• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

2. Halk Hikâyelerinin Şekil Özellikleri

Klasik halk hikâyelerinin şekil özellikleri halk hikâyelerinin diğer edebi türlerden farkını ortaya koymaktadır. Bunun da ötesinde konuları bakımından çok çeşitli olan halk hikâyelerinin yapılarındaki benzerlikler, onların bir çatı altında birleşmesini de kolaylaştırmaktadır. Bir geleneğin ürünü olan halk hikâyelerinin tek bir kaynaktan beslendiği elbette düşünülemez. Fakat halk hikâyelerinde kullanılan yapının, her hikâyede benzerlikler göstermesi, halk hikâyelerinin şekil yönüyle incelendiğinde ortak bir kalıptan hareketle oluştuğunu göstermektedir. Halk hikâyelerinin şekil özellikleri konusunda Ali Berat Alptekin’in “Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı” (Alptekin, 2005) ve Eyüp Akman’ın “Melikşah ve Güllühan Hikâyesi” (Akman, 2013) isimli çalışmalarını dikkate alacak olursak şu özelliklerin klasik bir halk hikâyesinde karşımıza çıkabileceğini söyleyebiliriz:

1. Olaylar nesirle anlatılmıştır. Genellikle nesirden yararlanılmış bölümler, hareketin olmadığı kahramanın kendisi ya da ailesinin tanıtıldığı bölümleri oluşturmuştur (Duymaz, 2014: 3). Hikâye kahramanının karşısına çıkan kişilerle diyalogları, duygu ve düşünceleri, karşılıklı konuşmaları ise nazımla oluşturulmuştur. Muhan Bali, bu durumu, halk hikâyelerinde “nazım-nesir karışık olur” sözleriyle açıklamaktadır (Bali, 1973: 221). 2. Masallarda kullanılan giriş formeli dediğimiz tekerlemelere benzer yapıda

oluşturulmuş genellemelere halk hikâyelerinde de rastlamaktayız. Halk âşığı, hikâyesine geçmeden evvel bir güzellemeden yararlanır. Dinleyicinin dikkatini toparlamaya ve onları anlatıya hazırlamaya yönelik olan bu bölüm, kahramanın ailesinin ve kendisinin tanıtıldığı bölüm olarak da bazı hikâyelerde karşımıza çıkabilir. Bu bölüm taş baskı metinlerde daha sanatsal bir söyleme sahipken sözlü edebiyatta kendisine yer bulmuş metinlerde daha sadedir. “Size haradan heber vereceğim erler meydanından ustadlar bele negl ederler ki gemiş eyyam-ı sebigelerinde Diyarbekir şeherinde Kerim adlı bir varlı, devletli kişi var idi” (Duymaz, 1996: 98). Bu tip giriş cümleleri masallardaki, “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Eşek dellal iken, deve berber iken… Bir varmış, bir yokmuş”

(Boratav, 2008: 13) giriş formeline benzemektedir. Fakat bu formeller tekerleme değil, genelleme olarak isimlendirilebilirler. Bunlara değişik örnekler vermek mümkündür: “Aşk-ı rivayet vasfı hikayet, pirimizden himmet, üstadlarımızdan, geçmiş ozanlarımızdan bizlere galan hikâyeler yadigârlar; sırrı meşgulat, vasfı hikayet, şöyle söylerler ki” (Türkmen ve Cemiloğlu, 2009: 25). “Ahbariler şöyle getürmişler kim rüzigar-ı kadimde Hirat şehrinde bir âlim ve dana kadi varıdı” (Akman, 2012a: 45). “Olsun deminiz, olmasın gamınız, hayra dönsün serencamınız, mert yakanız namert elinde giriftar olmasın. Allah Türkiye Cumhuriyeti devletimize zeval vermesin…” (Türkmen, Taşlıova ve Tan, 2014: 28). Bu tip girişler, matbu halk hikâyelerinde ise daha süslü karşımıza çıkabilmektedirler: “Meşşâta-i arâis-i meâni-i leâlî-i mûtelâlî-i râviyâtı bu sebk keşide-i rişte-i vkâyi-i rûzigâr edüp sünûf-ı zevi’l-ukûl bahşâyiş-i tesliyetle nâil-i visâl-i şâdmânî ve mütevâsıl-ı merâtib-i iz’ân ve müteâric-i meâric-i irfânı mukârin rütbe-i kadem-nihâdeni kılmadan ve bu vesîle-i esîle ile…” (Aytaç, 2011: 141).

