• Sonuç bulunamadı

Etno-Seküler Kimlik Anlayışının Hakim Olduğu Dönem

BÖLÜM 2: TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ: TARİHSEL ARKA PLANI VE TİPOLOJİLER

2.2. Türk Milliyetçiliği Tipolojileri

2.2.1. Resmi-Pozitivist (Kemalist) Milliyetçilik Tablo 3 Tablo 3

2.2.1.2. Etno-Seküler Kimlik Anlayışının Hakim Olduğu Dönem

Emre Arslan’a göre, 1930’lu yıllardan başlayarak II. Dünya Savaşı’nın bitimine kadar geçen sürede, Kemalist rejim retorik düzeyde olduğu kadar, uygulama düzeyinde de etnisist politikalar izlemiştir. Örnek verilecek olursa; Maden Teknik ve Arama Enstitüsü, Askeri Liseler ve Harp Okulları gibi devlet okullarına kabul edilme koşulu olarak “Türk ırkından olma” ibaresinin bulunması, Devlet kademelerinde görev alan Gayrimüslimlerin işten çıkarılmaları, “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyasının yurt sathında yayılması ve Gayrimüslimlere yönelik Varlık Vergisi uygulaması sayılabilir.341 Kemalist milliyetçilik, Türk milli kimliğini inşa ederken, özellikle 1930’lardaki etno-seküler inşa sürecinde ırk unsuru ve etnisist politikalardan yararlanmasına karşın, bu hiçbir zaman sistematik bir ırkçılığa bürünmediği söylenebilir.342 Yıldız’a göre, Kemalistler 1930’lu yıllar boyunca ideolojiyi pekiştirmeye çalışmışlar, bunu da 338 Yeğen, s. 47. 339 Yeğen, s. 113. 340

Bora, Medeniyet Kaybı: Milliyetçilik ve Faşizm Üzerine Yazılar, , s. 89.

341

Emre Arslan, “Türkiye’de Irkçılık”, Ed. Tanıl Bora ve Murat Gültekingil, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce:

Milliyetçilik, Cilt 4, İstanbul: İletişim Yayınevi, 2009, s. 412.

342

Ahmet Yıldız, “Kemalist Milliyetçilik”, Ed. Tanıl Bora ve Murat Gültekingil, Modern Türkiye’de Siyasi

114

otoriterleşerek gerçekleştirmişlerdir. Bireyin, toplum içerisinde değer kazandığı kollektif anlayışa uygun olarak oluşturulmak istenen halk birliğinde, özellikle ırk sağlığı, çocuk yetiştirilmesi ve evlilik kurumunun düzenlenmesinde öjenik343 kaygılar önplana çıkmış, ancak negatif öjeniks kapsamında değerlendirilebilecek politikalar uygulanmamıştır. Bu da, Kemalist milliyetçiliğin, ırki kaygıları daha çok araçsal nitelikte gördüğünü ve ‘düzenli, disiplinli ve programlanmış homojen’ bir birlik inşa etmek gayesiyle kullandığı şeklinde değerlendirilebilir.344

1930’lu yıllar, yeni rejimin kurumsallaşmaya ve bir ideoloji oluşturmaya çalıştığı yıllar olmuştu. Bu ideoloji arayışı, Devrimlerin rotasını belirlemekten ziyade, ‘makbul’ vatandaşlar oluşturup, bunların mobilize edilmelerini ve rejime sadık olmalarını sağlamaya yönelikti. Burada amaç, inşa edilen yeni milli kimliğin, en ücradaki yurttaşa kadar benimsetilmesiydi.345 Bu düşünceler çerçevesinde, hem Resmi-Kemalist milliyetçiliğin oluşturmak istediği yeni milli kimliğe uygun tarih ve dil politikaları, hem de rejimin din yerine ikame etmek istediği ideolojiye dayanak sağlayabilecek politikalar hayata geçirildi. Bu politikalar arasında Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi önemli bir yer tutmaktadır.

