• Sonuç bulunamadı

Tarikatı, Şeyhleri ve Silsilesi

Şâzilî tarikatının farklı kolları Mağrib’in toplumsal ve siyasî yaşantısı üzerinde kuşatıcı tesir icrâ etmiştir. Kuzey Afrika insanının dinî tasavvurunu şekillendiren en gözde, güçlü ve etkili tasavvufî hareketlerden birinin de Şâziliyye ekolünün Derkâviyye kolu olduğu bilinen bir husustur. Derkâviyye, Şeyh Ebû’l- Hasan eş-Şâzilî’nin kurduğu Şâziliyye tarikatının Mevlây el-Arabî ed-Derkâvî’ye nispet edilen koludur. XVIII. yüzyılın sonlarıyla XIX. yüzyılın başlarında Fas ve Cezair’de yaygınlık kazanmış bu tarikatın ilk kurucusu, bir İdrisî şerif olan Ali b. Abdurrahman el-Cemel212 el-Umrânî’dir.213 Kendisine “Cemel” (deve) lakabı verilmesi ve bu lakapla tanınması, küçüklüğünde çok güçlü olmasından kaynaklanır. Bir gün Fas sokaklarında dolaşırken bir deve yavrusunun yolun ortasında uyuduğunu görür. Deve yavrusunu kaldırıp yolun kenarına koyar. Onun bu yaptığını gören bazı

210 el-Mekkûdî, el-İrşâd ve’t-Tibyân, s. 55; Ay, Kur’ân’ın Tasavvufî Yorumu, s. 108. 211 İbn Acîbe, el-Fehrese, ss. 59-60.

212 Muhammed el-Celyend, “Derkâviyye”, DİA, İstanbul 1994, c. IX, s. 179. Mahmut Ay’ın da tespit ettiği gibi DİA’daki “Derkâviyye” maddesinde Ali el-Cemel yerine yanlışlıkla “Ali el-Cemâl” yazılmıştır (Bkz. Muhammed el-Celyend, “Derkâviyye”, DİA, c. IX, s. 179). Yiğit de aynı hatayı tekrarlamıştır (Bkz. Yiğit, “Kuzey Afrika İslâm Devletleri”, c. IX, s. 495).

kimseler, “İşte gerçek deve budur.” derler. Bunun üzerine Ali el-Umrânî “Cemel” lakabıyla anılır olmuştur.214 Kettânî, Selvetü'l-Enfâs isimli eserinde, Ali b. el- Cemel’in (ö. 1194/1780) hayatını üç merhalede anlatır.215 O hayatının gençlik yıllarında siyasetle uğraştı. Fas sultanı Mevlây İsmâil’in vefatından sonra oğlu Sultan Muhammed’in hizmetine girdi. Sultanın İdrisî şeriflere kötü muamele etmesi üzerine siyaseti terk ederek Tunus’a gitti. Orada âlim ve sûfîlerle tanıştı. Şeyh Ebû Abdullah Cessûs’un öğrencisi oldu. Daha sonra Şâzilî şeyhlerinden Sîdî el-Arabî b. Ahmed el- Fâsî’ye intisap etti. On altı yıl hizmetinde bulunduğu şeyhinin ölümü üzerine onun yerine geçti.216 Fas’ta bir zâviye yaptırarak burada mürşitlik yaptı.217 Ali b. el- Cemel’in Nasîhatü’l-Mürîd fî Tarîki Ehli’s-Süluk ve’t-Tecrid218 isimli eseri bulunmaktadır. Büyük bir fakîh olarak kabul edilen219 el-Cemel’in en meşhur yönü kendisinde sahv ve sekr hâli sürekli olan, ikisini bir arada toplayan ve her iki hâlde de oldukça güçlü olmasıdır.220 Yüz yılı aşkın bir hayat sürdükten sonra 1194 veya 1199/1780 veya 1785’de vefat eden Ali b. el-Cemel’in en meşhur halifesi tarikata adını veren Mevlây el-Arabî ed-Derkâvî’dir.221

