• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM: MİSTİSİZMİN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ ve HIRİSTİYAN

1.3. Hıristiyan Mistisizminin Şekillenmesi

1.3.3. Hıristiyan Mistisizminin Temel Özellikleri

Bu başlık altında öncelikle Hıristiyan mistik gelenekte Tanrı, İsa ve Kutsal Ruh anlayışı değerlendirilecek ardından Hıristiyan mistik geleneğinin insan tasavvuru, sosyal yönü ve sakramentler gibi hususlardaki yorumları tartışılacaktır.

Hıristiyan mistisizminin hedefi, hayatın zevklerinden kaçınmak, yaşamını devam ettirecek kadar yiyip içmek, gösterişsiz giyinmek ve böylece ruhani bir yükselmeye sahip olmaktır.209 Hıristiyan mistisizminin tarih boyunca çöl münzeviliği, eremitik210 ve kenobitik211 yaşam ve manastır geleneği ile iç içe gelişen bir gelenek olduğunu söylemek mümkündür. Çok geniş bir tarihi süreci olan Hıristiyan mistisizminin bütün özelliklerini burada ele almak mümkün değildir. Bu yüzden burada Hıristiyan mistisizmine ait genel özellikleri değerlendirmekle yetineceğiz.

Hıristiyan mistisizmi genellikle insanın Tanrı ile bir olması üzerinde durmuştur. Dionysius gibi yazarlar bu durumu teslis düşüncesi bağlamında insan doğasının

208 Inge, Christian Mysticism, 44.

209 Oliver, Mysticism: A Guide for the Perplexed, 80.

210 Eremetikler Hıristiyan geleneğinde dini duygularla münzevi bir hayatı tercih eden kişilerdir. Bk. Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü (İstanbul: Vadi Yayınları, 2017), 217.

211 Belirli bir lider etrafında toplanıp, birlikte yaşam kültürüne adapte olan münzevi gruplara verilen addır. Eremetiklerin tek başına yaşamda karşılaştığı zorluklar onları bir lider etrafında toplanıp kurumsal birlikteliğe itmiştir. Bk. J. Gribomont, “Cenobitism”, New Catholic Encylopedia Second Edition (USA: Gale Group, 2003), 3:335.

55

ilahileşmesi olarak kabul etmiştir.212 Ancak bu insan doğasının ilahileşmesi meselesi, imanî noktada ince ve hassas bir çizgiyi ifade ettiği için, mistikler sürekli eleştirilmiştir. Bu açıdan çoğu mistik bu düşüncelerini açıklama zorunda kalmış ya da tevil etme yoluna girmiştir. Bu açıdan Hıristiyan mistikleri genellikle ilahi doğanın bir parçasını alma anlamında “ben Tanrı'yım” demekten kaçınmışlardır. Kimi zaman araştırmacılar Hıristiyan mistiklerinin bu tehlikeden kaçınmalarını sûfilerin ifadeleri ile açıklamışlardır. Örneğin G. Parrinder, Hallacı Mansur’un “Ben Hakk’ım (hakikatim)” demesinin ben Tanrı’yım demek anlamına gelmediğini213, bu açıdan Birinci Korintliler 15/28’de geçen “Her şeyde her şey olan Tanrı” ifadesinin de panteist monizm olmadığını ifade etmiştir.214 Yeni Ahit metinlerinin Tanrı ile birliği ifade eden cümlelerinin Tanrı ile ontolojik bir özdeşlik ifade etmediği ve panteizme kapı aralamadığı vurgulanmaya çalışılmıştır. Parrinder, Yeni Ahit metinlerinden215 yola çıkarak panteist anlamda İsa’nın bir Tanrı olduğu düşüncesi çıkmayacağını söylemiştir. Parrinder’e göre, İsa hem mistik birliğin bir ortağı, hem de Baba ile bir olmanın bir prototipi olarak görülmelidir.216 Martin Buber de İncillerde geçen “I am Thou and Thou art I” (Ben senim sen de bensin) gibi ifadelerin Baba’nın ancak oğul ile bilinmesi şeklinde anlaşılmasının daha doğru bir yaklaşım olduğunu belirtmiştir.217 Buber, Baba ve Oğul’un benzer özlere sahip olduğundan ikisi arasındaki birliğin ancak bilgi ve aşk ile tanımlanabileceğini söylemiştir.218 İsa ve Tanrı arasındaki bağ, problemli yapısına rağmen Hıristiyan mistisizminde sürekli vurgulanmış ve havariler ve azizler yoluyla bu bağın hep canlı olduğu dile getirilmiştir.

