• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

1. Folkor ve Edebiyat Politikaları

Dursun Yıldırım’ın ifadesiyle, sözlü ve yazılı gelenekte yer alan kabulleriyle müştereklik gücüne erişen ve millî kimliği oluşturan maddî ve manevî faaliyetlerin tümü millî kültürü meydana getirir (Yıldırım, 1989: 16). Millî kültürü oluşturan her türlü maddî ve manevî faaliyetlerin içerisinde elbette folklorun önemi büyüktür. Bu sebeple folklor, hem milletleri ayrıştırıcı bir güç olarak hem de yeni oluşturulan kimlikleri inşa etmek için en ideal araç olarak kabul edilebilir.

Sanatın, halkın ortak malı olduğunu ileri süren Lenin, bu sanatı ortaya koyan halkın yakından tanınması gerektiğine inanmıştır. Sanat hakkındaki Lenin’in aşağıdaki sözleri, folklor ve edebiyatla yakından ilgili olan sanatın, sürekli gelişmesi gerektiğini ifade ederken köylü ve işçi sınıfın özellikle dikkate alınması gerektiğine de vurgu yapmaktadır:

“Önemli olanı, sanatın memleketimizdeki milyonlarca insan içinde birkaç yüz, birkaç bin kişiye ne getirdiği değildir. Sanat halkın malıdır. Sanat büyük emekçi kitleleri içinde iyice derinlere kök salmalı. Bu kitleler tarafından anlaşılmalı, sevilmeli. Bu kitlelerin duygularını, düşüncesini ve iradesini birleştirmeli, bunları üstün bir seviyeye çıkarmalı. Bu kitleler içindeki sanatçıları kamçılamalı, geliştirmeli. İşçi ve köylü kitleleri kara ekmeği bulamazlarken, bir avuç azınlığa şekerli ve zarif bisküvi vermek olur mu? Söylemeye hacet yok, bu sözleri hakiki manasında da söylemiyorum, mecazî manada söylüyorum: İnsan işçileri ve köylüleri hiç bir zaman aklından çıkarmamalı. Onlar hesabına idare etmesini, onlara değer vermesini öğrenmeliyiz. Bütün alanlarda olduğu gibi, sanat ve kültür alanında da bu böyle olmalı” (Lenin, 1968: 218-219).

Maksim Gorki’nin, “Folklorunuzu toplayınız, ondan öğreniniz, üzerinde çalışınız. O size de, bize de birliğin şâir ve nâsirlerine de oldukça çok materyal verir. Geçmişi ne kadar iyi bilirsek yaptığımız hazır işlerin büyük ehemmiyetini bir o kadar kolay, bir o kadar derin anlayabiliriz” (Akman, 2008a: 124-125) şeklindeki ifadelerinin, Sovyetler Birliği’nin yeni rejimine folklor politikaları konusunda yön verdiği görülmektedir. Gorki’nin aynı zamanda bütün söz sanatlarının başlangıcı olarak da folkloru kabul etmesi dikkat çekicidir (Akman, 2008a: 124).

Sanatın ortaya çıkmasında çalışmanın ve emeğin önemine vurgu yapan Marks’ın da Sovyetler Birliği’nin folklor ve edebiyat politikalarına fikir yönüyle öncülük ettiği görülmektedir. Marks’ın belli iş kollarında yetenekleri dâhilinde insanların yoğunlaşmasına dair verdiği aşağıdaki bilgiler komünizm rejiminin folklor politikalarına da büyük katkılar sağlamıştır:

“Sanatsal yeteneğin belli yeteneklerde yoğunlaşması ve bunun, sınırladığı geniş yığını sindirmesi, iş bölümünün bir sonucudur. Belirli toplumsal koşullarda herkes yetkin bir ressam olmasa bile, bu, her birinin aynı zamanda özgün bir ressam olmasını asla olanaksız kılmaz; öyle ki, burada, insanî ve eşsiz emek arasındaki farkın değeri yoktur. Her durumda, komünist bir toplumun örgütleriyle birlikte, sanatçının yerel ve ulusal darlığa tümüyle iş bölümünden ileri gelen bağımlılığı da bireyin kendisini yalnız bir ressam yapan belirli bir sanata bağımlılığı da ortadan kalkar. Komünist toplumlarda ressam yoktur, yalnızca başka etkinlikler arasında resim yapmakla da uğraşan insanlar vardır” (Marks ve Engels, 2009: 164).