Mevlây el-Arabî ed-Derkâvî, Şeyh Ali el-Cemel ile 1182/1768’de tanışmış ve şeyhinin vefatına kadar on altı yıl onun sohbetine devam etmiştir. Mürşidinin vefatından sonra tarikatın başına geçince kısa sürede şöhreti her tarafa yayılmış ve müridleri büyük bir artış göstermiştir.222 Tarikata ait ilk tekke bizzat Şeyh ed- Derkâvî tarafından Bû Berîd bölgesinde kurulmuştur. Tekkelerin yerleri tespit edilirken devlet merkezine uzak olan bölgelerin seçilmesine özellikle dikkat

214 el-Arabî ed-Derkâvî, Mecmûatu Resâili Mevlây el-Arabî ed-Derkâvî, thk. Bessâm Muhammed Bârûd, Abu Dabî 1999, s. 61.

215 Muhammed b. Ca’fer el-Kettânî, Selvetü’l-Enfâs, c. I, ss. 358-359.

216 Ahmed Bûkârî, el-İhyâ ve’t-Tecdîdu’s-Sûfî fi’l-Mağrib, Menşûrâtu Vezârati’l-Evkâf ve’ş-Şuûni’l- İslâmiyye, el-Memleketu’l-Mağribiyye 2006, c. I, s. 80.

217 Ali b. Cemel hakkında detaylı bilgi için bkz. Muhammed b. Cafer el-Kettânî, Selvetü’l-Enfâs, c. I, s. 358; el-Muaskerî, Kenzu’l-Esrâr, ss. 31-32; Azzûzî, eş-Şeyh Ahmed b. Acîbe, c. I, s. 141. 218 Bu eser matbudur. Bkz. Ali b. Abdurrahman Muhammed Umrani Cemel, Nasihatü’l-Mürid fî

Tariki ehli’s-Sülûk ve’t-Tecrid = el-Yevakitü’l-Hisan fî Tasrifi Meani’l-İnsan. thk. Asım İbrâhim el-Keyyali el-Hüseyni, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2005.

219 Ali b. el-Cemel, Nasihatü’l-Mürid fî Tariki ehli’s-Sülûk ve’t-Tecrid, s. 10. 220 Bkz. el-Arabî, Mecmûatu Resâili Mevlây el-Arabî, s. 62.

221 Muhammed el-Celyend, “Derkâviyye”, DİA, c. IX, s. 179; ayrıca bkz. Bûkârî, el-İhyâ ve’t-Tecdîd, c. I, ss. 80-83.

edilmiştir.223 Derkâviyye tarikatı Mağrib bölgesinin fikrî, dinî ve ictimâî, hatta siyasî tarihinde önemli bir rol oynamıştır.224 Şeyh ed-Derkâvî, Şâzilî tarikatına sonradan sokulmuş muhtelif batıl görüşleri ıslah etmiştir.225 Şeyh ed-Derkâvî’nin başlangıçta Fas Sultanı Süleyman el-Mevla ile arası iyi olmasına rağmen tarikatı hızla gelişerek Fas sarayında bile yaygınlık kazanınca sultanın tavrı değişmiş ve şeyh tutuklanmıştır. Derkâvîler Osmanlı hâkimiyetine karşı olumsuz tavır alıp Türk beyleriyle mücadeleye girişmişler, aynı tavrı Fransız işgalinden sonra Fransızlara karşı da göstermişlerdir.226

Derkâvî tarikatı, bazen neo Sufizm etiketi ile ilişkilendirilir. Oysa bu tarikat teoriden daha çok amelî pratiklerle uğraşmaktadır.227 Derkâviyye’nin belli başlı ana ilkeleri şunlardır: 1. Kitab ve Sünnete ittibâ edip her durumda bidatlardan kaçınmak. 2. Nefis ile mücâhede etmek. 3. Tedbîr ve ihtiyârı terk etmek. 4. [Kerâmet, manevî yüksek hâller ve ameller gibi] iddialardan uzak durmak. 5. Gece ve gündüz Allah’ı çokça zikretmek.228 Tarikatın alâmetleri ise şunlardır: 1. Yamalı elbise giymek, 2. Dilenmek, 3. Çıplak ayakla yürümek, 4. Boyna tesbih asmak, 5. Asa kullanmak.229

