• Sonuç bulunamadı

3- Konfederal Yönetim Modeli: bu modelde ortaya çıkan devlet ise kendi iradeleriyle bir araya gelen ve belli konularda yetkiyi üst bir makama veren, ama kendi kararlarını

1.4. Üniter Devlet Modeli : B ir Fransız Đcadı Olarak Üniter Devletin Doğuşu 1. Monarşi Dönemi ve Merkezileşme Yönünde Đlk Kurumsal Adımlar

1.4.4. Yetki Genişliği

Üniter yönetimlerde merkez yetki genişliği vasıtasıyla çevreye yetki aktarmış olsa bile yasama, yürütme ve yargı ile ilgili bütün yetkiler merkeze aittir ve başkentteki merkezi teşkilatlarda toplanmıştır. Merkez organların yetki alanı bütün ülkedir. Çünkü bütün ülkeyi ve bütün bireyleri ilgilendiren faaliyetler yürütmektedir. Yetki genişliği ilkesi

çerçevesinde valilik gibi merkezi kurumlar genel yönetim hizmetlerini merkez organa hiyerarşik olarak bağlı kalarak yerine getirir. Merkezi organlar, merkez organ adına taşrada devletin bazı yetkilerini kullanır. Yani merkezi organ, merkez organın çevredeki uzantısıdır farklı bir varlık taşımaz ve merkez yapının devamıdır (Nalbant, 1997: 32). Merkez sadece bütün kararların alındığı yer değil, ayrıca burada alınan kararları ülke sınırları içinde bütün birimlere ulaştıracak iletişim ağının da tasarlandığı yerdir. Yerel birimlerde hizmetlerin nasıl sunulacağı üst yapı olarak işlev gören merkez bakanlıklarda kararlaştırılmaktadır (Rose, 1985:14).

Üniter yönetim modeli taraftarları bazı durumlarda katı merkeziyetçilik ile hemen her konuda alt yönetim kademelerine direktif vererek yönlendirmenin merkezi yönetimin yükünü istenen oranda azaltmadığını ve her karar aşamasında kendini merkez yönetime danışmak zorunda hisseden diğer yönetim kademelerinin yönetim kapasitesini zayıflatarak bu kademeleri çekingen pasif ve yetkilerini kullanmak konusunda korkar hale getireceğini kabul ederler (Bogdanor, 1977: 158). Bunun üstesinden gelmek için bazı kararların merkezde alınmasına rağmen uygulamayı çevre örgütlerine bırakarak istenen sonuçlara merkezi yönetimin iyi tasarlanmış etkin taşra teşkilatları aracılığı ile ulaşmaya çalışırlar. Yani ademi merkeziyetçilik ile elde edilebilecek idari verimliliğe yetki genişliği çerçevesinde oluşturulmuş kurumlar ile ulaşmanın da imkanlar dahilinde olduğunu öne sürerler. Hatta ademi merkeziyetçilik sonucu ortaya çıkan çok kademeli yapıda bazı hizmetler yanlış ölçek ve yanlış kademe de sunulması ile ortaya çıkacak kaynak israfı da önlenmiş olur (Treisman, 2007: 12).

Yetki genişliği ilkesi esasınca hizmet merkez teşkilat tarafından değil de merkezin taşra teşkilatı tarafından yürütüldüğünde en azından kurumlar arasında bir pazarlık gündeme geldiği için merkez teşkilatın gücü birazcık ta olsa zayıflar. Yalnız burada kurumlar arasındaki müzakereleri özerk birimlerin müzakereleri olarak yorumlamak doğru değildir. Federal yaklaşımdan farklı olarak üniter modelde merkez çevre teşkilatını istediği durumlarda ilga edebilir, yeniden şekillendirebilir veya aynı fonksiyonları yerine getiren yeni kurumlar ihdas edebilir. Bu düzenlenmelere bazen ulusaltı kademeden çok ciddi direnç ve muhalefet gelse bile bu sonucu değiştirmeye yetmez (Rose,1985: 25). Yetki genişliği birbiri ile müzakere edebilecek kademeler oluşturmaz, aksine üst kademe ast-üst ilişkisi bozulmadan ve üst kademenin yetkilerine sınırlama

getirilmeden yetkilerin bir kısmını taşraya aktarır ki sadece merkeziyetçilik yumuşatılarak etkinliği arttırılmaya çalışılır. Kökleri 17 Şubat 1800 tarihli Napolyon’ un valilik kanunu ile atılan yetki genişliği, genel idare hizmetlerinin taşrada yürütülmesi için başvurulan idari bir tekniktir ( Nalbant, 1997: 38).

