• Sonuç bulunamadı

Tarihsel Yönelim-Milliyetçilik-Dış Politika Analizi

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE TEORİK YAKLAŞIM

1.3. Dış Politika Analizi ve Millet Kavramının Objektif Öğeleri Arasındaki İlişki

1.3.4. Tarihsel Yönelim-Milliyetçilik-Dış Politika Analizi

Tarihsel yönelim\bilinç, milletlerin inşası ve devletlerin kimliklerinde önemli bir yer tutmaktadır. Milliyetçilik kavramına yönelik ilk çalışmalar açısından ve bu kavrama sahip çıkma konusunda tarihçiler başı çekmektedirler.220 Neredeyse bütün milletlerin 218 Uzer, s. 32. 219 Shen, s. 124. 220 Özkırımlı, s. 42.

79

inşası, tarihsel olaylara, savaşlara, kahramanlara ve efsanelere göndermeler yoluyla gerçekleştirilmiştir. Bu yüzden tarih kavramı, milliyetçiliğin ve milletlerin olmazsa olmaz ölçütlerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ünlü Fransız düşünür Ernest Renan, millet kavramını tanımlarken, ırk, dil, din, ortak menfaatler ve coğrafya gibi ölçütlerin yetersiz olduğunu belirtmektedir. Renan’a göre millet kavramı, manevi bir varlıktır, bir ruhtur. Millet kavramının iki temel öge çerçevesinde şekillendiğini ifade eden Renan’a göre, bu öğeler, ortak tarih ve ortak iradedir. Ortak tarihten kastedilen husus ise, geçmişin acılarını ve kötü anılarını unutmaktır.221

Görüldüğü gibi, Renan, millet kavramını tarih olgusu üzerinden açıklamaktadır.

Hobsbawm, millet kavramını, tarihi ve sosyal inşa olarak ifade etmektedir. Ona göre millet, “toplumsal mühendislik” ürünüdür ve “icat edilmiş gelenekler”e dayanmaktadır. “İcat edilmiş gelenek” söylemiyle Hobsbawm, açıkça ya da örtülü bir şekilde kabul edilmiş normlar tarafından yönlendirilen ve bir ritüel ya da sembolik nitelik gösteren, kurallar tarafından tekrarlara dayanarak belli değer ve davranış kurallarını aşılamaya çalışan pratikler bütününü kastetmektedir. Millet fenomeni anlaşılmak isteniyorsa, öncelikle “icat edilmiş gelenekler”in anlaşılması gerekir. Ona göre günümüz milletlerinin büyük çoğunluğu, 1870-1914 tarihleri arasında inşa edilmişlerdir.222

Schulze’ye göre de, “halk ulusu”nu (günümüz milletleri) oluşturan olgu, dilin yanı sıra, tarihtir. Schulze, tarih kavramını, “bir halkı en eski geleneklerinden bugüne doğru birleştiren, milleti çözülmez bir bağla birbirine bağlayan ortak alınyazısının kaydı” şeklinde tanımlamaktadır. Ona göre bir milletin tarihi, varlığının garantisi niteliğindedir. Nitekim Schulze, tarihin erken dönemlerinde bile milli bilincin mitlerle işlenmiş bir tarih aracılığıyla geliştiğini belirtmektedir. Buna örnek olarak da Fransızların ataları olarak bilinen Frankların Truvalı ve Romalı atalardan geldiklerini, İngiltere’deki Tudor Hanedanının soyunu efsanevi Kral Arthur’a kadar geri götürmelerini göstermektedir.223

Bu açıdan Schulze, Hobsbawm’dan farklılaşmaktadır. Hobsbawm’a göre icat edilen tarihler bile en fazla 100-150 yıl öncesine dayanmaktadır. Oysa Schulze, antik çağlardan itibaren tarihsel mitlerin milletler tarafından kullanıldığını belirtmektedir.

221 Renan, s. 50-58. 222 Hobsbawm, s. 1-18. 223 Schulze, s. 161.

80

Kalaycı, tarihin seçici kullanımını, “milletlerin tarihindeki olağanüstü anların, olayların ve deneyimlerin, o millete mensup insanların özgüvenini ve memnuniyetini arttıracak bir biçimde bir ortak geçmiş yaratmak içindir.” şeklinde belirtmiştir. Milletler, kimlik inşasında bazen kendileri için acı olan olayları bazen de kahramanlık ve zafer günlerini seçmektedir. Örneğin, Katalonya milli gün olarak Barselona’nın İspanyol kuvvetlerince işgal edilip, milli dillerinin yasaklandığı günü seçerken; Türkiye, milli bayram günleri olarak savaş alanlarında kazandığı zaferlerin tarihlerini seçmiştir.224 Bu betimlemelerden de anlaşılacağı üzere, tarih ve tarihin kullanımı, milli kimlik inşasında önem arz etmektedir.

