• Sonuç bulunamadı

Bir Yönetim Kademesi Olarak Devrim Öncesi ve Sonrasında Bölge

BÖLÜM 3: AB ÜLKELERĐNDE BÖLGESEL YÖNETĐM UYGULAMALARI UYGULAMALARI

3.1.1. Bir Yönetim Kademesi Olarak Devrim Öncesi ve Sonrasında Bölge

Devrim sonrasında ortaya çıkan bölgeselleşme talepleri, iller temelinde bölümlenmeye karşı çıkan ve yerel imtiyazların korunması üzerine inşa edilmiş bir yaklaşımdır. Bu dönemde bölge kelimesi henüz bugünkü anlamına kavuşmamış ve eyalet ile eşanlamlı olarak kullanılmaktaydı. 1762 tarihli Fransa Akademi sözlüğünde bölge; büyük bir devletin genellikle aynı yönetici tarafından idare edilen birkaç şehir, kasaba ve köyü kapsayan kayda değer genişlikte bir parçası’ olarak tanımlanmıştır (Nalbant,1997: 49). Bölge kelimesi bugünkü kullanımına yakın anlamda coğrafi içerikle ilk kez 1884 yılında Omalius d’Halloy tarafından kullanılmıştır. D’Halloy daha sonraki zamanlarda kullanılacak olan idari anlamlarına uzak bir şekilde coğrafi özellikler temelinde ülkeyi Paris havzası, Ren ve Alp dağları civarlarında kümelenen yedi doğal bölgeye ayırmıştır. Daha sonraki dönemlerde idari ve ekonomik temellerde yapılan bölgelere ayırma çalışmaları en az 100 yıl önce belirlenen bu bölgesel sınırlara çok yakın olmuştur. Mesela DATAR’ın 1930’larda oluşturduğu bölgelere çok benziyordu. Daha sonra coğrafi temellerde oluşturulan bölgelerin sayısı 15 ila 22 arasında değişmekteydi. Vidal de la Blache coğrafi özelliklere ilaveten ekonomik şartları da göz önünde bulundurarak ülkeyi 19 bölgeye ayırmıştır. özellikle 1947 de Jean-François Gravier’in yaptığı bölgesel ayrımı savaş sonrası yapılan bütün ayrımlara zemin teşkil etmiştir (Loughlin, 2007: 40).

Bölge, her ne kadar tarihsel ve kültürel kökleri orta çağa kadar uzanan bir kavram olsa da idari anlamda ancak merkezi yönetime karşı muhalefet etmekle vücut bulmuş bir anlayıştır. Bugünkü şekli ve anlamıyla bölgeselcilik II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkmıştır. Bölgeselcilik farklı oranlarda ve biçimlerde hemen bütün Avrupa ülkelerinde etkili olmuştur. Bölgeselcilik, Đspanya’da siyasal bölgeselcilik şeklinde tezahür ederken, Fransa’da bölge bir yerel yönetim kademesidir, en uçta ise federal devlete tekamül eden Belçika bölgeleri vardır. Bölgeselleşme, Đngiltere’de yetki devri ve Galler, Đskoçya ve

Đrlanda’nın merkezi organlarda temsili şeklinde uygulamaya aktarılmıştır (Nalbant, 1997: 49).

Fransa’da Napolyon döneminde katı merkeziyetçi yönetimin kurumlarıyla inşa edilmesi ve bölgenin yönetim şemasında yer almamasına rağmen, bölgesel yapılar çevrede bir şekilde varlığını sürdürmüş ve merkeziyetçi yapıya muhalefet etmekten geri durmamıştır. Hemen devrim sonrasında Kurucu Mecliste bölgelerin muhalefeti geleneksel eyalet kurumlarının tamamen ortadan kaldırılmaması ve yeni sistemde aristokratik ayrıcalıklara da yer verilmesi şeklinde seslendiriliyordu. Ayrıca Korsika, Oksitanya, Alsas-Loren, Bask ve Brittany gibi ülkenin geriye kalan kısmından farklı etnik ve kültürel aidiyetlerin olduğu bölgelerde bölgeselcilik talepleri hiç eksik olmamıştır. Đdari bağlamdan çok kültürel bağlamda dile getirilen bölgeselcilik talepleri daha çok toplumsal yapılanmanın aile, belediye ve meslek örgütleri üzerine inşa edilmesini savunan ve il kademesini toplumsal olmayan suni bir kademe olarak gören muhafazakarlar tarafından dillendirilmekteydi. Bölgelerin yer almadığı bu merkeziyetçi yönetim yapısına yönelik eleştiriler zamanla geniş çevreler tarafından kabul görmüştür ki Proudhon’un merkeziyetçi yapılara yönelik eleştirisi bu yönde değerlendirilebilir (Nelson, 1975: 32).

