• Sonuç bulunamadı

Eski Bölgeler ve Yeni Bölgeler Ayrımı

BÖLÜM 2: AB BÖLGESEL YÖNETĐM POLĐTĐKALARI

2.3.6. Bölgeler Komitesi Đçindeki Ayrım Hatları

2.3.6.3. Eski Bölgeler ve Yeni Bölgeler Ayrımı

Bu ayrım AB 15 olarak adlandırılan AB eski üyelerine ait bölgeler ile AB ye en son katılan ve genellikle orta ve doğu Avrupa ülkeleri arasındaki farklılıklar üzerine kurulmuş bir ayrım hattını anlatmaktadır. Son katılan üyelerin çoğu katı merkeziyetçi bir komunist dönem geçirmiştir ve bölgesel yönetimleri ademi merkeziyetçilik yönünde ilerleme için bir fırsat olarak değerlendirmektedirler. Her ne kadar bölgeselleşme yönünde kayda değer ilerlemeler sağlasa bile bu yönetimler Bölgeler Komitesi’nde güçlü bölgelerin temposuna ayak uydurabilmek için gerekli tecrübe ve donanıma sahip değildirler ve bu konumları aktif bölgeleri rahatsız etmektedir (Moore, 2008: 524). 2.3.6.4. Zayıf (Đdari) ve Güçlü ( Müzakereci ) Bölgeler Ayrımı

Bölgeler arasındaki ekonomik temelli ayrım hattı belirgindi ama aynı oranda belirgin olan ve ekonomik ayrımı besleyen diğer ayrım hattı ise idari bölgeler ve müzakereci bölgeler ayrımıdır. Đdari bölgeler ile kasdedilen yukarıdan aşağıya idari bir mekanizma içinde şekillenmiş bölgelerdir. Müzakereci bölgeler ile aşağıdan yukarıya yani kendi içlerinde bir ekonomik veya kültürel dinamizm barındıran, yönetim mekanizması içinde kendine yer edinen bölgeler anlatılmaktadır. Mülki idari bağlamda bölgeler ve bunların komitedeki temsilcileri ülkeden ülkeye ciddi değişiklikler göstermektedir (Wagstaff, 1999: 190). Bir yanda Van Der Knaap’ın devlet benzeri dediği Yunanistan ve Danimarka gibi ülkelerden daha fazla bütçesi olan Kuzey Ren Westfalya gibi oldukça güçlü donanımları olan Alman, Avusturya ve Belçika bölgeleri varken (Van Der Knaap, 1994: 93) diğer yanda ise henüz emekleme aşamasında olan AB 15 dışındaki üye ülkelerin bölgeleri vardır ki aralarındaki fark kolayca kapatılacak gibi görünmüyor ve güçlü bölgelerin farklı statü talepleri de bunu doğrular niteliktedir (Moore, 2008: 524).

Üniter veya federal yönetim yapılarının güçlü ve zayıf bölgeler ayrımında etkisi vardır ancak bu ayrım sadece üniter veya federal yönetim yapıları ile açıklanamayacak kadar

karmaşıktır. Bu karmaşıklığın bir sebebi 1980’deki bölgesel reformlar sonucunda bazı üniter ülkelerde kendi yasama organı olan bölgelerin bile görülmeye başlanmış olmasıyla bu iki modelin de bazı özelliklerini taşıyan ve bölgeselleşmiş devlet olarak adlandırılan yeni bir modelin varlığıdır. Güçlü ve zayıf bölgeler ayrımının federal ve üniter devletler üzerine kurulmasının geçerliliğini kaybetmeye başlamasıyla zayıf ve güçlü bölgelerin belirlenmesi için mali ve idari imkanlarına bakılmaya başlandı ve daha özel olarak da bölgesel harcamaların kamusal harcamalar içindeki payına ve idari personel içindeki bölgesel personelin oranına bakılarak karar verilmeye başlandı. Bu noktada yasal anlamda üniter yönetim içinde kabul edilen Đspanyol bölgelerinin kamu harcamalarının üçte birini yapmaları ve yaklaşık bir milyon personel istihdam ederek oldukça güçlü konumda olmaları bölgelerin güçlü veya zayıf olmalarının üniter veya federal yönetim yapıları ile açıklanacak kadar basit olmadığını göstermektedir (Subirats, 2006: 177).

