• Sonuç bulunamadı

Geçim Amaçlı Üretimden Pazar İçin Üretime Geçiş

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 160-166)

B. Geçiş Dönemi Gıda Sistemi (1950-1980)

1. Tarımsal Yapıda Değişim Göstergeleri Yoğun Tarım Teknolojisine Geçiş Yoğun Tarım Teknolojisine Geçiş

1.3. Geçim Amaçlı Üretimden Pazar İçin Üretime Geçiş

145 Ancak yaşanan bütün bu gelişmeler birtakım sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu dönem geleneksel tarımın terk edilerek endüstriyel tarıma doğru geçişin deneyimlendiği bir dönemdir. Elbette ki bu kopuş sürecinin çeşitli bakımlardan etkileri olmuştur. Söz konusu girdilerde yaşanan değişime bağlı olarak doğal süreçlere müdahalelerde bulunulmakta, çiftçilerin tarımsal üretim üzerindeki göreceli söz sahibi olma durumları değişmekte, tarımsal üretim kimyasal gübreler ve tarımsal mücadele ilaçları olmadan gerçekleştirilemez hale gelmektedir.306 Bunun sonucunda da geleneksel ürün çeşitliliğinin yerini özel gübre ve zirai mücadele ilaçlarına bağımlı monokültür almaktadır.307 Başka bir ifadeyle, geçmişten gelen bilgiye, ıslaha, paylaşıma dayalı, doğayla dost, insan sağlığı açısından ciddi riskler barındırmayan üretim modeli terk edilmekte bunun yerine kimyasallara dayalı, doğaya hükmetme üzerine kurulu, insan sağlığı için önemli riskler taşıyan üretim modeli olan yoğun üretim modeline doğru rota çevrilmektedir.308

146 detaylandıracak olursak, geleneksel sistemde kırsal alanda yaşayan insanlar kendi geçimlerini sağlayabilmek adına üretim yapmakta, hasat ettikleri ürünleri çiftliklerinde, evlerinde veya evlerinin bahçelerinde kendileri işlemekteydi. Üretilen ve işlenen bu ürünlerin pazarlara ulaştırılması ve satılması sınırlı düzeydeydi. Malların pazarda satılması yerine kişiler arasında ihtiyaca dayalı olarak yapılan mal değiş tokuşu hâkimdi.

Ancak geçiş dönemi ile birlikte üreticinin pazar ile olan ilişkisi değişmiştir. Gıdalar geleneksel döneme kıyasla daha kolay bir şekilde köy sınırları dışına çıkarılabilmiş ve buna bağlı olarak satılan ürünler aracılığıyla para kazanmak sürekli ve düzenli bir hal almıştır.

Geçiş dönemi sürecinde pazar için üretim yapılmaya başlandığını, çalışmanın daha önceki bölümlerinde kullanıldığı gibi, döneme ilişkin olarak ele alınan köy monografileri ve köy araştırmaları üzerinden analiz etmek mümkündür.310 Bunlardan birisi, Ali Rıza Balaman tarafından incelenen Örencik Köyü’dür. Balaman 1 yıl (Mart 1966-Nisan 1967) kaldığı Örencik Köyü’nde üreticinin mallarını Kazan pazarına götürüp satmak konusunda bir sıkıntı ile karşılaşmadığını ifade etmektedir. Buna ilave olarak üreticinin kendi pazarı olan Kazan pazarında satamamış olduğu malları Ankara pazarlarına kadar götürüp elinden çıkartabildiğinin de altını çizmektedir.311 Bir başka örnek olarak Cahit Tanyol’un 13 yıl arayla üzerinde araştırma yaptığı Elifoğlu Köyü’nü verebiliriz. Tanyol ilk araştırmasını 1951 yılında yapmış ve bu dönemde köyde kapalı bir ekonomik yapının olduğunu belirtmiştir. İkinci araştırma tarihi olan 1964 yılında ise bu kapalı ekonomik yapının değişime uğradığını ifade etmekte ve bunun dayanağı olarak köylünün gıda listesindeki değişiklikleri işaret etmektedir.312

Dönüşümler,” içinde (ed.) Oya Baydar, 75 Yılda Köylerden Şehirlere, İstanbul, Tarih Vakfı Yayınları, 1999, s. 173.

310 Elbette ki Türkiye’deki her bir bölgenin pazar ile olan ilişkileri ve pazara erişim zamanı aynı değildir.

Bu konunun ayrıntısı için bkz: Keyder ve Yenal, a.g.y., s. 53.