3. Halk hikâyelerinde kullanılan dil, sade ve anlaşılırdır. Halkın kendine yakın bulduğu bu anlatıların kahramanlarının da halkın anlayabileceği bir dil ile konuşması gerektiğinden; hikâyeyi oluşturan âşık, hikâyesinde daha sade bir dil kullanmaya çalışmıştır. Yalnız bu durum taş baskı metinlerde biraz farklıdır. Bu metinleri yazıya geçiren müstensih halk hikâyesini kendi kullandığı sözcüklerle yeniden düzenlemiş olmalıdır. Çünkü kullanılan dil biraz daha sanatkarene bir dil olmakla birlikte halkın seviyesine göre de ağırdır. Bu hikâyelerde özellikle Arapça-Farsça tamlamalar yoğun olarak görülmektedir. “Gel efendim senin bizler baban emekdârı yâr-ı vefâkârımız gerek vücûd-ı nâzikinize ve gerek mal ve emlâkine zerre kadar isâbet-i ziyân ve zararı tecviz itmeyeceğimiz zann-ı galibimize göre nezd-i mîranenizde ke’ş-şems-i fi-vüs-taü’s-semâ izhâr ü hüveydâdır” (Aytaç, 2011: 154).

4. Halkın yaşamından bir parça taşıyan her türlü folklorik malzemenin de halk hikâyeleri içerisinde bulunduğunu söyleyebiliriz. Gerek edebî malzeme

olarak görebileceğimiz atasözü, bilmece, ninni, deyim, tekerleme, fıkra, masal, efsane gerekse geleneksel kültüre ait birtakım malzemeler az da olsa halk hikâyelerinde kendine yer bulabilmiştir. Dolayısıyla halk hikâyeleri, çok fazla olmamakla birlikte içinden çıktığı toplumun sosyo-kültürel değerlerinden birtakım izler taşır, diyebiliriz.

5. Halk hikâyeleri içerisinde, masallar kadar olmasa da kalıplaşmış sözlere yer verilir. Hikâye içerisinde gerçekleşen olaylar tekrarlar sayesinde akılda kalıcılık sağladığı gibi halk hikâyeciliği geleneği içerisinde de hikâyeyi anlatan âşığın zaman kazanmasına vesile olmuştur. Sadece olayların tekrarı değil, sözcük ve sözcüklerdeki sesli sessiz harflerin tekrarı ile de secili bir anlatım kullanılmış, bu durum dinleyicilerin hikâyeyi akıllarında tutmalarını da kolaylaştırmıştır. Halk hikâyesini anlatan âşık, hikâye kahramanının bir yerden bir yere geçişini veya kahramanın başından geçen bir olaydan başka bir olaya geçişini bu tekrarlarla yapmıştır. Hikâye mekânının betimlenmesi, karakterlerin tavır ve davranışları, hareketleri gibi bazı durumlar, süslü tekrarlarla veya söz kalıpları ile sağlanmıştır. Hikâyelerin giriş kısmında yer alan “Efendim, olsun deminiz, olmasın geminiz, hayra dönsün serenceminiz. Deyiller ki... ” (Aslan 1990: 137) gibi sözler bu kalıplaşmış ifadelere örnektir. Ayrıca hikâye içerisinde de geçiş formeli olarak isimlendirilen bu tekrarlara şu şekilde örnek verebiliriz: “Bunu bir şekilde söylemekte olsun, gel haberi kimden verelim” (Türkmen ve Cemiloğlu, 2009: 26). “Uzatmayalım hikâyeyi, kopartmayalım kıyameti, size vermeyelim zahmeti, ben size nereden haber vereyim; bunlar bu minval, bu hal üzere konuşuren ben size nereden haber vereyim” (Türkmen, Taşlıova ve Tan, 2014: 29).