212 Parrinder, Mysticism in the World Religions, 44. 213 Parrinder, Mysticism in the World Religions, 14. 214 Parrinder, Mysticism in the World Religions, 144.

215 Matta 11/27’de geçen “Babayı oğuldan başkası bilemez” ile Yuhanna 10/30’da geçen “Ben ve Baba biriz” ifadeleri buna örnektir.

216 Parrinder, Mysticism in the World Religions, 142.

217 Martin Buber, I and Thou, trc. Ronald Gregor Smith, 2. Baskı (New York: Collier Books, 1965), 85. 218 Buber, I and Thou, 85. Bütün bu ifadelere rağmen Hıristiyan düşüncesinde Tanrı’nın aşkınlığı ve içkinliği tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Fârûkî İsa’nın hem Tanrı hem de insan olarak kabul edilmesinden dolayı Hıristiyan düşüncesinin muğlak bir yapıda kaldığını hem aşkınlığı hem de içkinliği savunmakla tutarlı bir duruş sergilemediğini ifade etmektedir. Bk. Fârûkî, İslam ve Diğer İnançlar, 85.

56

Hıristiyan mistisizminde Kutsal Ruh’un önemli bir yeri vardır. Çünkü İsa ve Tanrı arasındaki mistik bağ, Kutsal Ruh aracılığıyla gerçekleşmiştir. Ayrıca Kutsal Ruh, Tanrı’nın İsa ile mistik iletişimini havarilere ve Pentikost günü219 de diğer inananlara aktarmıştır. Bu durum Elçilerin İşleri 2/2’de şu şekilde anlatılmaktadır:

“Pentikost Günü geldiğinde bütün imanlılar bir arada bulunuyordu. Ansızın gökten, güçlü bir rüzgârın esişini andıran bir ses geldi ve bulundukları evi tümüyle doldurdu. Ateşten dillere benzer bir şeylerin dağılıp her birinin üzerine indiğini gördüler. İmanlıların hepsi Kutsal Ruh’la doldular, Ruh’un onları konuşturduğu başka dillerle konuşmaya başladılar.”

Buradan hareketle, Hıristiyan inancının Kutsal Ruh'un etkisiyle, diğer bir ifade ile mistik bir müdahale ile yayıldığı düşünülmüştür.220 İsa vasıtasıyla gelen bu Kutsal Ruh’un inayeti havarileri güçlendirmiştir. Böylece onlar âmâ, topal, felçli hastaları iyileştirmiş hatta ölüyü bile diriltmişlerdir.221 Bu açıdan Kutsal Ruh, Hıristiyan mistikleri tarafından Tanrı’nın gücünü yansıtan, tefekkür ve dua ile kendilerine güç veren, ruhsal aydınlanmalarını artıran ve böylelikle onları Tanrı’ya yaklaştıran bir aracı olarak kabul edilmiştir.222 Kutsal Ruh’un mistik gücüne dair diğer bir örnek ise Samiriler’in Hıristiyanlığı kabulüdür. Buna göre Petrus ve Yuhanna Samiriler’e Tanrı'nın kelamını iletmiş, onlar ellerini Samiriler’in başlarını üzerine koymuş ve böylelikle Kutsal Ruh'un enerjisi ile dine girmişlerdir.223

Hıristiyan mistikler Tanrı suretinde yaratıldığı için insanın Tanrı’ya doğrudan ulaşabileceğine çünkü Tanrı’nın bu kodları insanoğluna yerleştirdiğine inanmaktadır.224

Mistiklere göre yedi sakramentten yola çıkarak sayıların sembolik anlamlarını çözmeye çalışan bir mistik, bu yolla piramitlerin, katedrallerin, müziğin, kozmosun ve insanın

219 Pentikost, “Ellinci” anlamına gelen ve Paskalya bayramından sonra 50. günde kut lanan bayramdır. Bu günün, İsa'nın göğe yükselişinden sonra, kutsal ruhun havarilerin üzerine geldiği gün olduğuna inanılır. 220 Fanning, Mystics of the Christian Tradition, 17.

221 Fanning, Mystics of the Christian Tradition, 17. 222 Oliver, Mysticism: A Guide for the Perplexed, 82. 223 Fanning, Mystics of the Christian Tradition, 17. 224 Scott, Aspects of Christian Mysticism, 9.

