• Sonuç bulunamadı

Sovyetler Birliği Dönemindeki Halk Hikâyelerinin Şekil Özellikleri

II. BÖLÜM

1. Sovyetler Birliği Dönemindeki Halk Hikâyelerinin Şekil Özellikleri

Klasik halk hikâyelerinin şekil özellikleriyle Sovyetler Birliği döneminde, Azerbaycan’da oluşturulan hikâyelerinin şekil özellikleri arasında çok büyük farklılıklar görüldüğü söylenemez. Konuları bakımından destanları alabildiğine değiştiren, yeni anlatılar oluşturan komünist rejiminin yöneticileri, hikâyelerin şekillerini değiştirme hususunda çalışmalara ihtiyaç duymamışlardır.

Düz yazı ile şiirin birlikte kullanıldığı halk hikâyeleri, Sovyetler Birliği’nin çatısı altında bulunan Azerbaycan’da da aynı şekilde oluşturulmuştur. Yeniden oluşturulan metinlerde de nazım ve nesir karışık olarak dinleyicilere ulaştırılmıştır. Fakat klasik halk hikâyesindeki kadar şiire yer verilmemiştir. Sam Şehzade’de olayların anlatıldığı yer yer karşılıklı konuşmalara yer verildiği ilk bölümde hiç şiir karşımıza çıkmaz. Sadece duyguların şiirle ifade edildiği bu hikâyede karşılıklı konuşmaların düz yazı ile oluşturulması bir farklılık teşkil etmektedir. Behmen ve Humay hikâyesinde ise şiirlerin yoğun olarak kullanılması dikkat çekicidir. Karşılıklı atışmalara şahit olduğumuz bu halk hikâyesinde nazım, nesir kısımlara göre daha fazladır. Bu sebeple hikâyede olay, neredeyse yok gibidir.

Azerbaycan’daki klasik halk hikâyelerinde olduğu gibi Sovyetler Birliği dönemine ait halk hikâyeleri de bir üstadname ile başlamaktadır. Üç adet şiirden oluşan

üstadnameleri kahramanın doğumu, eğitimi, birbirlerini görüp âşık olmaları, engelleri aşmaları, aşılan engellerin ardından kahramanların birbirleri ile evlenmeleri takip etmektedir. Masalların giriş formelleri olan tekerlemelere benzeyen bu yapıların Sovyetler Birliği’nin etkisiyle de oluşturulan metinlerde kullanıldığı görülmektedir. İncelediğimiz hikâyelerin bazılarında bu geçiş formeli olan üstadnamelerin kullanılmadığı anlatılar da bulunmaktadır. Üstadnamelere yer vermeyen halk hikâyelerinin sayısı neredeyse klasik dönemdeki halk hikâyeleriyle eşittir. Kamal, Tanrıverdi, Sam Şehzade, Dilsuz ve Hazangül adlı hikâyelerin başlarında üstadname yer almamaktadır.

Azerbaycan halk hikâyelerinde kullanılan üstadnameler, genellikle âşıkların kendi ustalıklarından hareketle oluşturulan üç adet şiirle karşımıza çıkmaktadır. Hikâyenin asıl konusu ile ilgisi olmayan bu bölüm, şairin dualarına ve ustasının şiirlerine de yer verilen bir bölümdür. Sonuç kısmında edilen duadan farklı olarak âşığın kendi şiirleri ile birlikte ustasının adını anarak okuduğu şiirler bu bölümde ön plana çıkar. Bu durum, âşığın üstadına olan saygısının bir göstergesi olmakla birlikte şairin kendi şiirinin de ustası ile yan yana durabilecek kadar güçlü olduğunu da kanıtlamaya yöneliktir (Kobatarian, 2013: 257-258).

