• Sonuç bulunamadı

Türk Milliyetçiliğinin İki Büyük Mütefekkiri: Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp

BÖLÜM 2: TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ: TARİHSEL ARKA PLANI VE TİPOLOJİLER

2.1. Türk Milliyetçiliğinin Tarihsel Arkaplanı

2.1.2. Türk Milliyetçiliğinin İki Büyük Mütefekkiri: Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp

Türk milliyetçiliğinin ideoloji haline getirilip, bütüncül bir fikir sistemi olmasında iki büyük münevverin katkısı bulunmaktadır. Bunlar, Rusya Türklerinden olan Yusuf Akçura ile Diyarbakırlı Ziya Gökalp’tir. Burada önce Akçura, daha sonra da Gökalp’in fikirleri incelenecektir.

2.1.2.1. Yusuf Akçura

Yusuf Akçura, 1879’da Volga’nın Batı kıyısında bulunan Simbir şehrinde dünyaya geldi. Tatar burjuvazisine mensup bir ailede doğan Akçura, küçük yaşta İstanbul’a gelip

sonra da resmi milliyetçilik tarafından kapatılacaktır. Türk Ocakları, günümüzde varlığını devam ettiren bir kuruluştur. Sarınay, s. 138-141.

290

98

Askeri okulda okumuş, daha sonra eğitimini Paris’te sürdürmüştür. II. Abdülhamit yönetimine muhalif olan Jön Türklerle Paris’te tanışmış, ancak Osmanlıcılık ideolojisini sürdürmeleri nedeniyle bu grup içersinde yer almamıştır.291

Georgeon’a göre Akçura unutulmamışsa, bu onun “Pantürkizmin babası” olarak bilinmesi nedeniyledir. Ancak unutulmasının da sebebi yine aynı nedenledir.292 Yusuf Akçura’nın Türk milliyetçiliğini bir fikir sistemi olarak sunduğu eser, “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı makalesidir.

Akçura, Osmanlı’nın Batı’dan esinlenerek üç tür politika izlediğini belirtmiştir. Bunlar; “Birincisi, Osmanlı hükümetine tabi muhtelif unsurları temsil ederek ve birleştirerek bir Osmanlı milleti vücuda getirmektir. İkincisi, hilafet hakkının Osmanlı hükümdarlarında olmasından faydalanarak, bütün İslamları söz konusu hükümetin idaresinde siyaseten birleştirmek. Üçüncüsü, ırka dayanan siyasi bir Türk milleti teşkil etmek.”293tir.

Akçura, makalesinde üç ideolojiden hangisinin uygulanabilir olduğunu sırayla açıklamaya çalışmıştır. Akçura’ya göre, Osmanlı milleti oluşturmak devletin sınırlarını korumak için elzemdir. Ancak bu politika çeşitli açılardan sorunları bulunmaktadır. Öncelikle, Osmanlı milletini teşekkül etmek zor görünmektedir. Osmanlı milletini oluşturma konusunda büyük engeller bulunmaktadır. Türkler, hakim millet olarak, diğer unsurlar ve gayrimüslimlerle eşit statüye düşmeyi istememektedir. Aynı zamanda İslami kurallara göre de Müslümanlar ile Gayrimüslimlerin eşit statüye sahip olması mümkün değildir. Benzer şekilde Gayrimüslimlerde, Türklerle aynı millet sayılmayı kabul etmemiştir. Zira onlarında ayrı bir şekilde kendi mazileri, dilleri ve kültürleri bulunmaktadır. Bunu ortadan kaldıran unsur, Türklerin kendisidir. Bu yüzden Türklerle birlikte tek bir millet ismi altında toplanmayı arzu etmeyeceklerdir. Aynı zamanda başta Rusya olmak üzere, büyük Avrupa devletlerinin Osmanlı üzerindeki emelleri bu politikayı uygulanamaz hale getirmektedir. Buna Osmanlı’nın zayıflığı da eklenecek olursa, Osmanlıcılık, uygulanabilir bir politika hüviyetinde değildir. Kısaca, ayrı dinleri

291

Oba, s. 167.