Gorki, Engels ve Marks’ın yol göstericiliğinde harekete geçen folklor araştırmacıları, gelenekten gelen folklor ürünlerini toplamış ve çağdaş konuları folklor ürünlerinin içlerine serpiştirerek yapay folklor ürünleri ortaya koymuşlardır. Geleneği yeniden inşa eden folklorcular, bu malzemelerdeki her türlü kültürel ve millî değerleri de yok etmek suretiyle ortaya tamamıyla zorlama ve ısmarlama ürünler çıkarmışlardır. Komünist Partinin de her zaman destekçisi olduğu folklor araştırmacıları bu güçle derleme çalışmalarını yapmışlardır (Temur, 2011: 19).

Ekim devrimi tamamlandıktan sonra Sovyet Rusya’yı bekleyen en önemli sorun, devrime destek veren insanların isteklerine cevap verebilmek ve devrime fiilen ya da fikren destek veren milletleri bir arada tutabilmektir. Sovyetleştirilmiş, tek bir insan tipi yaratabilmek amacına ulaşmak için insanları bir araya getirebilmek ve onların isteklerine cevap verebilmek bu sebeple büyük önem kazanmıştır. Hem Lenin hem de Stalin, milletleri tek çatı altında toplamayı başarabilmenin onları çok iyi tanımaya bağlı olduğunu düşünmüştür. Halkı tanımanın en kolay yolu ise kuşkusuz folklordur. Bu nedenle folklorun iyi incelenmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır.

Sovyetler Birliği, geniş bir coğrafyaya yayılmış bir devlet olmanın dışında pek çok milleti de bir arada bulunduran bir oluşumdur. Çeşitli milletleri bir arada barındıran rejim, halkın ortaya koyduğu kültürel her türlü malzemeyi bir araç olarak görmüştür. Folklor, “en güçlü propaganda silahların biri haline gelmiştir” (Temur, 2011: 25).

Komünist rejim, her zaman folkloru kendi fikir ve ideolojilerini yaymak için bir araç olarak görmüştür. Halka en kısa yoldan komünizmi öğretebilmek için halkın iyi bildiği türküler, maniler, masallar ve halk hikâyeleri kullanılmıştır. Buradan hareketle edebî ürünlerin bir parçasını oluşturduğu “kültür”, tamamen rejimin lehine olacak şekilde değiştirilmeye çalışılmıştır. Rejimin amacı her zaman, eski dönem folklorunu toplumdan uzaklaştırmak, özellikle genç nesilden kültürel değerleri yok etmek olmuştur. Ayrıca sunî folklorla yeni bir düzen oluşturmaya çalışmıştır. Çocuklara anlatılan pek çok masal yasaklanmış, yazıya geçirilen folklorik ürünlerde ise değişikliklere gidilmiştir (Kalenderoğlu, 2011: 59-60).

Sovyetler Birliği’nin kurucuları Lenin ve Stalin başta olmak üzere onların ardından gelen diğer Sovyet Rusya yöneticileri, folklor ürünlerini, egemenlik kurduğu milletlerin ve kendi halklarının daha yakından tanınması için kullanmışlardır. Onları tanımak, her türlü fiil ve hareketlerine bir anlam vererek olası olaylar hakkında bilgiler toplamada yararlı olmuştur. Bunun dışında çeşitli milletleri bir arada tutabilmek için bu folklor malzemelerinin de Sovyetler Birliği lehine kullanılması sağlanmıştır. Ayrıca “yeni ideoloji temelinde bir toplum yaratma fikrini gerçekleştirebilmek” için de folklor ürünlerini kullanmak gerekmiştir (Temur, 2011: 20).

