• Sonuç bulunamadı

Bölgeler Komitesi ve Bölgesel Yönetimlerin Değişen Konumu

BÖLÜM 2: AB BÖLGESEL YÖNETĐM POLĐTĐKALARI

2.5. Bölgeler Komitesi ve Bölgesel Yönetimlerin Değişen Konumu

Bölgeler Komitesi sadece AB mekanizmasının işlemesine olumlu katkıda bulunmamış ayrıca AB düzleminde temsil hakkına kavuşan bölgesel yönetimlerin ülkelerindeki konumunu da güçlendirmiştir. Bölgeler Komitesi’nin AB düzlemindeki zayıf konumu bir eksiklik olarak görülebilir, ama AB’deki kurumsal zayıflıklarına rağmen bu katılımları bölgesel yönetimlerin kendi ülkelerinde ellerini merkezi yönetime karşı güçlendirmiştir. Bölgeler Komitesi ile bölge kademesinin AB mekanizmasına katılması ile bölgelerin çok ciddi problemleri çözülememiş olsa bile bölge yönetim kademesi olarak kabul edilmiş ve aslında merkezi yönetimlere bağlı bölgesel yönetimler en azından Brüksel bazında serbesti sahibi ayrı bir yönetim kademesi olduğunu göstermiş oldu ( Harvie, 1994: 1).

Ayrıca Bölgeler Komitesi'nin kuruluşu ile bölgesel yönetimlerin 1980’lerin ortalarından beri bölgesel yönetimlerin çoğunlukla resmi olmayan zeminlerde bazen de zayıf istişari yapılar aracılığıyla yürüttüğü lobi çalışmalarına daha sağlam kurumsal bir zemin

sağlanarak ileri adımların atılması için önemli bir fırsat yakalanmıştır (Moore, 2008: 520). Yani Bölgeler Komitesi'nin çalışmaya başlaması ile bölgesel yönetimler bir yandan AB yapıları içinde daha etkin konum edinmek için uğraşırken diğer yandan merkezi yönetim ile tartışmalı konularda Brüksel’i çözüm için bir zemin olarak kullanmaya başlamışlar ve sıkça bu yola başvurarak merkezi yönetimleri bazı konularda bölgesel yönetimlere taviz vererek uzlaşma yolunu seçmek zorunda bırakmışlardır. Bu yüzden bölgeler için tartışmalı konularda Brüksel’e gitmek merkezi yönetimin katı gücünü aşındırma ve bölgesel yönetimlerin kendini ispat etme mekanizmasına dönüştüğü için Bölgeler Komitesi AB mekanizması içinde yer almaktan tüm kısıtlamalara rağmen hoşnutturlar. Bölgeler Komitesi aracılığıyla bölgesel yönetimlerin sadece merkezi yönetimlere karşın konumları güçlenmemiştir. Bölgeler Komitesi’nin kurumsal temellerinin zayıflığına ve kalıcı bir nüfuza kavuşamamasına rağmen AB kurumsal yapısı içinde yeralarak AB düzleminde de artan güçlerini göstermiş ve etkili çalışmalarla çok daha sağlam konum edinebileceklerinin farkına varmışlardır (Farrows & McCarthy, 1997: 24).

Bölgeler Komitesi ile sadece mevcut bölgesel yönetimlerin konumu güçlenmemiş ayrıca Komite’nin gittikçe güçlenen konumu ve etkili çalışmaları Đngiltere gibi bölgesel kademenin olmadığı üniter yapılı üye ülkeleri bile bu yönde ilerleme konusunda teşvik edici olmuştur. Aslında gerçekte olmayan fakat bürokratların harita üzerinde belirlediği bölgelerden müteşekkil Kuzeybatı Bölgeleri Derneği ve Kuzeybatı Bölgeler Derneği gibi oluşumlar ortaya çıkmaya başlamıştır (Loughlin, 1996: 157). Đngiltere’ de klasik üniter yapıların özellikle ekonomik düzlemde ortaya çıkan ihtiyaçları karşılamada yetersiz kaldığı ve dönemin karmaşık ihtiyaçları karşılamak için daha esnek ve çeşitli yapılara ihtiyaç duyulduğu yönündeki gittikçe güçlenen taleplerde Bölgeler Komitesi'nin çalışmalarının etkisi olduğu kabul edilmelidir (Hainsworth, 1993: 212-215).

