• Sonuç bulunamadı

Yaygın Tarımdan Yoğun Tarıma Geçiş

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 154-160)

B. Geçiş Dönemi Gıda Sistemi (1950-1980)

1. Tarımsal Yapıda Değişim Göstergeleri Yoğun Tarım Teknolojisine Geçiş Yoğun Tarım Teknolojisine Geçiş

1.2. Yaygın Tarımdan Yoğun Tarıma Geçiş

Bir önceki başlıkta geleneksel gıda sisteminden geçiş dönemi gıda sistemine geçildiğinin göstergelerinden birisi olarak teknolojik değişimden ve bu değişimin daha

293 Köymen, a.g.y., s. 13, 16.

294 Köymen, a.g.y., s. 16.

140 çok mekanik boyutu olan traktörleşmeden bahsedildi. Ancak teknolojik değişimin kapsamı bununla sınırlı değildir. Buna ek olarak biyolojik boyutlarından da söz etmek mümkündür. Biyolojik boyut ise; sulama, kimyasal gübre ve zirai mücadele ilaçları gibi faktörlerde yaşanan değişimi işaret etmektedir.295 Geçiş dönemi başlangıç yıllarındaki makineleşme ağırlıklı tarımsal değişme 1960’lı yıllarla birlikte bu kez biyolojik nitelikleri ağır basan bir yöne doğru gelişim göstermektedir.296 Türk tarımında biyolojik boyutları olan bu yeni teknoloji değişimi olayını daha net olarak ortaya koyabilmek için yukarıda sıralanan (kimyasal gübre, tarımsal mücadele ilaçları ve sulama vb. gibi) bileşenler üzerinden araştırmamızı detaylandırmak çalıştığımız konuyu aydınlatmak açısından faydalı olacaktır.

Hatırlanacağı üzere 1923-1950 yıllarını kapsayan geleneksel dönem içerisinde üreticiler çoğunlukla hayvan gübresinden yararlanmaktaydı. Kimyasal gübrelerin tercih edildiği tarımsal üretim tekniklerine de rastlanmakla birlikte bu gübrelerin kullanımı oldukça sınırlı düzeydeydi. Öyle ki bu dönem içerisinde tarla ziraatinde hiçbir gübre çeşidinin kullanılmadığı durumlara da rastlanmaktaydı.297 Tarımsal verimliliğin arttırılması konusunda önemli bir girdi olan gübre kullanımının bu derece sınırlı ve hatta çoğu köyde hiç olmaması elbette ki elde edilen ürün miktarını da etkilemiştir. Diğer bir deyişle, Cumhuriyetin kurulduğu yıllardan 1950’li yıllara kadar geçen süreç içerisinde kimyasal gübreleme gibi bir uygulamanın sınırlı düzeyde kaldığı yaygın bir tarım metodu uygulanmıştır. İlkel yöntemler üzerine kurulu olan bu yaygın tarım metodu geçiş dönemi ile birlikte yavaş yavaş terk edilmeye başlanmış ve bunun yerini yoğun tarım metodu almaya başlamıştır. Bunun en önemli göstergelerinden birisi, 1960’lı yıllarla birlikte bitkisel üretimde kullanımı artan kimyasal gübre miktarıdır.

295 Burada kullanılan ayrım ve kavramlar konusunda daha fazla bilgi için bkz: Yujiro Hayami ve Vernon W. Ruttan, Agricultural Development: An International Perspective, Baltimore, The John Hopkins Press, 1971.

296 Aruoba, a.g.y., s. 199.

297 Ali Tanoğlu, “Ziraatimizin Coğrafi Karakterleri ve Başlıca Meseleleri,” İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 4, Sayı 4, 1944, s. 352.