Bolşeviklerin, yukarıdaki sebeplerden dolayı hem kendi folklor ürünlerine hem de ellerinde tuttukları diğer milletlerin folklor ürünlerine çok büyük önem verdiklerini görmekteyiz. Bu konuda Felix Oınas, Sovyetler Birliği yöneticilerinin folklora bakışını şu şekilde özetlemektedir:

“Sovyetler Birliği’nde ilmin bütün diğer alanları gibi folklor da sosyalizm ve komünizmin uygulanmasında bir vasıta olarak telakki edildi. Folklor, kitlelerin yüreklerine yakındı ve özellikle büyük propaganda değerine sahip olduğundan sonuçta geniş çaplı olarak bunun için kullanıldı. Bu gerçek, Sovyet folklorcuları tarafından kuvvetle vurgulandı. Rusya’nın bütün tarihinde sözlü şiir Sovyet döneminde olduğu kadar geniş ve ölçülü olarak sosyal amaçlara hizmet etmedi. Sovyet folklorcuları, folklorun heyecan vericiliğinin ve propagandaya katkılarının önemini açıkladılar. Sovyet folklorculuğu sosyal hayatın pratik görevleriyle kendisini sımsıkı birleştirdi” (Oınas, 1993: 8).

Bolşevikler, yeni rejimin öğretilmesi yolunda en önemli araçlardan birinin “folklor” olduğunu kuşkusuz kabul etmişlerdir. Halkın ortaya koyduğu kültürel mirası oluşturan folklor, Bolşeviklere göre bir sanat dalıdır. Bu sanatın yaratıcıları da ancak alt

toplumsal sınıflarda yaşayan insanlardır. Dolayısıyla bu sanatın alt tabakanın sanatı olduğunu kabul etmekte bir sakınca görmemişlerdir:

“Komünizmin ve onun teorik açılımı olan sosyalizmin hedef kitlesi olarak, daha çok toplumda alt gelir seviyesinde olan köylü, çiftçi ve işçi sınıfları dikkate almıştır. Dolayısıyla folklor bu bakış açısıyla, öncelikle ezilen sınıfların, yani köylülerin ve işçilerin, aynı zamanda da alt toplumsal sınıflara doğru çekilen tabakanın sanatıdır” (Kalenderoğlu, 2011: 61).

Folkloru oluşturan işçi, çiftçi ve ezilen sınıfların devrimi de gerçekleştirmiş olmaları, asıl gücü ellerinde tutan kitlenin de halk olduğunu göstermektedir. Bu sebeple halkın, devrimden soyutlanması ve yapılacak her türlü faaliyette halkın dışlanması mümkün olmamıştır. Bu yüzden merkezî hükümet, toplumun büyük kesimini oluşturan işçi, çiftçi, köylü ve halkın tamamının yaşantısını dikkate almıştır.

Her kesimden insanı bir araya getiren geleneksel konular, kültürel olaylar, dinî ve millî bayramlar, edebî ürünler, folkloru oluşturan her türlü malzeme, Sovyetler Birliği’nin komünizmi ve sosyalizmi yayma yolunda bir araç olarak kullanılmasını sağlamıştır. Bütün bu malzemeler halkı bir araya getirmenin dışında yöneticilere komünist rejimin halk tarafından benimsenmesi hususunda da yardım sağlamıştır.