Bölgeler Komitesi’nin AB karar verme süreçlerindeki kurumsal rolü küçük olmasına rağmen Bölgesel yönetimlerin AB içindeki kurumsal konumlarını güçlendirmesi anlamında başlangıç noktası oluşturması itibariyle oldukça önemlidir. Böyle bir yapının AB sistemi içindeki varlığı bile devlet merkezli bir kurum olarak inşa edilen AB’de bir dönüm noktasına işaret etmektedir. Çünkü bölgesel yönetimlerin AB mekanizmasında

resmi katılımcı konumuna yükselmesiyle artık devletin AB karar verme süreçlerindeki tek meşru aktör olma dönemi kapandığı gibi ülke dahilinde merkezi yönetimlerin düzenleyici rolleri sınırlandırılmaya başlanmıştır (Matthias, 2002: 219). Bölgeler Komitesi AB’nin devlet merkezli anlayışından bir kopmayı gösterdiği gibi bölgeler arasında bilgi ve tecrübe paylaşımını sağlayarak yeni işbirliği imkânları sunarak bölgesel yönetimlerin ortak problemlerinin çözümü için bir zemin sağlamıştır. Bu ortak zeminde bölgeler birbirlerinin uzmanlıklarından faydalanarak benzer sorunlar için ortak çözüm üretme fırsatını yakalamışlardır. Bölgeler Komitesi’nin yedi komisyonundan üç komisyon ve alt komisyonda temsilci bulunduran ve 1994 - 1998 yılları arasında yaklaşık yetmiş tasarı sunan ve sunduğu tasarıların çok büyük bir kısmı kabul edilen Bask gibi güçlü bölgesel yönetimler çalışmalara dinamizm katmıştır. Bölgeselleşme konusunda derin tecrübeleri olan ve ileri noktada bulunan güçlü bölgelerin tecrübelerini diğer bölgeler ile paylaşarak kısa geçmişi olan bölgelerin perspektiflerini genişleterek sağlam adımlar atmalarına katkıda bulunmuştur (Bourne, 2003: 281). Bu ortak faaliyetler ve ortak yönelimler bölgesel yönetimlerin daha güçlenmelerinin önünü açan ortak kimlik oluşturmaları sürecine çok önemli katkıda bulunmuştur.

Bölgeler Komitesi dahilindeki çalışmalar sonucunda bölgesel yönetimler konumlarını zayıflatan ayrım noktalarını uzlaşarak aşmak yönünde oldukça kayda değer ilerleme kaydetmişlerdir. Bölgeler Komitesi güçlü olmayan konumların ve başta Avrupa Konseyi olmak üzere diğer kurumların kendilerine yönelik tedirginliklerinin farkındaydı. AB dahilinde yönetime birşeyler katmak yolundaki yapıcı çabaları doğrultusunda Komite içinde uzlaşılaması zor farklı görüşler olmasına rağmen bu konuları Komite dışına taşıyarak AB’nin genel problemleri haline getirmemek ve işleyişi yavaşlatmamak konusunda olgun tavırlar sergilemiştir ki aldıkları kararların %66’sının oybirliği ile % 20’sinin % 75 ve üstü oy çokluğu ile alınmış olması bu konuda oldukça başarılı olduklarının bir işareti olarak kabul edilebilir (Hönnige & Kaiser, 2003: 3). Bölgeler Komitesi'nin uzlaşma yönündeki bu olgun tavrı geniş kesimlerin takdirini kazanarak Bölgeler Komitesi ve doğal olarak bölgesel yönetimler üzerindeki tedirginliklerin giderilmesine katkıda bulunmuş ve konumlarını güçlendirmiştir.

Bir kurumun konumunun güçlü olup olmadığı karar verme ve uygulama süreçlerindeki etkinliğe bakılarak değerlendirilir (Braun, 2000: 19). Oysa Bölgeler Komitesi'nin güçlenen konumundan bahsedildiğinde bunun kurumsal boyutları olan ilerlemelerden çok Bölgeler Komitesi'nin yaptığı olumlu ve başarılı çalışmalar sonucunda arttırdığı itibar ve kendisine yönelik hasmane tutumun azalması anlaşılmalıdır, çünkü Bölgeler Komitesi’nin karar verme süreçlerindeki rolü asli değildir. Yani AK ve AP’nin Bölgeler Komitesi'nin kararlarını göz önünde bulundurma zorunluluğu yoktur hatta bu kararları niçin dikkate almadığına dair açıklama bile yapılmamaktadır ve Bölgeler Komitesi en azından kendi tavsiye kararlarının nihai karar verilirken niçin göz önünde bulundurulmadığına dair resmi açıklama yapılmasını talep etmektedir (Jeffery, 1995: 255). Bu noktada resmi anlamda bir ilerleme olmamasına rağmen Farrows ve McCarthy’e göre diğer AB kurumları Bölgeler Komitesi kararlarına gittikçe artan derecede önem vermeğe başlamıştır ve bu Bölgeler Komitesi raporlarına da yansımıştır (Farrows & McCarthy, 1997: 40).