Tehmasıb ve Kasımlı’nın kaleme aldıkları “Azerbaycan Destanları” ile ilgili bir yazıda üstadnameler hakkındaki şu görüşler dikkat çekicidir:

“Âşık tarafından ifâ edilen her bir destan üç hisseden; üstadname, destan özü ve duvakkapmadan ibarettir. Âşığın destana başlamazdan evvel dediği üstadnameler, adet olduğu üzere üç adet söylenir, bir taraftan eski üstadları hatırlayıp yaşatmak, bir taraftan da üstadnamede söylenmiş hikmetamiz aforizmleri, el müdrikliyinden, uzun müddetli hayat tecrübesinden gelen meslehetleri dinleyicilere ulaştırmak, dinleyenlerde hayırhahlık, mertlik, liyakat, halalık gibi yüksek keyfiyetler yaratmak amacı taşımaktadır” (Tehmasıb- Kasımlı, 2005: 6).

İfadelerden de anlaşılacağı üzere üstadnameler içerdikleri yoğun anlam sayesinde en az hikâyenin içeriği kadar önemlidir. Küçük bir hülasa niteliği taşıyan üstadnameler, âşıkların dinleyicileri hikâyeye hazırlama yolunda anlattıkları şiirlerden oluşmuştur. Yeni rejimin etkisiyle oluşturulmuş halk hikâyelerinin son bölümünü ise klasik halk hikâyelerinde olduğu gibi “duvak kapama”/ “duvak kapma” oluşturur. Bu bölüm, mecliste bulunan bir âşığa veya halk hikâyesinin kahramanına bir şiirin okutturulduğu bölümdür. Uzunca bir güzelleme ile son buldurulan halk hikâyesinin bu bölümüne

“toy” adı da verilmektedir. Azerbaycan sahasında anlatılan halk hikâyelerinde ise duvak kapmaların mutlu sonla biten hikâyelerde yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir. Sonları kötü biten halk hikâyelerinde ise âşıkların kavuşamamaları üzerine “cahanname” adı verilen şiirler okunduğu görülmektedir (Duymaz, 1996: 8). Olağanüstü motiflerin ve olayların klasik halk hikâyesindekine göre daha az olduğu görülmektedir. Sovyetler Birliği’nin yakın dönemlerinde oluşturulan bu anlatıların çağdaş mevzuları konu edinmesinden dolayı hikâyelerde olağanüstü varlıklara yer verilmemiştir. Her ne kadar olağanüstü bazı olaylar veya abartılar yer alsa da diğer anlatılara nazaran bu dönemdeki edebi ürünlerde olağanüstülük yoktur. Çağdaş bir toplum oluşturmayı hedefleyen Sovyetler Birliği’nin, anlatılarda olağanüstülüklere yer vermemesi elbette şaşılacak bir durum değildir.

Klasik halk hikâyelerinde görünen kahramanların, söz alarak konuşmaya başladıklarına dair “Aldı Kerem”, “Aldı Aslı” gibi ifadeler komünizm rejiminin izlerini taşıyan edebi ürünlerde de kullanılmıştır. Her dörtlükten önce, konuşan kahramanın kim olduğuna dair bilgiye yer verilmesi, hikâyelerin tamamında karşımıza çıkmaktadır. Kullanılan bu ifadeler; sadece şiirlerden önce değil, hikâyelerdeki mensur bölümlerde de konuşan kişilerin kim olduklarını belirtmek için kullanılmıştır. Tarlacı Gız hikâyesinde her konuşma çizgisinden önce bir senaryo örneği gibi konuşan kişinin ismi “görek ne dedi” gibi ifadelerle birlikte kullanılmaktadır. Diğer edebî anlatılarda da buna benzer ifadelerin yaygın kullanımlarına şahit olmaktayız.

Hikâyelerin sonunda kimi zaman hikâyeyi anlatan âşığın, söylemiş olduğu “duvakkapma” ismi verilen bir şiire yer verilmektedir. Klasik halk hikâyelerinde de görünen bu özellik Sovyetler Birliği döneminin ürünü olan Şehzade Behram, Dilsuz ile Hazangül, Tarlacı Gız, Şemşir ve Senuber gibi metinlerde karşımıza çıkmaktadır. Daha öncesinde mutlu sonlarda duvakkapmanın okunduğunu, sonu kötü biten halk hikâyelerinde duvakkapmanın yerine cahanname adı verilen şiirlerin okunduğunu ifade etmiştik. Bu dönemde sonu kötü biten bir halk hikâyesine rastlamadığımız için cahanname adı verilen parçalarla da karşılaşmadık.