311 Ali Rıza Balaman, “Ankara Köylerinden Örencikde Meydana Gelen Kültür Değişmesi,” Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Antropoloji Dergisi, Sayı 4, 1967, s. 269.

312 Cahit Tanyol, “Elifoğlu Köyü,” İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi, Cilt 2, Sayı 17, 1962, s. 208.

147 Kendine yetmeye çalışan ve geçimlik seviyedeki tarım yapısının değişmeye başladığına ilişkin olarak verilebilecek olan üçüncü örnek, DPT tarafından yayınlanan ve 220 köyü kapsayan rapordur. Bu raporda üreticiye mahsulünü satmak konusunda güçlük çekip çekmediğine yönelik sorular sorulmuş ve üreticilerin %71,3’ü güçlük çekmediklerini ifade etmişlerdir. Soruları cevaplayanların %27,3’ü ise ürünlerini pazarlamada birtakım sorunlarla karşılaştıklarını söylemişlerdir.313 Bu ve bunlara benzer örnekler çoğaltılabilir. Yukarıda değinilen bu üç araştırmadan yola çıkarak söylenebilecek olan şey, geçiş dönemi süreciyle birlikte geleneksel dönemde sıkça karşımıza çıkan geçimlik ve hatta geçimlik düzeyde bile olmayan üretim şeklinin değişmeye başladığıdır.

Geçiş dönemi sürecinde üretici ve bu üreticinin pazar ile olan ilişkisini incelerken, üretim ve tüketimin dar bir çerçeve içerisinde yapıldığı ve oldukça kısa denebilecek geleneksel tedarik zincirinin de nasıl bir değişime uğradığı konusu üzerinde durmak faydalı olacaktır. Hatırlanacağı gibi geleneksel dönem içerisinde üretici ile dış pazarlar ve dış dünya arasında kurulan ilişki çoğunlukla köy bakkalları, yerel pazarlar ve kasaba bakkalları aracılığıyla sağlanmaktaydı. Üreticiler bu alanları hem mal satmak hem de ihtiyaç duydukları malları satın almak amacıyla kullanmaktaydı. Burada belirtmek gerekir ki, üreticinin bu alanlarla olan ilişkisi genel olarak rekabet koşullarına dayanmıyordu. Üreticiler buralardan ya veresiye alışveriş yapmaktaydı ya da ellerindeki mahsulü hasat sonrasında buralara getirerek borcunu ödemekteydi. Böyle bir ortamda ise üreticilerin aldıkları ve sattıkları ürünlerin pazardaki değişim değerini bilmeleri gibi bir durum söz konusu değildi. Geçiş dönemiyle birlikte ise, hem tedarik zincirine yeni aktörler dâhil olmaya başlamış hem de üreticinin köy dışına çıkışı kolaylaştığı için pazar koşullarını öğrenebilmesi mümkün hale gelmiştir.

313 DPT, a.g.y., s. 70.

148 Geleneksel tedarik zincirine geçiş dönemiyle birlikte eklenen aktörlerden ilki Migros-Türk’tür. İlk olarak İsviçre’de çeşitli araçlarla tüketicilere ucuz gıda ulaştırılması ve üretimden tüketime kadar çeşitli maliyetlerin önüne geçilmesi amacıyla ortaya çıkan bu model 1954 yılında Türkiye’ye getirilmiştir. O dönem koşullarında Migros-Türk’ün 60 satış aracı vardır ve bu araçlardan 40 tanesi kendileri için çizilen güzergâhta tespit edilen mahallelere giderek 15-20 dakika beklemekteydi. Her bir aracın ortalama durak sayısının 20 kadar olduğunu düşündüğümüzde, 40 aracın yolda bulunması günde 800 mahallede satış yapılması anlamına gelmektedir. Bu da 800 yeni dükkânın tedarik zinciri içerisinde yer bulmasına eşdeğerdir diyebiliriz.314

