• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

1. Sovyet Dönemi Halk Hikâyelerinde Âşık Tipi

Hikâyelerdeki yeni âşık ve kahraman tiplerine bakıldığında her ne kadar şekil bakımından klasik halk hikâyeleriyle büyük benzerlikler taşısalar da yaşadıkları yeni olaylar bakımından onlardan ayrılırlar.

Sovyetler Birliği’nin komünizmle yoğrulan şehirlerindeki âşıklar, halk hikâyelerinde yeni bir âşık tipi ortaya çıkmıştır. Halk hikâyelerindeki komünizm tesiri ile vücuda getirilen bu âşık tipi, gelenekten kopuk ve son derece yapay bir özellik taşımaktadır. Sovyetler Birliği’nin parklarında, bahçelerinde, eğlence mekânlarında ve festivallerinde boy gösteren âşıklar, buralarda aşklarını yaşamışlardır.

Klasik halk hikâyesinde sevdiklerini rüyalarında görerek âşık olan badeli âşıkların yerini, Sovyet dönemi ürünü olan hikâyelerde çiçekli bahçelerde veya sınıflardaki tahta sıralar üzerinde birbirlerini görerek âşık olan âşıklar almıştır. Derviş veya bir Pir’in elinden bade içerek gösterilen güzeli aramaya koyulan âşıkların yerini ise bağlarda, bahçelerde, kolhoz veya sovhozlarda çalışan işçileri eğlendirmeye giden âşıklar almıştır.

“Sovyet Âşık Tipi”, klasik halk hikâyesindeki âşıklara göre daha basit bir yaşam sürmektedir. Onlar gibi sevgilisini bulma yolunda çeşitli sıkıntılara katlanmaz ve

karşısına da sevgilisine ulaşma yolunda çok büyük engeller çıkmaz. “Soltan ve Gendap”ta, Âşık Soltan sevgilisi Âşık Gendap’tan sadece Moskova’ya giderken ayrı kalmıştır. Onun aşkıyla imtihanı, sadece bu kadardır. İki haftalık bir sürenin ardından sevgilisine geri döner. Bunun dışında sevdiği kızdan ayrıldığı görülmez. Hatta Âşık Soltan, katıldığı Bakü’deki bir festival sırasında orada bulunanlar tarafından Âşık Gendap ile evlendirilir. Klasik halk hikâyesindeki âşığın sevdiği ile evlenmesini gözümüzün önüne getirirsek Âşık Soltan’ın zahmetsiz bir biçimde mutlu sona ulaştığı çok açıktır.

Âşık Soltan, Moskova’da geçen günlerinde hem kendisinden hem de klasik bir âşıktan beklenmeyecek vefasızlıklar da gösterir. Klasik halk hikâyelerinde her an, her saniye sevdiğini düşünen kuşlardan, dağlardan, yollardan sevdiğini soran âşıkların aksine Soltan, festival için süslenen şehri görünce sevdiğini unutur. Bu vefasızlık klasik âşıklarda asla görünecek bir davranış biçimi değildir.

Kolhozları ve sovhozları adım adım dolaşan Âşık Soltan, sevdiği kızla birlikte çalışan işçi sınıfı da eğlendirmeyi başarmıştır. “Behmen ve Humay”da aynı duruma şahit olmaktayız. Kolhozda bir araya gelen halkı eğlendiren bu âşıklar, çağdaş âşıklara verilebilecek en güzel örneklerdendir. Yeni yaşam biçimini insanlar arasında yaymaya çalışan Âşık Soltan ile Âşık Behmen, Âşık Gendap ile Âşık Humay pek de birbirlerinden farklı kişilikler değildir.

Kolhoz ve sovhozlarda çalışan, işçi sınıfın hayatını doğrudan doğruya konu edinen hikâye, Tarlacı Gız’da da karşımıza âşık tipi çıkmaktadır. Buradaki âşık tipleri hikâyenin bizzat yaratıcısı olan Hasan Pervane ve sevdiği Tarlacı Gız’dır. Fakat bu âşıklar, kendi sevgilerinden daha çok aşklarının temelini, çalışmaya ve emeğe dayandırmışlardır. Tarlacı Gız, Pervane ile evlenmek için ona bir meslek öğrenmesi şartı koşacak kadar çalışmaya âşıktır. Onları bir araya getiren aşk duygusu aslında klasik bir aşk değil, çalışmaya duyulan aşktır.