Henüz III. Cumhuriyette merkeziyetçi yönetim yapılarına karşı eleştiriler gelmeye başlamıştı ve 1861’ de Fransız politikacı Camile-Hyacinthe Odilon-Barrot dediği gibi ademi merkeziyetçilik bütün Avrupa’da olduğu gibi Fransa’nın da gündemindeydi (Treisman, 2007: 290). 1863’te bir grup yazar tarafından hazırlanan Nancy raporunda iller üzerindeki katı merkeziyetçi denetim eleştirilmekte ve bu denetimin gevşetilmesi hatta kaldırılması vurgulu bir şekilde önerilmekteydi (Young, 1898: 37). Bu eleştirilere binaen üstyapı kurumlarında ademi merkeziyetçi anlayış çerçevesinde belli düzenlemeler yapılmıştı, belediye başkanları ve il meclisleri artık atama temelinde değil seçim temelinde oluşmaktaydı ve merkezi yönetim yetki genişliği ilkesi doğrultusunda bazı yetkileri Paris’ten merkezin çevre yönetim birimlerine aktarmıştı, fakat hala Napolyon döneminde belirlenen merkeziyetçi ana çerçevenin hakimiyeti geçerliydi. III. Cumhuriyetin kuruluşunda demokratik esasların vurgulanmasına rağmen idari yapı aslında hala monarşik merkeziyetçi bir öz taşıyordu, yani prensipler ve uygulamalar arasında bir tezat vardı. Fransa’da demokratik-cumhuriyetçi bir anayasa ile birlikte

yaşamaya devam eden monarşik-merkeziyetçi bir bürokrasi söz konusuydu (Garner, 1919: 18).

Merkeziyetçi yapılar üzerinde değişiklik yapılması yönünde talepler vardı, fakat bu taleplerin bölgesel yönetimler ekseninde şekillenmesi yönündeki ilk kapsamlı öneri 1868’de Prevost-Paradol’den gelmiştir. Yönetim şemasında bölgenin olmadığı bu yıllarda Prevost-Paradol’a göre ekonomik problemler genellikle aynı civardaki birkaç şehri ilgilendirmektedir ve dolayısıyla bu şehirlerin belli aralıklarla toplanan Bölgesel Konseyler oluşturmaları önem arzetmektedirler. III. Cumhuriyet döneminde bölgeselleşme yönünde benzer girişimler giderek artmaya başlamış ve Fransız hükümeti idari yapıda bölgesel reformlar yapılmasının gerekliliğinin farkına varmıştı. Önemli oranda ademi merkeziyetçi unsurlar barındıran 1884 belediye kanunu bu yönde atılmış bir adım olarak görülebilir (Greilsammer, 1975: 91).

Bölgesel yönetimler yönünde atılmış daha ciddi adımlar için I. Dünya Savaşının sonuna kadar beklenilmesi gerekmekteydi. I. Dünya Savaşında yüz binlerce Fransızın yaralanması ve ölmesiyle ülkenin özellikle kırsal bölgelerinin ekonomileri olumsuz etkilendi. Bu insan kaybı hantal idari yapı ile birleşince zaten diğer gelişmiş Avrupa ekonomilerini geriden takip eden Fransız ekonomisinin konumu daha da kötüleşti ve Fransa için değişim kaçınılmaz hale geldi. Problemin çözümüne yönelik ilk somut idari adım ise dönemin Ticaret Bakanı Clementel’in çabalarıyla kabul edilen ve Ağustos 1917’de yayınlanan yasa olmuştur. Prevost- Paradol’ün 1868 de yaptığı öneri ile benzerliği kolayca fark edilen ve ekonomik faaliyetlerin bölgeler bazında koordinasyonunun sağlanması amacıyla oluşturulan bu bölgeler sonraları Clementel bölgeleri olarak anıldı. 1919’da daha ileri bir adım atılarak bölgeler arası işbirliğini güçlendirmek amacıyla 15 grup oluşturuldu, 1938’de ise bu gruplaşma sonucunda ortaya çıkan birimlere kamu kurumu statüsü verilerek tüzel kişilik olarak kabul edildiler (Weiss, 1983: 57). Ekonomik temelde gerçekleşen bu ilk bölgeselleşmenin sonucu olarak bölgesel meslek okulları ve bölgesel bankalar kuruldu. Sadece ekonomik boyutu olan bölge kademesi ile diğer yerel yönetim kademeleri arasında koordinasyonun etkili olarak yürütülebilmesi için yeni kurumların oluşturulması bir zorunluluk olarak belirdi ki bu durum daha sonraki değişimlerin dinamosu olmuştur (Nalbant, 1997: 238).