Folklorun herhangi bir ayrım gözetmemesi, herkesi eşit bir payda da toplayabilmeyi hayal eden Bolşeviklerin, en başta da Lenin’in dikkatini bu yöne çekmiştir. Lenin’in folklor hakkındaki düşünceleri de emir telakki edilerek çalışmalara başlanmıştır. Lenin’in yol göstericiliğinde ülkenin dört bir yanında hem kendi Rus folklorunu, hem de diğer milletlerin folklorunu tanımak için bilim adamları harekete geçmiştir. Folklor malzemelerini toplama işi büyük oranda her ne kadar Stalin zamanında gerçekleşmiş olsa da Lenin’in fikirleri sayesinde folklor malzemeleri toplanmıştır. İşçilerin, köylülerin, çiftçilerin kısacası her kesimden halkın ortak ürünü olan folklor, işçilerin ve yoksul insanların psikolojisini barındırdığı için halkı yansıtan en önemli araç olmasının yanında onların ihtiyaçlarını, inançlarını ve yaşam felsefelerini de yansıtmıştır. Halkın bu yaşam felsefesini öğrenmenin, rejime elbette büyük faydası olacağını düşünen Lenin ve Stalin, bilim adamlarını da bu yönde yönlendirmiştir (Akman, 2008a: 89).

Rejimin başarılı olmasını sağlayan folklor politikası, folklorun taşıdığı manevî zenginlik sayesinde halkın yakından tanınmasını da sağlamıştır. Halkın eski zamanlarda eğitimci, şair, bilgin ve filozof olarak yer aldığı folklor, Paşa Efendiyev’e göre eşi benzeri görülmemiş bir edebî hazinedir:

“Folklor, emekçi kitlelerin zengin manevî servetidir. Beşeriyetin bu kıymetli serveti halk kitlelerinin çok eskilerden başlayarak bütün dünya medeniyetinin yaratılmasında yakından iştirakini gösteren güzel bir vasıtadır. Hele eski geçmişlerde, şair, âlim, pedagog, filozofun hep bir arada bulunduğu bir devirde halkın sanatında onun bütün görüşleri, psikolojisi, ilmi, dini, estetik bakışları ifade olunmuştur. Halk hem pedagog, hem şair, hem âlim, hem de kendine göre filozof idi. Ona göre de folklorun insanların hayata bakışını öğrenmek işinde bilim tarihinin ehemmiyeti vardır. Folklor yüzyılların yadigârı olan emsalsiz edebi hazinedir. Folklor, onu meydana getiren halkın hayatı, mücadelesi, tarihi ile bağlı olarak ortaya çıkmıştır” (Efendiyev, 1992: 12).

Halkın tarihinden, hayatından, hayata karşı verdiği mücadelesinden ayrı düşünemeyeceğimiz folklor, halkı eğitmek ve halka komünizmi anlatabilmek için etkin rol almıştır. Halk, kendi içinden çıkardığı hikâye kahramanlarına ve en başta da bu kahramanların gerçek mimarı olan âşıklara inanmayı seçmiştir.

Lenin, güzel sanatları ve edebiyatı halktan ayırmamış, bu eserlerin halk için oluşturulduğu fikrini savunmuştur. Halk için ortaya konan bu eserlerin de tek amacı da halka hizmet olmuştur. Lenin’e göre de edebiyat ve güzel sanatların en önemli amacı komünizm ideolojisini halka yaymaktır (Akman, 2008a: 93). Dolayısıyla da âşıkların ortaya koyduğu bu halk hikâyelerinin ana konusunu halka anlatılacak olan komünizm ve sosyalizm ideolojisi oluşturmuştur.

Lenin’in fikirleri bizlere bir kez daha gösteriyor ki edebî ürünler, komünizmin işine yararlarsa bir değere sahiptirler. Yoksa o edebî ürünün hiçbir kıymet-i harbîyesi yoktur. Folklorda esas amaç, komünizmi insanlara anlatmaktır. Edebiyat da bu uğurda bir araç görevinde kullanılmıştır. Komünizmi insanlara taşıyacak, aynı şekilde insanları da komünizme yakınlaştıracak bu araç, başarılı oldukça desteklenecek, başarısız oldukça da hızla yok edilecektir.