Aynahanım’ın babası tarafından da imtihan edilen Pervane, klasik halk hikâyelerindeki halk kahramanlarından farklı bir biçimde imtihana tabii tutulmuştur. Ne Ferhat gibi dağları delmesi istenmiş, ne Kerem gibi büyülü bir gelinliği açması

istenmiş ne de Mecnun gibi çöllere düşmüştür. Aynahanım’ın babası Ali Kişi, sadece Pervane’den dudakdeğmez söylemesini istemiştir (Ahundov, 1972: 329-333). Hünerini burada konuşturan Pervane, hem dudakdeğmezler söylemiş hem de tecnisler icra etmiştir.

Pervane, kendisini rejime adayan Tarlacı Gız’la evlenebilmek adına girdiği yolda karşısına çıkan ufak engelleri aşarken bu yolda bizlere rejimin değer verdiği her ne varsa göstermeye çalışır. Çalışmanın, emeğin önemine; işçi sınıfına ve emekçilere, hatta Kızıl Ordu’ya dahi güzellemeler söylemektedir. Azerbaycan’ı işgal eden Kızıl Ordu’ya yapılan şu methiye dikkat çekicidir:

“Yaşasın, min yaşasın,

Gorhmaz düşmenden ordumuz, Veteni yahşı goruyur,

Tamam her yandan ordumuz.

Hem yerde, hemi göyde, Eleyir cövlan ordumuz, Üzkücü tek üzüb keçir, Deryayı-ummandan ordumuz.

Döyüşde meğlub olmaz, Bu sosializma ölkesi. Çünki Sovet ölkesinde,

Hamının bir gelir sesi, Keçmişde Napaliyon da, Geldi, kesildi sedası,

Dünyada çoh ad gazanıb, Köhne zamandan ordumuz.

Bizim şanlı partiyamız, İşıg saldı bu cahana, Yaşasın, min yaşasın, Sulh goyubdu her bir yana,

Gızıl Ordu gehramandı, Torpag vermez o düşmana, Hesen deyer hof eylemez,

Son damcı gandan ordumuz” (Ahundov, 1972: 327).

Sovyetler Birliği’nin acımasız Kızıl Ordusunu övecek kadar komünizm tutkunu ve sosyalist bir kişilik olan Hasan Pervane, hiç şüphesiz abartılı bir Azerbaycan Sovyet Âşığı’dır. Onun bu gelenek içerisinde yer alması sadece komünizmi yaymak ve birtakım öğretilerde bulunmak amacına hizmet etmektedir.

Sovyetler Birliği dönemi ürünü anlatılardan birisi olan Şehzade Behram hikâyesinde de Şehzade Behram, klasik âşıklardan farklı bir biçimde âşık olur. Kendisinden

istenmeyen kırkıncı odaya girdikten sonra burada gördüğü yedi kızın suretine âşık olan Behram, âşık olduğu kızları bulabilmek için yolculuğa koyulur. Yolculuk boyunca gördüğü kızlarla bir bir evlenen Behram, bir güzel için değil yedi tane güzel kız için yolculuğa çıkmıştır. Çok eşli bir hikâye kahramanı olan Behram, klasik âşıklardan bu yönüyle de farklıdır. Her güzelle ayrı nikâh kıyan Behram, evlendiği kızları da dönüş yolculuğunda yanına alarak memleketine geri döner.

Tesadüfî bir aşkla yolculuğa çıkan Behram’ın mücadelelerde tek başına bırakılmaması, yanına babasının adamlarının verilmesi ve giriştiği mücadelelerde sürekli kendisine yardım eden birilerinin olması Kerem, Ferhat, Tahir gibi klasik âşıklardan bir diğer farkıdır.