292

François Georgeon, “Yusuf Akçura”, Ed. Tanıl Bora ve Murat Gültekingil, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce:

Milliyetçilik, Cilt 4, İstanbul: İletişim Yayınevi, 2009, s. 505.

293

Yusuf Akçura, “Üç Tarz-ı Siyaset”, Der. Mümtazer Türköne, Milletler ve Milliyetçilikler, İstanbul: Etkileşim Yayınevi, 2012, s. 231.

99

ve dilleri olan bu kadar çok topluluğu, “Osmanlıcılık” altında buluşturmak, Akçura’ya göre beyhude bir çabadır.294

Akçura’ya göre İslamiyet büyük bir bağ ve güçtür. İslam milletini teşkil etmek de, bu manada mümkün gözükmektedir. Ancak İslam milletini oluşturma siyasetinin de çeşitli zorlukları bulunmaktadır. Öncelikle Müslümanlar arasında geçmişten beri çeşitli savaşlar ve kavgalar vardır. Milli his ve emellerini koruyan Müslüman toplulukların tek bir millet oluşturmaları mümkün görülmemektedir. İslam milletini teşekkül etme karşısındaki en mühim engel, şüphesiz Avrupalı devletlerdir. Avrupalı devletlerin, İslam ülkeleri üzerinde büyük emelleri ve çıkarları bulunmaktadır. Eğer Osmanlı, bu ülkeleri hilafet sancağı altında toplarsa, kendinden çok daha büyük ve güçlü, içinde Cermeni, Anglo-Saksonu, Slavı, Latini ve hatta Sarı ırktan insanların bulunduğu bir dünyayı karşısına alma riski ile baş başa kalacaktı. Bu yüzden, diğer ülkelerin çıkarlarına aykırı gelmesi ve İslam ülkelerinin zayıflığı gibi nedenler, İslamcılık politikasını uygulama konusunda tereddüt yaşatmaktadır.295

Türk Birliği siyaseti ise Akçura tarafından şu şekilde izah edilmektedir: “Osmanlı ülkelerindeki Türkler hem dini, hem ırki bağlar ile pek sıkı, yalnız dini olmaktan sıkı birleşecek ve esasen Türk olmadığı halde bir dereceye kadar Türkleşmiş sair Müslim unsurlar (Kürtler, Çerkesler, Lazlar vd) daha ziyade Türklüğü benimseyecek ve henüz hiç benimsememiş unsurlar da Türkleşebilecekti.” Akçura’ya göre, geniş bir sahaya yayılan Türkleri biraraya getirecek güç ve bu birliğin önderi Osmanlı olacaktı. Aynı zamanda İslamiyet, Türk Birliğine hizmet edecek, içinde milliyetlerin oluşmasına izin vererek, azalan siyasi ehemmiyetlerini, şahsileşme anlamında tekrar geri kazanacaktı. Türk Birliği’ni uygulamanında çeşitli sorunları bulunmakla birlikte, Osmanlıcılık ve İslamcılıkla karşılaştırıldığında, daha az olduğu söylenebilir. Bu konudaki en büyük engel, büyük bir Türk nüfusunu ve topraklarını elinde tutan Rusya’dır.296

Akçura, makalesini bitirirken, İslamcılık mı, yoksa Türkçülük politikasının mı uygulanması konusunda kesin bir yargıya varamadığını dile getirmiştir. Ancak, Üç Tarz-ı Siyaset makalesi, Türkçülüğü siyasal bir seçenek olarak sunmasTarz-ı, Türkçülüğün

294

Akçura, “Üç Tarz-ı Siyaset”, s. 238-241.

295

Akçura, “Üç Tarz-ı Siyaset”, s. 241-243.

296

100

Osmanlı önderliğinde vücud bulması ve İslamiyetin Türk Birliğine hizmet etmesi gibi hususları bünyesinde barındırması bakımından önem arz etmektedir.

