• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM: BİNGENLİ HİLDEGARD’IN HAYATI ve YAŞADIĞI DÖNEMİN

2.2. Kilise-Mistisizm İlişkisi

2.2.2. Mistik Kadınlar ve Kilise

Hıristiyanlık tarihinde kadının yeri her zaman tartışma konusu olmuştur. Zira kadın Meryem düşünüldüğünde el üstünde tutulacak kadar değerli, ama ilk günahı işleyen Havva düşünüldüğünde ise insanlığı günaha iten bir varlık olarak kabul edilmiştir.608

Hıristiyan kutsal metinlerinde kadının yerinin erkekler kadar önemli olduğuna dair referanslar olmakla beraber kadınların ikincil bir konumda olduğunu gösteren bilgilere de rastlanmaktadır.609 Dolayısıyla, kadın konusunda düşünceler üretenlerin bakış açılarına göre, kadınlar ya geçmişi övmenin ya da eleştirmesin malzemesi yapılmaktadır.610

Orta Çağ’da kadınların toplum içindeki rolleri kimi zaman değişse de genelde kadınların erkeklerin çizdiği sınırlar kadar özgürlüğe sahip olduğu bir gerçektir. Bu durumda Kilise’nin kadına çizdiği rol etkindir. Kilise, görüşleri dolayısıyla pek yakın olmasa da aslında kadınlar konusunda Aristo ile yakın düşünmekteydi. Aristo’nun Politics eserinde kadını dünyevi yöneticilik ve ev ekonomisinde katkı sağlaması açısından değerli gördüğü, ancak, erkeği ifsat etmesi nedeniyle uzak durulması gereken bir varlık olarak kabul etmesi Kilise’nin bakış açısı ile benzerlik arz etmekteydi.611 Ancak Orta Çağ’da kadınların tamamen ikinci sınıf olduğunu söylemek indirgemeci bir yaklaşımdır. Zira köylü kadın ile soylu kadın, mistik kadın ile laik kadın arasında farklar olduğu gibi, Avrupa’nın farklı ülkelerinde de kadınların statüteleri birbirinden farklı olduğu bilinmektedir. Bu açıdan Orta Çağ Batı dünyasında kadının yerini toptancı bir bakış açısı ile değerlendirmek yanlıştır.

Hıristiyanlığın egemen olduğu Orta Çağ Avrupa’sında Havva; düşüş, kefaret, günah ve erdem gibi hususların yoğun olarak öne çıktığı bir zaman diliminde gündem olmuştur. Böylece günah ile özdeşleşen bir kadın olan Havva yerine kefaret ile özdeşleşen Meryem

608 Genç, “Orta Çağ Avrupasında Kadın”, 241.

609 Örneğin Markos 15/40-41’de İsa’nın ardından giden ve ona hizmet eden kadınlar övülmektedir. Romalılar 16/1-15’de Pavlus’un selamladığı kadınlar vardır. Buna rağmen I. Timoteus'a Mektup 3/12'de geçen "Kadının öğretmesine, erkeğe egemen olmasına izin vermiyorum; sakin olsun" emri ile Pavlus’un sınırlar koyduğu kadını da görmek mümkündür. Yine I. Korintliler 11/3’de geçen “Her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek, Mesih’in başı da Tanrı’dır.” ifadelerinde kadınların erkeğe tâbi oldukları görülmektedir. 610 Çetin, "Orta Çağ: Batı'nın Karabasanı Doğu'nun Ütopyası”, 25.

126

belirginleşmiş ve kadınlar yeniden kutsal alana dâhil edilmiştir. XII. yüzyıl “Yeni Havva” olarak kabul edilen Meryem Ana inanışında da bir dönüm noktasıdır. Zira Orta Çağ Hıristiyan düşüncesi kadına karşı kararsız bir tutum sergilemiş olsa da artık bu yüzyıldan itibaren “Kutsal Anne” kavramı gelişmiş ve ona duyulan saygı belirginleşmiştir.612 Aynı şekilde bu dönem, konumu tartışmalı olsa da genelde kutsal bir kadın olarak kabul edilen Mecdelli Meryem (Mary Magdelan) inanışında artış görülen bir yüzyıldır.613

