• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

7. Diğer Tipler

Halk hikâyelerinin geniş kahraman kadrosu içerisinde yer alan pek çok tip bulunmaktadır. Bu tiplerden bazıları birkaç hikâyede kullanılmakla birlikte başka hikâyelerde karşımıza çıkmayacak kadar sönük tiplerdir. Kahramana yardımcı oldukları kadar kahramanın yoluna taş koyarak onu engellemeye yönelik hareketlerin de içerisinde bulunan bu kahramanlar, diğer tipler kadar canlı değildir.

Çeşitli yönlerden kahramana yakınlık gösteren, bazen ona yarenlik ederek yolculuğunda yanında bulunan kişilerin yanı sıra, asıl kahramana düşmanlık eden tipler de halk hikâyelerinde bulunmaktadır. Ak ve kara vasıflarıyla karşımıza çıkan bu tiplerin ak ismini taşıyan kişilerin iyi, kara ismini taşıyan veya vasfını taşıyan isimlerin kötü kalpli oldukları dikkat çekmektedir (Köse, 1993: 98).

Asıl kahramanların yanlarında onlara yardımcı olan bazen bir haber getiren veya haber götüren, bazen iki aşığın arasını yapmaya çalışarak onları buluşturan kahramanlar karşımıza çıkar. Bu kahramanlar bezirgânlar, tacirler, dostlar ve kardeş bilinen arkadaşlar olabilirler. Bunların dışında âşıkları birbirinden ayırmaya çalışan kahramanlar olarak keşiş, cadı, dev, büyücü, vezir, padişah gibi değişik görev ve isimlerle karşımıza çıkabilirler. Bu kişiler, bütün güçleriyle kahramanların önlerine engel olarak çıkmaktadırlar.

Hemra ile Hurlika hikâyesinde Hemra’nın gözlerini oyup kuyuya atan ağabeyleri (Ekici, 1995: 112), Ercişli Emrah ile Selbihan hikâyesinde kız kardeşlerini Emrah yerine Karavezir’e vermek için kaçıran erkek kardeşler kadar kötüdürler (Bali, 1973: 203). Fakat esirken memleketinin ve sevdiğinden Beyrek’e haber getiren kervancılarlar, Ayvaz’ın idam edileceğini Köroğlu’na haber veren bezirgânlar da o kadar iyidirler.

Halk hikâyelerinde gerek iyi gerekse kötü olarak karşımıza çıkan tiplerin sayıları çok olsalar da onlar, kahramanın macerasına renk katan kişilikler olmuştur. Bunlar: Kızın veya erkeğin babası, padişah, vezir, tüccar, bezirgân, kervan, erkek ve kız kardeşler, âşıkların arasına giren kadınlar ve erkekler, yaşlı adamlar, olağanüstü kişilikler olan devler ve periler, köylüler, kralın adamları, keşişler, haramîler, cellatlar, muhafızlar… vb. gibi tiplerdir.

VI. BÖLÜM

6. 1. SOVYET DÖNEMİ AZERBAYCAN HALK HİKÂYELERİNDEKİ TİPLER

Ekim Devrimi sonrasında büyük bir hızla komünizm rejimini Rus toprakları altında yaşayan halklara yaymaya çalışan Sovyetler Birliği, halk hikâyelerinde ortaya çıkardığı sunî tiplerle de bu politikasını gerçekleştirmeye çalışmıştır. Derlenen ve derlendikten sonra müdahale edilen destanlarla birlikte, âşıkların bizzat ortaya koyduğu destanlarda da sunî tipler ortaya çıkmıştır. İyi incelendiğinde bu tiplerin, komünizmin etkisiyle oluşturuldukları görülmektedir. Kutsal saydıkları her türlü değeri, rejim üzerinden değerlendiren kahramanların, geleneksellikten uzak, millî benlikleri yok edilmiş tipler olması, onların yapay tipler olduğunun en güzel göstergesidir.

Sovyetler Birliği’nin “milliyetler politikası” nedeniyle Kiril alfabesi ve Rusça, Türkler arasında da kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle Türklerin yaşamış olduğu bölgelerde eğitim, Rus alfabesi üzerinden verilmeye çalışılmıştır. Sadece Kiril alfabesi kullandırılmamış ayrıca alfabeyle birlikte bir müddet sonra eğitim dili de tamamen Rusça olmuştur. Sovyetler Birliği yönetimi insanların yöresel konuşma dillerini yazı dilleri olarak kabul ettirmeye çalışmıştır. Bu vesileyle bu toplulukların ortak bir dille yazı oluşturmalarının da önüne bir kez daha geçilmiştir (Aça, 2013: 1465).