Lenin, sadece edebiyatı değil, halkın ortaya koyduğu sanatı ve her türlü folklor ürününü de komünizmi yaymak için kullanmıştır. Egemenlik kurduğu bütün bölgelerin folkloruna yakın ilgi duyan Lenin, bu bölgelerde yaşayan halkı da çok iyi analiz etmiştir. Lenin ve onun yol göstericiliğinde Stalin, halka bazen aşkı anlatan halk

hikâyelerini, bazen de kahramanlığı anlatan halk hikâyelerini oluşturulmasını sağlamıştır. Fakat bu aşklar ve kahramanlıklar hep sosyalizm ve komünizm ideolojisi çerçevesinde yaşatılmış aşklar olmuştur. Güzel sanatlar, ancak komünizme hizmet ettikçe güzel addedilmiştir. Folklor, ancak halka sosyalizmi anlattıkça halkın bir ürünü olarak kabul görmüştür. Folklorist Yuri Sokolov’un ifadesiyle “kendi çağlarının ihtişamını tasvir etmelerini, eski hayat ile yeni hayat arasındaki büyük uçurumu dile getirmelerini ve Sovyetler Birliği’nde yaşamanın büyük mutluluk olduğunu göstermeleri” folklordan ve folklorculardan istenmiştir (Temur, 2011: 18).

Sosyalist vatanın gelişmesi ve komünizm uğrunda verilen mücadelelerin, insanların mutlu geleceğini inşa etmek için vatanperverlik ve emek duyguları bir ideoloji olarak kabul ettirilmeye çalışıldığı görülür. Bunun için edebi ürünlerden ve folklorik malzemelerden yararlanan Sovyetler Birliği yöneticilerinin, yarattıkları kahramanlar ve edebî ürünlerle insanların zihinlerine emek ve kahramanlık ideolojisini yansıtmaya çalışmışlardır. Halk hikâyelerinde gördüğümüz Tanrıverdi, Tarlacı Gız, Âşık Soltan ve Kamal gibi tipler bu ideolojinin güzel birer örneğidir.

Halkın ortaya koyduğu ürünleri kapsayan folklor, aynı zamanda geleneksel bir yapıya sahiptir. Kuşaktan kuşağa rahat bir biçimde aktarılan folklorik ögeler halkın bilinçlenmesine de büyük katkı sağlayarak kuşaklar arasında bilgi aktarımını da gerçekleştirmektedir. Bu konuda J.M. Sokolov, “Folklorun propagandacılık rolü, anonimlik gücünden, kolay ezberlenmesinden ve çok yaygın olmasından dolayı büyüktür” (Kalenderoğlu, 2011: 69) açıklamasında bulunmaktadır. Bu ifadeler çok açık bir biçimde folklorun sadece halkın kültürel ve geleneksel değerlerini taşıyan bir ürün olmadığını göstermektedir. Folklor, hem anonimdir ki kimseye mal edilemez bu yüzden de sahiplenmesi kolaydır; hem de kolayca ezberlenir ve yayılma gösterebilir yapıda bir malzemedir. Bütün bu özellikler, propaganda aracı olarak folklorun seçilmesinde etkili olmuştur.

Ekim devriminin ardından başlayan Bolşevik yönetimi henüz inkılabın başında folklor malzemelerinin toplanması hususunda harekete geçmiştir. Bu malzemelerin toplanması için çeşitli kurullar oluşturan Sovyet yönetimi, halk edebiyatının öğrenilmesine, halkın geçmişte oluşturduğu maddî ve manevî ürünlerin toplanılıp

rejim lehine yayınlanmasına büyük destek verdi. Azerbaycan’ın Sovyetler tarafından işgalinden hemen sonra kurulan “Azerbaycan’ı Tedgig ve Tetebbu Cemiyeti” bu tip kurulların başında gelmektedir. (Efendiyev, 1992: 54)

“Sözlü halk edebiyatı ideolojik, mefkûrevî, ahlakî, hem de estetik terbiye işinde mühim rol oynar” (Efendiyev, 1992: 11). şeklinde düşünen Lenin’in sözlü halk edebiyatı ürünlerine verdiği önem büyüktür. Lenin’in ölümünün ardından devletin idaresini devir alan Stalin de edebî ürünlere büyük önem vermiş ve bu yolda Lenin’in sıkı bir takipçisi olmuştur.

