• Sonuç bulunamadı

Şirketler

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 70-77)

B. Gıda Sistemleri Aktörleri

3. Şirketler

55 ve zaten kalabalık olan kentlere göç ederek toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasal sorunlara yenilerinin eklenmesi sonucu doğurmaktadır.

56 yaklaşık dörtte üçü 10 büyük şirket tarafından kontrol edilmektedir. Bu şirketler içerisinde yer alan Monsanto’nun payı ise dörtte birin üzerindedir. Kimyasal gübre piyasasının yarısından fazlası da 10 büyük şirketin hâkimiyeti altındadır. 90 milyon ABD Dolarını aşan kimyasal gübre piyasasında dev şirketlerin payı ise %55’i geçmektedir.

Tohum ve kimyasal gübrelerin yanında ve bunlara ek olarak tarım ilaçları sektöründe de 10 şirketin piyasanın yaklaşık %90’ını elinde bulundurduğu görülmektedir. Tohum şirketleri arasında ilk onda yer alan şirketlerin 5’i (Monsanto, DuPont, Syngenta, Bayer119 ve Dow AgroSciences) aynı zamanda tarım ilaçları listesinde de yer almaktadır.120

Çok uluslu şirketler yalnızca tarıma girdi sağlayan sektörler üzerinde değil aynı zamanda gıda üretimi, işleme, dağıtım ve pazarlama alanlarında da tekel duruma gelmiş ve bu konumlarını devam ettirmektedir.121 Tablo 2’de de görüleceği gibi dünya çapında tanınan 10 dev şirket gıda üretimi alanında da egemen bir konuma sahiptir. Nestlé, PepsiCo ve Kraft gibi şirketlerin de dâhil olduğu 10 çok uluslu şirketin yıllık gıda-içecek satışlarının yaklaşık 400 milyon ABD Dolarına ulaştığı görülmektedir.

Tablo 2: Dünyanın En Büyük Gıda Üretim Şirketleri (2009)

119 Alman kimya şirketi Bayer, Amerikan şirketi Monsanto’yu satın almıştır. Bu da söz konusu sıralamada Bayer’in ağırlığını arttırmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz: “ABD Onayladı: Dev Satın Alma Tamam,” Yeni Şafak Gazetesi, 30.05.2018.

120 Çokuluslu şirketlerin tarıma girdi sağlayan sektörler üzerindeki egemenliklerinin ayrıntılı analizi için bkz: ETC Group, Who Will Control the Green Economy?, ETC Group Communiqué No: 107, 2011, http://www.etcgroup.org/files/publication/pdf_file/ETC_wwctge_4web_Dec2011.pdf, (Erişim 29.08.2017).

121 John Madeley, Herkese Gıda Yeni Bir Tarım İhtiyacı, (çev.) Ali Ekber Yıldırım, İstanbul, Çitlembik Yayınları, 2003, s. 129.

57 Kaynak: ETC Group, Who Will Control the Green Economy?, ETC Group Communiqué No:

107, 2011, s. 37.

Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere, çok uluslu şirketlerden bazıları (Nestlé, PepsiCo, Kraft, ABlnBev, ADM, Coca-Cola, Mars Inc, Unilever, Tyson Foods ve Cargill) dünya genelindeki gıda üretiminin önemli bir bölümünde söz sahibidir. Örneğin, Nestlé’nin 2009 yılı verilerine göre gıda-içecek satışlarındaki pazar payı %23,6 düzeyindedir. PepsiCo’nun %11 ve Kraft’ın %10,4’tür. Yani söz konusu bu üç gıda üretim şirketi bile neredeyse pazarın yarısına hükmetmektedir. Benzer eğilimi gıda dağıtım zinciri aşamasında da görmek mümkündür. Küresel düzeyde faaliyet gösteren 10 büyük şirket gıda dağıtım zincirinin de büyük bir kısmını egemenliği altına almış durumdadır. Tablo 3’te de görüleceği gibi gıda dağıtım zincirine hâkim olan şirketlerin en başta gelenleri Walmart, Carrefour, Schwarz Group ve Tesco’dur.

Tablo 3: Dünyanın En Büyük Gıda Perakende Şirketleri (2009)

58

Kaynak: ETC Group, a.g.y., s. 37.

Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere, 10 büyük gıda perakende şirketinin gıda-içecek satışlarının yaklaşık 760 milyon ABD Dolarına ulaştığı görülmektedir.

Nitekim 2009 yılı itibariyle en büyük 3 gıda dağıtım şirketi söz konusu piyasasının neredeyse %50’ye yakın bir kesimini kontrol etmektedir. Bütün bu istatistikler, çok uluslu şirketlerin gıda sektörü üzerindeki hâkimiyetinin yalnızca tarıma girdi sağlayan alanlar ile sınırlı kalmadığını, şirketlerin gittikçe artan ve genişleyen bir güce sahip olmaya başladıklarını göstermektedir. Başka bir ifadeyle, şirketlerin gıda sistemlerinin farklı aşamalarında açık bir üstünlüklerinin ve büyüklüklerinin olduğunu söylemek mümkündür.