Derkâviyye tarikatında, Mevlây el-Arabî’nin ‘bağımsız’ şeyhler dediği müridlerinden Muhammed el-Bûzidî ve el-Bûzidî’nin müridi olan müellifimiz İbn Acîbe, önemli bir yere sahiptir.230 İbn Acîbe, Derkâviyye’nin Mevlây el-Arabî dâhil üçüncü şeyhi sayılmaktadır. İbn Acîbe yazdığı eserleriyle Derkâviyye’nin resmi dili olmuştur.231

Mevlây el-Arabî’nin barışçıllığı ve bu dünyaya mahsus meselelere müdahil olmaktan uzak durmayı vugulamış olmasına karşın, Tasavvufî dirilişle ilgili etkili sohbetleri, Bûzîdiyye ve Aleviyye gibi bir dizi yeni şubelerin doğmasına neden

223 Güven, Ebû’l-Hasan Şâzilî ve Şâziliyye, s. 342. 224 Bûkârî, el-İhyâ ve’t-Tecdîd, c. I, s. 160.

225 Alexander Knysh, Islamic Mysticism: a Short History, E.J. Brill, Leiden,2000, s. 248. 226 Bkz. el-Celyend, “Derkâviyye”, DİA, c. IX, s. 179.

227 Julıan Baldıck, Mystical Islam: an İntroduction to Sufism, I.B. Tauris, London 1989, s. 141. 228 Bûkârî, el-İhyâ ve’t-Tecdîd, c. I, ss. 90-93.

229 Bûkârî, el-İhyâ ve’t-Tecdîd, c. I, s. 89.

230 Bkz. el-Arabi Derkâvî, Bir Mürşidin Mektupları, trc. İbrahim Kalın, s. 8. 231 Bûkârî, el-İhyâ ve’t-Tecdîd, c. I, ss. 162-165.

olmuştur.232 Mevlây el-Arabî’nin ölümünden sonra oğlu Mevlây et-Tayyip ed- Derkâvî halefi oldu.233 Zamanla Derkâviyye’den birçok kol doğmuştur. Bunlardan başlıcaları Bûzîdiyye, Bedeviyye, Gummâriyye, Harrâkiyye, Kettâniyye, Bû Azzâviyye, Mehâciyye, Aleviyye ve Medeniyyedir. Hicaz’da yaygınlık kazanan bu son kol, Rahmâniyye ve Yeşrûtiyye adlı iki şubeye ayrılmıştır. Derkâviyye tarikatı günümüzde özellikle Aleviyye kolu vasıtasıyla faaliyetlerini sürdürmekte olup bu kolun Avrupa’da da birçok mensubu bulunmaktadır.234

Derkâviyye Türkiye’de müesseseleşmiş tarikat olarak pek yaygın olmasa da entelektüel dünyada oldukça etkindir. Nitekim Mustafa Kara, XIX. yüzyılda ortaya çıkıp bölgemizi yakından ilgilendiren ve bugün de tesirleri devam eden üç önemli koldan biri (diğerleri Melâmiyye ve Hâlidiyye) olarak zikrettiği Derkâviyye hakkında: “Ebû Hâmid ed-Derkâvî tarafından kurulan Derkâviyye, Şâzilîyye’nin bir kolu olup son yüzyılın en meşhur tasavvufî ekollerinden biridir. II. Abdulhamit’in İstanbul’a davet ettiği Şeyh Zâfir Medenî’’nin de mensup olduğu bu ekol Avrupa’daki ihtida olaylarında bir hayli etkindir” der ve şunları ekler: “R. Guénon (Abdulvahid Yahya), Ian Dallas (Abdulkadir es-Sûfî), Martin Lings (Ebû Bekir Sirâcuddin) başta olmak üzere birçok Batılının kaleme aldığı eserlerin Türkçe’ye tercüme edilmesi, Şâzilî kültürünü bir başka yoldan insanımıza ulaştırmıştır.”235

2. Şeyhleri

İbn Acîbe’nin kendileriyle tanıştığı ve terbiyelerine girdiği iki mürşidini kısaca tanıtmak istiyoruz.