Suavi Aydın’a göre Türk Tarih Tezi ile Kemalist elitler, Alman tarzı bir milliyetçilik anlayışı çerçevesinde antropolojik ve arkeolojik bir tarih inşa etmeye çalışmışlardır. Burada amaç, devletin öznesi konumundaki milletin tarihsel-kültürel bir birlik olduğunu göstermek, bunun yanında Osmanlı öncesi geçmişin ‘parlaklığı’ ve ‘medeniyete yaptığı katkıları’ belirterek, Cumhuriyet Türkiye’sinin ötekisini inşa edip, ulusal kimlik ve bilinci, İslamiyet ve kozmopolit Osmanlı unsurlarından silmektir.346 Ümit Akça ise, Osmanlı kimliğinin tasfiye edilmesi ve yeni milli kimliğin Doğulu ve İslami unsurların reddiyesine dayanmasıyla, Batı medeniyetine özenerek bir inşa süreci yaşandığını, Türk Tarih Teziyle, içinde Orta Asya, Anadolu ve Batı değerlerini içeren bir medeniyete sahip

343 Nüfusun sağlıklı öğelerinin çoğaltılması, sağlıksız öğelerinin azaltılması ve böylelikle insane soyunun geliştirilmesini amaçlayan bir düşünce olan öjenizm, biyolojik materyalizm ve sosyal Darwinizm’den etkilenerek ortaya çıkmış ve erken Cumhuriyet döneminde Türk ulusunun inşası bağlamında sıklıkla atıf almış bir düşüncedir. Detaylı bilgi için bakınız: Ayça Alemdaroğlu, “Öjeni Düşüncesi”, Ed. Tanıl Bora ve Murat Gültekingil, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, Cilt 4, İstanbul: İletişim Yayınevi, 2009, ss. 414-421.

344

Yıldız, s. 170-171.

345

Suavi Aydın, Modernleşme ve Milliyetçilik, İstanbul: Gündoğan Yayınları, 2000, s. 221.

346

Suavi Aydın, “Cumhuriyet’in İdeolojik Şekillenmesinde Antropoloji’nin Rolü Irkçı Paradigmanın Yükselişi ve Düşüşü”, Ed. Tanıl Bora ve Murat Gültekingil, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Kemalizm, Cilt 2,

115

olmanın hedeflendiğini ifade etmiştir.347 Büşra Ersanlı’ya göre, Türk Tarih Tezi, bir kültür devrimi niteliğinde olup, Kemalist ideolojinin en önemli sacayağını oluşturmaktadır. Kemalist ideolojinin felsefi temelleri ise, laiklik ve pozitivizmden oluşmaktadır. Türk Tarih Tezi de, bu ideolojik formülün niteliklerine uygun bir şekilde, 1929-1932 yılları arasında siyasetçi-tarihçiler tarafından kaleme alınmıştır.348

Türk Ocakları bünyesinde kurulan Türk Ocakları Türk Tarih Tetkik Heyeti, Ocakların kapatılmasıyla Türk Tarih Tetkik Cemiyeti ismini aldı. Bu kurum, Atatürk’ün Afet İnan’a verdiği direktifler çerçevesinde Türk tarihi hakkında çalışmalar yapmaya başladı. 2-11 Temmuz 1932 tarihinde toplanan ve daha sonraları ismi “Birinci Türk Tarihi Kongresi” olacak olan kongreden sonra, Türk Tarih Tezi ilan edildi. Bu teze göre, Türkler, büyük ve eski bir ırktı. Türkler binlerce yıl önce Orta Asya’da ortaya çıkan ve brekisafal349 kafatasına sahip olan bir milletti. Orta Asya’da bir iç deniz etrafında büyük bir medeniyet yaratan Türkler, bu denizin kurumasıyla Orta Asya’yı terk etmişler, dünyanın dört bir tarafına yayılarak medeniyet yaymışlardı. Doğu’da Çin’e, Güney’de Hindistan’a ve Batı’da Mısır’a, Mezopotamya’ya, Yunanistan’a, Anadolu’ya ve İtalya’ya gitmişlerdi.350

Türk Tarih Tezi, 1930’lu yıllardaki etno-seküler Türk tanımı için uygun bir zemin teşkil etmiştir. Soner Çağaptay’a göre Türk Tarih Tezi, ileri sürdüğü şu fikirlerden dolayı, etnik temelli bir kimlik inşasıdır:

• Birinci olarak, Orta Asya’da büyük bir medeniyet kuran Türkler, daha sonra buradan dünyanın dört bir tarafına dağılarak, ilk medeniyetler olan Mısır, Yunan, Mezopotamya ve Anadolu medeniyetlerini kurmuşlardır.

