• Sonuç bulunamadı

Mimari Tasarım Sürecinin Bir Alt Süreci Olarak “Uygulamaya Yönelik Ayrıntıda Tasarım”

4. “UYGULAMAYA YÖNELİK AYRINTIDA TASARIM”

4.2. Mimari Tasarım Sürecinin Bir Alt Süreci Olarak “Uygulamaya Yönelik Ayrıntıda Tasarım”

Birçok bilim dalının çok çeşitli çalışmalarına rağmen, yaratıcı etkinlik olarak tasarımın ve tasarım sürecinin, yaratıcı tasarımcının zihnindeki oluşumu tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Çok çeşitli verilerin tasarımcıya bir girdi oluşturması ve bir süre sonra bu girdilerin önce bir ‘konsept’ sonrada çoğu zaman uygulanacak

nitelikte bir çıktıya dönüştüğü bilinmekte ancak girdiler ve ‘konsept’ arasında tasarımcının zihninde olan etkinlikler tam olarak çözülebilmiş değildir [4].

Yaratıcı bir etkinlik olması nedeniyle ‘mimarlık’ da birçok araştırmanın konusu olmuştur. Bu noktada mimarın-lığın tarihsel süreç içindeki durumuna değinmek yerinde olacaktır, çünkü her ne kadar mimarlık temel mesleklerden biri olarak görülüyor olsa ve geçmişi uygarlığın başlarına kadar dayandırılsa da, 20. yüzyılın ilk çeyreğiyle birlikte özellikle endüstri devriminin etkisiyle mimarlık da yeni bir anlam ve biçim kazanmıştır.

Mimarı anlatan güzel bir tanım mimarın bir orkestra şefi olmasıdır. Gerçekten de tarihsel sürece bakıldığı zaman mimar bir binayı tasarlayan ve bunun yanında tasarımını gerçeğe dönüştürebilmek için bizzat uygulamada da etkin bir şekilde çalışan, neredeyse tüm yapım işlerini bilen ve yapabilen, adeta çok kalifiye bir ustabaşı olarak nitelendirilebilecek bir konumdadır. Yani mimar tüm müzik aletlerini çalabilen, besteyi yapan ve aynı zamanda orkestrayı yöneten bir orkestra şefidir [14].

Ancak 20. yüzyılın ilk çeyreğiyle birlikte yukarıda da sözü edildiği üzere endüstri devriminin etkisiyle üretimin her alanında bir hızlanma olmuştur. Bu mimarı-lığı iki yönden etkilemiştir. İlki bina üretimi de diğer endüstri kolları gibi hızlanmış ve binalar büyümeye ve karmaşıklaşmaya başlamıştır. Bu noktada mimarlık için iki önemli tarih de göze çarpmaktadır, 1900 yılında Fransız mimar Auguste Perret’in ilk betonarme apartmanı yapması ve 1908 yılında Otis’in günümüzdeki anlamıyla asansörü yaratmasıdır. Bu iki tarihe çelik endüstrisinin geçirdiği devrim ve yapısal çeliğin yaygınlaşması da eklenince binalar kaçınılmaz bir şekilde büyümüş ve karmaşıklaşmış ve bir o kadar da üretimleri hızlanmıştır. İşte bu sebeplerden ötürü mimar gitgide kafasında tasarladığı ‘şeyi’ üretim aşamasına yetiştirmekte zorlanmaya başlamıştır. Eskiden mimarlar tasarımları hakkında temel kararları verdikten sonra üretim aşamasında yeri geldikçe detaylarla ilgilenmelerine rağmen süreç o kadar yavaş ilerliyordu ki mimarın o detaya yerinde bakması, düşünmesi ve ustaya anlatması için bolca vakti kalıyordu. Ancak 20. yüzyıl mimarının bu derece bir lüksü olamıyordu, çünkü hem üretim büyük bir hızla sürüyordu hem de aynı anda ilgilenilmesi gereken birçok detay oluyordu.

Bu haliyle mimarlar gitgide daha çok üretim aşamasından uzaklaşıp, genellikle üretimle inorganik bir bağa sahip olan, ofis ortamında çalışmak zorunda kalıyordu. Bunun yanında binaların büyüklüklerinin artması bina üretiminde başka uzmanlara ihtiyacı artırmıştı. Bu her ne kadar mimarların iş yükünü hafifletecek bir olgu gibi görünse de “orkestra şefinin” ilgilenmesi gereken yeni müzisyenler ve müzik aletleri, yani sürecin karmaşıklaşması anlamına da geliyordu.