Sovyetler Birliği’ni yöneten Marksist ve Hegelci kadrolar, komünist rejimin ideolojisi doğrultusunda toplamış oldukları folklor malzemelerini ideolojiye uygun hale getirmişlerdir. Ortaya ideolojik bir edebiyatın çıkmasını sağlayan devlet yönetimi, acımasız bir baskı politikası ürünü olan bu eserlerde, kendi istedikleri her türlü görüşe yer vermiş; istemedikleri, özellikle millî kimlik ve millî benliği ön plana çıkaran birtakım değerleri de folklor malzemelerinden çıkartmışladır. İsa Özkan’a göre, “Türk ve Müslüman topluluklara bazen ülkedeki genel politikaları, bazen de kendilerince zarurî gördükleri özel baskıcı yöntemleri uygulayan” Sovyetler Birliği bu baskılarını folklor ve edebiyat üzerinde fazlasıyla göstermiştir (Özkan, 2007: 166).

Televizyon, internet ve radyo gibi hızlı iletişim araçlarının daha henüz halk arasında ortaya çıkmadığı bu dönemde halka ulaşabilme konusunda en önemli araçlar gazeteler ve dergiler olmuştur. Dolayısıyla halka komünizmi ve sosyalizmi anlatmak, gerçekleştirilen veya gerçekleştirilecek olan politikalardan bahsetmek için bu yayın organlarına büyük ihtiyaç duyulmuştur. Fakat halkın büyük bir kısmının okuma- yazma bilmediğini gören Sovyetler Birliği hükümeti, halka ulaşabilmek adına basın ve yayın yoluyla folkloru kullanmıştır (Akman, 2008a: 91).

Komünist Partinin, basın-yayın organlarına olan ilgisini 17-25 Nisan tarihleri arasındaki 1923 yılında düzenlenen 12. Parti Kurultayından da öğrenmekteyiz. Parti kurultayındaki kongre raporuna yansıyan aşağıdaki ifadeler partinin, basın-yayın organlarına neden ilgi duyduğunu kanıtlamaktadır:

“Basın en güçlü silahtır, onun aracılığıyla parti her gün, her saat işçi sınıfına, kendi alışılmış diliyle konuşur. Parti ile sınıf arasında manevî bağlar kuracak başka bir araç, bu kadar esnek bir başka aygıt yoktur. Partinin bu alana özel dikkat göstermek zorunda oluşunun nedeni budur” (Stalin, 1993: 15).

Yüzyıllardır anlatılan hikâyeler, masallar, destanlar; okunan türküler, maniler; gibi her kesimden halkın bildiği bu sözlü anlatılar, komünizmin anlatımında etkin rol oynamıştır. Komünist rejime ait birtakım değerleri, propaganda edebilmek için folklor malzemeleri yeni düzene uygun bir biçimde tekrardan inşa edilerek basın-yayın yoluyla halka ulaştırılmıştır.

Eski edebî ürünlerde halkın kültürüne dair birtakım geleneksel ögelere küçük dokunuşlar yapan rejim, yeni oluşturduğu düzeni anlattırdığı edebî ürünlerde ise yepyeni bir dünya inşa ettirmiştir. Âşıkların anlattığı halk hikâyeleri, bu hikâyelerin ele aldığı konu ve olaylar, rejimin propagandası doğrultusunda yeniden ele alınmıştır. Özellikle bu metinler içerisine ve folklorik malzemelere materyalizm, komünizm, sosyalizm, emek ve dayanışma gibi birtakım konular yerleştirilmiştir. Rejim bir açıdan bakıldığında “folklor üretmeye” başlamıştır (Temur, 2011: 24).

