “Avusturya İşgalinde Bosna-Hersek”, s. 69.

604 Kudret Emiroğlu; “Trabzon’da Avusturya Boykotu 1908”, Toplumsal Tarih, C. 2, S. 8, Ağustos-1994. s. 17. [ss. 17-21]; Bosnalı Müslümanlar, Osmanlı’ya gönderdikleri bir memorandumla, bahsi geçen tazminatın dört katını ödeyeceklerini, Osmanlı tebaası olarak yaşamaya devam etmek istediklerini ifade etmişlerdir. Bkz. OIaş, “Avusturya İşgalinde Bosna-Hersek”, s. 73.

605 Necla V. Geyikdağı, Osmanlı Devleti’nde Yabancı Sermaye 1854-1914, Hil Yay., İstanbul-2008. s. 214.

- 183 -

Avusturya’ya mühim bir ihracat yapmıyor, yaptığı ihracatın %30’unu da, o tarihlerde kolaylıkla elden çıkarabileceği tütün oluşturuyordu. Yani, Avusturya-Macaristan da Osmanlı mallarına karşı boykot uygulasa Osmanlı’ya büyük bir zarar veremezdi (Ki böyle bir uygulamaya gitmedi)606. Öte yandan Osmanlı’nın Avusturya’dan ithal ettiği ve başka bir ülkeden tedarik edemeyeceği stratejik bir ürün bulunmuyordu. Bu yüzden Avusturya-Macaristan, boykotu bir an evvel bitirmek, bunu başarabilmek için de masaya Osmanlı’yı cezp edebilecek teklifler koymak durumundaydı. Ancak ilhak ve ardından gelen boykot döneminin ilk aylarında Avusturya, ne Osmanlı’ya cazip bir teklif sunabilecek durumdaydı, ne de sonucu belirsiz, pahalı bir savaşa girebilecek malî imkânları vardı607.

Avusturya ilk başlarda boykotu: olayların sıcaklığı içerisinde patlak vermiş, kısa sürede sona erecek bir hareket olarak değerlendirmiş ve Osmanlı’ya bu hareketin Bosna-Hersek politikalarını değiştirmeyeceğini bildirmişti608. Fakat boykotun durulmaması hem Avusturya’yı bir an evvel masaya oturmak için motive etmiş hem de boykotun sona ermesinden sonraki dönemin iktisadına etki etmişti. Osmanlı Devleti toprakları Avusturya’nın en önemli pazarlarından biriydi. Avusturya mallarının bu pazarlara giremediği kısa süre içerisinde yeni ticari ilişkiler gelişmiş ve Almanya ile Fransa malları Avusturyalılardan boşalan yeri doldurmuştu609. Avusturya, ilhak sonrası Osmanlı Devleti’yle diplomatik ilişkilerini hızlı bir şekilde düzelttiyse de Berlin Antlaşması hükümlerini tek taraflı olarak değiştirmesini, antlaşmanın Fransa, İngiltere ve Rusya gibi diğer taraflarına açıklaması aynı ölçüde kolay olmamıştır610. Bir başka deyişle, esasında Osmanlı Devleti’ne ait, üzerinde hatırı sayılır Müslüman nüfusun yaşadığı Bosna-Hersek topraklarının Avusturya-Macaristan tarafından ilhakının meydana getirdiği sorunlar, Avusturya ile

606 Quataert, Avrupa İktisadi Yayılımı, s. 103-104.

607 Bridge, Sadowa to Sarajevo, s. 312.

608 Özkan, “Bosna-Hersek’in İlhakı”, s. 102.

609 Bridge, Sadowa to Sarajevo, s. 322, Quataert, Avrupa İktisadi Yayılımı, s. 118-119.

610 Bridge, Sadowa to Sarajevo, s. 313.

- 184 -

Avrupa’nın büyük devletleri arasında, Osmanlı ile Avusturya arasındakine nazaran daha uzun sürecek tartışmalara yol açmıştı.

Boykota dair ilk yazı, Servet-i Fünun gazetesinde, 7 Ekim’de yayınlandı611 ve aynı gün bir grup Selanikli tüccar, Avusturya’dan sipariş ettikleri malları almayacaklarını bildirerek, boykotu fiilen başlattı. Halk, Avusturya malı satan dükkânları protesto etmeye ve buralardan alışveriş etmemeye başladı. Fakat bütün bunlar ülkenin her yanında aynı coşkuyla ve uzun süre devam ettirilebilecek eylemler değildi. Bu arada limanlarda, gemileri yükleyip boşaltan mavnacılar ve hamallar uzun süreden beridir çeşitli sebeplerle hoşnutsuzdular. Kumpanyaların kendi mavnalarını kullanmaları, limanların modernleştirilmesi ve demiryollarının liman içlerine kadar yayılması onların iş alanını daraltıyordu. Mavnacı ve hamallar uzun süreden beri işlerini tehdit eden bu unsurlarla mücadele ederken, Osmanlı hükümetleri genelde karşılarında bulunuyordu. Ne var ki bu kez gerçekleşecek olan boykot Bâbıâli’nin de işine geleceğinden daha rahat mücadele etmek imkânları olacaktı. Bu işçilerin Avusturya mallarını gemilerden boşaltmamaları ve Avusturya gemilerine hiçbir şekilde hizmet vermemenin ötesinde gemi personelinin kendi imkânlarıyla yükleme boşaltma yapmalarını engellemeleri, boykotun disiplinli bir şekilde sürmesini sağlayacaktı.

Liman işçileri bu yolla, Osmanlı’nın amaçlarına hizmet ederken bir yandan da çeşitli isteklerinin yerine gelmesini sağlayabilecek bir ortama kavuşabilirlerdi. Haliyle

611 Doğrudan boykotu konu alan Quataert ve Elmacı’nın çalışmalarında, bu yazıya gönderme yapan başka kaynaklara atıf olmakla beraber yazının orijinal halinin görülmediği, hatta varlığına şüpheyle yaklaşıldığı anlaşılıyor. Bkz. Quataert, Avrupa İktisadi Yayılımı, s. 104-105; Elmacı, “Bosna-Hersek’in İlhakı ve Doğurduğu Tepkiler”, s. 25. Servet-i Fünun’da yayınlanan bu yazıda, Osmanlı’nın her ne kadar savaşmaya gücü olsa da, dünya ahvali itibariyle savaşın akıllıca bir hareket olmayacağı belirtiliyor. Bağımsızlığını ilan eden Bulgaristan’a karşı gümrük duvarlarının yükseltilmesi ve diğer Avrupalı devletlere karşı da boykot yapılmasının uygun olacağı ifade ediliyordu. Yazar, boykotun etkili bir mücadele yöntemi olduğunu, Çin’in uygulamalarından örnekler getirerek ispat etmeye çalışıyor.

Yazıda boykotun hedefi olarak herhangi bir ülke gösterilmediği gibi Avusturya-Macaristan ismi de geçmemekteydi. Bkz. Horasani, “Sulhen Müdafaa-i Hukukun Bir Vasıtası”, Servet-i Fünun, Yıl: 18, Sy. 114, s. 1-2, 24 Eylül 1324 [7 Ekim 1908], (Gündüz Nüshası). Horasanî mahlasını kullanan yazarın Mehmed Ubeydullah Efendi’ydi, bkz. Çetinkaya, 1908 Boykotu, s. 103.