• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: AB BÖLGESEL YÖNETĐM POLĐTĐKALARI

2.3.5. Bölgeler Komitesi

1990 lara gelindiğinde bölgesel gelişmeler mevcut sistem içinde yapısal fonları arttırmakla sınırlandırılabilecek noktayı aşmıştı. Şüphesiz yapısal fonlardaki artış bölgeleri AB ekseninde daha faal olmak yönünde teşvik etmiştir. AB’nin bölgeler arasındaki ekonomik gelişmişlik, istihdam ve gelirlere yönelik dengenin sağlanması amacıyla oluşturduğu yapısal fonlar bölgelerin gelişim süreci için önemli bir ivme teşkil etmiştir. AB bölgeleri arasında gelişmişlik farkları başlangıçtan beri vardı. Hem 1982 ve sonrasında Yunanistan, Đspanya ve Portekiz’in Birliğe katılmasıyla hem de üye ülkelerdeki sanayinin belli bölgelerde toplanması sonucu bölgeler arasındaki fark daha da açılmıştı. 1990’a gelindiğinde tek pazar ve tek para birimi oluşturmak yönünde ilerleyen AB için bu fiili durum kabul edilebilir değildi. 1991 Maastricht Anlaşmasıyla AB, bölgeler arasındaki dengesizliğin hem yapısal fonlara ayrılan mevcut bütçeyle çözmenin ekonomik zorluğunu hemde olayı sadece ekonomik temelde çözümlemenin yetersizliğinin farkına varmıştı. Artık bölgesel politikaların bölgelerin ekonomik durumları iyileştirme çerçevesi ile sınırlandırmak yeterli olmuyordu ve kalıcı çözüm için Yerel ve Bölgesel Yönetimler Danışma Konseyinin’de vurguladığı gibi bölgesel yaklaşımın kültürel, idari ve siyasi boyutların da eklenmesiyle kapsamlı bir hale gelmesi gerekiyordu (Keating, 1995: 16). Artık mevcut kavram ve kurumlarla bölgeler arasındaki dengesizliğin giderilmesi ve bölgesel yönetimlerin uyumlu olarak sisteme entegre edilmesi kolay değildi. Maastricht Antlaşmasına kadar bölgesel politikalar kendine özgü bütüncül bir çerçeve içinde değerlendirilmek yerine sadece ekonomik ayağı olan yapısal fonlar aracılığıyla yürütülmekteydi. Oysa Maastricht Antlaşması ile eski çerçeve içine yeni yapıları yerleştirmenin zorluğu kabul edilmiş ve bu aşamadan kurumsal uzantıları da olan yeni bir aşamaya geçilmiştir. Bu aşamanın en somut ürünü ise 198. maddenin a bendiyle kurulan ve bölgesel yönetimler ile ilgili konularda fikri alınması zorunlu olan ve yasama müzakerelerinin üçüncü kademesi olarak adlandırılan ve 1994’de faaliyete geçen Bölgeler Komitesi’nin sisteme girmesi olmuştur (Wagstaff, 1999: 189; Christiansen, 1996: 93).

Yerel ve bölgesel kademeleri etkileyecek konularda Avrupa Konseyi’nin Bölgeler Komitesi’ne danışması zorunludur. Bölgeler Komitesine danışılan konuların başında yapısal fonlar bağlamında ekonomik uyum konusuna ek olarak çevre, eğitim, kültürel

faaliyetler, istihdam ve sosyal uyum meseleleri yer almaktadır (Hönnige & Kaiser, 2003: 1). Bölgeler Komitesi bölgesel yönetimlerin AB nezdindeki konumunun artan önemini göstermesi açısından oldukça önemli olmasına rağmen öteki kurumlarla özellikle merkezi hükümetlerin etkili olduğu Avrupa Konseyi ile kıyaslandığında oldukça cılızdır. Bölgeler Komitesi’nin konumu asli değil istişaridir ve dolayısıyla zaten karar verme süreçlerinde diğer kurumlar tarafından gözardı edilebilir (Farrows & McCarthy, 1997: 24; Bourne, 2003: 281). Bu aşamada Bölgeler Komitesi’nin geniş yetkilerinden ve güçlü konumundan bahsetmek mümkün değildir, çünkü Ekonomik ve Sosyal Komite’nin yetkilerine benzer yetkileri olan danışma kurulu statüsünde bir AB kurumuydu (Jeffery, 1995: 247).