Şirketler söz konusu olan bu tekel olma durumlarının devamlılığını sağlayabilmek için çeşitli yöntem ve araçlardan faydalanmaktadır. Şirketlerin rekabetçi pazarlarda hayatta kalabilmesinin yolu, yeni müşteriler kazanması ve bu yeni müşterileri hizmet veya ürünlerine bağımlı hale getirmesine bağlıdır. Bu sebeple şirketler çeşitli stratejiler geliştirmekte ve kullanmaktadır. Şirketlerin varlıklarını korumak, risklerini azaltmak ve kâr oranlarını arttırmak için başvurdukları ilk yöntem diğer şirketlerle birleşmeleri ya da

59 diğer şirketleri satın almalarıdır.122 Şirketler küresel gıda sistemlerini etkileyebilmek için gerektiğinde işlemciler, perakendeciler, tüketici örgütleri, enerji şirketleri, nakliye şirketleri, araştırma şirketleri, bankalar ve kooperatifler gibi çok sayıda aktörle iş birliği yaparak ortaklıklar kurabilmektedir. Bu ortaklıkların büyük bir çoğunluğu yerli şirketler arasında olmakla birlikte yerli ve yabancı şirketler arasında da azımsanmayacak oranda birleşme veya satın almaların olduğu görülmektedir. Yerli ve yabancı şirketler arasındaki ortak girişim ve satın almalarla ilgili Türkiye özelinde sayısız örnek vardır. Örneğin, Global A.Ş., Mudurnu Tavukçuluk’un %51’ini; CarrefourSa Endi’yi, Gima’nın %61’ini;

Texas Pasific Group Mey İçki’yi; İsrael Beer Breweries Türk Tuborg’un %97,7’sini;

Moonlight Capital Migros Türk’ün %50,8’ini; Golden Horn Investments B. V. Bizim Toplu Tüketim’in %20’sini; Seef Foods Ana Gıda’nın %44,8’ini satın alması123 gibi örnekler gıda sektöründeki yoğunlaşan satın alma sürecinin ne derece aktif durumda olduğunu göstermesi bakımından oldukça dikkat çekicidir.

Şirketlerin küresel gıda sistemleri içerisinde değişimin önemli motorları haline gelmelerine yardımcı olan ve merkez bir aktör olma konumlarını pekiştiren bir başka faktör sözleşmeli üreticiliktir. Sözleşmeli üreticilik şirketlerin çiftçiler ve kırsal hanelere garantili ve kaliteli mal karşılığında girdi ve hizmet sunmayı taahhüt ettiği bir anlaşma yöntemidir.124 Şirketlerin böyle bir yöntemi tercih etmelerinin ardında önemli faktörler vardır. Şirketlerin üretim sürecini denetleyebilmeleri, kalite ve zamanlamayı garantilenmiş olmaları, piyasada meydana gelen değişimler karşısında esnek hareket edebilme olanakları, toprağa yatırım yapmak zorunda kalmamaları, mevsimsel koşulların yaratacağı risklerle karşı karşıya gelmemeleri ve işlem maliyetlerini azaltacak olmaları

122 Abdullah Aysu, Küreselleşme ve Tarım Politikaları: DTÖ, IMF ve DB’nin Türkiye Tarımı’na Etkileri, İstanbul, Su Yayınları, 2008, s. 134; Necdet Oral, “Tarım ve Gıdada Çokuluslu Şirketlerin Egemenliği,” içinde (ed.) Necdet Oral, Türkiye’de Tarımın Ekonomi-Politiği: 1923-2013, 1. Baskı, Ankara, NotaBene Yayınları, 2013, s. 181.

123 Necdet Oral, “Tarım ve Gıda Sektöründe Yabancılaşma,” https://www.karasaban.net/tarim-ve-gida-sektorunde-yabancilasma-necdet-oral/, (Erişim 10.10.2017).

124 Swinnen ve Maertens, a.g.y., s. 92.

60 sözleşmeli üreticiliği tercih etmelerinin en önemli sebepleri arasındadır.125 Görüleceği gibi çiftçi ve şirketler arasında yapılan bu sözleşmelerden çoğunlukla şirketler avantajlı çıkmaktadır. Sözleşmeli üreticilik şirketler açısından riskleri oldukça az buna karşılık kazançları yüksek bir yöntemdir. Çiftçiler açısından ise bu durum oldukça risklidir.

Garantili alıcı olan devletlerin etkinliğini yitirmesi nedeniyle çiftçiler büyük riskler alarak bu sözleşmeleri imzalamak zorunda kalmaktadır. Söz konusu bu süreç ise şirketlerin üretim süreci ve devamında hâkimiyetlerinin sürmesine yol açmakta ve bu yöntem şirketler açısından tercih edilir bir hal almaktadır.