141 Bu saptamayı destekleyen örnek olarak dönem içerisinde ele alınan bir araştırmayı verebiliriz. Türkiye’de köylerde farklı alanlarda ne tür modernleşme eğilimleri olduğunun analiz edildiği bu çalışmada, modern tarım girdilerine ve bunların araştırma yapılan köylerde ne düzeyde kullanıldığı konusuna da yer verilmiştir. Araştırmada üreticilere arazinin verimini arttırmak için kimyasal gübre kullanıp kullanmadıklarına ilişkin sorular sorulmuştur. Alınan cevaplara göre ise, üreticilerin yarısının (%50) kimyasal gübre kullandığı anlaşılmaktadır. %49,4’lük bir kesim ise kimyasal gübre kullanmamaktadır.298 Dikkat edilecek olursa bu oranın geleneksel döneme kıyasla bir hayli fazla olduğu görülecektir. Çünkü geleneksel dönemde köylünün kimyasal gübre kullanabilmesi bir yana hayvan gübresini temin edebilmesinin bile mümkün olmadığı şartlar vardır.

Dolayısıyla üreticilerin yarısının kimyasal gübre kullandığı bir dönemi tarımda modernleşmeye doğru geçişin olduğu bir süreç olarak ele almak mümkündür.

Tablo 9: Türkiye’de Yıllara Göre Gübre Tüketim Durumu

Yıllar Bitki Besin Maddeleri (x 1000 ton)

N P2O5 K2O Toplam

1963 39.2 37.2 10.5 86.9

1970 243.0 162.5 11.6 417.1

1980 638.1 482.8 44.5 1.165.4

1990 1.199.7 624.8 63.4 1.887.9

2000 1.378.5 628.7 82.0 2.089.2

2010 1.343.6 515.0 83.4 1.942.0

2017 1.764.6 754.7 124.9 2.644.2

Kaynak: Tablo 2 kaynaktan uyarlanmıştır. Burhan Kacar ve Halil Samet, “Türkiye’de Planlı Dönemde Kimyasal Gübre Üretimi ve Tüketimi,” Journal of Agriculture and Forestry, Sayı 20, 1996, s.

43; T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Kimyevi Gübre Üretim ve Tüketim İstatistikleri.

298 DPT, a.g.y., s. 42.

142 Elbette ki geçiş döneminde kimyasal gübre tüketiminin arttığını gösteren tek analiz bununla sınırlı değildir. Bu döneme ilişkin olarak elde bulunan sayısal veriler de bu tespiti desteklemektedir. Yukarıdaki tablo yaygın üretim tarzından yoğun üretim tarzına geçişin bir işareti olarak ele alınabilecek olan kimyasal gübre tüketiminin yıllar itibariyle nasıl bir seyir izlediğini göstermektedir. Tablo 9’da yer alan verilerden de anlaşılacağı gibi 1963-1980 yılları arasındaki dönemde kimyasal gübre kullanımı %1300 artmıştır. 1980 sonrası süreçte ise bu artış katlanarak devam etmiştir. 2017 yılına gelindiğinde ise kullanılan kimyasal gübre 1963 yılı verilerine kıyasla %3000 artmıştır.

Bir diğer deyişle, 1970 yılına kadar gübrelenen arazi alanı toplam ekili alanın %0,07’si iken 1978 yılına gelindiğinde toplam ekili alanların %47,2’si gübrelenebilir hale gelmiştir.299