Kilise’nin kadınlara karşı mesafeli yaklaşımının bu dönemde mistik kadınlara karşı daha olumlu olduğu söylenebilir. Zira onlar Havva’nın günahını yenmeye çalışan ve kendilerini Tanrı’ya adayarak kefaret ödeyen kişilerdir. Bu açıdan daha önce ifade edildiği gibi Le Goff’un, Orta Çağ Alman vaaz kitabına dayandırdığı 28 maddelik toplumsal sıralamada 14. sırada manastır rahibeleri var iken 27. sırada diğer kadınlar olması dikkat çekicidir.614 Özellikle Karolenj hanedanlığı döneminden itibaren Benedikten reformcuları ve geç Orta Çağ’da ortaya çıkan Sisteryan ve Kluny manastırlarında Meryem kültünün kök salması, mistisizm içinde kadının yerini daha da belirginleştirmiştir.615

Erkek mistiklere göre kadın mistiklerin oranı daha az olsa da özellikle XII. yüzyıldan itibaren bu oran giderek artmıştır. Schulenburg’a göre Orta Çağ’ın erken dönemlerinde kadın azizelerin oranı erkeklere göre Fransa’da %40, Almanya’da %39, İngiltere’de %40 civarındadır.616 Daha sonraki yüzyıllarda bu oranın giderek arttığı görülmektedir. Örneğin XII. yüzyılda kadın azizelerin oranı 11,8 iken, XIII. yüzyılda 22,6, XIV. yüzyılda 23,4 ve XV. yüzyılda 27,7 olmuştur.617 Hildegard gibi kadın mistikler hem teori hem de pratikte çok da baskın olmadıkları bu zaman dilimlerinde vizyonlara dayalı tecrübeleri ile

612 Shahar, The Fourth Estate: A History of Women in the Middle Ages, 31. 613 Le Goff, Orta Çağ Batı Uygarlığı, 314.

614 Le Goff, Orta Çağ Batı Uygarlığı, 290. 615 Dickens, The Female Mystic, 16.

616 Jane Tibbetts Schulenberg, Forgetful of Their Sex: Female Sanctity and Society Ca. 500–1100 (Chicago: University of Chicago Press, 1998), 77.

617 Donald Weinstein-Rudolph Bell, Saints and Society: The Two Worlds of Western Christendom 1000 –

127

seslerini duyurmuşlar ve dinî hayatta daha görünür olmuşlardır.618 Zira bu dönemde ancak vizyonlara sahip bir kadının dinlenilmeye değer bulunduğu ifade edilmektedir.619

Kadınlar erken dönemde ağırlıklı olarak çöl münzeviliği gibi hayat tarzlarını tercih etseler de daha sonraki süreçte bu hayatın zorlukları onları manastırda yaaşamaya itmiştir. Çünkü bu dönemde kadınlar, Hıristiyanlığın en kemale ermiş şekli ve havariler gibi yaşamaya (vita apostolica) en uygun yer olarak gördükleri manastırlara kapanmayı tercih etmişlerdir. Manastıra kapanan kadınların öncelikli amacı dinî ideallerdir. Manastır hayatını tercih eden kadın iffetini korumak, kendisini Tanrı’ya adamak ve dünyanın nimetlerine sırt çevirmeyi amaçlamaktadır. Kadınlar manastıra ilk kez girdiklerinde manastır korosunun ölüm merasimlerinde okudukları ezgiler bunun bir göstergesidir. Çünkü bu ölüm müziği ile artık dış dünyanın kötülüklerini öldürdükleri ve cennet benzeri kutsal bir yaşama geçtikleri hatırlatılmıştır.620 Orta Çağ’da yazılan menâkıpnâmeler kadınların peygamberlere benzeyen sözlerini aktarmış ve onları Tanrı’dan aldıkları vizyonlarla ilahi bilince sahip bireyler olarak yansıtmıştır.621 Bu açıdan Frederick Barborossa’nın Hildegard’a gönderdiği mektup,622 bir imparatorun mistik bir kadına verdiği önemi göstermesi açısından dikkat çekmektedir.

Kadınların duygusal dünyaları gereği ilahi bilgiye, ruhâni alana ve öteki âleme karşı hassas olmaları kazandıkları bu kutsallığın altında yatan sebeplerden birisidir.623 Ayrıca Orta Çağ'da sürekli kendi zayıflıklarını dile getiren bu kadınların dış dünyada aktif olamamaları onların manevi hayatı tercih etmelerini sağlamıştır. Böylece kadınlar mistik ideallerin peşinde giderek erkekler karşısında kısıtlı konumlarını bertaraf etmeye çalışmışlardır. Bu açıdan Hildegard’ın kendi vizyonlarını anlatırken Tanrı’nın sürekli erkeklere verdiği emanetin artık hakkıyla yerine getirilmediği için bu emaneti “kırılgan” bir varlık olan kadınlara verdiğini dile getirmesi dikkat çekicidir.