• İkinci olarak, Türk tarihinin sadece Osmanlı tarihinden ibaret olmadığı, Türklerin Osmanlı öncesi dönemde daha parlak ve büyük bir tarihlerinin olduğu vurgulanmıştır.

347

Ümit Akça, “Küreselleşme Sürecinde Türk Milliyetçiliği: Dünü, Bugünü, Yarını”, İstanbul Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2003, s. 71.

348

Büşra Ersanlı, İktidar ve Tarih: Türkiye’de “Resmi Tarih” Tezinin Oluşumu (1929-1937), İstanbul: İletişim Yayınları, 2009, s. 103-138.

349

Kısa ve yuvarlak biçime sahip olan kafatası yapısı.

350

Soner Çağaptay, “Otuzlarda Türk Milliyetçiliği’nde Irk, Dil ve Etnisite”, Ed. Tanıl Bora ve Murat Gültekingil,

116

• Üçüncü olarak, modern Türklerle Orta Asya’nın eski sakinleri arasında doğrudan bir bağ kurulmuştur.

• Dördüncü olarak, Türklerin Anadolu’yla olan ırksal bağı vurgulanmış, Anadolu’da bronz çağından itibaren bulunan Türklerin, Hitit ve Sümer topluluklarının atası, Anadolu’nun da Hititler’den itibaren Türk olduğu ileri sürülmüştür. Böylece, Yunanlıların, Ermenilerin ve Kürtlerin Anadolu’nun otokton halkı olduğu fikri de çürütülmüş olmaktadır.351

20-25 Eylül 1937 tarihinde, yurt dışından gelen katılımcılarında olduğu II. Türk Tarih Kongresi gerçekleştirildi. 1935 tarihinde ismi değiştirilen Türk Tarih Kurumu tarafından düzenlenen konferansta, daha çok ırksal konular görüşüldü. Bu kongre sonucunda, Anadolu’nun ırksal açıdan çok eski devirlerden beri Türk olduğu, Anadolu’da geçmişte yaşamış olan kavimlerin (Hititler) Türk olduğu ve hala yaşayan toplulukların (Ermenilerin), Türkçe konuşup konuşmamalarına bakılmaksızın Türk oldukları görüşü ileri sürülmüştür.352

Türk Tarih Tezine benzer bir şekilde Güneş Dil Teorisinin de kaleme alındığı bilinmektedir. 26 Eylül 1932’de İstanbul’da Birinci Türk Dili Kurultayı toplanması kararlaştırıldı. Türk Dili Tetkik Cemiyeti tarafından organize edilen kurultay sonunda Türkçe’nin Arapça ve Farsça kökenli sözcüklerden arındırılması ve Türk Tarih Tezine benzer şekilde Türkçe’nin en eski medeniyet dili olduğu görüşü dile getirildi. II. Türk Dili Kurultayı ise 18-23 Ağustos 1934 tarihinde yapıldı. Bu Kurultayda dil konusu üzerinden sekülerleşmenin gerçekleştiği görülmektedir. Türkçe’yi yabancı dillerin tahakkümünden kurtarmak ve onurunu yeniden inşa etmek için İslami geçmişten arındırılmış bir dil oluşturulmak istendi. Bu süreçte Avrupa dillerinden Türkçe’ye giren sözcüklerin temizlenmeyip sadece Arapça ve Farsça’dan giren sözcüklere karşılık bulunması, dil üzerinden gerçekleşen sekülerleşmeyi gözler önüne sermekteydi. 1936 tarihinde gerçekleştirilen Üçüncü Kurultayda, Güneş Dil Teorisi ilan edilmiştir. Güneş Dil Teorisi, bir nevi Türk Tarih Tezinin devamı niteliğinde olup, dünyadaki bütün dillerin Türkçe’den geldiğini savunmaktaydı. İsminin ‘Güneş Dil Teorisi’ olmasının en önemli sebebi ise, ilk insanın güneşe baktıktan sonra sesler çıkarmaya başlamasıdır.