232 Alexander Knysh, Islamic mysticism, s. 248; trc. İhsan Durdu, Tasavvuf Tarihi, Ufuk Yay., İstanbul, 2011, s. 234.

233 Bkz. el-Arabi Derkâvî, Bir Mürşidin Mektupları, s. 8. 234 Bkz. el-Celyend, “Derkâviyye”, DİA, c. IX, s. 179.

235 Kara, “Tarikatlar Dünyasına Genel Bakış”, İslâmiyât, c. II, sy. 3, 1999, s. 72; Derkâviyye hakkında detaylı bilgi için bkz. Muhammed el-Celyend, Derkâviyye, DİA, c. IX, s. 179; Selâvî, el-İstiksâ, c. IV, s. 140, Muhammed b. Cafer el-Kettânî, Selvetu’l-Enfâs, Fas, c. I, s. 176, 267, 358, J.S. Trimingham, The Sûfî Orders in Islam, Oxford, 1971, ss. 111-133; R. L. Tourneau, Darkâwa, EI, c. II, s. 160; Ahmed Bûkârî, el-İhyâ ve’t-Tecdîdu’s-Sûfî fi’l-Mağrib, el-Memleketu’l-Mağribiyye, Menşûrâtu Vezârati’l-Evkâf ve’ş-Şuûni’l-İslâmiyye, 2006, c. I, ss. 75-155; Mustafa Sâlim Güven, Ebû’l-Hasan Şâzilî ve Şâziliyye, ss. 341-343.

1. Mevlây el-Arabî ed-Derkâvî el-Hasenî (ö.1239/1823). Tam adı, el-Arabî b. Ahmed b. Hüseyin b. Ali Muhammed b. Yusuf b. Ahmed el-Hasenî el-İdrisî ez- Zervâlî’dir.236 Ebû Derka lakabına sahip dedesi Muhammed b. Yusuf’a nisbetle Derkâvî adıyla meşhur olmuştur.

Şeyh Derkâvî, 1150/1738'de Mağrib’in kuzeyinde yerleşik Beni Zervâl kabilesinde doğmuş. Fas’ta ilimle meşgul olmuştur. Şâzilî tarikatını Mevlây et- Tayyib b. Muhammed el-Yemlâhî, Ebû Abdillah Muhammed b. Risyûn, el-Arabî el- Bakkâl ve Ali el-Umrânî el-Cemel gibi Şâzilî şeyhlerinden almıştır. Şeyhleri arasında en çok istifâde ettiği zat Ali b. Abdurrahman el-Umrânî el-Cemel’dir. (ö. 1194/1780)237 Derkâvî, Şeyh Ali el-Cemel ile 1182/1768’de tanışmış ve şeyhinin vefatına kadar onun sohbetine devam etmiştir. Mürşidinin vefatından sonra tarikatın başına geçince kısa sürede şöhreti her tarafa yayılmış ve müridleri büyük bir artış göstermiştir. Bundan dolayı Şâzilî tarikatının Derkâviyye kolu, Şeyh Derkâvî’ye nispetle bu adı almıştır. Ayrıca Derkâvî, tarikat adap ve erkanını tarif ve tesbit ederek müridler arasında birliği sağlamıştır.238 Onun terbiyesinde çok sayıda şeyh yetişmiştir.

Şeyh Derkâvî, dönemindeki tasavvufî düşünce ve ekolleri tecdid ve ıslâh etmeye gayret etmiştir.239 Şâziliyye tarikatının kurucusu kabul edilen Ebû’l-Hasan eş-Şâzilî, tasavvufî öğretilerinde güzel giyinmeyi, güzel şeyler yemeyi ve güzel bineklere binmeyi tavsiye ediyor ve müridi Ebû’l-Abbas el-Mürsî’ye “Allah’ı bil de, nasıl olursan ol!” diyordu.240 Ebû’l-Hasan eş-Şâzilî’nin şükrü artırmak amacıyla dünya nimetlerinden istifâde edilmesini tavsiye etmesi dolayısıyla, zamanla kendilerini Şâzilî kabul eden bazı menfaatperest ve istismarcı şahıslar, bu meseleyi kötüye kullanıp hakikat bezirgânlığı yaparak tarikatı menfaat kapısına çevirmişlerdi. Şeyh Derkâvî de kendi bölgesinde bu tür insanlara karşı ciddi mücadeleler vermiş ve

