• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE

3.1. Kuva-yı Milliye’nin Tanımı

60

“Malûmu Âliniz Istanbulda Hükümeti merkeziye vardı ve bütün kuva oraya merbut idi.

Hükümeti merkeziye düşmanların şiddetli çemberi içinde idi, siyasî, askeri, sıkı bir çember vardı, işte böyle bir çember içinde vatanı müdafaa edecek, milletin ve devletin istiklâlini muhafaza edecek kuvayı umumiyei millete emrediyorlardı. Bu tarzda yapılan emirlerle vesaiti millet ve devlet vazaifi asliyesini ifa edemiyordu ve edemezdi. Bu vesaiti müdafaanın birincisi olan ordu da, ordu namını muhafaza etmek ve bu namı izhar etmekle beraber bittabi vazifei asliyesini ifadan mahrumdu. İşte bunun içindir ki vatanı müdafaa ve muhafazadan ibaret olan vazifei asliye, doğrudan doğruya milletin kendisine teveccüh etmiş bulunuyordu. Millet orduya; kendi içinden teslim ettiği efradını, düşman tecavüzüne maruz kalan mıntakaların müdafaasına, düşman tasallutuna uğrayan kardeşlerinin hayatının muhafazasına memur etmeğe mecbur olmuştu. İşte buna kuvayi milliye diyoruz ve bütün kainat böyle diyor.”

Mustafa Kemal Paşa aynı konuşmasında; çalışmamızın ilerleyen kısımlarında farklı bölgelerdeki teşkilatlanmalarını göreceğimiz; Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı’nı da tanımlayarak, Kuva-yı Milliye ile ilişkisine şu şekilde açıklık getirmiştir:

“Asıl milletin vahdetini vücuda getiren ve İstanbulun içinde bulunduğu şeraite rağmen, bu vahdeti dahile ve harice göstermeğe müteveccih bir maksat için yapılan teşkilât ise yalnız kuvayi milliye efradından zikrettiğimiz müsellâh efrattan ibaret değildi. Bilâkis bütün memlekette ve memleketin en hücra köşelerinde bile vücuda gelmiş doğrudan doğruya kanunî ve medenî bir teşkilâttır ki ona «Müdafaai Hukuk» teşkilâtı diyoruz.

Onda silâh mevzubahs değildir. Belki medenî, içtimaî ve umumî noktai nazardan siyasî bir cemiyet demektir ve bu cemiyetin her vilâyet ve müstakil livalarda – biliyorsunuz- heyeti merkeziyeleri vardır, heyeti idareleri vardır, işte Hükümeti merkeziyede merci bulamıyan orduda, bittabi bir taraftan himaye edilmek, idame edilmek, sevk ve idare edilmek lüzumunu duyuyordu ve bu suretle Müdafaai Hukuk Teşkilâtı, kuvayi müsellahayı içine almış oluyordu.

Bunu bir manzara olarak tasavvur edersek demek ki; tstanbulda bir Hükümet vardı ve onun zahiren bir ordusu vardı, fakat bir şey yapmıyordu. Diğer taraftan millet var ve milletin tesanüt ve vahdetini temin eden bir şebeke var. Sonra yine bir kuvvet var ki bu teşkilâta tabi ve bunun ismi de Kuvayi Milliye...”

Mustafa Kemal konuşmasının ilerleyen kısmında halk ile Kuva-yı Milliye ilişkisini de açıklayarak kavrama dair ayrıntılı bir tanım yapmıştır:

“[...]Diğer mühim bir meseleden bahsetmek lâzımdır. O da orduya bakan, iaşe ve ilbas eden Hükümeti merkeziye idi. Kuvayi milliyeyi iaşe eden doğrudan doğruya milletin kendisi idi ve millet tabiî ancak duçarı taarruz olan yerdeki kısmı deruhde etmiş bulunuyordu.

İlk tehlikeye maruz kalan bu civar halkı; bittabi kendi mevcudiyetlerini ve menfaatlerini muhafaza için lâzım gelen kuvvetin iaşe ve ilbasına sarfedilecek parayı kendi aralarından toplamışlardır. Fakat böyle nazik meselelerde icabı gibi teşkilât ve tertibat olmazsa hiç şüphe edilmemek lâzım gelir ki birçok yanlışlıklar olur. Bunun önüne geçebilmek için tevessül edilecek yegâne çare; gayri muntazam ve gayri resmî usul ve şekilleri bertaraf etmektir.

Hükümeti merkeziye âmil ve hâkim oldukça, dahili memlekette ecanibin tesir ve müdahalesi bulundukça, buna bittabi imkân bulunamaz.

Halbuki vaziyet tebeddül etmiştir. Millet mukadderatım bizzat deruhde etmiştir. Kuvvetlerin iyi istimal edilmesi lâzımdır.

Kuvayi milliye, ordu, her şey, her vasıta artık doğrudan doğruya milletin tahtı emrindedir.”

