• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

1. Âşık Tipi

Klasik halk hikâyelerindeki âşıklar; saf, temiz ve aşklarını gönülden yaşayan tiplerdir. Tamamen ferdi hayatla ilgili olan bu âşık tipleri, aşklarını çoğu zaman ilahî bir güç sayesinde bulurlar ve göz açıp kapayıncaya kadar gördükleri güzele âşık olurlar. Biyografik veya otobiyografik Türk halk hikâyelerinde, saz şairlerinin hikâyeleşmiş hayatlarını anlatan eserlerin genel karakteri, kahramanlarının tam manasıyla bir âşık tipini ele almasıdır (Bali, 1973: 196). İşte bu âşık tipleri, hikâyeler içerisinde duygusal ve mücadeleci bir karaktere sahiptirler. Her ne olursa olsun, bu yüzden aşklarından geri durmaz ve bu uğurda ne gerekiyorsa yapmaya çalışırlar.

Kerem’i “Kerem” yapan, Ferhat’ı “Ferhat” yapan aşk; pek çok hikâyede aynı şekilde karşımıza çıkar. Kaynağının nereden veya nasıl geldiğini bilmediğimiz bu aşk hikâyelerinin, eski dönemlerde anlatılan “Leyla ile Mecnun” gibi aşk mesnevilerinden

esinlendiği de bir gerçektir. Hikâyelerdeki “aşk” konusu, yüzyıllardır işlene gelmekle birlikte kaynağını ilk insana dayandırabileceğimiz bir husustur. İnsanlar arasındaki beşeriyete dayalı aşkın kaynağı ilk insanlardadır (Kaplan, 2016: 142-145).

Klasik bir âşığın hiçbir zaman âşkından vazgeçtiğine tesadüf etmediğimiz gibi sürekli âşkının peşinden giden bir kahraman olarak onu tanımlayabiliriz (Kaplan, 2016: 157- 158). Türk halk hikâyelerindeki âşık tiplerin en önemli özelliği de kuşkusuz bu kahramanların, âşklarının karşısına çıkan engelleri aşmak olduğunu söyleyebiliriz. Maşukuna giden yolda çekilen her çile, aşılan her engel, âşığın âşıklığından, onun aşkından bir parça dahi azaltmamış, hatta onun bu aşkını kat kat artırmıştır.

Mehmet Kaplan, âşıkların önüne çıkan en büyük engelin tabiat olduğunu ifade etmektedir. Bütün bu tabiat veya doğanın, âşığın önüne koyduğu engelleri şiirlerde ve türkülerde görmenin mümkün olduğunu belirten Kaplan, bu türkülerde âşıkların gerçek his ve hayallerinin de yer aldığını söylemektedir (Kaplan, 2016: 162-164). Âşık tipler, aşk hikâyelerine konu edinmelerine vesile olan aşklarını dört aşamada elde etmişlerdir. Âşıklar kısa bir hazırlık devresinden sonra rüya ile âşık olacakları kızları görmüş ve onlara tutulmuşlardır. Rüyadan uyanan âşıklar artık bambaşka bir dünyaya gözlerini açmışlardır. Zira bir pir elinden veya gördükleri güzellerin elinden bâde içerek aşka yemin etmişlerdir. Bu aşamadan sonra âşık, kendisini bekleyen ve toplumun da kendisinden beklediği aşamaya geçer. Bu aşama onun ilk şiirlerini saz eşliğinde söylediği aşamadır. Pek çok âşık, öncesinde söz söylemeyi ve saz çalmayı bilmezken rüyaları sayesinde bu yeteneklere malîk olmuşlardır (Günay, 2015:134- 136).