618 Gisela Hommel, “Hildegard von Bingen,” 25. 619 Newman, "Vision and Validation", 170. 620 Baird, “Introduction”, 5.

621 Coakley, Women, Men, and Spiritual Power, Female Saints and Their Male Collaborators , 7. 622 Mektup 43, Baird, The Personal Correspondence of Hildegard of Bingen , 77.

128

Mistik kadınların bu kutsallıklarına rağmen genelde erkek rahiplerin denetimi altında olduğu bilinmektedir. Örneğin, Hildegard, Papa’ya yazdığı mektupta gördüğü vizyonlardan dolayı eleştirildiğini, zayıflığından ve felsefi meseleler konusunda bilgisiz olduğundan dolayı kınandığını ifade etmektedir.624 Mistik kadınların sayıca artması zamanla onların erkek rahipler tarafından ihtiyatla karşılanmalarına sebep olmuştur. Ancak buna rağmen erkeklerin bütünüyle mistik kadınlara karşı olduğu düşünülmemelidir. Zira Orta Çağ’da kadınların yazdığı eserlerin çoğaltılması, dağıtılması ve kilise yetkililerine ulaştırılması noktasında erkeklerin kadın azizelere yardım ettikleri bilinmektedir. Yine kadınlar hakkında yazılan menakıpnâmelerin kayda geçirilmesinde de erkek rahipler öne çıkmıştır.625

Kadınların manastır hayatını tercihlerinde bu dinî etkenler yanında, sosyal ve ekonomik etkenlerin de varlığı dikkat çekmektedir. Örneğin kadınların ailelerinin çeyiz hazırlığından feragat etme, onlar için uygun statüde evlilik ayarlayamama ve kızlarının bekâretini koruma gibi idealleri kadınların manastırı tercih etmelerinde etkili olmuştur.

Manastıra kapanmanın sosyo-ekonomik nedenlerinden birisi drahoma yani çeyiz geleneğidir. Bu çeyiz geleneği, Orta Çağ’da kız çocuklarının ailelerinin servetlerini müstakbel damatlarına devretmelerini gerektirmekteydi.626 Soylu ve zengin aileler hem kızları hem de kendi gelecekleri adına iyi bir evlilik yapmaya istekli olmuşlardır. Hatta ailelerin en güzel kızlarının iyi bir evlilik yapması için birikimlerini o kızın çeyizine ayırdıkları dikkat çekmektedir.627 Çeyizin temel amacı aslında kadına kocasının ölmesi durumunda kendi ihtiyaçlarını karşılamak olsa da genellikle erkeklerin bu malları sattıkları ya da kendi zimmetlerine geçirdikleri bilinmektedir.628 Kadınların evlenmeden bekledikleri, her yıl babalarının ödemek zorunda olduğu çeyiz parasını çoğalmaktadır.629

Bu durumda evde kalma süresi artan her genç kızın çeyizi kimi aileler için problem teşkil

624 Mektup 3, Hildegard, The Letters of Hildegard of Bingen, 33-34.

625 John Coakley, “Women’s Textual Authority and the Collaboration of Clerics”, Medieval Holy Women

in the Christian Tradition c. 1100–c. 1500, ed. Alastair Minnis -Rosalynn Voaden (Belgium: Brepols

Publishers n.v., 2010), 83.

626 Epstein, Geç Dönem Orta Çağ Avrupası, 21.

627 Shahar, The Fourth Estate: A History of Women in the Middle Ages, 40. 628 Larrington, Women and Writing in Medieval Europe: A Sourcebook , 8. 629 Epstein, Geç Dönem Orta Çağ Avrupası, 75.