Ama yine de üniter ve federal ülkelerin bölgeleri arasında hiç fark yoktur denemez. Çünkü kendi ülkelerinde geniş yetkiler ve güçlü kadrolara sahip Alman ve Belçika bölgeleri kendi ülkelerindeki bu baskın konumlarını Bölgeler Komitesin’de de devam ettirmek istemişler. Hatta Bavyera, Kuzey Ren Westfalya ve Walonya gibi bölgeler komite içinde kendilerine farklı bir statü verilmesini talep etmişlerdir. Ayrıca federal ülkeler Bölgeler Komitesi’ ne genellikle kendi ülkelerinde önemli konum sahibi temsilciler gönderdi mesela Almanya dört federal bakan göndermiştir. Federal ve yarı federal AB üyeleri Bölgeler Komitesi’nin güçlü bir politik konum kazanacağını ve Bölgeler Komitesi’ne önemli yetkilerin devredileceğini ummaktaydılar. Oysa ilerleyen zamanda AB Bakanlar Konseyi’nin hasmane tutumu ve kendisine ayrılan yetersiz bütçe vesilesiyle Bölgeler Komitesi kendi uzmanlaşmış kadrosuna sahip siyaset yapma odağı haline gelmekten çok AB’ nin uzman kadrosundan faydalanan ve AB siyaset yapma süreçlerinin gölgesi altında kalmıştır (Jeffery, 1995: 247 ). Ayrıca Bölgeler Komitesi’ nin zaten yeterli olmayan harcamaları Avrupa Konseyi tarafından sınırlandırılmış ve sıkı denetim altına alınmıştır. Bu durum Komite’nin hareket kabiliyetini sınırlandırmış ve kendi ülkelerinde yeterli bütçe ve geniş bir uzman kadrosu ile çalışmaya alışmış Almanya ve Belçika temsilcilerini çalışmaların verimli olmasını engellediği sebebiyle rahatsız etmiştir.

Yani üye ülkelerin kendi içlerindeki anayasal ve idari geleneklerinin Bölgeler Komitesi’ne yansıması bir ayrışma hattına işaret ediyordu (Hönnige & Kaiser, 2003: 5). Đdari farklılaşma soyut alanlar yerine vergi toplama kapasitesi, yasama yetkileri, merkez- çevre bölgeler arasındaki farklılıkların ölçeği, yetki alanları gibi oldukça somut alanlar üzerine kurulmuştur. Đdari gelenek ayrımında idari bölgeler Napolyoncu devlet anlayışına sahip ülkelerin bölgeleri olarak kabul edilirken müzakereci bölgeler yönetim mekanizmasında yerel ve bölgesel yönetimlerin işbirliğini verimlilik için gerekli gören ülkeler kabul edilmektedir. Bölgesel yönetim geleneğinin güçlü olduğu ülkelerin temsilcileri Bölgeler Komitesi'nin çıkarları temsil eden zemin olarak yeterli olmadığını iddia ederek yeni arayışlara yöneldikçe Bölgeler Komitesi'nin prestiji aşınmakta ve yeterliliği tartışma konusu olmaktadır (Christiansen, 1996: 104).

Bölgeler Komitesi hakkında iyimser olunmasını gerektiren bir gelişme bu ayrım hatlarının gittikçe netliğini kaybetmekte olmasıdır. Bu olumlu gelişmenin sebebi bir yandan uzun dönemde ülkelerin birbirlerinin tecrübelerini paylaşmasıyla problem çözmeye yönelik ortak yapıların temelleri atılıyor olması iken diğer yandan 1980 reformlar döneminden sonra hemen her ülkede iki gelenektende unsurlar barındıran yapılar ortaya çıkmaya başlamış olmasıdır. Bunlara ilaveten yönetim kalitesinin yükseltilmesi için AB’de kendi bölgesel yönetim standartlarını oluşturmaya başlamıştır ki uzun dönemde farklı idari geleneğe sahip üye ülkelerin bu standartlara yaklaşması hatta bu standartlar üzerinde uzlaşarak idari gelenek farkından kaynaklanan ayrışma hattının kapanması muhtemeldir (Hönnige & Kaiser, 2003: 5; Christiansen, 1996: 103). 2.3.7.Bölgeler Komitesi'nin Gelişimi Önünde Bir Engel Olarak Ekonomik ve Sosyal Komite

Mevcut ayrışma hatlarının Bölgeler Komitesi'nin umulduğu kadar etkin olmasını yavaşlattığı doğrudur. Bölgeler Komitesi'nin yapısal dönüşümü sağlamasını engelleyen daha önemli unsur Bölgeler Komitesi'nin tamamen özerk bir kurum olması yerine belli alanlarda Ekonomik ve Sosyal Komite (ESC) ile birlikte hareket etme zorunluluğudur. Bölgeler Komitesi’nin kuruluşundan önce AB’nin bölgesel politikalarının bir uzantısı olarak istişari konumda ihdas edilmiş olan Ekonomik ve Sosyal Komite vardı (Farrows & McCarthy, 1997: 30; Van Der Knaap, 1994: 96). Maastricht Antlaşmasıyla iki örgütün ortak idari çatı altında faaliyet yürütmesi kararlaştırıldı ki bu Bölgeler

