• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

2. Alp Tipi

Alp tipi; savaşlar, mücadeleler, kavgalar, hesaplaşmalar ve intikamların konu edinildiği hikâyelerde kendisine yer bulmuştur. Alp tipini temsil eden savaşçı tipler, kendi kuvvetlerinin karşısına kuvvetlerini karşılaştırabileceği tipler arayan kişilerdir. Yiğitliğin her zaman ön planda tutulduğu ve sürekli savaşan ve ölen tipler olmakla birlikte, bu kahramanların hileye veya çeşitli oyunlara girişmediği de görülmektedir (Kaplan, 2016: 101-110).

Alp tipinin en eski örneklerine destanlarda rastlamaktayız. Dolayısıyla halk hikâyelerindeki kahramanların; Oğuz Kağan, Alp-Er Tunga, Köroğlu, Manas gibi yiğitlerden esinlenerek oluşturulduğu ileri sürülebilir. Nitekim geçmişteki kahramanların yerini çevre, coğrafya ve yaşam şekillerinin değişmesi ile birlikte yeni kahramanların aldığı bir gerçektir. Özellikle yerleşik yaşantıya geçmenin hikâyelerin kahramanlarına da etkisi büyük olmuştur. Yerleşik yaşamdan hareketle teşekkül etmiş halk hikâyelerinde destanlara göre kahramanlıkların şekil değiştirdikleri görülmektedir. Şekil değiştiren kahramanlıklar, halk hikâyelerinde, destandaki kahramanlıklar kadar değildir. Bu anlatılara, Anadolu’nun değişik yerlerinde derlenen “Bey Böyrek” anlatılarını ve hemen her bölgede karşımıza değişik varyantlarla çıkan “keleş”leri ile giriştiği mücadeleleri anlatılan “Köroğlu” kollarını örnek gösterebiliriz. Çünkü bu kahramanların hiç birisi Oğuz Kağan kadar kuvvetli ve iktidar sahibi değillerdir. Onun gibi cihan hâkimiyeti mefkûresine de sahip değillerdir.

Halk hikâyelerindeki kahraman alpların kökenlerine baktığımızda bu tiplerin eski bir destan kahramanı olan “Oğuz Kağan”a dayandığı açıktır. Çünkü Oğuz Kağan “alplık”

kavramanın zirve kişisidir (Aça, 2000: 13). Oğuz Kağan’ın annesinden doğduktan sonra hayata atıldığı olağanüstü sahneler, halk hikâyelerinde bulunmaz. Fakat onun yerine halk hikâyelerinde çocuk sahibi olamayan ailelerin ilahî bir güçle olağanüstü doğan çocukları karşımıza çıkar. Çocuk özlemi çeken ailelerin çeşitli yollarla çocuk sahibi olmaları, doğan çocuğun olağanüstü bir kişilik olduğunu göstermeye yöneliktir. Destanlara göre daha gerçekçi bir temele oturan halk hikâyelerinde elbette çok büyük bir olağanüstülük beklenemeyeceği için hikâyeyi oluşturan âşığın hayal gücü, doğan çocukların dünyaya geliş sahnelerini ilginç yapmaya yetmiştir. Oğuz Kağan, doğduktan hemen sonra annesini bir kez emer bir daha emmez, çiğ et, çorba ve şarap ister. Dile gelir kırk gün sonra yürümeye ve küçük yaşlarda olağanüstü kahramanlıklar yapmaya başlar (Arat ve Bang, 1970: 1). Elbette klasik halk hikâyesi kahramanları bu denli olağanüstülükler taşımazlar. Fakat onlar da Oğuz Kağan’dan farklı olarak değişik olağanüstülükler gösterebilirler.

Destanlardan daha sonraki bir devrede ortaya çıkan Dede Korkut Hikâyeleri de halk hikâyelerindeki “alp” tipinin oluşmasında büyük katkılarda bulunmuştur. Oğuz Kağan gibi bir destan kahramanından sonra ortaya çıkan “Kazan” ona göre daha farklı bir kahramanlık mücadelesine girişmektedir. Oğuz Kağan’ın giriştiği kahramanlık mücadelesi “Dünya hâkimiyeti” olarak kabul edilebilir. Çünkü o, destan boyunca neredeyse at sırtından hiç inmeyen bir yiğittir. Bütün savaşları da “galip” gelmeye dayalıdır. Kedisini dünyanın kağanı ilan eden Oğuz, beylerine ve davetlilerine kendisine ait olan dünya topraklarının fethine çıkmalarını öneriyor. Hep birlikte dünya hâkimiyeti için yola çıkan alplar, geniş mekân adamı oluşlarının yanı sıra önlerine çıkan ve kendilerine baş eğmeyen her toplulukla ve devletle savaşıp onları mağlup etmektedirler (Kaplan, 2002: 13; Kaplan, 2016: 48).