129

edince onlar da kızlarını daha az meblağ tutan bir bağış ile manastırlara vermişlerdir.630

Manastırların talep ettikleri drahoma genelde üst sınıftaki laik bir damada verilen miktardan daha düşüktür. Ancak alt sınıflardaki kızların aileleri bu düşük miktarları bile ödeyememiştir.631 Ailelerin durumlarına göre manastıra bağışlayacakları drahoma değişmektedir. Soylu ve varlıklı ailelerin bağışladıkları miktarlar çok da mütevazı değildir ve bu durum manastırların gelir getiren bir merkez olduğunu kanıtlamaktadır. Dolayısıyla manastıra kapanmak belli bir ekonomik güce ve soyluluğa sahip olmayı gerektirmektedir. Soylu olmayanların manastıra kabul edilmeleri mümkün olsa da genellikle bu kadınlar rahibelerin dua, tefekkür ve öğrenim işlerine yardımcı olan ara elemanlardır.632 Nihayetinde drahomanın Orta Çağ’da bir kadının tercih edeceği hayatı şekillendirdiğini söylemek mümkündür.

Diğer taraftan soylular ve zengin şehirli insanlar, rahibelerin toplumdaki kadınlar arasında daha saygın bir konumları olduklarını bildiklerinden kendi kızlarının rahibe manastırlarına girmelerini önemsemişlerdir. Ayrıca manastırların eğitim fonksiyonu düşünüldüğünde soylu bir kadın için manastır bulunmaz bir fırsattır. Diğer taraftan soylu insanların kızlarının evlilik dışı ilişkiye girerek aileleri için utanç vesilesi olma tehlikesi de manastırları cazip kılmıştır.633 Zira Orta Çağ Avrupa’sında kadınların üzerinde en fazla odaklandıkları mesele bekârettir ve bu idealin manastırlarda korunacağı düşüncesi daha egemendir.634

Diğer taraftan manastır hayatı evlilikten kaçan kadınlar için birer sığınma evi olarak kabul görmüştür. Soylu kadınların kimi kendi isteksizlikleri yüzünden, kimi de ailesinin kendi statüsüne uygun bir evlilik için gerekli çeyizi sağlayamamasından dolayı bekâr kalıp manastıra kapanmıştır.635 Örneğin, soylu bir Anglosakson kadın olan Markyateli Christina ailesi tarafından evliliğe zorlanınca kaçıp eremetikler grubuna dâhil

630 Güney Avrupa’da genellikle evlenme yaşı on beş ile on yedi arasında iken kuzey Avrupa’da bu yaş biraz daha yüksek olsa da kocalarına göre yine erken yaşta evlenmekteydiler. Bk. Epstein, Geç Dönem Orta Çağ

Avrupası,75.

631 Shahar, The Fourth Estate: A History of Women in the Middle Ages, 39. 632 Larrington, Women and Writing in Medieval Europe: A Sourcebook , 8. 633 Shahar, The Fourth Estate: A History of Women in the Middle Ages, 40. 634 Genç, “Orta Çağ Avrupasında Kadın”, 243.

130

olmuştur.636 Diğer taraftan yaşadığı tecrübelerden, vermiş olduğu sözlerden ya da kötü giden evliliklerinden dolayı kadınların manastırlara dâhil olduğu da görülmektedir. Örneğin Hildegard’ın manastırdaki liderliği (magistra) görevini yürüten Jutta, hastalıklardan kurtulduğu takdirde bakireliği seçip manastıra kapanacağına söz vermiş birisidir. Hildegard ve Jutta’nın kaldığı manastırın kurucusu olan Aziz Rupert’in annesi de kötü giden evliliği sonrası manastıra kapanmıştır.637

Hildegard’ın yaşadığı bölgede kadınlar için Sisteryan ve Benedikten ekolüne bağlı çok sayıda manastır dikkat çekmektedir. Bu manastırların bir kısmı sadece erkek ve kadınlara tahsis edilmiş iken bazı manastırlar rahip ve rahibelerin yan yana yaşadıkları çifte manastırlardan oluşmaktadır. Hildegard’ın ilk manastırı olan Aziz Disibod da böyle bir çifte manastırdır. Diğer çifte manastırlar gibi Aziz Disibod'un başrahibi hem kadınların hem erkeklerin lideri iken, kadınların idaresi magistra denilen bir lider ve öğretmen tarafından yürütülmektedir.