Araştırmacılar tarafından; Kuva-yı Milliye tanımı genel olarak özünde aynı olmakla birlikte farklı tanımlar ile zenginleştirilmiştir. Abdulhaluk M. Çay ve Yaşar Kalafat; Kuva-yı Milliye’yi “yurdumuzu parçalamak üzere harekete geçen İngiliz, Fransız, Yunan ve İtalyan kuvvetlerine karşı açılan cephelerde çarpışmak üzere

61

teşkilatlanan bölge milis kuvvetleri”207 olarak tanımlarken İhsan Gencer ve Sabahattin Özel, Kuva-yı Milliye’ye ilişkin dar ve geniş olmak üzere iki farklı tanım getirmiştir. Dar anlamıyla “Milli Mücadele’de düzenli ordu kuruluncaya kadar düşman karşısında mücadele eden silahlı kuvvetler” geniş anlamda ise “Milli mücadelenin bütünü”208 olarak tanımlamışlardır. Yavuz Ercan’da aynı şekilde dar ve geniş olmak üzere iki farklı tanım yapmış ve Kuva-yı Milliye’yi dar anlamıyla

“Düzenli ordu birlikleri dışında, bir tür gerilla savaşı ile mücadele veren, sevk ve idareleri merkezi bir komutanlığa bağlı olmayan silahlı gruplar” geniş anlamda ise

“Kurtuluş Savaşı’nın bütünü”209 olarak ifade etmiştir. Gayrinizami Harp üzerinden inceleyeceğimiz araştırmamızda Kuva-yı Milliye; Gencer, Özel ve Ercan’ın dar şekilde yapmış oldukları ilk tanım üzerinden incelenecek olmakla birlikte Enver Behnan Şapolyo’nun kavrama getirmiş olduğu zengin tanım çalışmamızın ana noktasını oluşturacaktır.

Enver Behnan Şapolyo; Kuva-yı Milliye ve Kuva-yı Milliyeci kavramlarına getirmiş olduğu tanımlarda; “Türk Milletinin hareketli, galeyanlı ve mefkûreli devresine Kuva-yı Milliye”, “Hiçbir resmi makamdan emir almadan, yalnız maşeri vicdanından emir alan Hürriyet ve İstiklal mücahitlerine ise Kuva-yı Milliyeci” adını vermiştir. Kuva-yı Milliye’nin özelliklerine yönelik olarak ise; “Nizami bir orduya sahip olmayan, halk teşkilatına dayanan, gerilla harbi yapan milli çete, gönüllü ordusu ve milis kuvvetler” olarak kavramı genişletmiştir. Yazar, son olarak “Kuva-yı Milliye için tek bir cephe olmadığı vatanın bütün sathının onlar için mücadele yeri olduğu” vurgusu ile gayrinizami harbin şekilsiz boyutu ile örtüşen bir tespitte bulunmuştur.210 Şapolyo’nun yapmış olduğu bu tanım içerisindeki detaylı özelliklerin gayrinizami harbe ilişkin öğeler ile örtüşmesinden dolayı çalışmamız bahsi geçen bu tanımlar üzerinden yürütülecektir.

Kuva-yı Milliye teşkilatlanması bölgeler arasında benzerlik göstermekle birlikte savaşçılara verilen isimlendirmelerde farklılık göze çarpmaktadır. Ege bölgesinde kurulan Kuva-yı Milliye teşkilatlanmasının komutanına “Efe”, tecrübeli komutanlarına “Zeybek”, askerlerine “Kızan”211, Trakya ve Kocaeli mıntıkasındaki

207Abdülhaluk M. Çay ve Yaşar Kalafat, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Kuvay-ı Milliye Hareketleri (Ankara: Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1990), 7.

208Gencer ve Özel, age, 141.

209 Ercan, age, 231.

210 Enver Behnan Şapolyo, Kuva-yi Milliye Tarihi: Gerilla (Ankara: Yıldız Matbaası, 1957), 7.

211 age, 48.

62

Kuva-yı Milliye komutanına “Kaptan”, maiyetlerine “Uşak”212, Güney Anadolu’da ise bu halka dayalı direniş örgütlenmeleri “Çete”213 kavramı ile adlandırılarak, genel olarak liderlerine “Reis”, maiyetlerine “Mücahit” adı verilmiştir.214

Sonuç olarak; İstanbul Hükümeti’nin, Yunanlıların İzmir’e çıkmalarına, tüm yurttaki işgal ve baskılara karşı kayıtsız kalması ve halkı savunmasız bırakmalarının sonucunda; kendi vatanlarını, yöresini ve namuslarını korumayı gaye edinen halkın silahlanması sonucunda Kuva-yı Milliye doğmuştur. Kuva-yı Milliye, Mondros Mütarekesi hükümlerine dayandırılan işgallerin Anadolu’nun muhtelif yerlerinde farklı zamanlarda uygulanmasından dolayı her yerde aynı anda doğmamış olmasına rağmen hızla genişleyerek yaygınlaşmıştır.