Buna ek olarak satış arabalarında satışa çıkarılan ürün sayısı ve bu ürünlerin muhafaza edilme şekilleri de geleneksel sisteme kıyasla farklılaşmıştır. Geleneksel sistemde hem tüketicinin tüketebileceği gıda çeşidi azdı hem de gıdaların ambalajlanma, paketlenme ve depolanma yöntemleri ilkel durumdaydı. Gıdalar ağaçtan örme kaplar, sepetler, küfeler ve seleler aracılığıyla taşınmaktaydı. Migros-Türk satış araçlarında ise satışa sunulan ürünler makarna çeşitlerinden karışık çorbalara, konserve çeşitlerinden kremaya kadar bir dizi ürünü içermekteydi ve bu ürünler çeşitli şekillerde paketlenmekteydi. Geçiş döneminin önemli bir aktörü olan Migros-Türk satış araçlarıyla Türkiye’nin fiş, paketlenmiş gıda ve poşet gibi yöntemlerle tanıştığını söylemek yanlış olmayacaktır.315

Geleneksel bakkal tipi alışveriş düzeninin değişmeye başladığına ilişkin olarak gösterilebilecek bir başka örnek, Gima’nın (Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Türk A.Ş) kuruluşudur. Gima 1956 yılında tüketicilerin temel gıda maddelerini daha ucuza satın almalarını kolaylaştırmak amacıyla faaliyetlerine başlamıştır.316 Yine benzer şekilde

314 Mehmet Oluç, “Migros-Türk,” İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 16, Sayı 1-4, 1954-1955, s. 224.

315 Asiye Ayben Gürman, “Dünya Perakendeciliğinde Globalleşme Eğilimleri ve Türk Perakendecilik Sektörüne Etkileri,” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, (Tez Danışmanı: İkbal Aksulu), İzmir, 2006, s. 199.

316 A.g.y., s. 199.

149 1973 yılında halka ucuz et ve kömür sağlamak amacıyla İzmir’de Tansa (Belediye Tanzim Satış Mağazaları) adıyla kurulan daha sonra ismi Tansaş olarak değiştirilen kuruluşu örnek olarak verebiliriz. Halkın gıda ihtiyacını karşılayabilmek amacıyla ortaya konan çalışmalar Migros-Türk, Gima ve Tansaş gibi kuruluşlarla317 sınırlı kalmamıştır.

Bunların yanında çeşitli kurum ve kuruluşlar da açılarak bu süreçte faal olarak önemli roller üstlenmeleri sağlanmıştır. Et ve Balık Kurumu bunlardan birisidir. 1952 yılında bir ekonomik devlet teşekkülü olarak kurulmuştur. Kurum tamamen yerli besi danalarından elde edilen et ve et ürünlerini ülke yüzeyine yayılmış bayilikleri ve kasap tipi mağazalarıyla halka ulaştırmaktaydı. Özelleştirilene kadar da kurumun 70 adet satış mağazası mevcuttu.318

Pazar için üretim yapmaya başladığı iddia edilen üretici örneklerinden ve tedarik zincirine eklendiği belirtilen yeni kurum ve kuruluşlardan da anlaşılacağı üzere geçiş dönemiyle birlikte geleneksel olandan farklı bir yapı karşımıza çıkmaktadır. Bu dönem üreticiler kendi emekleriyle ürettikleri mahsulleri yalnızca köy çevresinde satmamakta, köyün dışında da bu ürünleri satış noktalarına ulaştırabilmektedir. Diğer bir deyişle, geçiş dönemiyle birlikte bu üreticiler geçimlik üretici olmaktan çıkarak meta üreticileri haline gelmeye başlamışlardır. Artık üreticiler nispeten de olsa kendi ürettiklerini tüketme şansları azalan, sürekli piyasaları takip etmeye mecbur kalan, kendi emeği ve toprağının kullanım şeklini de bu fiyatlara bakarak tespit etmeye çalışan aktörlerdir.319

Hem değişen üretici hem de geleneksel olana kıyasla uzayan tedarik zincirine rağmen bu dönemde modern gıda sisteminde olduğu gibi bir yapının olduğunu söylemek mümkün değildir. Pazar ile olan ilişkiler yoğunlaşmış olmakla birlikte tedarik zinciri

317 Burada özellikle belirtmek gerekir ki, geçiş dönemi süreciyle birlikte gıda temini ile ilgili konularda merkezi yönetimle bilikte yerel yönetimlerin de önemli roller üstlendikleri görülmektedir. Migros’un Türkiye’ye getirilmesi ve Tanzim Satış Mağazalarının kurulması gibi girişimler yerel yönetimler eliyle gerçekleştirilmiştir. Başka bir ifadeyle, söz konusu dönemde yerel yönetimlerin merkezi yönetimle birlikte ve iş birliği içerisinde hareket ettiklerini söylemek yanlış olmayacaktır.