Hıristiyanlığın erken dönemlerinde erkek ve kadınların yakın mesafelerde yaşadıkları çifte manastırlar dışında sadece kadınlara ait manastırlar da vardır. Mısır’da yaygın olan bu manastırlarda erkekler tarım ve diğer el becerisi isteyen işlerde çalışır ve ellerindeki fazla ürünleri kadınlar manastırının ihtiyaçları için verirlerdi. Kadınlar ise erkeklerin kıyafet ihtiyacını karşılardı.638 Yine aynı şekilde Mısır, Suriye, Mezopotamya ve Anadolu’da çok sayıda asketik kadının yaşadığı da aktarılmaktadır.639 Ancak IV. yüzyıldan sonra azalan kadın manastırları X. yüzyıldan sonra tekrar ortaya çıkmaya başlamıştır. Örneğin, Kluny ekolüne bağlı kadın manastırları yaklaşık 1055’de Marcigny'de kurulmuş ve bunların sayısı XII. yüzyılda on dörde ulaşmıştır.640 Benzer şekilde Arbrissel’li Robert (1045-1116), Fontevrault’da Fransız soylularının kızları ve

636 Leyser, Hermits and the New Monasticism, 13. 637 Feiss, "Introduction", 18.

638 Margaret Smith, "Kadınlar Arasında Asketizm ve Manastır Hayatı", trc. Halil Temiztürk, Karadeniz

Teknik Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 4/1 (2017): 219.

639 Bk. Smith, "Kadınlar Arasında Asketizm ve Manastır Hayatı", 215-229. 640 Genç, “Orta Çağ Avrupasında Kadın”, 266.

131

dul kadınları için manastır kurmuş böylece kadınların manastır geleneği içindeki yerleri artmıştır.641

Çifte manastırlar ile kadınlara özgü manastırların idaresi kendi içinde özerk iken, idari ve hukuki konularda başrahibin denetimi altında olmuşlardır. Yine bazı liturji törenleri ve sakramentlerin yerine getirilmesinde erkek rahiplerin bu manastırlara yardım ettikleri bilinmektedir. Kadın manastırlarının erkek manastırlarına yakın mekânlarda kurulduğu dikkat çekmektedir. Bu durum dönemin şartları gereği bir zorunluluktur. Zira dış tehlikelere karşı koymada, bina inşası ve tamiri gibi ağır işlerde ve sakramentlerin ifası gibi dinî ritüellerde erkeklere gereksinim duyan kadınların erkek manastırlarının yakınında olması tercih edilmiştir.642 Ancak çifte manastırlarda kadınların erkekler ile yakın mesafede olması kimi zaman tartışma konusu olmuştur. Rahibelerin yanlarında getirdikleri drahomaya rağmen bazı rahip ve yöneticilerin şeytanın vesveselerine sebep olduğu için kadın manastırlarının yakınlığından şikâyet ettiği bilinmektedir. Kadın manastırlarının erkeklerle yakın mesafede olmasını ve kadınların sorumluluğunu almak istemeyen bazı grupların varlığı kadınların mistik hareketlerde organize olmalarını engellemiştir.643 Hildegard’ın Aziz Disibod manastırında rahiplerin eleştirilerine maruz kalmasında da bu rahatsızlıklar görülmektedir. Hildegard’ın kadınlara özgü bir manastır kurma fikri altındaki nedenlerden birisi de bu baskıdır. Eremetikler arasında da benzer tartışmalar vuku bulmuştur. Buna rağmen bazı eremetikler dinî gerekçelerle bu ayrıma karşı durmuşlardır. Örneğin Aureilli Gaucher “hiçbir cinsiyet cennetten dışlanmamalıdır.” diyerek kendi hücresi yanında bir kadın hücresi olmasına karşı gelmemiştir.644 Hildegard’ın kendi döneminde karşılaşmış olduğu din adamlarının mistik kadınlara karşı kuşkulu yaklaşımları, ondan sonra gelen Beguineler, Fransisken ve Dominiken tarikatına bağlı kadınlarda da devam ettiği söylenebilir. Rahibelerin sürekli gözetim ve denetimi altında olmadıkları şikayetleri yanında rahiplerin elinde

641 Lambert, Orta Çağda Dinsel Sapk ınlık lar, 67. 642 Leyser, Hermits and the New Monasticism, 49. 643 Leyser, Hermits and the New Monasticism, 49. 644 Leyser, Hermits and the New Monasticism, 49.

132

bulundurduğu tercüme ve yazma işlerinin artık rahibeler tarafından yapılması da rahipler zümresinin tepkisine yol açmıştır.645

Hildegard’ın yaşadığı dönemin dinî, siyasi ve sosyal şartlarını analiz edip mistik kadınların Orta Çağ’daki durumlarını bu şekilde özetledikten sonra şimdi Hildegard’ın hayatını, eserlerini ve Hıristiyan mistisizmine etkilerini ele almaya başlayabiliriz.