Dede Korkut Hikâyelerindeki kahramanların göstermiş oldukları yiğitlikler de elbette kaynaklarını destan kahramanlarından almaktadır. Dirse Han’la Boğaç Han arasındaki mücadele, Kazan’ın oğlunun ve ailesinin kaçırılması, bir düğünde Beyrek’in kaçırılması, Kazan’ın oğlu Uruz’ın esir düşmesi, Kan Turalı’nın Trabzon tekfürünün kızını alması sonrasında yaşadıkları, Yigenek’in esir babasını kurtarmaya çalışması gibi daha çoğaltabileceğimiz örnekler, Dede Korkut’taki kahramanlıkların daha dar kapsama sahip olduğunu neredeyse kanıtlar. Hatta Deli Dumrul’un kahramanlığı dahi

sadece köprü üzerine kuruludur ki başta kafa tuttuğu Azrail’e sonunda boyun eğmek zorunda kalır (Ergin, 2008: 4-22). Bütün bu olaylara baktığımızda Dede Korkut’taki kahraman tipler, hayatlarını sürdürme ve esir düşen aile bireyleri ile arkadaşlarını kurtarmaya yönelik kahramanlıklar sergilemektedir.

Destanlarda çoğunlukla varlığını gösteren alpların hikâyelerdeki uzantılarına baktığımızda kendisi bir destan kahramanı da olan Köroğlu bizi karşılar. Türk coğrafyasının hemen hemen her bölgesinde anlatılan ve kendisinin adı anıldığında yiğitlik, cesaret ve adalet gibi kavramları akıllara getiren Köroğlu, kendi destanı dışına çıkmayı başarmış bir kahramandır. “Kol” adı ile tabir edilen destanın parçalarının halk arasında anlatılması ile birlikte ortaya yeni halk hikâyelerinin çıktığı görülmektedir. Yiğitliği en üstün kıymet sayan, aktif, dışa dönük, savaşçı bir tip olan Köroğlu esasında alp tipinin sarsılmaz bir bekçisidir. Onun adının geçtiği her yerde bir kahramanlık, bir yiğitlik göze çarpmaktadır (Kaplan, 2016: 100).

Halk hikâyelerinin 17. yüzyıl ile birlikte başladığını ifade eden Pertev Naili Boratav, hikâye kahramanlarının da ya bu yüzyılda ya da bu yüzyıldan sonra yaşadıklarını ifade eder. Konuları eski dahi olsa bu hikâyelerin âşıklar tarafından bu yüzyıldan itibaren oluşturulmuş olabileceğini de sözlerine eklemektedir (Boratav, 1984: 19). Köroğlu’nun tarih sahnesine çıkışını da 16. yüzyıl olarak değerlendiren Boratav bu yiğidin bir Celali reisi olduğunu da aktarmaktadır (Boratav, 2000: 57).

“Biz onun adını taşıyan hikâyelerdeki mühim epizotlardan birçoğunun Celâlî isyanlarını aksettirdiğini, hatta isyanların, yarı destani bir halk hikâyesi tekniği içinde aldıkları edebi şeklin Köroğlu hikâyelerini meydana getirdiğini, yani Köroğlu hikâyelerini, Celâlî isyanlarının destanı veya romanı diye vasıflandırmak gerektiğini ileri sürüyorduk. Şimdi bu faraziyemizin bir hakikati ifade ettiği, hikâyelerin kahramanlarının muhayyel şahsiyetler değil, yaşamış Celâlî eşkıyaları olduğu meydana çıkmış oluyor” (Boratav, 1982: 240).

Köroğlu’nun yaşadığı bu yılların sonrasında onun keleşlerinden dinlenen yüzlerce kol olduğu bilinmektedir. Sadece bugüne kadar Türkiye ve Türk dünyasındaki kolların isimlerinden yola çıkıldığında kol sayısı 34’ü bulmaktadır (Boratav, 2000: 55). Alp tipinin Köroğlu’nun bu kollarında geçen kahramanlıklarından günümüze kadar ulaştığı neredeyse tartışmasızdır.