57

sırlarına erişebilecektir.225 Mistikler cennetten düşen insanın günahkârlığını lanetlemek yerine Tanrı'nın, Kutsal Ruh’un ve Logos’un sevgisiyle kuşatıldıkları üzerinde dururlar. Yani Hıristiyan mistikler bu olumsuz durumları yeniden doğuşun işaretleri olarak kabul etmiştir.226

Hıristiyan mistisizminde Tanrı’nın huzurundan düşmeye sebep olan ilk günahın da farklı yorumlandığını görmekteyiz. Hıristiyan mistik geleneği ilk günahı bir düşüş veya trajik bir felaket olarak görmek yerine, insanoğlunun bilincinin zayıflığı ve tabiatının gerektirdiği bir sonuç olarak kabul etmiştir.227 Bu düşüş insanın manevi yönden olgunlaşması için gerekli olan bir aşama olarak benimsenmiştir. Mistiklere göre günahın bilincine varan insanoğlu bunu tadıp günahtan arınmalı, ondan kaçınmalı ve felaha kavuşmalıdır. Böylelikle Hıristiyan mistik geleneği insanın düşmesi ile Tanrı’nın lütfu ve sevgisinin açığa çıkacağını ve kötü görülen bu düşüşün iyiliğe dönüşeceğini benimsemiştir.228 Mistikler, inanan insanın Tanrı’nın insanlık için tasarladığı merhamet dolu planına umutla bakarak) zamanın kaos ve sarsıntılarını aşacağını düşünürler.229

Dolayısıyla mistik Hıristiyanlık düşüşü bir felaket olarak kabul etmemiş, insanın kemâle ermesi için gereken bir basamak olarak değerlendirmiştir.

Buraya kadar Hıristiyan mistisizminin Tanrı, İsa, Kutsal Ruh ve insan anlayışı ele alınmıştır. Bundan sonraki paragraflarda ise Hıristiyan misitisizminin toplumsal yönü, sakramentlerin mistik yorumları ve mistik hareketlerin yapısı tahlil edilecektir.

Hıristiyan mistisizminin topluma hitap eden yönü İsa'nın ikinci gelişi ile acıların ve sıkıntıların biteceğine dair apokaliptik beklentilerdir. İsa’nın çarmıha gerilişinden hemen sonra başlayan bu beklentiler Hıristiyan mistiklerinin diğer inananlardan daha farklı yollara sevk etmiştir. Erken dönemden itibaren mistiklerin İsa’nın gelişine kendilerini hazırlamak için nefis terbiyesi230 ve münzevi hayatı tercih ettikleri bilinmektedir.

225 Ali Erbaş, Hıristiyan Ayinleri: Sak ramentler (İstanbul: Nun Yayıncılık, 2003), 82. 226 Tarnas, Batı Düşüncesi Tarihi: Antik Yunan’dan Modern Döneme, 208.

227 Tarnas, a.g.e., 208. 228 Tarnas, a.g.e., 209. 229 Tarnas, a.g.e., 213.

230 İsa’nın dünya malına karşı duruşunun Gnostiklerin dünyayı ve içindekileri kötü görmesinden farklıdır. İsa’nın ve ilk Hristiyanların dünyaya mesafeli oluşları daha ziyade yakında geleceği düşünülen kıyamete manevi olarak hazırlanma için dünyevi meşgaleleri bir kenara bırakma anlamında bir hayat yaşamak

58

Özellikle dördüncü yüzyıldan itibaren Tanrı’nın yolunda olmak için çabalayan münzevi asketikler bu gruplara örnek teşkil etmektedir. Bu insanların dış dünyanın kötülüklerinden sakınmak için uzlete çekilmeleri, Tanrı ile bir olma düşünceleri, beden ve nefislerini kontrol altına alma idealleri mistik Hıristiyanlığa güç katmıştır. Bu münzevilerin ruhun mükemmelleşmesi amacıyla kurulan manastır hayatının temellerini attığı da söylenebilir.231

Ayrıca Hıristiyan mistisizminin bütün insanların Tanrı’nın inayeti ile yükseleceğini söyleyerek mistisizmi, seçkinlerden halkın seviyesine indirdiği savunulmuştur. Bu anlayış, Hıristiyan mistisizminin, Yahudi mistisizminden ayrıldığı nokta olarak kabul edilmektedir. Zira Yahudi mistisizmi çağlar boyunca Rabbani teorilerin akademik yoğunluğunda boğulurken, Hıristiyan mistiklerin dinî metinlerdeki günahtan arınma, aydınlanma ve birliğe dair işaretleri halkın anlayacağı şekilde ele aldıkları dile getirilir.232

Yani Yahudi mistik hareketinin Rabbani yazarların etkisiyle daha çok kitabi, kısmen de anlaşılması zor teoriler ürettiği, Hıristiyan mistiklerin ise halkın anlayabileceği daha somut idealler peşine düştükleri söylenmiştir.