Tarımsal faaliyetlerde artan kimyasal gübre kullanımı beraberinde tarımsal ilaçlara olan ihtiyacı da gündeme getirmiştir. Buna bağlı olarak da tarımsal mücadele ilaçları yoğun olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu nedenle tarımsal üretim tekniği bakımından yaygın tarımdan yoğun tarıma geçişin biyolojik göstergelerinden bir başkası olarak tarımsal mücadele ilaçlarını sayabiliriz. Geleneksel dönemde tıpkı kimyasal gübre kullanımında olduğu gibi tarımsal mücadele ilaçları kullanımı bakımından da sınırlılıklar vardı. Düşük girdi kullanımına dayanan bu sistemde üreticiler yoğun tarım yapmak zorunda olmadıkları için çoğu zaman tarlalarını nadasa bırakmaktaydı. Bu yöntem ise toprağın çok fazla zarar görmesinin önüne geçmekte ve zirai mücadele ilaçlarına ihtiyacı düşürmekteydi. Zirai mücadele ilaçlarına duyulan gereksinim geçiş dönemi ile birlikte gündeme gelmeye başlamış ve ilerleyen yıllarda da artarak devam etmiştir. Aşağıdaki Tablo 10, 1963 yılından günümüze kadar geçen zaman diliminde bitki koruma ilaçlarının kullanımında yaşanan değişimi göstermektedir. Bu tabloya göre, 1963 yılında kullanılan

299 Ayşe Gözen, “Emergence of Plant Biotechnology in Turkey: A Long-term Look on the Conditions of Diffusion of Technologies in Agriculture,” içinde (ed.) Roland Waast, Yvon Chatelin ve C. Bonneuil, Les Sciences hors d'Occident au 20ème siècle = 20th century sciences: beyond the metropolis: 3. Nature et environnement = Nature and environment, Paris, 1996, s.287.

143 toplam bitki koruma ilacı miktarı 4.359 tondur. 1980 yılına gelindiğinde ise bu rakam 29.582 tona ulaşmaktadır. Yani 1963-1980 yılları arasını kapsayan 17 yıllık süreçte kullanılan miktar yaklaşık 7 kat artmıştır.

Tablo 10: Türkiye’de Yıllara Göre Bitki Koruma İlaçları Kullanımı Yıllar İnsektisit Herbisit Fungisit Diğerleri Toplam 1963 2.448 240 488 1.183 4.359 1970 4.058 737 436 5.962 11.193 1980 13.652 4.209 4.396 7.325 29.582 1990 17.652 6.346 5.503 4.554 34.055 2000 12.534 6.957 9.144 4.908 33.543 2010 - - - - - 2017 - - - - -

Kaynak: Oral, a.g.y., s. 483.

Geçiş dönemi gıda sisteminin geleneksel dönemden biyolojik değişim anlamında farklılaştığı üçüncü nokta ise, tarımsal sulama alanındaki gelişmelerle ilgilidir. Ancak buradan geleneksel dönemde sulamaya yönelik çalışmalar yapılmadığı sonucu çıkartılamaz. Söz konusu dönemi kendi koşulları içerisinde değerlendirdiğimizde bu yönde atılan adımların da azımsanmayacak düzeyde olduğu anlaşılacaktır. Örneğin, 1929 yılında çıkartılan bir kanun ile on yılda sarf edilmek üzere su işlerine 100 milyon lira ödenek ayrılmıştır. Bunu 1937 ve 1941 yıllarında çıkartılan kanunlar takip etmiş ve sırasıyla 31 milyon lira ve 50 milyon lira daha su işleri harcamaları için aktarılmıştır.300 Ayrıca Çubuk Barajı inşaatı, Ankara Ovası sulaması, Bursa Ovası sulaması ve bazı illerde bataklık ıslahı gibi faaliyetlerde de bulunulmuştur.301 Bütün bu gelişmelere rağmen geçiş dönemi geleneksel döneme kıyasla sulama alanında da (diğer alanlarda olduğu gibi)

300 Ali Tanoğlu, “Türkiye’de Büyük Su İşlerinin Bugünkü Durumu ve Türkiye’nin Su Davası,” Türk Coğrafya Dergisi, Cilt 0, Sayı 3-4, 1943, s. 289-291.

301 Neşe Üzen ve Öner Çetin, “Geçmişten Günümüze Su ve Sulama Yönetimi,” Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, 2012, s. 285.

144 önemli yatırımların yapıldığı ve projelerin hayata geçirildiği bir dönem olmuştur. Öyle ki bu dönemi kapsayan kalkınma planlarında (Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planları) öncelik verilen yatırım alanlarından birisi sulamadır.

Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında (BBYKP) 5 yıllık yatırımlar toplamının

%45,3’ünün302 ve İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planında (İBYKP) yatırımların

%53’ünün303 sulama işlerine harcanacağı vurgulanmıştır. Bu oranlardan da görüleceği gibi, yatırımların neredeyse yarısı mevcut sulama şebekelerinin iyileştirilmesi ve yeniden yapılacak olan sulama tesislerine ayrılmaktadır. Dönem içerisinde kalkınma planlarında sıkça yer tutan sulamaya yönelik yatırımlar sonuç vermiş ve 1966 yılında toplam sulanan alan miktarı 1.500 bin hektar iken 2015 yılında 5.215 bin hektara yükselerek yıllık ortalama %2,60 oranında artış göstermiştir. Toplam sulanan alan içerisinde tarım alanlarının oranına bakılacak olursa 1966 yılında %4 iken 2015 yılında %13,53 olmuş ve yıllık ortalama %2,5 oranında yükselmiştir.304

Bu başlık altında ele alınanlar üzerine bir değerlendirme yapmak gerekirse, 1950-1980 arası geçiş dönemi olarak sınıflandırdığımız bu süreçte hem kimyasal gübre kullanımı, hem tarımsal ilaç kullanımı hem de sulanan alanların artışı bakımından önemli gelişmeler yaşanmıştır. Türkiye tarımında 1960’lı yıllarla birlikte deneyimlenen bu süreci de ABD etkisi çerçevesinde okumak gerekir. 1960’larda uluslararası alanda önderliğini ABD’nin yaptığı yeşil devrim teknolojisi dönemine girilmiştir. Bu teknoloji yüksek verimli tohumların belirli bir teknoloji paketiyle (sulama, gübreleme ve ilaçlama) birlikte kullanıldığında başarılı olabileceği iddiasına dayanıyordu. Türkiye’de de dönem koşulları içerisinde belirli bölgelerde bu teknoloji uygulanmış305 ve bu yolla da kapitalist batı bloğuna eklemlenmeye çalışılmıştır.

302 DPT, Kalkınma Planı (Birinci Beş Yıl): 1963-1967, s. 162.

303 DPT, Kalkınma Planı (İkinci Beş Yıl): 1968-1972, s. 298.

304 Türkiye’de toplam sulanan alan ve tarım alanı miktar ve oranlarının yıllara göre değişimi için bkz:

https://knoema.com/, (Erişim 13.07.2018).

305 Köymen, a.g.y., s. 27.

145 Ancak yaşanan bütün bu gelişmeler birtakım sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu dönem geleneksel tarımın terk edilerek endüstriyel tarıma doğru geçişin deneyimlendiği bir dönemdir. Elbette ki bu kopuş sürecinin çeşitli bakımlardan etkileri olmuştur. Söz konusu girdilerde yaşanan değişime bağlı olarak doğal süreçlere müdahalelerde bulunulmakta, çiftçilerin tarımsal üretim üzerindeki göreceli söz sahibi olma durumları değişmekte, tarımsal üretim kimyasal gübreler ve tarımsal mücadele ilaçları olmadan gerçekleştirilemez hale gelmektedir.306 Bunun sonucunda da geleneksel ürün çeşitliliğinin yerini özel gübre ve zirai mücadele ilaçlarına bağımlı monokültür almaktadır.307 Başka bir ifadeyle, geçmişten gelen bilgiye, ıslaha, paylaşıma dayalı, doğayla dost, insan sağlığı açısından ciddi riskler barındırmayan üretim modeli terk edilmekte bunun yerine kimyasallara dayalı, doğaya hükmetme üzerine kurulu, insan sağlığı için önemli riskler taşıyan üretim modeli olan yoğun üretim modeline doğru rota çevrilmektedir.308

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 154-160)