Kuruluş itibariyle üye ülkelerin nüfuslarına göre temsilci gönderdiği Komite Fransa, Almanya, Đtalya ve Đngiltere’den 24, Đspanya’dan 21, Belçika, Yunanistan, Portekiz ve Đtalya dan 12, Danimarka ve Đrlanda’dan 9 ve Lüksemburg’dan 6 olmak üzere toplam 189 temsilciden oluşmaktaydı. 1995 de AB genişleme sürecinden sonra Avusturya ve Đsveç’ten 12 ve Finlandiya’dan 9 temsilcinin katılımyla 222 yerel ve bölgesel temsilciden oluşan Bölgeler Komitesi'nin üyeleri, üye ülkelerin gösterdikleri adaylar arasından dört yıllığına Konsey tarafından seçilmektedir. Görev süreleri dolduktan sonra tekrar seçilebilme hakkına sahip olan temsilcilere diğer kurumlar aracılığıyla talimat verilemeyeceği ve AB ilkeleri dahilinde istedikleri yönde hareket etme serbestisine sahip olmaları kuruluş aşamasında genel kabul gören ilkelerdi (Wagstaff, 1999; 188).

Bölgeler Komitesi’ni sadece AB yönetiminin bir düzenlemesi olarak görmek bölgesel gelişmelerin çerçevesini tam olarak görmemizi engelleyebilir. Çünkü 1980’lerde bölgeler üye ülkelerde bir yönetim kademesi olarak oldukça itibar kazanmıştı hatta nerdeyse devlet kötü, bölge iyi şeklinde bir denklem kurulmaya başlanmıştı (Kennedy, 1997: 1). Bu yükselen itibar doğrultusunda 1980’lerden itibaren bölgesel yönetimlerin Brüksel’de artan etkisi gözardı edilemezdi ve 1980’in başlarında Brüksel’de sayısı 15 civarında olan bölgesel temsilciliklerin sayısı Maastricht Antlaşması öncesinde 100 civarındaydı (Moore, 2008: 520). Ayrıca bölgeler arasında tecrübe paylaşımı sağlayacak, bölgelerin ortak çıkarlarını savunacak ve bölge kademesindeki problemleri AB gündemine getirecek bölgesel teşkilatların sayısı ve etkinliklerini arttırmak

amacıyla bu teşkilatlara katılan bölgesel yönetimlerin sayısı benzer bir artış temayülü göstermişti. Bu tür bölgesel oluşumlar ulaşımın geliştirilmesinden mesleki eğitim kalitesinin arttırılmasına, azınlık dillerinin korunmasından istihdam yaratmaya kadar farklı eksenlerde bir araya geliyorlardı. Bu tür sınırötesi bölgesel yapıların en büyüğü Avrupa’nın hemen her ülkesinden 300 civarında üyesi olan ve bölgesel yönetimlerin ortak çalışmaları için bir platform olan Avrupa Bölgeler Meclisidir (Bullmann, 1996: 4). Avrupa Bölgeler Meclisinden edinilen tecrübelerden yola çıkarak tasarlanan Bölgeler Komitesi'nin kuruluşu bölgenin bir kademe olarak AB mekanizmasına girmesi açısından çok önemli olmasına rağmen daha kuruluş aşamasında bölgesel bağlılık ve hassasiyetlerin belli idari faaliyet serbestisi ve ekonomik çıkarlar ekseninden dile getirildiği gibi tarihi tecrübeleri ve güçlü aidiyet duygusu taşıyan bölgelerde bağımsızlık ekseninde dile getirilmekteydi. Farrows ve McCarthy’nin heterojen üyelik yapısı olarak adlandırdıkları ve farklılıkların kolayca tasnif edilemeyecek bir çeşitliliğe sahip olması (Farrows & McCarthy, 1997: 31) ve bölgelerin kendilerini değişik unsurlarla tanımlamalarından kaynaklanan karmaşa görüntüsü Bölgeler Komitesi üzerindeki umutları gölgelemiştir. Bölgeselleşme karşıtlarının Bölgeler Komitesi’nin istişari konumundan ötürü karar verme süreçlerini uzatarak işleyişi yavaşlatacağı yönündeki şüpheleride bu olumsuzluğu güçlendirdirmiştir (Wagstaff, 1999: 188). Bölgeler Komitesi'nin kuruluşu AB dahilinde genel olarak hoşnutlukla karşılandı çünkü bu yapı aracılığıyla daha alt kademeler yönetime dahil edilerek AB’nin demokrasi açığı bağlamında tartışma konusu olan meşruiyetini güçlendirmiş oldu (Kennedy, 1997: 1). Ama daha kuruluş aşamasında Bölgeler Komitesin’den beklentiler konusunda iki muhalif grup oluşmuştur. Bölgeselleşme karşıtlarına göre Bölgeler Komitesi sadece gereksiz müzakerelerin yapılacağı bir platform olacaktı ve sadece karar verme süreclerini uzatacak hatta parçalanmışlık yaratmaktan başka bir işe yaramayacaktı. Bu kanaat özellikle üniter yönetim yapısına sahip üye ülkelerden taraftar bulmaktaydı, çünkü Bölgeler Komitesi üye ülkelerin idari yapılarında kurumsal düzenlemeler gerektirmekteydi. Bölgeselleşme taraftarları ise aşırı iyimserlikle Bölgeler Komitesi hakkında büyük umutlar besleyerek Komite’nin AB’nin kurumsal yapısına yeni bir boyut kazandıracağı beklentisi içine girdiler. Bunlar Bölgeler Komitesi'nin AB karar verme süreçlerini etkilemek için her türlü politik kaynağa sahip olduğuna inanıyorlardı. Ama Bölgeler Komitesi bu büyük umutları gerçekleştirebilmek için gerekli olan mali