Sovyetler Birliği döneminde ortaya konan halk hikâyelerinin büyük kısmının müellifleri belli olmakla beraber, bu müelliflerin de Âşıklar Kurultayı’na katılmış kimseler veya onlarla bağlantısı olan kişiler olduğu görülür. Rejimi öven veya her şeyin düzen içerisinde akıp gittiğini ifade eden müellifler, komünizm ve onun ortaya koyduğu yönetim anlayışını sıkı sıkıya desteklemişlerdir. Bunun dışında halkın ortak hafızasında yer alan ve yeniden düzenlenen destanlarda da bu destanları yeniden düzenleyenlerin, ya doğrudan doğruya yönetim tarafından yapıldığı ya da yönetime yakın âşıklar tarafından oluşturulduğu görülmektedir.

Yeni rejimin etkisi ile oluşturulmuş halk hikâyelerinde diğer edebî ürünlere pek yer verilmediği görülmektedir. Geleneksel yaşantıyı ve kültürel değerleri yıkmayı hedefleyen ve halkın bu yaşayışı doğrudan doğruya değiştirmeyi amaçlayan bir rejimin yeni oluşturduğu edebî ürünlere geleneğe dair bazı ürünleri koyması elbette düşünülemez. Bu dönemde sadece atışma şeklindeki âşıkların birbirlerini sınadıkları yerlerde muammalara yer verildiği görülmektedir. Behmen ve Humay, Âşık Soltan ve Gendab, Tarlacı Gız ve Hasan Pervane kendi aralarında âşıklıklarını kanıtlamak için birbirlerine muammalar sormaktadırlar. Fakat bu muammaların cevaplarının aşağıda görüldüğü gibi komünizm ve sosyalizm ile ilgili olması da dikkatlerden kaçmamaktadır:

“Aldı Tarlacı Gız:

Bir bulag görmüşem, on beş gözü var,

Her gözü bir yerde berabar oldu. O bulagdan içen oldu novcavan,

Yayı da, gışı da novbahar oldu. Aldı Hesen Pervane:

On beş respublika berabar oldu. Bu ganunu gören oldu novcavan,

Yayı da gışı da novbahar oldu. Aldı Tarlacı Gız:

O bulağın kimler tapdı gözünü? O kimiyi, itirmedi izini?

O kimiydi, aşdı yerin üzünü, Bulag çıhdı ölkemizde çar oldu? Aldı Hesen Pervane:

O bulağın Markis tapdı gözünü, Enkels de itirmedi izini,

Lenin aşdı o bulağın üzünü, Bulag çıhdı ölkemizde çar oldu.

Aldı Tarlacı Gız:

Birce yol var, o haraya gedecek?

Ora çatan teze bayram edecek. O bir bağdı, her meyveler bitecek, Onu deren kim düz ilgar oldu.

Aldı Hesen Pervane:

Birce yol var kommünizme gedecek,

Ora çatan teze bayram edecek, O bir bağdı, her meyveler bitecek,

Onu deren her kim bahtiyar oldu” (Ahundov, 1972: 323- 324).

Klasik halk hikâyelerinde olduğu gibi Sovyetler Birliği döneminde de tekrarlar karşımıza çıkar. Kahramanlar bitmek tükenmek bilmeyen bir aksiyon içerisinde kendilerini bekleyen sona yaklaşırken, tekrarlı maceralara düşerler. Gerek aşk konusunu işleyen metinler olsun, gerekse gösterilen kahramanlık mücadelelerinin anlatıldığı metinler olsun sıkça tekrarlara yer verilmektedir. Tarlacı Gız hikâyesinde Hasan Pervane’nin kendisinden sürekli isteklerde bulunan kişilere şiirler söylediği görülmektedir. Aynı metinde Hasan Pervane’nin Ali Kişi’nin sınavından geçebilmesi için birden fazla dudakdeğmez okuması tekrara örnektir. Yine Kamal, destanında da iki tane köprü aynı kahramanlıklarla aynı ekip sayesinde patlatılmaktadır. Soltan ve Gendap destanında Âşık Soltan, her gittiği kolhozda veya sovhozda Moskova’nın güzelliklerini aynı şekilde anlatmaktadır.