Hıristiyan mistisizminin üzerinde durduğu diğer bir husus ise, sakramentler gibi birtakım ritüellerin mistik yorumlarıdır. Bu doğrultuda sakramentlerin her birinin derin manaları içerdiği ve onların mistik bir yükselme aracı olarak düşünüldüğü görülmektedir.

Sakramentler, mistisizmin dönüşüm sürecinde olduğu gibi zamanla Eleusis ritüellerine benzer şekilde gizemli âleme kapı aralayan ve inananların daha ileri sırlara erişmelerini sağlayan uygulamalara dönüşmüştür. Mistik olgunlaşma anlamına gelen erginlenme törenleri böylece Hıristiyanlık ritüellerinde yaşamaya devam etmiştir. Hıristiyanlıkta vaftizin erginleyici, rahipliğe atanmanın da bir giriş ritüeli olarak değerlendirilmesi bu gizem mirasının sürdürüldüğünü göstermektedir.233 Bazı teologların sakramentleri misteria (gizem) olarak adlandırması, vaftizin bir mystikon (sır) olarak kabulü ve evharistiyayı kutlayanların büyük sırlara vakıf olacağının söylenmesi bu mistik algının

olduğundan teolojik bir karşı duruş değildir. Bk. Baş, Çölü Fethetmek -Geç Antikçağ’da Mısır Manastırları, 38; 44.

231 King, Christian Mystic, 20.

232 Dan-Lavinia Sherbok, Jewish and Christian Mystics an Introduction, 4.

59

bir göstergesidir.234 Yine evharistin “en yüce birlik” anlamına geldiği ve ekmek ve şarabın “hayat” ve “ruh” olarak kabul edilmesi de sakramentlerin mistik yönüne işaret sayılmıştır. Yuhanna İncili bu sakramentlerin mistik özelliklerini vurgulamak için en fazla tercih edilen kaynak olmuştur. Yuhanna İncili ekmek ve şarabı İsa’nın hayatı ve ölümü ile özdeşleştirmiş ve bu sakramentle İsa’nın ruhlarla iletişime geçtiğini belirterek mistik bir üslup kullanmıştır.235

Kilise kurumu tarafından kabul edilen yedi sakramentin mistik bir üslupla hangi anlamlara geldiğini şu şekilde özetleyebiliriz:

Sakramentler Mesih'in hayatına girişin yedi kapısıdır. Bu sebeple onlar âdeta insana seslenerek onları yeniden doğmaya (vaftiz), büyümeye (konfirmasyon), ve serpilip boylanmaya (evharist) çağırır. Bu serpilmenin sonucunda çabuk bozulabilir ve bu nedenle bağışlanmaya ihtiyaç duyar (tövbe). Hastalıklardan iyileşmeye ihtiyaç duyar (hasta yağlama). Kendi geleceğinin korumak için beşerî ilişkileri yerine getirmeye (evlilik) ve birliğini organize gücünü korumaya ihtiyaç duyar. (Rahip takdisi)236

Sakramentler yanında dua, tefekkür, vaaz ve çilenin de Hıristiyan mistisizminde Tanrı ile bir olmanın vesilesi olarak kabul edildiği görülmektedir. Bunlar ilahi hikmete kavuşmak için aşılması gereken basamaklar olarak değerlendirilmiştir. Bir mistiğin, İsa’nın hayatını tefekkür ettiğinde Kutsal Ruh’un da yardımıyla kendi durumunu düşünmesi beklenmektedir. Böylece mistiğin Tanrı’nın doğasına dair yoğun bir kavrayışa sahip olacağı ve nihayetinde İlahi birliğin doruk noktası olarak Tanrı’nın vizyonuna kavuşacağına inanılmaktadır.237

Hıristiyanlığın Kilise kurumu temelinde kazandığı kurumsal yapıya karşılık Hıristiyan mistiklerin kendine özgü uygulamaları bazı mistik hareketlerin heretik sayılmasına neden olmuştur.238 Özellikle dinî tecrübe dilinin sübjektifliği ve mistiklerin meşruiyet tanımları

234 Parrinder, Mysticism in the World Religions, 9. 235 Scott, Aspects of Christian Mysticism, 22. 236 Erbaş, Hıristiyan Ayinleri: Sak ramentler, 84. 237 Oliver, Mysticism: A Guide for the Perplexed, 80. 238 Batuk, Assisili Francis ve Hıristiyan Mistisizmi, 13.