236 Bûkârî, el-İhyâ ve’t-Tecdîd, c. I, s. 85.

237 Ali b. Cemel hakkında Detaylı bilgi için bkz. Muhammed b. Cafer el-Kettânî, Selvetü’l-Enfâs, c. I, s. 358; el-Muaskerî, Kenzu’l-Esrâr, s. 31-32; Azzûzî, eş-Şeyh Ahmed b. Acîbe, c. I, s. 141.

238 Bkz. el-Celyend, Derkâviyye, DİA, c. IX, s. 179 239 Alexander Knysh, Islamic Mysticism, s. 248.

240 Azzûzî, eş-Şeyh Ahmed b. Acîbe, c. I, s. 143; Abdulhâlim Mahmud, el-Medresetü’ş-Şâzeliyye el- Hadîse ve İmâmuhâ Ebû’l-Hasan eş-Şâzilî, Kahire, ts. s. 52. (Türkçe tercümesi için bkz. Abdulhâlim Mahmud, Ebû’l-Hasan eş-Şâzilî, çev. Süleyman Çelik, İstanbul, 1996, s. 46).

tarikatın çıkar amaçlı kullanılmasına engel olmaya çalışmıştır. Bu sebepledir ki, Şâzilî tarikatının o zamana kadarki uygulamalarından farklı olarak aşırı zühd yolunu benimsemiş ve müridlerinin de bu yolda yürümelerini istemiştir. Tarikata getirdiği yenilikler arasında yamalı elbise giyinmek, baş açık-yalın ayak yürümek, dilencilik yapmak, uzun bir tesbihi boynuna asmak ve asa kullanmak yer almaktadır.241 Derkâvî’nin mektuplarına mukaddime yazan Ahmed b. Hayyat, başı açık ve yalın ayak yürüme, çarşı pazarda dilencilik yapma, necasetten kaçınmakla beraber mezbele yerlerde oturma ve sırtında kırba ile insanlara su dağıtma gibi melâmi davranışların, sâliki insanlardan uzaklaştırsa da Allah’a yakınlaştırdığını ifâde eder. Zira bu türden hareketleri ancak nefsine değer vermeyen ve insanlara karşı riyakârlık yapmayan ihlaslı kimseler yapabilir.242 Nitekim daha önce zikrettiğimiz gibi İbn Acîbe de Derkâvî’nin tarikata getirdiği bu yeniliklerin tamamını hatta fazlasını yerine getirmiştir. Müellifimiz, Mevlây el-Arabi’ye büyük bir saygı duymuş, onun fikirlerini de eserlerinde nakletmiştir.

Bessam Muhammed Bârûd, Şeyh ed-Derkâvî’nin müridlerine yazmış olduğu mektupları bir araya getirilerek Mecmûatu Resâili Mevlây el-Arabî ed-Derkâvî243 adıyla neşretmiştir.244 Söz konusu eser, tasavvuf, ahlâk, edep ve kerâmetlerle ilgili birçok kısa risâleden oluşmaktadır. İçindeki her bir konuya "Risâle" ismi verilmiş iki yüz yetmiş iki risâleden oluşur. Eserin, Âsım İbrahim el-Keyyâlî editörlüğünde 2009 yılında Beyrut’ta da baskısı yapılmıştır. İbn İdris el-Kettanî eserin önemi hakkında “Bu zatın risâleleri bir mürid için eserlerin en faydalısı, seyr u sülûkün keyfiyeti hususunda en açıklayıcı olanıdır. Hiçbir sâlik, onları mütalaa etmekten uzak

241 Güven, Ebû’l-Hasan Şâzilî ve Şâziliyye, ss. 341-343.

242 Bkz. el-Arabî ed-Derkâvî, Mecmûatu Resâili Mevlây el-Arabî ed-Derkâvî, thk. Bessam Muhammed Bârûd, Abu Dabî 1999, ss. 48-49.