351

Çağaptay, “Otuzlarda Türk Milliyetçiliği’nde Irk, Dil ve Etnisite”, s. 248.

352

117

Aynı zamanda eski Türklerin güneşe taptıkları ve bu sayede ilk sözcükleri ortaya çıkardıkları düşünülmüştü.353

Aydın’a göre Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisinin icadındaki asıl hedef, Osmanlı değerler sistemi, dolayısıyla İslamiyettir. Bununla mücadele için kullanılan silah ise etno-seküler Türklük anlayışıdır. Kemalist milliyetçiler, laikliğin yerleştirilmesi için iç içe geçmiş olan İslam ve Osmanlı kimliğini yeni bir tarih ve dil anlayışıyla tasfiye etmeye çalışmışlardır. Bunun için, Osmanlı öncesi, hatta daha ileri giderek İslam öncesi Anadolu ve Türk tarihleri önplana çıkarılmış, dil ise Arapça ve Farsça kökenli sözcüklerden arındırılmak istenmiştir. Bu nedenle, “Kemalist milliyetçilik, bu öğelerin alaşımı olarak karşımıza çıkmaktadır.”354

Çağaptay’a göre, hem Türk Tarih Tezi, hem de Güneş Dil Teorisi, içinde ortaya çıktıkları konjonktür tarafından şekillendirilmiştir. Bu süreçte, Avrupa’da Nazizmin ve Faşizmin yükselişine tanık olunmaktadır. Doğal olarak Kemalist elitler, Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisini oluştururken, Nazizm ve Faşizmin de etkisinden bahsedilebilir. Bu tezlerde yer alan ırk vurgusu ise, biyolojik olmaktan öte, milli bir topluluğa işaret etmektedir. Bu milli topluluğu birarada tutan kavram ise, dildir.355 Bununla birlikte, Copeaux’un da belirttiği gibi, süreklilik ve köklendirme bütün modern milliyetçiliklerin ortak düşüncesidir.356 Resmi milliyetçiliğin, Türk Tarih Teziyle gerçekleştirmeye çalıştığı süreklilik ve köklendirme, Osmanlı-İslam tarihini dışlayıp, Selçuklu’yu parantez içine alan, ilk köklere ulaşıp, yeni bir tarih ve bu tarihle birlikte bir millet inşa etmektir. Burada önemli olan tezin bilimselliği ve doğruluğu değil –ki zaten çeşitli açılardan yapılan eleştirilere ileride yer verilecektir-, inşa edilmek istenen kimliğin, kodlarının gösterilmesi ve bu çerçevede Resmi-Pozitivist milliyetçilik ile diğer Türk milliyetçiliği tipolojileri arasında bulunan farklılıklara işaret edilmesiydi.

Resmi milliyetçilik, II. Dünya Savaşı’nın bitişine kadar saf bir şekilde uygulanmıştır. Daha sonra, bu milliyetçilik anlayışının temsilcisi konumunda bulunan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) iktidarı kaybetmesi ve farklı milliyetçilik tipolojilerinin su yüzüne çıkmaya başlamasıyla Resmi milliyetçiliğin gücü zayıflamıştır. Ancak, yeni

353

Çağaptay, “Otuzlarda Türk Milliyetçiliği’nde Irk, Dil ve Etnisite”, s. 249-256.

354

Aydın, Modernleşme ve Milliyetçilik, s. 221.

355

Çağaptay, “Otuzlarda Türk Milliyetçiliği’nde Irk, Dil ve Etnisite”, s. 260-261.

356

118

rejimin ve devletin kurucusu konumunda bulunan Resmi milliyetçilik, hala gücünü hissettirmekte, özellikle CHP ve onun temsil ettiği toplumsal taban ile Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)357 nazarında kudretli bir şekilde temsil edilmektedir. Resmi milliyetçiliği önemli kılan bir diğer neden ise, diğer milliyetçilik tipolojilerinin Resmi milliyetçiliğin eleştirisi ya da eklemlenmesi üzerinden yükselmesidir.