Alp tipinin yer aldığı başka bir grup halk hikâyesi ise yine Köroğlu’nun kollarıyla ilgilidir. Çünkü Celâlî Bey ile Mehmet Bey ve Kirmanşah hikâyeleri Köroğlu ile birlikte anlatılmaktadırlar. Bu anlatıların Köroğlu’nun keleşlerinin dağılması üzerine oluştuğu ifade edilmektedir. Köroğlu’nun sahneye çıktığı Kirmanşah hikâyesinde Köroğlu doğrudan doğruya karşımıza çıkmaz. Fakat onun keleşlerinden olan eski dostu Koca Arab, hikâyenin kahramanına yardıma gelir (Boratav, 2000: 55). Köroğlu’nun bizzat yer almadığı bu hikâyede kahramanlıklarıyla Koca Arab’ın nezdinde Köroğlu’nun temsil edildiği görülmektedir.

Köroğlu’nun yer aldığı kahramanlık konulu hikâyeler olan “Köroğlu’nun Zuhuru”, “Köroğlu ile Demircioğlu”, “Köroğlu’nun Ayvaz’ı Kaçırması”, “Köroğlu-Niğdeli Geyik Ahmet”, “Kiziroğlu Mustafa Bey”, “Köroğlu-Han Nigar”, “Keloğlan’ın Köroğlu’nun Atını Kaçırması”, “Köroğlu’nun Sonu” gibi pek çok hikâye kahraman- alp tipini içerisinde barındıran hikâyelere örnektir (Boratav, 2000: 56).

Türk coğrafyasının geniş alanlarında anlatılan Bey Beyrek veya diğer ismiyle Bey Böyrek anlatıları da kahraman-alp tipini içerisinde barındırmaktadır. Dede Korkut’taki Bamsı Beyrek boyunun kolları olan ve değişik varyantlarla anlatılan Bey Beyrek kahramanlığı ile hikâyede boy göstermektedir. Hazar Denizinin doğusunda “Alpamış”, “Alpamıs”, “Alıp Manaş”, “Alpamışka” gibi destanlarla karşımıza çıkan Bey Beyrek, Hazar Denizinin batısında “Ak Kavak Kızı”, “Bay Barı” ve “Bey Beyrek”gibi isimleri alarak karşımıza çıkmaktadır (Alptekin, 2005: 191).

Sözlü anlatmaları olduğu gibi yazılı pek çok varyantı da bulunan “Şah İsmail” anlatıları kahraman tiplerle kurulmuştur. Hatta bizzat hikâyenin kahramanı Şah İsmail, gücü ve kuvveti ile ön plana çıkmıştır. Şah İsmail’in yiğitçe verdiği mücadele her ne kadar içerisinde masal motifleri taşısa da içerik ve mevzu bakımından halk hikâyesi olarak kabul edilmektedir (Çolak, 1994: 159-196).

Kahraman tipler hakkında bir şeyler söylenecekse kuşkusuz kahramanların en az onlar kadar önemli olan atlarına da vurgu yapmak gerekmektedir. Halk hikâyelerinde kahramanların yiğitliğe ve alplığa doğru aldıkları yolda onları tek başlarına bırakmayan bir atları olduğunu görülmektedir. Bu atlar Köroğlu’nun Kırat’ına

benzeyen onun soyundan gelen atlardır. Türk kahramanlar için atların “namus” meselesi olduğu bilinen bir gerçektir. Bununla ilgili Köroğlu’nun atını çaldırması üzerine yanındaki delilerin onu terk etmeye kalkışmaları olayı gayet açık bir biçimde göstermektedir (Boratav, 1984: 72). Bu hadiseden hareketle Türk alpının diğer bir özelliği de giriştiği mücadelelerde ona yardım eden, onunla savaşan bir atının olmasıdır. Bu atların olağanüstü bir biçimde hikâyelerdeki kahramanlara yardım ettikleri görülmektedir. Atlar, kahramanın sonsuz yolculuklarında onların en yakın dostlarıdır. Hem dostları hem de en önemli silahlarıdırlar. Çünkü yeri geldiğinde bu atlar düşmanla savaşan bir yiğide dönüşmekte, yeri geldiğinde zekâları sayesinde kahramanları beladan kurtardıklarına rastlayabilmekteyiz. Hatta bazı anlatılarda atların, kahramanlarıyla konuştukları dahi rivayet edilmektedir (Boratav, 1984: 66-69; Akman, 2003: 236; Turgunbayer, 2007: 99-100).