Bu durum da, mimari etkinliği, tek başına bir mimarın tamamlayabilmesini zorlaştırdı ve organizasyonel bir yapıda olan mimarlık ofisleri ortaya çıktı. Bu ofislerde birden çok mimar aynı mimari tasarımın kimi zaman farklı, kimi zaman da aynı noktalarını tasarlamaya başladı. Ancak tüm yaratıcı etkinliklerde olduğu gibi mimarlığın da öznel bir niteliği vardır ve bu öznellik birden çok denk mimarın aynı tasarım üzerinde çalışabilmelerini ve anlaşabilmelerini zorlaştırmaktadır. Hatta günümüzde bazı mimarlar ‘one-man band’ [tek kişilik orkestra] olarak nitelendirilmekte ve mimari teknik çizimler için bile başka mimarlarla çalışmamaktadır.

Önceleri sadece ofislerde hiyerarşik kurgular oluştu. Bu kurgularda genellikle “baş tasarımcı”, onun oluşturduğu konsepti geliştiren ‘tasarımcılar’ ve ‘teknik çizimciler’ gibi kurgular ortaya çıktı. Ancak kimi zaman bu hiyerarşik düzenin bile yeterli olmadığı durumlar oluştu. Bu durumlar da ofisler arası işbirliklerini doğurdu ki bu durum da mimari tasarım sürecini en fazla bölen kurgu oldu [2].

Bir bina yapma isteğinden istenen binanın yapılmasına kadar geçen sürecin tamamı mimari tasarımı oluştursa ve bir bütün olarak ele alınması gerekse de, mimari tasarım; konsept, mimari tasarım, Uygulamaya Yönelik Ayrıntıda Tasarım, projelendirme, uygulama gibi alt sistemlere bölündü. Örneğin tasarlanan bir nesnenin ayrılmaz bir parçası olan, tasarımı nesnelleştirme işi yani detayların tasarlanması, konsepti oluşturan ofisten başka ofislerde ya da malzeme ve sistem üreticilerinde yapılabilmeye başlandı.

Bu durum da Uygulamaya Yönelik Ayrıntıda Tasarımın ‘Yapı Elemanı Seçiminde Malzeme’ deki tanımı olan; “Uygulamaya Yönelik Ayrıntıda Tasarım kavramıyla, bir yapının mimari tasarım dışında kalan ve bina, mekân ve yapı elemanı düzeyinde tasarımını etkileyen, strüktürel, yapısal, fiziksel, kimyasal ve teknolojik

parametrelerin tümü kastedilmektedir.” Şeklinde tanımların ortaya çıkmasına neden oldu [25].

Mimari tasarım sürecinin günümüzdeki karmaşık yapısına, sürece birçok farklı disiplinin dahil olmasına ve bütün bunların büyük bir hızla yapılması gerekliliğine rağmen sürecin her aşaması birbirleriyle etkileşim içinde ve eşzamanlı yürümelidir. Bu sayede “baş tasarımcının” aklındaki mimari tasarım fikri en doğru bir şekilde ve bozulup değişmeden gerçekleştirilebilir.

Mimari tasarım sürecinin taşıyıcılık ile ilgili konularından söz edecek olursak, konsept aşamasında, örneğin bir sömelin hesaplanmış büyüklüğünü bilmek pek mümkün olmasa da, sadece “baş tasarımcının” ampirik bilgisine dayanmak da pek doğru olmayacaktır. Oysa statik ile ilgili bir uzmanla etkileşim içinde işleyen bir tasarım sürecinde yine hesaplanmış sömel büyüklüğü bilinemese de yaklaşık bir büyüklük bilinebilir ve hesaplama sonrası görsel olarak ilgisiz bir sonuç ortaya çıkmaz.

Bir duvar veya çatıdaki katmanlaşma da yine mimari tasarım sürecinin en başında belli olması zor bir nitelikte olsa da, işi sadece “baş tasarımcının” tahminlerine bırakmak da pek anlamlı olmayacaktır. Çünkü günümüz malzeme ve sistem çeşitliliğinde “baş tasarımcının” hepsine hâkim olması zordur ve bu katmanlaşmanın nasıl bir duvar, ne kalınlıkta bir duvar gibi tasarımı ve görsel etkiyi son derece ilgilendirdiği bir gerçektir.

5. MİMARİ TASARIM SÜRECİNİN GERÇEKLEŞTİĞİ YERLER OLARAK

Outline

Benzer Belgeler