243 el-Arabî ed-Derkâvî, Mecmûatu Resâili Mevlây el-Arabî ed-Derkâvî, thk. Bessam Muhammed Bârûd, Abu Zabî 1999. Bu mektupların 41 tanesi Titus Burckhardt tarafından İngilizce’ye çevrilmiştir. Bu İngilizce çeviriden de İbrahim Kalın tarafından Türkçe’ye tercüme edilmiştir. (Bkz. el-Arabî ed-Derkâvî, Bir Mürşidin Mektupları, İstanbul 1995) Mektupların tamamı daha sonra Türkçe’ye çevrilmiştir. (Bkz. Şeyh el-Arabî ed-Derkâvî, Bir Mürşidin Mektupları, çev. Cüneyd Köksal, Burak Sönmez ve Mustafa Adaş, İnsan Yay., İstanbul 2008).

244 el-Arabî ed-Derkâvî’nin hayatı hakkında geniş bilgi için bkz. Muhammed b. Cafer el-Kettânî, Selvetü’l-Enfâs, c. I, s. 176; Azzûzî, eş-Şeyh Ahmed b. Acîbe, c. I. s. 140-149; Muhammed el- Celyend, Derkâviyye, DİA, c. IX, s. 179; R. L. Tourneau, “Darkâwa”, EI, c. II, s. 160; Şeyh el- Arabî ed-Derkâvî, Bir Mürşidin Mektupları, çev. İbrahim Kalın, s. 7-10 (Martin Lings’in önsözü).

kalamaz” şeklinde ifâde eder.245 Mevlây el-Arabî ed-Darkâvî 1239/1823’te vefat etmiş ve Bû Berîh’deki zaviyesine defnedilmiştir. Vefatından sonra yerine oğlu Mevlây et-Tayyib ed-Derkâvî geçmiştir.246

2. Muhammed el-Bûzîdî: (ö. 1229/1814). Tam adı Muhammed b. Ahmed el- Bûzîdî el-Hasenî'dir. Mağrib’in kuzeyinde bulunan Gumâra’daki Benî Selmân kabilesinin yaşadığı topraklarda doğmuş ve yetişmiştir. Çocuk yaşlarda Kur’an okumayı iyice öğrendikten sonra uzlete çekilerek kendisini tamamen ibâdete vermiştir.247 Genç yaşlardayken Tanca’da Sîdî Kasım b. Mevlânâ İdris’in yanında bir müddet kaldıktan sonra Sîdî Kâsım’ın kendisine Mevlây el-Arabî ed-Derkâvî’yle tanışıp manevî eğitimine onun yanında devam ettirmesini tavsiye etmesi üzerine Fas’a giderek Şeyh ed-Derkâvî’ye intisap etmiştir. Derkâvî’nin en yakın tâbiilerinden biri olarak kabul edilir.248 Yaklaşık on altı sene şeyhinin hizmetinde bulunmuş ve ondan manen istifâde etmiştir. Manevî eğitimini tamamladıktan sonra Şeyh ed- Derkâvî kendisine irşâd ve terbiye için icâzet vermiştir. Muhammed el-Bûzîdî icâzet aldıktan sonra Benî Selmân kabilesine dönerek o bölgenin halkını irşâd etme vazifesini yerine getirmiş birçok kişinin yetişmesini üstlenmiştir. Tarikatta yüksek makamlara çıkması sebebiyle şeyhi ed-Derkâvî tarafından çeşitli övgülere mazhar olan el-Bûzîdî, Şeyh ed-Derkâvî’nin en itibarlı müridi ve hâlifesi olmuştur.249 Şeyh Derkâvî, kendisi için “Hayatımda da ölümümde de hâlifem odur” demiştir.250 Başta İbn Acîbe olmak üzere pek çok kimsenin kemâline vesile olmuştur. Martin Lings’in de belirttiği gibi Mevlây el-Arabî’nin “bağımsız şeyhler” dediği müridlerinden halife tayin edilmesine rağmen ed-Derkâvî’den önce vefat eden Mevlây Muhammed el- Bûzîdî’dir.251 Ancak el-Bûzîdî, şeyhi Derkâvî’den önce vefat ettiği için onun yerine

245 İbn Acîbe, el-Bahru’l-Medîd, çev. Dilaver Selvi, c. I, s. 88.