kaynaklar ve uzman personele sahip değildi (Van Der Knaap, 1994: 94; Farrows & McCarthy, 1997: 27).

Bölgeye yüklenen anlamda Bölgeler Komitesi'nin kurulmasından önce ve sonra açık farklılıklar olduğu ortaya çıkmıştır. Bölgeler Komitesi’nden önce bölge ilden büyük devletten küçük, kültürel ve etnik farklılıkların tanınması üzerine inşa edilen ve kendi yürütme organları olan veya idari yönetim mekanizmasının bir uzantısı olan idari yapılar olarak tanımlanmakatydı ve daha küçük idari yapılar olan yerel yönetim yapılarından farklı olarak görülmekteydi (Loughlin, 1996: 146). Bölgeler Komitesi kuruluncaya kadar bölgenin genel kabul gören bu tanımdı. Oysa Đngiltere, Đrlanda, Đsveç, Danimarka, Luksemburg, Hollanda ve Yunanistan’da bu tanımdaki özellikleri karşılayabilen yönetim kademeleri yoktu (Wagstaff, 1999: 189) ve üyelerin komiteye nasıl temsilci göndereceği problem oldu. Ayrıca yerel ve bölgesel yönetim yapılarının kendi içlerinde de kolayca tasnif edilemeyecek bir çeşitliliğe sahip olması da böyle bir ayrışmanın önüne geçen unsur olmuştur. Buna ilaveten her iki kademe yapısının özelliklerini taşıyan ara yapıların varlığı da kesin bir sınıflandırmanın önüne geçmiştir. Bu ara yapılanmalara örnek olarak Alman Kreise, Đspanyol, Đtalyan ve Hollanda provinceleri, Đngiliz ve Đrlanda countileri ve Danimarka amtskommunerleri sayılabilir ve sonuçta bölge yerel, bölgesel ve ara kademe idari birimleri tanımlayan çatı kavram haline getirildi ki bu ileride Bölgeler Komitesi için bir ayrışma noktası olacaktı (Christiansen, 1996: 97).

Bölgeler Komitesi'nin bölgeselleşme taraftarlarının beklentilerini karşılaması çok zordu. Çünkü her şeyden önce bölgenin sınırları çizilmiş kesin bir tanımı üzerinde uzlaşılamıyordu ve bölgenin tanım farklılığı sadece bazı üye ülkelerde bu kademenin olmayışı gibi somut bir durumdan kaynaklanmıyordu. Bazı bölgeler için bölge kendi yasama organları olan bir yapı iken öteki bölgeler için bu yapı kendi kurumlarından mahrum merkezi yapının idari uzantısı olarak görülmekteydi (Kaiser & Prange, 2004:250). Ayrıca farklılıklar sadece tanım ve mevcut durumla ilgili olmaktan öte bölgesel yönetimlerin ve Bölgeler Komitesi'nin geleceği ile ilgiliydi. Daha kuruluş aşamasındaki müzakerelerde bölgelerin konuya yaklaşımı ve talepleri arasındaki çeşitlilik bile bölgelerin Komiteyi çok farklı şekillerde anladığını ve çok farklı çıkarlar için hareket platformu olarak gördüğünü göstermiştir. Mesela Alman, Avusturya ve

Belçika bölgeleri yapısal fonların bölgesel yönetimlere merkezi yönetimler aracılığıyla verilmesinden rahatsızdı ve Bölgeler Komitesi’ nin bu faaliyet için bir kanal olmasından ve Komite’nin bölgesel yönetimlerin Avrupa Konseyin’de temsili yönünde çalışmalar yapmasını beklerken Fransa gibi merkeziyetçi üye bölgeleri ise bölgesel faaliyetler için daha geniş hareket zemininden fazla bir şey ummuyordu (Wagstaff, 1999: 189).