Komitesi’nin kendi özgün yapısını geliştirmesini engelledi. Fakat zamanla Ekonomik ve Sosyal Komite’nin Bölgeler Komitesi’nin beklenen hedefler doğrultusunda çalışmalarını yavaşlattığı ve iki kurumun aynı çatı altında uyumlu olarak çalışmasının oldukça zor olduğu görüldü, çünkü ana tercihlerde anlaşmazlıklar vardı. Bunun sonucunda Bölgeler Komitesi’nin hareket alanını genişleterek kendi özgünleşmesi yolunda ilk adım atılarak iki birimin zaten yetersiz olan aynı idari altyapıyı kullanma (Jeffery, 1995: 248) zorunluluğu gevşetilerek Komite’ nin kendi sekreteryasına, kendi yayın ve araştırma birimlerine sahip olması konusunda uzlaşıldı.

Bu adımlar Bölgeler Komitesi açısından ilerleme olarak kabul edilebilirdi ancak Bölgeler Komitesin’den beklenen yapısal değişiklikleri gerçekleştirmek için yeterli değildi. Çünkü Bölgeler Komitesi basım, tercüme ve güvenlik gibi daha teknik konularda ESC ile kaynakları paylaşması gerekiyordu ve bu Bölgeler Komitesi’ nin özgünleşmesi yönünde bir engeldi. Bu konuda daha ileri ve ikinci adım ise 1995’de bütçenin küçük bir kısmının Bölgeler Komitesi ve ESC ortak faaliyetleri için ayrılırken büyük kısmının özgün faaliyetler için tahsis edilmesi konusunda uzlaşılarak atıldı. Avrupa Konseyi bütçenin tasnifini kabul etti fakat büyük kısmın ortak faaliyetler için küçük kısmın özgün faaliyetlere ayrılması yönünde karar verdi. Bu karara göre Bölgeler Komitesi için istenen 26.4 milyon Euro 16 milyon Ecuya düşürülürken ortak faaliyetler için istenen 38 milyon Euro 58 milyon Ecuya çıkarılmıştır. Ama Bölgeler Komitesi’nin bütçesi artmıştır, çünkü ESC’nin 1993’de 56 milyon olan bütçesi 1995’de ESC ve Bölgeler Komitesi ortak bütçesi 100 milyon Euroya çıkmıştır. Fakat arttırılan bütçenin hangi alanlarda kullanıldığı sıkı bir şekilde denetim altında tutulmuştur. Bölgeler Komitesi bölgelerin beklentilerini karşılayabilmesi için artık ESC’nin gölgesinden kurtularak kendi özerk yapısına kavuşması ve yeterliliğini göstermesi gerekmektedir bu özerklik sadece mali konular ile sınırlandırılmamalıdır. Özellikle Bölgeler Komitesi’nin faaliyetleriyle iki kurum arasında fiili ayrılma zaten gerçekleşmiştir ve ileri bir adım olarak fiili duruma uygun yasal çerçevenin kabul edilmesi gerekmektedir (Christiansen, 1996: 113).

Bölgeler Komitesi’nin Ekonomik ve Sosyal Komite ile aynı idari çatı altından bulunmaktan kaynaklanan sınırlamalardan kurtulmasına rağmen Bölgeler Komitesi'nin örgütlenme yapısı, adaylık ve temsilci seçimi yöntemlerindeki karmaşa ve kurumiçi

ayrım noktaları ve mali kaynakları yakından incelendiğinde Bölgeler Komitesi’nin ulus devletlerin başrolünü bölgeler ile paylaşması anlamına gelen Bölgeler Avrupası fikrinin nüvesi olabileceğini düşünmenin yanlış olabileceği görülebilir (Van Der Knaap, 1994: 96). Bölgeler Komitesi'nin kuruluşu sırasındaki anlaşmazlıklar, bölgesel yapıların sınırlarının net olmaması sebebiyle yönetim mekanizmasına verimlilik bakımından katkısı olamayacağı savunuldu. Bu tez genellikle bölgeselleşme karşıtları tarafından gereğinden fazla vurgulanmasına rağmen asılsız değildi. Çünkü sonraki dönemde çok derinleşmemesine rağmen Bölgeler Komitesi içinde belli ayrım noktaları barındırıyordu ve bunların tamamen ortadan kaldırılması söz konusu değildi. Bölgeler Komitesi’nin bölgeselleşme yönünde kırılma noktası olmaması sadece kendi iç zaaflarından kaynaklanmıyordu. Daha başlangıçtan itibaren muhalif bir kesim oluşmuştur ki bunlar Bölgeler Komitesini etkisizleştirmek veya etkisini azaltmak için çalışmışlardır. Bunlara göre Bölgeler Komitesi sadece gereksiz müzakerelerin yapılacağı bir platform olacaktı ve sadece karar verme süreclerini uzatacak hatta parçalanmışlık yaratmaktan başka bir işe yaramayacaktı. Bu kanaat özellikle üniter yönetim yapısına sahip üye ülkelerden taraftar bulmaktaydı çünkü Bölgeler Komitesi üye ülkelerin idari yapılarında istekli olmadıkları kurumsal düzenlemeler yapmalarını gerektirmekteydi (Christiansen, 1996: 97).