Âşık tipiyle ilgili çalışmaları bulunan Natalie Moyle, Türk halk hikâyelerinde anlatıyı oluşturan veya anlatı içerisinde bizzat yer alan âşığın kimliğinin önemli olduğunu ifade eder. Âşıklar, kendilerini yansıtan bu hikâyelerde değişik şekillerde karşımıza çıkabilir. Romantik, biyografik, kahraman-âşık gibi değişik âşık yaşantıları oluşmuştur. Moyle, ne olursa olsun bir âşık tipinin sazla söz söyleme yeteneğine sahip olduğunu ifade eder. Romantik aşk hikâyeleri ona göre bir âşığın biyografisinden ibarettir. Elbette bu biyografiler genellikle hikâyenin başkahramanına aittir. Hikâye

kahramanlarının saz şairi olduklarını da dile getiren Moyle, romantik hikâyeler ve yaşayan âşıkları ile biyografiler arasındaki benzerliğe de dikkati çekmektedir (Moyle, 1997: 82).

Pertev Naili Boratav, “Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği” isimli eserinde halk hikâyesini üç ayrı grupta değerlendirir. Boratav’a göre halk hikâyeleri; kahramanlık, aşk ve bunların dışındaki olayları konu edinen hikâyeler olmak üzere üç ana başlıkta toplanmaktadır (Boratav, 2014: 17-18). Boratav, ayrıca aşkı konu edinen hikâyeleri de incelemiş ve bu hikâyelerdeki âşık tiplerini üç farklı tip olarak ifade etmiştir.

Boratav’ın tasnifinden yola çıkan Mehmet Özdemir ise üç çeşit âşık tipini örneklerle birlikte açıklamıştır. Birinci grup âşık tipi tamamıyla hayalî olan âşık tipleridir. Bunlar her ne kadar hikâyelerde gerçekçi bir biçimde ifade edilseler de gerçekte yaşamamış veya yaşayamayacak tiplerdir. Bu tipler Elif ile Mamut, Derdiyok ile Zülfüsiyah, Mirza-yı Mahmut ve Ülfetin gibi halk hikâyelerindeki masalsı veya efsanevî âşık tipleridirler. İkinci gruptaki âşık tipleri ise Ercişli Emrah, Âşık Garip, Tufurganlı Abbas, Âşık Kerem gibi hikâyelerde karşımıza çıkan tiplerdir. Âşıkların biyografik hayat hikâyelerinin anlatıldığı bu gruptaki anlatılar, usta bir âşık tarafından anlatılan hikâyelerle doludur. Üçüncü grup âşık tipleri ise kendi hayat hikâyelerini kendileri yorumlayıp anlatan âşıklardır. Bu âşıkların anlatıları ise otobiyografik karakter taşımaktadır. Bu gruptaki âşıklar, tam anlamıyla gerçekte yaşamış kahramanlardır. Âşık Ali İzzet, Sümmani, Gökçeli Ali Asker, Hasta Hasan gibi hikâyelerin âşık tipleri bu gruptaki âşık tiplerine örnektir (Özdemir, 2013: 59-60).

Halkın yaşamını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren âşık tipleri, aşkları peşinden giderken yaşadığı olaylar bakımından tipik Türk insanını da yansıtır. “Kerem, hayatı boyunca sevgilisini ele geçirmek için gayret sarf etmekle beraber, gayesine ulaşamamıştır. O, bu kaderi ile de çok benzediği Türk köylüsüne yaklaşır” (Kaplan, 2016: 160). Kaplan’ın ifade ettiği Kerem, Türk insanının âşık-sevgili arasında yaşanan olayları kendi benliğiyle birleştirmiştir. İşte onun sevilmesindeki en büyük pay da buradadır.

Çoğunlukla aşk hikâyelerinde karşımıza çıkan “Âşık Tipi” içinden çıktığı halkın sevgisini kazanmış ve yaşam hikâyesi bakımından onların dikkatini çekmeyi başarabilmiş bir tiptir. Onun bu marifetinde elbette çileli hayatının payı oldukça büyüktür. Aşkı peşinden giden âşık, bu uğurda çektiği çileleri şiirlerine yansıtarak içinden çıktığı topluluğa bu âşkını anlatmıştır. Âşık tipi, yaşam hikâyesi bakımından halkın aşk derdine derman olmuş ve belki de çoğu zaman halkın çektiği “aşk” acısına da tercüman olduğu için bu kadar çok sevilmiştir.