Şirketlerin gıda sistemleri faaliyetleri üzerinde müdahale hakkı elde etmelerine sebep olan ve üstünlüklerini devam ettirmelerine yol açan bir başka faktör hukuken elde etmiş oldukları fikri mülkiyet haklarıdır. Şirketler tohumlar, bitkiler ve genler üzerinde fikri mülkiyet hakkı elde edebilmek için ciddi çabalar sarf etmekte hatta araştırma ve geliştirme için önemli harcamalar yapmaktadır. Çünkü söz konusu haklar şirketlere ürünlerin satılması ve yeni ürünlerin geliştirilmesi hususunda geniş yetkiler tanımaktadır.

Örneğin, şirketler arasında en çok bilinenlerden birisi olan Monsanto’nun 674 biyoteknolojik ürün patentini kazanmış olduğu, bununla da yetinmeyip başka bitki ve tohumların patentlerini ele geçirmek için mücadele ettiği ve bunun için günde 2 milyon dolar harcadığı öne sürülmektedir.126 Dolayısıyla şirketler patent sahibi olma konumunun kendilerine gıda sistemlerinin işleyişi üzerinde önemli roller sağladığının farkındadır ve bunun için gereken adımları atmaktan geri durmamaktadır.

Şirketler bir yandan fikri mülkiyet hakları elde etmek için mücadele ederken diğer yandan elde etmiş oldukları aracılığıyla hükümetler ve çiftçiler üzerinde rahatlıkla tahakküm kurabilmektedir. Bu durumla ilgili örnek bir olay konunun daha somut olarak anlaşılmasını sağlayacaktır. Örneğin, Guatemala hükümeti bebek mamalarının

125 Özgür Bor, “Yeni Tarım Düzeni,” içinde (ed.) Necdet Oral, Türkiye’de Tarımın Ekonomi-Politiği:

1923-2013, 1. Baskı, Ankara, NotaBene Yayınları, 2013 s. 115-116.

126 Gülümser Heper, “Tarımı Bitiren Tohum Planının Altında Hangi Şirket Var?” http://odatv.com/tarimi-bitiren-tohum-planinin-altinda-hangi-sirket-var-2004171200.html, (Erişim 11.10.2017).

61 pazarlanması ile ilgili olarak yeni bir düzenleme yapmış ve uygulamaya koymuştur. Yeni düzenlemede, bebek mamalarının ambalajlarının üzerinde yer alan resimlerin anne-babayı yanlış eğilimlere yönlendirecek şekilde olmaması gerektiği ve bu tür resimlerin yasaklandığı hükme bağlanmıştır. Bu yeni düzenlemenin sebebi ise, hükümetin yapay bebek mamaları yerine anne sütü ile beslenmeyi teşvik etmek istemesidir. Düzenleme uygulamaya geçince yapay bebek mamalarının tüketiminin azaldığı görülmüştür. Ancak, bu durum yapay bebek mama üreticisi ve pazarlayıcısı olan ABD’li Gerber şirketini rahatsız etmiş ve şirket hükümete bir mektup göndererek rahatsızlığını belirtmiştir.

Hükümetin kararında ısrar etmesi üzerine şirket TRIPS (Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları) Anlaşması gereği olarak ulusal yasaların yabancı şirketlere uygulanamayacağını, uygulamaya devam etmeleri halinde Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Tahkim Mekanizması’na başvuracaklarını ifade etmiştir. Bunun üzerine Guatemala hükümeti, aleyhlerinde bir sonuç çıkması durumunda ödeyecekleri tazminatı düşünerek yeni bir yasa çıkararak önceki yasanın yabancı şirketlere uygulanamayacağı hükmünü getirmiştir.127 Bu örnek olaydan da anlaşılacağı gibi, şirketler hukuki güçlerine dayanarak gıda sistemleri üzerinde kontrolü sağlayabilmekte ve bu güçleri caydırıcılık işlevi görebilmektedir.

Buraya kadar yer alan bilgilerden de anlaşılacağı gibi şirketler gıda sistemlerinin işleyişi açısından oldukça önemli rollere sahiptir. Ancak söz konusu bu rolün gıda sistemlerinin işleyişi ve gıda güvenliği açısından olumlu sonuçları olduğunun ve olacağının iddia edilmesi hata olur. Şirketlerin gıda sistemleri içerisindeki rolleri yalnızca üretim, işleme ve perakendecilik gibi süreçleri işleten ekonomik aktörler olmalarının çok daha ötesindedir. Şirketler aynı zamanda gıda sistemlerini yöneten politik birer aktör haline de gelmiştir. Şirketler yalnızca gündemi belirlemekle kalmamakta aynı zamanda

127 “Corporate Rights vs. Human Needs,” http://www.ru.org/index.php/economics/365-corporate-rights-vs-human-needs, (Erişim 08.10.2019).

62 sistemin kurallarını belirlemek hususunda da önemli etkilere sahiptir. Böyle bir sistemde ise şirketler hem araştırma yapan, hem tohumları satan hem de ürün hakkında verileri temin eden bir pozisyon kazanmaktadır. Başka bir ifadeyle hem hasta, hem teşhis eden hem de tedavi eden aynı kişidir ve dolayısıyla sistemin etkinliğinin ve ekolojik etki değerlendirmesinin hiçbir nesnel temeli kalmamaktadır.128

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 70-77)