Bölgeler Komitesi şüphesiz bölgesel yönetimlerin konumlarını güçlendirmelerine katkıda bulunmuştur. Bölgesel yönetimlerin konumların güçlenmesinde Bölgeler Komitesi’ nin kuruluşu sonrasındaki diğer adım ise Maastricht Anlaşmasının bölgesel yönetim bakanlarının ülkelerini temsil edebileceği yönündeki 203 (146) üncü maddesi olmuştur. Tek Avrupa Senedi ve Maastricht Antlaşması’ndan sonra AB politikaları uygulamaya geçtikçe bölgesel yönetimler AB’nin artan yetkilerinin merkezi yönetimler kadar bölgesel yönetimlerin yetkilerini kısıtladığının görülmesiyle bölgesel yönetimler Brüksel’de daha güçlü temsil edilmenin gerekliliğini fark etmişlerdir. Merkezi yönetimlere ait olan yetkilerin AB’ye geçmesiyle önceleri bölgesel yönetimlerin hareket alanı genişlemiş, fakat zamanla AB bölgesel yönetimler standartlarını kurumsallaştırtıkça bu yetkiler bölgesel yönetimlerden AB’ye geçmeye başlamıştır. AB’nin devlet merkezli yapısı içerisinde devletler kaybettikleri yetkilerini AB ile yaptıkları müzakereler sonucunda farklı şekillerde telafi edebilirken bölgesel yönetimler karar verme süreçlerine katılamadıkları için kayıplarını telafi edemiyorlardı.

Bölgesel yönetimler bu dengesizliğin Avrupa Konseyin’de oy verme yetkisinin sadece merkezi hükümetlere verilmiş olmasından kaynaklandığını ve en azından bölgeleri ilgilendiren konularda kendilerine de karar verme süreçlerine katılma hakkı verilmesini

talep etmeye başlamışlardır. Bölgesel yönetimlere şartlı ve sınırlı da olsa AB Bakanlar Konseyin’de temsil hakkının verilmesi bu yönde ileri bir adımdı.

Bu düzenlemeyle bölgesel temsilcilere Avrupa Konseyin’de ve Konsey’in çalışma gruplarında belli konularda söz sahibi oldukları gibi sınırlı oy verme hakkı verilmişti (Van Der Knaap, 1994: 96). Bu madde bu hakkı merkezi yönetimlerin inisiyatifi dışında bütün bölgesel yönetimlere vermiş olsaydı gerçekten dönüm noktası denecek kadar önemli bir adım olabilirdi. Ama bunun yerine maddenin içinin doldurulması üye ülkelere bırakılmıştı ki merkeziyetçiliğin güçlü olduğu ülkelerde bunun hayata geçirilme şansı yok denecek kadar azdı. Ayrıca bölgesel temsilciler Avrupa Konseyi toplantılarına kendi bölgelerinin çıkarlarını temsil etmek amacıyla değil, ülkelerinin temsilcisi olarak katılabilirlerdi. Bütün bu sınırlamalara rağmen bu düzenlemeyle çok önemli bir aşamanın kapısı aralanmıştı ve imkandan 2004’e kadar ilk önce Belçika bölgeleri olmak üzere, Almanya landerları, Avusturya landerları ile Đngilere’ den Đskoç ve Gal temsilcileri faydalanmıştır. Bölgesel yönetimlerin oldukça güçlü olduğu Đspanya’ da bu yöndeki taleplerin önü zorlukla kesilebilmekte ve diğer üye ülkelerde de bu yöndeki talepler güçlenmektedir. Ama bölgesel yönetim temsilcilerinin AK konseyine katılma hakkının 1996’da verilmesiyle bölgesel yönetimlerin konumu üst bir noktaya çıkmıştır ama bundan sonra kaydadeğer herhangi somut bir ilerleme olmamıştır (Moore, 2008: 532).

AB bölgesel yönetim standartları oluştukça merkezi yönetimlere ait olan yetkiler AB’ye geçmeye başlamıştır. Ama tüm değişimlere rağmen AB hala devlet ekseninde çalışan bir yapıya sahipti ve devletler kaybettikleri yetkilerini AB ile yaptıkları müzakereler sonucunda farklı şekillerde telafi edebilerken bölgesel yönetimler karar verme süreçlerine katılamadıkları için kayıplarını telafi edemiyorlardı. Bölgesel yönetimlerin bu dezavatajlı durumlarını telafi etmek için yerel ve bölgesel yönetim kademeleri temelinde oluşturulmuş AP ikinci kademesinin kuruluşu gibi radikal öneriler yapılmışsa da (Hainsworth, 1993: 212) bu konuda herhangi kurumsal bir ilerleme sağlanamamıştır. Bu noktada kurumsal bir kazanım elde edemeyen bölgesel yönetimler AB’ye geçen yetkileri karşılığında AB dahilinde daha fazla inisiyatif kullanabilmek için bundan sonraki süreçlerde yetkinin vatandaşa en yakın kademeye ait olduğunu

vurgulayan yerinden yönetim ilkesini ön plana çıkarmaya başlamışlardır (Wincott, 1996: 403).