Buraya kadar anlatılanları kısaca özetlemek gerekirse; tarih, millet kavramının oluşmasında etkili olan faktörlerin başında gelmektedir. Bu yüzden milliyetçiliğin en fazla başvurduğu alan tarihtir. Tarihsel hikâyeler, mitler, kahramanlıklar ve tarihsel düşmanlıklar, milli kimliğin inşasındaki en önemli harçtır. Bu şekilde milliyetçiliğin, dış politikada karar verme sürecini ve karar vericilerin davranışlarını etkileme konusunda tarihten yararlandığı, tarihsel yönelimi kullandığı aşikardır. Coşkun’a göre ulus devletlerin tarihleri, resmi tarihler aracılığıyla okunur. Öteki ile olan olumsuz ilişkiler, yine bu tarihin yer aldığı kitaplardaki hikâyeler ile resmedilir.225 Bu şekilde öteki üzerine inşa edilen tarihsel yönelim\bilinç\kimlik, dış politika karar verme sürecine etki edebilir. Tarihsel yönelim de, diğer sosyolojik faktörler gibi, dış politikanın yapım sürecindeki etkisi ölçülememekle birlikte karar vericilerin söylemlerinde politikalarını meşrulaştırma aracı olarak kullanılmaktadır.

Schonberg’e göre tarihsel olarak Amerikan kimliği, Yahudi-Hıristiyan değer ve gelenekleriyle, 18. ve 19. Yüzyılın liberal filozofları olan Locke, Mill, Rousseau ve Jefferson’un görüşleriyle vücut bulmuştur. Ona göre aynı liberal felsefe, Amerikan yönetiminin tarihsel dış politika davranışlarını uluslararası sistemin tesisinde, manevi bir üstünlük olarak Amerikan değerlerinin ve Amerikalı liderlerin inançlarıyla ve menfaatleriyle birlikte, güç ve kapasite bağlamında, bu model çerçevesinde

224

Hüseyin Kalaycı, “Batılı Demokrasilerde Ayrılıkçı Milliyetçilik: Quebec Milliyetçiliği”, Doğu Batı Dergisi

Milliyetçilik Cilt II, Sayı 39, (Kasım-Aralık-Ocak 2006-2007), s. 21.

225

Bezen Balamir Coşkun, “Uluslararası İlişkilerde ‘Kimlik’ ve Türk Dış Politikası”, Ed. Ertan Efegil ve Rıdvan Kalaycı, Dış Politika Teorileri Bağlamında Türk Dış Politikasının Analizi Cilt 1, Ankara: Nobel Yayınları, 2012, s. 608.

81

savunuculuğunu yapmakta ve desteklemektedir.226 Amerikan kimliği tarihsel olarak esnek ideallerini, insan haklarına dayalı geleneksel liberal değerlerini, sınırlı hükümet anlayışını ve halk egemenliğini ihtiva eden bir inançtır. Schonberg’e göre Amerika bunların savunuculuğunu yapma ve yayma kaygısı taşımak zorundadır. Çünkü küresel prensiplere ve insan haklarına dayalı bir yönetim yapısına sahip dünyadaki yegâne devlettir. Ona göre bu, Amerika’nın tarihsel yazgısıdır.227

Hırvatların, Osmanlı idaresi sona erdikten sonra Macar hâkimiyetine karşı savaşmalarının en önemli nedeni, tarihsel yönelimdir. Çünkü Hırvatların soyları, Hırvat inancına göre Illyrialılardan geliyordu; dolayısıyla yörenin yerli halkı olmaları hem de Balkanların ve Slavların yönetici milleti olmaları sebebiyle Macar hâkimiyeti kabul edilemezdi. Aynı durum Bizans İmparatorluğu üstünlüğüne karşı çıkan ve Osmanlı İmparatorluğuyla savaşan Sırplar için de geçerliydi. Nitekim Sırpların tarihsel misyonu, Balkanların yönetimine sahip olmaktı.228