6. Genellikle hikâyenin sonunda olmakla birlikte dinleyici ve okuyucu için dualar bulunur. Masalarda karşımıza çıkan “gökten üç elma düşmüş” şeklindeki tekerlemelerin içerisinde yer alan dualara benzer yapıda olan bu dualarda da anlatıcı hem kendine, hem dinleyicilere hem de hikâye kahramanlarına dua etmektedir. Fakat bu dualar masallardaki kadar süslü ve dikkat çekici değillerdir. “Hekâyemiz burada menziline yetdi. Allah

darda galanları, murad üsdünde olanları muradına gavuşdursun” (Bali 1973: 187). “Efendim, burada Nevruz’un düğününü ettiler. Burada gurtuldu. Allah size selamet versin” (Duymaz, 1996: 133). Matbu metinlerde hikâyelerin sonundaki dua ve niyazların daha süslü oldukları görülmektedir. “Bunlar bu minvâl üzere saye-i cenâb-ı padişahîde merhamet- vâye-i cenâb rahat-ül-bâl ü saadet halle emrâr-ı eyyâm eylediler” (Aytaç, 2011: 140).

7. Halk hikâyelerinin matbu ve taşbaskı olanları, konuları işleyişleri bakımından daha uzun anlatılardır. Ayrıca matbu hikâyelerin içlerindeki şiir sayısı oldukça fazladır. Halk ağzından derlenen hikâyeler ise içerisindeki gerek olay, gerekse şiirin azlığı bakımından diğer halk hikâyelerinden ayrılmaktadır (Sakaoğlu, 2011: 6). Hurşit ile Mahmihri hikâyesinin Milli Kütüphanedeki 4734 numaralı cönk içerisindeki metninde karşılıklı konuşmalar da dâhil 87 adet şiir bulunmakta iken aynı hikâyenin Esme Salman’dan derlenen varyantında 11 adet şiir bulunmaktadır (Duymaz ve Sakaoğlu, 1996: 91-136).

8. Halk hikâyelerinde, olayların birbirine benzer şekilde sıralandığı görülmektedir. Hemen hemen her hikâyede olayların işlenişi bir sıralamayı takip ederek oluşturulmuştur. Hikâyenin yapısını oluşturan bu sıralama bir olay örgüsü etrafında birbirini takip eder. Hikâyenin iskeletini oluşturur ve her hikâyede bulunur. Âşıklar, hem öğrendikleri halk hikâyelerini akıllarında tutarken hem de kendilerinin oluşturdukları halk hikâyelerini anlatırken bu yapıdan yararlanırlar.

İcracı âşıkların hünerlerine bağlı olan değişimler, kimi zaman da anlatılan halk hikâyelerinin onu anlatan âşıklar tarafından unutulmasıyla değişik varyantlara bürünmüştür. Hatta anlatılan halk hikâyelerinin sonunu beğenmeyen dinleyicilerin de halk hikâyesine müdahil olduğu ve sonunu beğenmedikleri halk hikâyelerinde, âşığa hikâyenin son kısmını değiştirmesi konusunda ricalarda hatta baskılarda bulundukları bilinmektedir.

Fikret Türkmen, doktora çalışması olan Âşık Garip isimli eserinin başında hikâyeleri değerlendirerek Âşık Garip hikâyelerindeki çeşitli varyantların belirli bir epizoda sahip olarak karşımıza çıktığını ifade eder. Türkmen, Âşık Garip’in bütün varyantlarını inceledikten sonra hikâyenin on bölümden oluştuğunu söylemektedir. Ayrıca Türkmen, bu on bölümün kendi içerisinde de olaylar bakımından bir sıralamaya sahip olduğunu ifade etmektedir (Türkmen, 1995: 22-25).

Fikret Türkmen, bir başka çalışması olan Tahir ile Zühre hikâyesinde de benzer bir olay örgüsüne ulaşmıştır. Çeşitli varyantlar arasındaki farklılık ve benzerliklerden hareketle halk hikâyesinde tespitlerde bulunan Türkmen, Tahir ile Zühre hikâyesini on iki bölümden oluştuğunu söylemektedir (Türkmen, 1983: 31-100).