Kahramanın atı, destanlarda gerektiğinde sahibine akıl veren bir varlıktır. Halk hikâyelerinde de kahramanlarla konuşan atlar, yalnızca onları bir yerden bir yere götüren varlıklar olmamışlardır. Bu varlıkların da Köroğlu’nun Kırat’ına benzetilmeye çalışıldığı bir gerçektir. Köroğlu’nun Kırat’ının doğumundan itibaren olağanüstülükler göstermesi onun farklı bir varlık olduğunu kanıtlamakla birlikte, hikâyelerdeki atların da bu hayvana benzetilmesi onları farklı göstermeye yetmiştir. Kaçak Nebi’deki Bozat, Garaoğlu’daki Al At, Mollar Nur’daki Fercan, Şah İsmail’deki Kamber Tay, bu atlardan yalnızca bazılarıdır (Akman, 2003: 241-247).

Türk halk hikâyelerindeki kahramanlarla ilgili “Türk kahramanları düşmanlarına acıyan, onlara itaat eden, kendileri gibi onları da mert sanan saf adamlardır. Giderler, düşman kalesinin dibinde uyurlar. Onlar ekseriya ya bu ihtiyatsızlıklarına veya kendilerinden olanların ihanetlerine kurban giderler.” Şeklinde açıklamada bulunan Zeki Velidi Togan, Türk alplarının kişisel özellikleri olan onların cesaretine ve saflığına vurgu yapmaktadır (Boratav, 1984: 102). Hikâyelerdeki Türk kahramanlar bu saflıkları ve cesaretleri nedeniyle hem doğrudan, adaletten, mertlikten ayrılmamış hem de daima muzaffer olarak hikâyenin sonunda kahramanlaşmışlardır. Bütün bunlar, Türk hikâyelerindeki kahraman tipinin en önemli özellikleri olarak okunabilmektedir. Onlar tek başlarına düşman kalesi dibinde düşmana güvenerek

uykuya dalıp esir düşecek kadar cesur, düşmanının acımasız bir biçimde saldırıya geçeceğini düşünmeyecek kadar da saf ve temizdirler.

1. 2. 1. Azerbaycan Kahramanlık Hikâyelerinde Alp Tipi

Azerbaycan halk hikâyelerine baktığımızda da kahramanlık konu halk hikâyelerinde alp tipine rastlamaktayız. Türkiye’deki kahraman tiplerine ilave olarak Azerbaycan’da kaçak tipleri karşımıza çıkmaktadır. Yalnızda kaçak tipleri değil, Azerbaycan’daki Köroğlu kollarında geçen kahraman tiplerini de bu gruba ekleyebiliriz.

Alp tipinin güzel bir örneği olan kaçaklar, genellikle otoritenin temsilcisi olan devlet adamlarına ve güvenlik güçlerine karşı mücadele etmişlerdir. Azerbaycan’daki “Semed Ağa”, “Tanrıverdi”, “Hacı Tağı”, “Geray Söyün”, “Molla Nur”, “Kaçak Kerem”, “Kaçak Süleyman”, “Gendal Nağı” ve “Kaçak Yusuf” anlatıları alp tipinin yer aldığı kaçak hikâyelerindedir (Yazar, 2008: 145). Bu hikâyeler içerisinde en çok bilineni kuşkusuz “Kaçak Nebi” isimli halk hikâyesidir. Azerbaycan ve Türkiye’nin doğu bölgelerinde bilinen bu hikâyenin kahramanı Nebi, Kafkas dağlarında Rus işgalcilere karşı mücadele veren vatansever bir yiğit olarak karşımıza çıkmaktadır (Şimşek, 1986: 30-72).

Köroğlu’nun Azerbaycan’da en çok anlatılan kolları olan “Alı Kişi”, “Köroğlu ile Deli Hasan”, “Köroğlu’nun İstanbul Seferi”, “Demircioğlu’nun Çenlibel’e Gelmesi”, “Köroğlu’nun Erzurum Seferi”, “Eyvaz’ın Çenlibel’e Getirilmesi”, “Durna Teli”, “Hamza’nın Gıratı Aparması”, “Mehbub Hanım’ın Çenlibel’e Gelmesi”, “Köroğlu’nun Bazayit Seferi”, “Gul’un Kaçması”, “Durat’ın İtmesi”, “Köroğlu ile Bolu Beyi”, “Köroğlu’nun Kars Seferi”, “Hesen Paşan’nın Çenlibel’e Gelmesi”, “Köroğlu’nun Gocalığı” gibi halk hikâyeleri de kahraman-alp tipinin varlığı bakımından oldukça zengin hikâyelerdir (Alptekin, 2005: 118).