“Folklor ürünleri komünist ideolojiye uyduğu takdirde kabul görmektedir” (Temur, 2011: 20) diyen Nezih Temur, bu sebeple de folklor çalışmalarının komünizme hizmet edecek dereceye getirildiğini belirtmektedir. Temur ayrıca, “Folklor ürünlerinde yollar, köprüler ve tarımda makineleşme, Komünist Partinin övgüye değer başarılarından sayılmış, Moskova’nın modern bir şehir oluşu ise Rus teknolojisinin büyüklüğünün bir sembolü olarak gösterilmiştir” (Temur, 2011: 21) sözleriyle yapay bir folklorun da oluştuğunu belirtmektedir. Bütün bunların dışında bu dönem folklor ürünlerinde ve edebî ürünlerde, kışlalarda ve koğuşlarda toplumsal hayatla ilgili folklor ürünleri üretilmeye başlandığına şahit olmaktayız. Bütün bu komünizme hizmet edecek olan yapay folklor oluşturma çalışmaları, Sovyetler Birliği’nin rejimini ayakta tutma ve rejiminin yayılma politikasına ilerletme adına kullanılmıştır. Çünkü folklorun içerisinde sadece masallar, hikâyeler, destanlar yoktur. Ayrıca halkın sosyal ve felsefî fikirleri de folklor içerisinde kendisine yer bulabilmiştir. İşte asıl önemli olan da halkın felsefesine inebilmek ve onlara yepyeni bir yol gösterebilmektir (Temur, 2011: 21).

Folklor kadar folklor araştırmacılarını da etkisi altına almaya çalışan yeni rejim, folklor araştırmacılarının folklorun yeni rejime yarayan yönlerini toplamasını sağlamıştır. Bu uğurda folklorun rejime hizmet etmesinde yardımcı olmayan pek çok araştırmacı cezalandırılmıştır. 15 dakikalık yargılamalar neticesinde İslamcı ve Türkçü damgası yiyen araştırmacılar, Sovyet Rusya’nın en ücra köşelerine gönderilmişlerdir. Buralarda aç susuz ve beş parasız bırakılan araştırmacılar ve rejim karşıtı Türkler, çeşitli işkencelere maruz kalmışlardır. Sürgüne gidenlerin bir kısmı elleri kesilerek geri dönmüştür. Fakat onlar kadar şanslı olamayan pek çok Türk, bu sürgünlerde hayatını kaybetmiştir. O dönemde sürgüne gönderilenlerin bazıları ayaklarına taş bağlanarak Hazar denizine atılmış; Huluflu, Zeynallı, Emin Abid, Himmet Elizade gibi pek çok folklor araştırmacısı da rejimin acımasızlığıyla karşılaşarak öldürülmüşlerdir (Akman, 2004: 51-52).

Araştırmacıların o günlere dair anılarından öğrendiğimiz kadarıyla rejim lehindeki politikalar sayesinde, komünizm ve sosyalizm, ele geçirilen topraklarda hızlı bir biçimde zorla yayılmaya çalışılmıştır. Ayrıca bu bölgelerdeki folklor ürünlerini değiştiren rejim, geleneksel pek çok ögeyle de oynamıştır. Sovyetler Birliği’nin politikalarına dair pek çok anısı bulunan Mürsel Hekimov, Eyüp Akman ile yaptığı röportajda âşık edebiyatı ürünlerinde din ve Allah sözlerinin olmadığını bunların çıkarıldığını söylemektedir. İçerisinde Allah ve peygamber gibi dinî sayılan her türlü kelime barındıran edebî ürünler basılmamıştır. Ancak yapılan ayıklama neticesinde bu eserlerin basılmasına izin verilmiştir. Mürsel Hekimov, Rusya’nın ilk olarak insanların âdetlerini öğrendiklerini ve ona göre hareket ettiklerini de röportajında belirtmektedir. Bu durum âşıklara verilen önemin nedenini açıklamaktadır. Nitekim halka en yakın,