60

kurumsal dinî otoriteler ile mistikler arasındaki çekişmesinin merkezini oluşturmuştur.239

Bazı Hıristiyan mistiklerin Kilise’nin formel ritüellere hapsolduğunu düşünmesi ve İsa’nın hayatından uzaklaştığı iddiaları onları alternatif yollara sevk etmiştir.240 Bütün bu nedenlerden dolayı bazı mistik hareketler, Kilise’nin hâkim resmî öğretisi ile ters düşmüştür. Mistiklerin manastırlarda ve cemaatlerinde kendilerine özgü kuralları uygulamaları, Kilise’nin koyduğu bazı kuralları farklı yorumlamaları da Kilise ile bazı mistikleri karşı karşıya getirmiştir.

Hıristiyan mistisizmi açısından diğer bir önemli konu da Doğu ve Batı Hıristiyanlığında yaşanan ayrılığın mistik gelenekte de yaşanıp yaşanmadığıdır.

Öncelikle asketik yaşam idealleri, çöl münzeviliği gibi etkenlerle Hıristiyan mistisizminin Doğu’da ortaya çıktığı, bu açıdan Doğu Hıristiyanlığındaki mistik yapının daha belirgin olduğunu söyleyebiliriz. Bu doğrultuda Hıristiyan mistisizminin erken dönem örneklerini teşkil eden çöl mistisizminin yüzyıllar boyunca Hıristiyan yaşamına kaynaklık etmesinden hareketle, Batı mistisizminin temellerinin Doğu’da atıldığı da ileri sürülmüştür.241 Hıristiyan mistisizminin Doğu temelli olduğunu düşünen bazı araştırmacılar, Batı Hıristiyan mistisizminin Athanasius ve Basileus gibi Doğu kökenli öğretmenlere çok şey borçlu olduğunu savunmuşlardır.242 Ancak diğer taraftan Augustinus, Dionysius, Bingenli Hildegard, Meister Eckhart, Assisili Francis ve Avilalı Teresa gibi Batı kökenli mistikler de Hıristiyan mistisizminin daha ön plana çıkmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla her iki mistik geleneğin de Hıristiyan mistisizminde farklı noktalarda etki ettiği söylenebilir. Bu nedenle Doğu ve Batı Hıristiyanlık tarihinde görülen mücadeleler ve teolojik ayrışmaların aksine Hıristiyan mistisizmi için böyle bir ayrışma olduğu söylenemez. Her iki geleneğin de dayandığı temel dinamiklerin benzerliği, mistik tecrübe, inanç ve tefekkür gibi kavramların ortak kullanımı böyle bir

239 Oliver, Mysticism: A Guide for the Perplexed, 84.

240 Sıradan Hıristiyan toplumunun yanında azizler sınıfı da zamanla öne çıkmaya başlamıştır. Hatta keşişlerin melekleşmiş insanlar oldukları ve manastırların da melekler topluluğu olarak anılmaya başlaması mistik temelli akımların Kilise’ye alternatif olmaya baş ladığını göstermektedir. Bk. Baş, Çölü Fethetmek, 14.

241 Benedicta Ward, “Preface”, The Sayings of the Desert Fathers: The Alphabetical Collection (Michigan: Cistercian Publication, 1984), xvii.

61

ayrılık olmadığını göstermektedir. Bunun yanında her iki ekol temsilcilerinin Doğu ve Batı mistisizminde referans alınması keskin bir ayrımın olmadığına delil sayılmıştır.

Ancak Doğu ve Batı Hıristiyan mistisizminin ortak bir mirası kabul etmesine rağmen Batı Hıristiyan mistisizminin Augustinus ve Dionysius ile Doğu Hıristiyan mistisizminden bağımsızlaştığını söylemek mümkündür.243