318 Abdullah Aysu, Tarladan Sofraya Tarım: 1980-2002 Türkiye Tarımında Yapılanma(ma), s. 101.

319 Keyder ve Yenal, a.g.y., s. 21.

150 halen küçük ölçeklidir. Büyük çoğunluğunu bakkal, manav ve kasapların oluşturduğu bu işletmeler bulundukları mahallelerde oturanların ihtiyaçlarına cevap vermek üzere faaliyet göstermektedir. Migros, Gima ve Tansaş gibi çok az sayıdaki zincir ise büyükşehirlerdeki halkın gıda ihtiyacını karşılamaktadır.320 1980’li yıllardan sonra bu yapı daha da farklı bir değişim geçirmektedir. Sırası gelince bunlara da çalışmanın modern gıda sistemleri başlığı altında değinilecektir. Bütün bu saptamaları yaptıktan sonra bu yapısal değişimin (geçim odaklı üretimden pazar için üretime geçiş) ardında yatan kolaylaştırıcıların neler olduğunun ele alınması da en az bu saptamalar kadar önemlidir.

Türkiye’de köy ve kentler arasındaki temasın artmasında ve memleketin çeşitli kısımlarının birbirine bağlanmasında ulaşım alanında yapılan girişimlerin önemi büyüktür.321 Bu sektörde yapılan iyileştirmeler ile üreticilerin ve üretici mallarının bir noktadan başka bir noktaya daha emniyetli, daha hızlı ve daha kolay taşınabilmesi mümkün hale gelmiştir.322 Öyle ki köydeki tarımsal yapının değişmesinde traktörden çok ulaşım olanaklarının daha etkili olduğunu iddia edenler bile vardır.323 Geleneksel dönemde ise üreticinin ürününü pazara ulaştırabilmesi bakımından önemli bir faktör olan ulaşım yolları oldukça dardı. Örneğin, 1923 yılında Türkiye 18.335 km karayolu ve 1.378 km demiryolu ağına sahipti. Böyle zor koşullar altında üreticinin yalnızca kendi tüketimine odaklanmasına ve pazarla ilişkilerinin sınırlı düzeyde kalmasına şaşırmamak gerekir. 1980’li yıllara gelindiğinde ise Türkiye’nin karayolu uzunluğu 60.785 km’ye

320 A.g.y., s. 131.

321 Kazgan, “Şehirlere Akın ve İktisadi Değişme,” s. 388; Cavit Orhan Tütengil, Türkiye’de Köy Sorunu, İstanbul, Kitaş Yayınları, 1969, s. 97-98.

322 Nusret Ekin, “Türkiye’nin Sanayileşmesinde Köylü-Şehirli İşçiler,” İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 27, Sayı 3-4, 1968, s. 244.

323 Cahit Tanyol, “Traktör Giren “50” Köyde Nüfus Hareketlerinin ve İçtimai Değişmelerin Kontrolü,”

İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi, Cilt 2, Sayı 13-14, 1958, s. 212.

151 demiryolu uzunluğu ise 8.397 km’ye yükselmiştir.324 Elbette ki bu artışın hem üreticiye hem de tedarik zincirinin gelişmesine önemli katkıları olmuştur.

Yukarıda verilen sayısal örneklerden de anlaşılacağı gibi geleneksel dönemde tarım ürünlerinin pazarlanmasının önünde bir engel olarak ele alınabilecek olan yol yapımı yetersizliği geçiş dönemi ile birlikte giderilmeye çalışılmıştır. Ulaşım sektörüne yapılan kamu yatırımları sonucunda üretici piyasa ekonomisi içerisine dâhil olmaya başlamış ve ilerleyen dönemlerde üreticinin piyasa ekonomisi ile olan bütünleşmesi daha da gelişmiştir.325 Görüleceği gibi yoğun tarım teknolojisine ve yoğun tarıma geçişi sağlayan kamu etkinliği burada da karşımıza çıkmaktadır. Hem üreticinin mahsulünü pazarla buluşturmasının önündeki engelleri kaldırmaya yönelik adımlar atan hem de tedarik zincirine yeni aktörlerin eklemlenmesini sağlayarak (Migros-Türk, Gima ve Tansaş gibi mağazaların tümü yerel kurumlar aracılığıyla gerçekleştirilen kamu yatırımlarıdır)326 tüketicilerin daha ucuza gıda temin etmelerinin yolunu açan devlettir.

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 160-166)