Yaralı Mahmut ile Mahbub Hanım hikâyesi ile Tufarganlı Abbas ve Gülgez Peri hikâyeleri arasında kıyaslama yapan Zeynelabidin Makas bu her iki hikâyede de birbirine oldukça benzeyen yapıya rastladığını ifade etmektedir. Bu hikâyelerdeki olay örgüsünü bir sıralamaya tabii tutan Makas, Türkmen’in tespit ettiği sıralamaya benzeyen bir olay örgüsü elde etmiştir (Makas, 1979: 26-30, Makas, 1982: 159-163). “Yaralı Mahmut Hikâyesi Üzerinde Bir İnceleme”, isimli eseriyle hikâyelerdeki olay örgüsüne dikkat çeken bir diğer araştırmacı ise Ensar Aslan olmuştur. İncelemiş olduğu hikâyeyi ve bu hikâyenin değişik varyantlarını mukayese eden Aslan, hikâyelerde kullanılan yedi maddelik olay örgüsünü ortaya çıkartmıştır (Aslan, 1990: 17-27).

Hikâyelerin yapı bakımından değerlendirilmesi konusunda öne çıkan bir diğer araştırmacı ise Ali Duymaz’dır. Doktora çalışması olan “Kerem ile Aslı Hikâyeleri Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma” isimli çalışmasında yapı bakımından halk hikâyesini inceleyen Ali Duymaz, hikâyedeki olayların 12 başlık altında incelenebileceğini ifade etmiştir. Varyantlar arasındaki benzerlik, Kerem ile Aslı hikâyesinin epizotları arasında da bir uyum içerisinde olduğunu göstermiştir. 14 varyanttan yola çıkarak yapılan şekil değerlendirmesi, sıralamalarda ufak değişiklikler olsa da varyantların çoğunda aynı şekilde oluşmuştur.

1. Kahramanın ailesi 2. Doğumu ve eğitimi

3. Âşık olmaları ve şiir söylemeye başlamaları 4. Sevgilinin istenmesi ve nişanlanma

5. Evlenmelerinin engellenmesi

6. Kerem’in gurbete çıkışı ve Aslı’yı takibi 7. İlk buluşma

8. Kerem’in ikinci kez Aslı’yı takibi 9. İkinci buluşma

10. Kerem’in üçüncü kez Aslı’yı takibi 11. Üçüncü buluşma ve sonuç

12. Yeniden dirilme (Duymaz, 2001: 78-152).

Klasik halk hikâyelerinin yapısı üzerine bütün incelemeleri birleştiren Nerin Köse, “Seyfülmülük Hikâyeleri” üzerine yaptığı incelemelerin ardından halk hikâyelerinin üç ana bölümden oluştuğunu ifade etmektedir.

1. Tanıtım

2. Kahramanın Macerası 3. Sonuç (Köse, 1995: 27).

Modern hikâyede olduğu gibi üç ana bölüm olarak halk hikâyesini değerlendiren Nerin Köse, klasik halk hikâyelerinin büyük bir bölümünü inceleyerek eldeki tam metinleri değerlendirmeye tabii tutmuştur. Onun bu yapı değerlendirmesini modern hikâyedeki serim, düğüm, çözüm bölümlerine benzetmek mümkündür. Fakat bu bölümlerin de kendi içlerinde değişik alt başlıklar halinde bölümlere ayrıldığı unutulmamalıdır. Bu durum bizlere Nerin Köse’nin klasik halk hikâyelerinin bölümlerini bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirmeye çalıştığını göstermektedir.

Hikâyenin “Hazırlık” evresi olarak gösterilen “Tanıtım” bölümü hem kahramanın ailesine hem de doğrudan kahramanın kendine yöneliktir. Kahramanın ailesinin ne zaman ve nerede yaşadığı, ekonomik durumları veya sosyal durumları eğer varsa çocuksuz olmalarına çare aramaları şeklinde kahramanın ailesinin tanıtıldığı bölümler

pek çok hikâyede belirli bir sıralamaya göre devam etmektedir. Bunun dışında sıralamanın değiştiği de görülmektedir.