246 Bkz. el-Arabi Derkâvî, Bir Mürşidin Mektupları, trc. İbrahim Kalın, s. 8.

247 Abdullah b. Abdulkadir et-Telîdî, el-Mutrib bi Meşâhîri Evliyâi Mağrib, Daru’l-Emân, Ribat, 2000, s.216.

248 Ay, Kur’ân’ın Tasavvufî Yorumu, s. 118.

249 Telîdî, el-Mutrib bi Meşâhîri Evliyâi Mağrib, s. 216.

250 İbn Acîbe, Şerhu Tâiyyeti’l-Bûzîdî fi’l-Hamrati’l-Ezeliyye, thk. Sâbit b. Süleyman Abdulbârî, ed- Dâru’l-Beyzâ ts., s. 14.

geçememiştir. Medrese tahsili görmemiş olan252 ve hatta müridi İbn Acîbe tarafından “Mübteda ve haberi; fâil ve mefûlu bilmeyen bir ümmî” olarak nitelenen253 Şeyh el- Bûzîdî, müridin şeyhine karşı dikkat etmesi gereken edep kurallarına dair el-Âdâbu’l- Merdiyye li Sâliki Tarîkı’s-Sûfîyye isimli bir eserin yanısıra, tasavvufî konularla alâkalı çeşitli şiirleri de mevcuttur. İbn Acîbe de şeyhinin bu şiirlerini şerhetmiştir.254 Ayrıca İbn Acîbe, el-Bahru’l-Medîd ve özellikle el-Futuhâtü’l-İlâhiyye’de müridin şeyhine karşı edebiyle alâkalı konularda el-Âdâbu’l-Merdiyye li Sâliki Tarîkı’s-

Sûfîyye’den255 epeyce istifâde etmiştir. İbn Acîbe, mürşidi hakkında “Şeyhimiz el-

Bûzîdî’den hiçbir kitapta görmediğim ilim ve sırlar duydum. Zaman zaman Allah’ın Kitab’ı hakkında işâret ehlinin yolu üzere öyle tefsirler yapardı ki, bunları başka bir kimseden duymak çok zordur”256 der. O, şeyhinin tasavvufla alâkalı bazı görüşlerini ve bazı işârî yorumlarını el-Bahru’l-Medîd’de nakletmektedir.257 Şeyh Muhammed el-Bûzîdî, 1229/1814’te Gumâra’da vefat etmiştir.258

Muhammed el-Bûzîdî’nin önemli sözlerinden birisi şudur: “Zâhirî ve bâtınî istikametten daha büyük kerâmet yoktur. Zâhirî kerâmetler, bâtıni istikametin olmadığı, sadece zâhirî istikamet esnasında söz konusu olur. Ancak hem zâhirî, hem de bâtınî istikamet oluştuktan sonra sadece manevi kerâmetler olur. Her kim,

252 İbn Acîbe, şeyhi el-Bûzîdî’nin dilinden bu durumu, şöyle nakleder: “Vallahi şimdiye kadar hiçbir âlimin önünde diz çöküp okumadım ve zâhir ilimlerini hiç tahsil etmedim.” (Bkz. İbn Acîbe, el- Bahru’l-Medîd, c. IV, s. 312.)

253 İbn Acîbe, Şerhu Tâiyyeti’l-Bûzîdî, s. 13.

254 İbn Acîbe, Şerhu Tâiyyeti’l-Bûzîdî fi’l-Hamrati’l-Ezeliyye, thk. Sâbit b. Süleyman Abdulbârî, ed- Dâru’l-Beyzâ ts.

255 el-Âdâbü’l-Merdıyye adlı bu eser, önce Bessâm Muhammed Bârûd tarafından tahkik edilmiş 2001 tarihinde Amman’da neşretilmiştir. Daha sonra bu eser el-Bûzîdî'nin Divanı ve Udde b. Tûnus'a ait Âyâtü'l-Muhibbin fî Makâmâti'l-Ârifîn adlı eserle birlikte, Dârü'l-Kütübi’l-İlmiyye tarafından 2006 tarihinde Beyrut’ta basılmıştır.