Çiçekli bahçelerde dolaşırken sevdiği kıza rast gelen bir diğer hikâye kahramanı da Dilsuz’dur. Dilsuz ve Hazangül’ün aşkının başladığı bağ, Sovyetler Birliği’nin insanları bir araya getirdiği bağlardan herhangi birisidir. Bağlardaki eğlenceler, âşıkların sazıyla sözüyle insanları mest etmesi bu tip Sovyet aşklarının başlamasını sağlamış ve âşık tiplerini ortaya çıkarmıştır. Âşıklar da bu aşklarını doğal olarak bu bağlarda yaşamışlardır.

Dilsuz’un, sevdiğine ulaşabilmek adına aracı olarak kullandığı vasıta güvercin, leylek, akarsu değil “mektup”tur. Topyekün bir kalkınmayı destekleyen ve okuma-yazmaya önem veren Sovyet Rusya’nın hikâye kahramanlarının da okuma-yazmayı bilen kişiler olması dikkat çekicidir. Aynı durum Ferhat ile Şirin arasındaki aşkı konu edinen diğer bir Sovyet dönemi hikâyesinde de karşımıza çıkar. Yeniden yorumlanan bu hikâyede de modern haberleşme yöntemi olarak “mektup” kullanılır.

Sam Şehzade hikâyesinde Sam, hemen hemen her Sovyet âşığı gibi aşkına bir bağda kavuşur. Gülşen bağında sevdiği kızı rüyasında gösteren dervişin elinden bade içen Sam, kıza âşık olur. Uyandığında klasik âşıklara benzer bir biçimde, âşık olarak, saz ve sözüyle aşkını anlatır. Fakat onlardan farklı olarak yorgun anında değil gezmeye çıktığı, sıradan bir günde aşkına ulaşmaktadır. Umay Günay, âşıkların hayat hikâyelerini ele alan halk hikâyelerinden yola çıkarak âşıkların gördükleri rüyaların bir hazırlık evresiyle ortaya çıktığını ifade etmektedir. Rüya görmeden önce âşığın

başına çocukluk yıllarında çektiği bir sıkıntının, maddî veya manevî bir sıkıntının meydana gelmesi, bu sıkıntıların akabinde uykuya dalarak rüya gördüğü bilinmektedir (Günay, 2015: 136).

Sam’ın bağlarda bahçelerde yaşadığı aşk hikâyesinin içinde de haberleşme aracı olarak mektup kullanılmaktadır. Şemşir ve Senuber arasındaki aşkın anlatıldığı hikâyede de karşımıza çıkan bu durum, Sovyet dönemindeki Azerbaycan hikâyelerinin neredeyse tamamında kullanılmıştır.

Dilsuz ve Hazangül, Şehzade Behram, Ferhat ve Şirin, Sam Şehzade, Şemşir ve Senuber, Behman ve Humay, Soltan ve Gendap, Tarlacı Gız gibi halk hikâyelerinde “Sovyet Âşık Tipi”nin güzel örneklerine rastlamaktayız. Bu hikâyelerdeki âşıkların birbirlerine benzedikleri klasik âşıklardan da bazı yönleriyle farklı olduklarını ifade etmeye çalıştık.

Sovyetler Birliği dönemindeki halk hikâyelerinin kahramanları, kişiliklerindeki yapmacıklık ve geleneklerden uzaklaştırılmaları konusunda klasik tiplerden ayrılırlar. Bu hikâyelerdeki kahramanların diğer bir farkı da Sovyet dönemi halk hikâyelerindeki karakterlerin öğretmen olarak kullanılmasıdır. Sovyetler Birliği’nin bayrağını daima göklere çekmeye çalışan Bolşevikler, seçtikleri halk kahramanlarını halkın önünde giden liderler olarak kullanmışlardır.

Komünizmin öğreticisi olan hikâye kahramanları klasik halk hikâyelerindeki arkadaşlarına göre çok daha çağdaş kişiliklerdir. Bununla beraber bu kişilerin dinden uzak, millî benliklerinden ve geleneklerinden sıyrılmış basit kişilikler olduğu görülmektedir. Ayrıca hikâyelerdeki kahramanlar, hikâyeyi anlatan âşıklardan da izler taşımaktadır. Bu kahramanlar, anlatıcıların ağzıyla konuşmuş, onların nefesiyle nefes almışlardır.