Yetki genişliği gündeme geldiğinde merkez yönetimler bu durumdan tedirgin olurlar çünkü devredilen yetkiler diğer kademeler tarafından kullanılması merkezin memnun olmayacağı iki muhtemel sonuç doğurabilir (Bogdanor, 1977: 157) ki bunların birincisi yetkileri devralan kademenin hizmetleri bölgenin farklılıklarını da göz önünde bulundurarak çok başarılı sunmasıdır ki eğer bölge kültürel farklılıklarıda bünyesinde barındırıyorsa daha fazla özerklik hatta ayrılık talebinde bulunabilir. Merkez yönetimi tedirgin eden ikinci muhtemel sonuç ise, yetkileri devralan kademenin kurumsal kapasitesinin düşük olması ve yetkileri kullanırken sorumluluk almak konusunda istekli olmaması sebebiyle yetki devrinin başarısız olmasıdır. Böyle bir durumda, yetki devrinden öncekinden daha fazla merkezileşme gerekecektir ki bu zaten belli sorumlulukları devretmek için istekli olan merkezi yönetimi daha fazla sorumluluk almak zorunda bırakacaktır. Üçüncü ve merkezi yönetimi tedirgin etmeyen muhtemel sonuç ise devredilen yetkilerin merkezin tasavvur ettiği şekilde kullanılması ve istenen sonuçların elde edilmesidir. Ama bu noktaya varmak için merkezi yönetim yetki devredilen kademe ve ya kurumun kapasitesini doğru tesbit etmek ve süreci kavrayacak aşamaya gelinceye kadar danışma ve yönlendirme katkısı sağlamalıdır.

Yetki devrini zorlaştıran faktör, bu işlemin standart bir şekil ve ölçüsünün olmayışıdır. Çünkü hangi alanda ne kadar yetki devrinin yapılması gerektiği yapılan işin içeriğine ve elde edilmek istenen sonuçlara bağlıdır. Yani posta işlemlerinin devredilmesi ile eğitim hizmetlerinin devredilmesi aynı bağlamda değerlendirilemez. Daha standart olan işlerde alt kademelere daha az yetki devri gerekirken farklılık gösteren işlerin yapılması için yapılması gereken yetki devri ölçüleri ve alt kademelerin tek başına karar verme serbestileri aynı olmayabilir. Başka bir anlatımla, merkez yetki devrinde taşra örgütüne eğer belli bir serbesti tanırsa hizmet taşranın kendi rengini de katmasıyla değişliklik göstererek vatandaşların ihtiyaçlarına cevap verme açısından daha yeterli olabilir ama bu noktada ileri gidildiğinde üniter anlayışı zorlayabilir. Diğer yandan eğer geniş serbesti vermezse, üniter kriter karşılanmış olur ama taşra örgütü ve personel belli

görevleri yerine getiren mekanik bir yapıya dönüşür ve hizmet alıcı karşısında hiçbir otorite ve saygınlığı kalmaz. Dolayısıyla merkez kendini hizmetlerini başarılı bir şekilde sunabilmek için çevreye yetki devrederken bu işlemin şeklini ve sınırlarını en uygun tarzda ayarlamakla sorumlu görmektedir kendini (Rose, 1985: 30-31).

Merkezi yönetimin yetki alanı bütün ülkedir ve ülkenin bütün alanlarında uygulanacak politikalar bu merkez tarafından belirlendikten sonra merkezin kurumları ve personeli tarafından yürürlüğe konur. Ayrıca eğer merkezi yönetim ülkenin farklı bölgelerinde farklı uygulamaların gerekliliğini uygun görürse hizmetler çeşitlendirilebilir ama burada bütün yetkilerin nihai sahibinin merkezi yönetim olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Fakat ülkedeki farklı gelenekleri görmezden gelerek bütün ülke çapında uygulanan standart kurallar ile insanlar yasalar doğrultusunda şekillendirilmeye çalışılır. Tocqueville’e göre bu durumun uzun dönemdeki doğal sonucu yasalar ve insanlar arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanan problemlerin ortaya çıkmasıdır (Treisman, 2007: 59). Farklılıkların derin olduğu durumlarda gerçekten problemler çıkmıştır ve bunları aşmak için daha geniş yetkiler devredilmeye ve yetkiyi devralan kademelere müzakere hakkı da verilmeye başlanmıştır ki bu genellikle üniter yapılardan en küçük kopmayı bile federalizm yönünde sapma olarak algılayan Đngiltere gibi ülkelerde sözkonusu olmuştur. Galler ve Đskoçya’ya yönelik yetki devirleri Keating’e göre Đngiltere’de 1910’ daki Lordlar Kamarasının veto yetkisinin ilga edilmesinden sonra yönetimdeki en radikal değişimdir (Keating, 1998: 217). Fakat bazen yetki devri ne kadar geniş olursa olsun üniter yönetim dahilinde beliren problemin çözümü bu yolla mümkün olmayabilir ve çözüm için kalan en uygun idari teknik yerinden yönetim olur.