Halkın eğitimi ve bilinçlenmesi konusunda onlara önderlik edebilecek kişilikler olan hikâye kahramanları, milliyetler politikasının yerleşmesi yolunda çok iyi bir aracı olmuşlardır. Türk milletini misyonerlik çalışmalarıyla din değişikliğine iten Nikolay İvanoviç İlminskiy, misyonerlik faaliyetlerinin sadece alfabeleri Kiril alfabesi olan ve ana dillerinde verilecek eğitim ile milletler üzerinde başarılı olabileceğini savunur. Bu yüzden hem kendi yetiştirdiği öğrenciler hem de halkın arasından seçtiği aydınlarla birlikte okullarda Kiril alfabesi ile ama Türkçe eğitim verilmesini sağlamıştır (Aça, 2013: 1467). Kiril alfabesiyle verdiği dinî ve ahlakî eğitim bir süre sonra meyvesini vermeye başlamış, İlminskiy belki kendisinin de beklemediği bir başarıya ulaşmıştır.

Çarlık döneminde başlayan ulusların Ruslaştırılması politikası, İlminskiy’in gösterdiği yolda devam etmiştir. Özellikle Rus olmayan birlik üyeleri arasında millî benlikler yok edilmiş, ortak kökler tahrip edilerek her birisinin ayrı millet oldukları inanışı yaygınlaştırılmıştır. “Sovyetleştirme” adı verilen bu çalışma, Orta Asya’daki pek çok Türk topluluğunun kendisini Rusların gördüğü gibi Kazak, Kırgız, Türkmen, Özbek, Tatar, Tacik, Başkurt ve Azerî olarak tanımlamışlardır. Bu ayrıştırma politikası elbette Türk milletinin bir araya gelip birleşmesini engellemeye yöneliktir.

1920’den sonra bütün topraklara hâkim olan Rusya ve özellikle Stalin’in başarılı olan Ruslaştırma siyaseti ilk başta serbest bırakılan bazı kültürel, dinsel ve millî değerlerin yasaklanmasıyla baskılarını artırmıştır. Kendilerini Rus yönetiminin bir parçası olarak görmeye çalışan toplulukların bu yasaklamalara, karşı çıkmadıkları, karşı çıkanların ise cezalandırıldığı görülmektedir. Rejim başarılı olduktan sonra devrim, “Çarlık yönetimine karşı kendisiyle birlikte mücadele eden doğunun mazlum çocuklarını yemeye başlamıştır” (Aça, 2014: 233). Komünizm rejimi, Türk coğrafyasında yeşeren umutları bir çırpıda yok etmiş, çok eleştirdiği Çarlık rejiminin eğitim, dil ve din politikalarını daha da katı bir biçimde uygulamaya başlamıştır.

Rejime destek veren bazı Türk aydınlar, bir müddet sonra rejimden kopup kendi hareketlerini başlatsalar da pek başarılı olamamışlardır. Mirseyit Sultangaliyev, Turar Rıskulov, Neriman Nerimanov ve Ahmet Baytursun gibi aydınlar Sovyetler Birliği’nin gittikçe artan baskı ve sindirme politikalarını görmezden gelemeyip bu politikaları eleştirmişlerdir. Fakat “karşı devrimci”, “pan-Türkist”, “Türkiye ajanı”, “Japon ajanı” ve belki de en ağırı olan “halk düşmanı” gibi yaftalamalarla karşı karşıya bırakılmışlardır (Aça, 2014: 234). Bu aydınların bir kısmının idamı, bir kısmının sürgünüyle başlayan süreç, Orta Asya’daki Türk nüfuzunun kırılmasına neden olmuştur. Fakat yine de kalplerdeki Türklük ve Türkçülük sevdası bâki kalmıştır. Komünizm rejimini egemenlik kurdukları halklar arasında yaymak için her türlü yöntemi deneyen Sovyetler Birliği, halkın içinde çok sevilen kahramanlardan yola çıkarak yeni kahramanlar oluşturmuştur. Benzer anlatılardan alınan Sovyet dönemi hikâyelerindeki hikâye kahramanlarının klasik hikâye kahramanlarından pek farklı olmadığı görülmektedir. Sadece bazı hikâyelerde yoğun bir biçimde görülen Sovyet

tesiri, hikâye kahramanlarının da komünist düşünceye sahip olmasına ve komünizm propagandası yapan kişiler olmasına neden olmuştur. Bu bölümde hikâyelerdeki tiplerin klasik tiplerden farklı olanlarına değinmeye çalışacağız.

Sovyetler Birliği’nin hikâye kahramanlarında da yine âşık ve kahraman tiplerine rastlamaktayız. Klasik hikâyelerdeki şekil özelliklerinin aynı olması hikâyelerdeki kahramanların da birbirlerinin aynı olmasını sağlamıştır. Kalıpların klasik hikâyeye benzerliğinin dışında konuların Sovyetler Birliği’ni çağrıştıran veya Komünizm rejimini öven birtakım ifadelerin yerleştirilmesi karşımıza tamamen yapay kahramanları çıkartmaktadır. Bu kahramanlar; geleneklerinden tamamen sıyrılmış, ahlakî değerleri yitirmiş, gezmeyi ve dolaşmayı seven, sürekli festival ve eğlencelere katılan, dinden uzaklaşmış kişiliklerdir.