Bölgeler Komitesi’nin Ekonomik ve Sosyal Komite ile aynı çatı altında olsa bile ihdas edilmesi ve içindeki ayrışma noktaları, iç zaafları ve muhalif grupların kararlı çabalarına rağmen önemliydi. Çünkü bireysel olarak bölgelerin ve Avrupa Bölgeler Meclisi (AER) ile Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Danışma Konseyi gibi bölgesel yapılanmaların AB mekanizmasında doğrudan temsil hakkı yönündeki çalışmaların sonucu olarak elde edilmiş bir kazanım olarak görülebilirdi (Van Der Knaap, 1994: 96). Ayrıca tüm zaaflarına rağmen Bölgeler Komitesi kurulduktan kısa bir süre sonra kendi gündemini oluşturmaya başlamıştır. 1996’ da özel bir komisyon oluşturulmuş ve Jordi Pujol rapörtör olarak atanmıştır. Komisyonun hazırladığı raporla bölgesel yönetimlerin AB düzleminde daha etkin olabilmesi için yapılması gereken açılımlar önerilmekte ve bölgelerin AB mekanizmasına daha güçlü katılımı için üç noktaya özellikle vurgu yapılmaktaydı; yerindenlik ilkesinin değişen şartlara göre yeniden yorumlanması, bölgelerin Avrupa mahkemesine ulaşma hakkı ve bölgelere kendi kurumsal yapılarını güçlendirmeleri için imkan sağlanması (Farrows & McCarthy, 1997: 31. Ayrıca daha

önceden belirlenen alanlara ilaveten mesleki eğitim, çevre koruma, tarım, ulaşım ve sosyal poitikalarla ilgili konularda Bölgeler Komitesi’ne danışılmasının zorunluluk haline getirilmesinin gerekliliği vurgulanmıştır. 1996’daki hükümetlerarası konferansta bu rapordaki önerilerle uyumlu olarak Bölgeler Komitesi ile diğer kurumlar arasında ortak karar verme mekanizmalarının oluşturulması eğilimi belirmiş olmasına rağmen raporun önerdiği gibi Bölgeler Komitesi'nin AB sistemi içinde kurumsal olarak güçlendirilmesi yönünde ciddi adımlar atılmamıştır. Bölgeler Komitesi 1997’de Amsterdam’ daki Hükümetlerarası Konferans Zirvesinden önce yine AB düzleminde yerel ve bölgesel yönetim kademelerinin artan önemini vurgulayan ‘ Avrupa’ nın Temelleri: Şehirler ve Bölgeler’ isimli bir rapor sunmuştur. Bavyera başbakanı ve Oporto belediye başkanı tarafından hazırlanan raporda AB anlaşmaları yeniden gözden geçirilerek bölgelerin konumlarının güçlendirilmesini sağlayacak önerilerde bulunulmuştur. 1997 Amsterdam Anlaşmasın’ da Bölgeler Komitesi ortak karar verme süreçlerine dahil edilmesine imkan verecek düzenlemeler yapılmamış sadece Bölgeler Komitesi'nin müzakere süreçlerinde güçlü lobicilik yapmasına imkan veren düzenlemeler yapılmıştır (Wagstaff, 1999: 189). Bölgeler Komitesi’nin kurumsal yetkilerinin genişleyebilmesi için üye ülkelerin bireysel destekleri gerekmektedir. Ayrıca Bölgeler Komitesi’nin genellikle lehinde olan AK bile henüz ne kadar söz sahibi olacağı belli olmayan bir kuruma Avrupa Mahkemesine başvurma hakkının verilmesi konusunda isteksiz davranmıştır. Özellikle bazı üye ülkeler AB’nin sevilmeyen çocuğu Bölgeler Komitesi'nin (Jeffery, 1995: 253) mahkemeye başvurma hakkının eski kurumlar aleyhinde kullanılabileceği bu hakkın verilmesi konusunda köklü tereddütler oluşturmuştur. Bölgeler Komitesi’nin oylama yetkilerinin genişletilmesinin oluşmuş temayülleri ve diğer kurumların kazanılmış haklarına zarar verebileceği isteksizliğin sebeplerinden olmuştur (Christiansen, 1996: 113).