256 İbn Acîbe, el-Bahru’l-Medîd, c. IV, s. 312.

257 Örnekleri için bkz.İbn Acîbe, el-Bahru’l-Medîd, c. II, s. 45; c. III, s. 78.

258 Mahmut Ay’ın da belirttiği gibi, DİA’daki “Bûzîdiyye” maddesinde, Bûzîdiyye'nin kurucusu olarak Muhammed b. Habîb el-Bûzîdî (ö. 1327/1909) gösterilmiştir. (Bkz. “Bûzîdiyye”, DİA, c. VI, s. 480). Ancak Bûzîdiyye'nin kurucusu İbn Habîb el-Bûzîdî değil, İbn Ahmed el-Bûzîdî’dir. Her ikisi de Bûzîdî nisbesiyle tanındıkları için isim benzerliğinden dolayı birbirine karıştırılmıştır. İbn Habîb el-Bûzîdî, Aleviyye kolunun kurucusu İbn Mustafa el-Alâvî’nin (ö. 1934) şeyhidir ve Bûzîdiyye'nin kuruluşundan çok daha sonra yaşamıştır. Dolayısıyla Bûzidiyye’yi Muhammed b. Habîb el-Bûzîdî'ye değil, Muhammed b. Ahmed el-Bûzîdî’ye nisbet etmek gerekir.

velâyetin istikametin dışında bir şey olduğunu zannediyorsa, o kimse, velâyeti bilmeyen cahil biridir.”259

İbn Acîbe, manevî eğitimini aldığı bu zattan Şâziliyye’nin Derkâvî kolunun usûl ve adâbını öğrenip seyr u sülûke başlamıştır. İbn Acîbe'nin tasavvufa girişi, seyr u sülûku ve irşat faaliyetleri vefatına kadar toplam on altı sene devam etmiştir. Müellif, el-Fehrese adlı eserinde bu konuya müstakil bir bölüm ayırmış ve orada maneviyat yolundaki seyr u sülük, tecrübe, hizmet ve mücâhedesini genişçe anlatmıştır.260

Sonuçta İbn Acîbe, böyle bir ilmî çevrede yetişmiş, amelî-tasavvufî hayatını Şeyh Arabî ed-Derkâvî ve daha çok Muhammed el-Bûzîdî’nin gözetiminde yaşamıştır. Onların elinde manevi inkişafa nail olmuş, irşad mertebesine ulaşmıştır.261 İbn Acîbe, ilahi mânâların tadını almak ve mârifete nail olmak için başka bir ifâde ile mânâ ehli ariflerin makamına vasıl olmak için sıdk ve muhabbetle şeyhleri tarafından verilen vazifeleri harfiyyen yerine getirmiştir.262

3. Tarikat Silsilesi

İbn Acîbe, el-Fehrese isimli eserinde, tarikat silsilesini kimlerden aldığını zikretmiştir. Bu silsile, başka kaynaklarda da geçmektedir. Biz silsilede geçen isimlerin tespitinde başka kaynaklardan da istifade ettik. Buna göre silsile, İbn Acîbe’ye kadar yukarıdan aşağı doğru şöyledir:

1. Hz. Muhammed (s.a.v.) (ö. 11/632). 2. Hz. Ali (ö. 40/661).

3. Hz. Hasan (ö. 50/670).

259 Suğayr, İşkâliyyetü Islâhi’l-Fikri's-Sûfî, c. I, s. 47. 260 İbn Acîbe, el-Fehrese, ss. 44-48.

261 İbn Acîbe, el-Bahru’l-Medîd, c. IV, s. 312.

262 Hasan b. Muhammed el-Kûhin, Câmiu’l-Keramati’l-Aliyye fî Tabakati’s-Sâdeti’ş-Şâzeliyye, Dâru’l-Beyruti, Dimaşk, 2000, s. 186. Muhammed b. Ahmed el- Bûzîdî’nin hayatı ve Bûzîdiyye hakkında detaylı bilgi için bkz. Abdullah b. Abdulkadir et-Telîdî, el-Mutrib bi Meşâhîri Evliyâi