Uzgel, Bosna Savaşının Sırp milliyetçiliği üzerindeki en önemli etkisinin, tarihsel haksızlığa uğramışlık duygusunu güçlendirmesi, ona yeni ve soyut bir boyut kazandırması olduğunu ifade etmiştir. Sırplar, Tito önderliğinde kurulan Yugoslavya’da haksızlığa uğradıklarını düşünüyorlardı. Çünkü Sırpların tarihsel misyonu, Balkanların sahibinin kendileri olduğu, dolayısıyla güney Slavlarını kendilerinin birleştirmesi gerektiği düşüncesiydi. Bunun için tarihsel yönelimler kullanılmaktaydı. Her şeyden önce Sırplar Osmanlıya karşı savaşmışlardı. Yine Osmanlıdan bağımsızlığını kazanan ilk Balkan milleti Sırplardı. Oysa Yugoslavya kurulunca Sırplar, yönetimde çok fazla söz sahibi olamazken, diğer gruplardan daha kötü yaşam ve temsil koşullarına sahip olduklarını da iddia ediyorlardı.

Soğuk Savaşın bitmesine müteakip Yugoslavya karışmaya başladı ve devleti oluşturan etnik unsurlar tek tek bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bunun karşısında Miloseviç, saldırgan bir iç ve dış politika izleyerek büyük çatışmaların yaşanmasına neden oldu. Miloseviç, bir Sırp milliyetçisiydi. Sırp milliyetçiliğinde ise, tarihsel unsurlar, fazlasıyla yer almaktadır. Mesela Hırvatistan ve Bosna topraklarının bir bölümü ile Kosova’nın geçmişteki büyük Sırp topraklarının bir parçası olduğuna ilişkin görüş, Sırp 226 Schonberg, s. 46. 227 Schonberg, s. 237. 228 Schulze, s. 171.

82

milliyetçiliğinin temel hareket noktasını teşkil etmektedir. Yine 28 Haziran tarihi üzerine yapılan fetişizm de, Sırp milliyetçiliğinin tarihsel yönelimini göstermesi bakımından önemlidir. Bu tarih, Kosova muharebesinin tarihidir (28 Haziran 1389). Buna göre Sırplar, İslam’ın yayılmasını engellemek için kendilerini feda etmişlerdir. Nitekim Miloseviç, Mayıs 1989’da başkanlık koltuğunu devralmasına rağmen, resmi tören için 28 Haziranı beklemiştir.229 Görüldüğü gibi tarihsel travmalara yapılan göndermeler, dış politikanın yapımında etkili olmaktadır.

Çin milliyetçiliğinin tarihsel boyutu, Çin dış politikasının yapımı sürecinde etkisini göstermektedir. Çinli karar vericilerin bilinçaltlarında bulunan, “Utanç Yüzyılı” olarak isimlendirilen dönem230

, Çin Halk Cumhuriyeti’nin dış politikada milliyetçi bir söylem231 benimsemesine yol açmıştır. Bu “Utanç Yüzyılı” olarak isimlendirilen dönem, Çin’in, Batılı emperyal güçler tarafından sömürge haline getirilip, daha sonra Japonya işgaline uğradığı süreci anlatmak için kullanılmaktadır. Çinliler, bir daha böyle “acı” dolu bir dönem yaşamak istemedikleri için, dış politikanın yapımında milliyetçi bir söylem benimseyerek, küresel bir güç olmaya çalışmaktadırlar.

Yahudi, İran, Arap, Yunan ve Türk milliyetçilikleri, tarihsel olaylara ve milli meselelere dayanmaktadır. Batı-dışı dünyada milliyetçiliğin gelişmesi, tarihi hikâyelere, efsanelere ve mitlere dayalı hislerin Avrupa üstünlüğüne karşı harekete geçmesi olarak görülebilir232. Bu çerçevede süreklilik kazanan, Türk-Yunan gerilimi, Arap-İsrail savaşları, Türkiye ile İran arasındaki kökeni tarihsel meselelere dayanan güvensizlik gibi olayların temel sebebi, dış politikada tarihsel yönelimin karar vericilerin davranışlarını ve karar verme sürecini etkilemesiyle alakalıdır.

229 Uzgel, s. 120-144. 230 Shen, s. 124. 231

Micheal Alan Brittingham, “The ‘Role’ of Nationalism in Chinese Foreign Policy: A Reactive Model of Nationalism and Conflict”, Journal of Chinese Political Science, Vol. 12 (2), 2007, s. 147-162

232

83

BÖLÜM 2: TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ: TARİHSEL ARKA PLANI VE