Hikâye kahramanının da tanıtımı yine hazırlık bölümü içerisinde verilmeye çalışılmıştır. Bu bölümde kahramanın olağanüstü veya doğal doğumu, isminin konması ve eğitimi gibi konular aydınlatılmaya çalışılmıştır. Bazı hikâyelerde yine bölümlerin sıralamasının değiştiği görülmektedir (Köse, 1995: 29).

Klasik halk hikâyesinin ikinci bölümü olarak gösterilen “Kahramanın Macerası” en uzun bölüm olmakla birlikte âşıkların sevdiğini arama yolculuğuna doğru, dur durak bilmeksizin çıktıkları andan itibaren başlamaktadır. Asıl konunun işlendiği yer olan bu bölümün diğer bir özelliği de hikâyenin sonunu hazırlamasıdır. Ne kadar girift bir macera bölümü karşımıza çıkarsa o kadar uzun bir anlatı ile de karşılaşmaktayız. Aksiyonun bir an olsun son bulmadığı ve hep bir merak duygusu barındıran bu bölümün kendi içerisinde değişik epizot ve alt başlıklarla oluşturulduğu görülür. Kahramanın başından geçen bir âşık olma hadisesi, kahramanın bir yolculuğa çıkması ile başlayan bölüm daha sonrasında kahramanın karşısına çıkan engelleri aşması ile devam etmektedir. Sürekli bir hareketin olduğu ve kahramanın, karşısına çıkan engellerle mücadele ettikçe, yeni engellemelerle baş başa kaldığı görülür. Sevdiğinin peşinden giden âşığın gurbete gitmesi, gurbetten dönmesi bazı hikâyelerde tekrar tekrar kullanılan epizotlardandır (Köse, 1995: 35-39).

Asıl macera bölümü olan ve hikâyenin büyük bir kısmını teşkil eden ‘Kahramanın Macerası’nın yer aldığı bölüm her hikâyede aynı kalıplarla karşımıza çıkmaz. Fakat bir birine benzeyen, özellikle aşk hikâyeleri gibi hikâyelerde, bu bölüm birbirine yakın biçimde oluşturulmuştur. Küçük eklemeler veya büyük değişiklikler olsa dâhi belirli bir kalıbın dışına çıkarak tamamen olağanüstü bir anlatım oluşturulmamıştır. Âşığın anlatısını oluştururken başka bir hikâyeden yararlanarak kahramanın önüne yeni engeller koyması, kahramanın önüne çıkan engellere rağmen yoluna devam etmesi metinlerin hacimsel olarak artmasını sağlamakta ve hikâyelerin uzamasına sebep olmaktadır.

Kimi zaman trajik bir biçimde âşıklardan birisinin ölümü veya her ikisinin ölümüyle biten kimi zaman da mutlu sonla biten halk hikâyelerinin sonuç bölümü kahramanın çıktığı yolculuğun, noktalandığı yerdir. Hikâyenin kahramanı olan âşık, genellikle yolculuğa çıktığı yere geri döndüğünde sonuca ulaşmış olur. Âşığın sonuna geldiği yolculuk, halk hikâyesindeki olayların da son bulduğu yerdir.

Sonuç bölümünde bazı hikâyelerin, kahramanları ile bittiğini ifade eden Nerin Köse, bazı hikâyelerin de kahramanın yokluğunda son bulduğunu belirtir. Bu yüzden de hikâyenin sonuç bölümüne göre hikâyeleri, kahramanlarla biten ve kahramansız biten hikâyeler olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Nerin Köse’nin incelediği hikâyeler arasında sonu kahramanla bitenlerin sayısı diğerlerine göre oldukça fazladır (Köse, 1995: 43-47). Kahramanın memleketine dönmesi ile başlayıp sevdiği kişi ile evlenmesi ya da onunla birlikte ölmesi şeklinde son bulan hikâyeler, kahramanların ölümünden sonra efsanelere yer veren kahramansız son bulan hikâyelere göre daha yaygındır.