Yusuf Akçura’nın, I. Dünya Savaşı sonrasında, yani Osmanlı’nın savaşı kaybettiği ve yıkıma doğru giden sürecin başladığı bu dönemde, Pantürkist fikirlerinden vazgeçtiği görülmektedir. Akçura, Türk milliyetçiliğini ikiye ayırmaktadır. Bunlar, Emperyalist Türkçülük ve Demokratik Türkçülüktür. Kendisini, Demokratik Türkçü olarak tanımlayan Akçura’ya göre önemli olan kalkınma meselesidir. Sınırlar dışındaki Türklerle ilgilenmek, birlik oluşturma gayreti ise Emperyalist Türkçülüktür. Bu yüzden 1920 sonrası yazılarında Rusya Türklüğüne ilişkin hiçbir tema bulunmamaktadır.297

2.1.2.2. Ziya Gökalp

Ziya Gökalp, 1876 yılında Diyarbakır’da dünyaya geldi. Askeri Rüştiye Mektebi ve Mülki İdare Mektebi’nde eğitim aldıktan sonra 1896’da İstanbul’a geldi. Burada, Abdullah Cevdet ve İbrahim Temo gibi İttihatçılarla ilişki kuran Gökalp, İttihat ve Terakki’ye katıldı. Türk milliyetçiliğinin ve Kemalist devrimlerin fikir babası olarak anılmaktadır.298 Durhkheim’ın görüşlerinden etkilenen Ziya Gökalp’in, Türk milliyetçiliğini bir fikir sistemi haline getirdiği iki temel eseri bulunmaktadır. Bunlar, Türkçülüğün Esasları ve Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak’tır.

Gökalp’e göre Türkçülük, Türk milletini yükseltmek demektir. O halde öncelikle Gökalp’in millet olgusunu nasıl tanımladığını incelemek gerekmektedir. Gökalp, millet olgusunu şu şekilde tanımlamıştır: “Millet, ne ırki, ne coğrafi, ne siyasi, ne de iradi bir zümre değildir. Millet, lisanca, dince, ahlakça ve bediyatça müşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden mürekkep bulunan bir zümredir.”299 Bu tanımdan anlaşılacağı üzere, Gökalp’in ileri sürmüş olduğu millet kavramı, kültürel temellidir.

Ziya Gökalp milletlerin oluşumunu, Durkheim sosyolojisinden esinlenerek üç basamaklı bir süreç olarak aşamalandırmaktadır: Dil ve ırk birliğine dayalı kabile toplumundan, din birliğine dayanan ümmete, oradan da hars (kültür) ve medeniyet olarak tanımladığı millet safhasına geçilmektedir. Bu bağlamda, Osmanlı

297

Georgeon, s. 512.

298

Kerem Ünüvar, “Ziya Gökalp”, Ed. Tanıl Bora ve Murat Gültekingil, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce:

Milliyetçilik, Cilt 4, İstanbul: İletişim Yayınevi, 2009, s. 28.

299

Ziya Gökalp, “Türkçülük Nedir?”, Der. Mümtazer Türköne, Milletler ve Milliyetçilikler, İstanbul: Etkileşim Yayınevi, 2012, s. 249-252.

101

İmparatorluğu’ndan millet aşamasına geçilebilmesi için, bir önceki evrenin aşılması, uluslararası medeniyetin benimsenmesi ve ulusal kültürün geliştirilmesi gerekmektedir.300 Burada Gökalp’in üzerinde durduğu bir diğer konu, hars ve medeniyet ayrımıdır. Gökalp’e göre hars (kültür) milli, medeniyet ise milletlerarasıdır. Gökalp, kültürü yalnız bir milletin dini, ahlaki, hukuki, akli, estetik, lisani, iktisadi ve fenni hayatlarının ahenkli bir bütünü olarak tanımlarken; medeniyeti, aynı medeniyet dairesine giren birçok milletlerin sosyal hayatlarının müşterek yekünü olarak görmektedir.301

Gökalp, Akçura’nın Üç Tarz-ı Siyaset makalesinde incelemiş olduğu üç ideolojinin (Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük), aslında birbirlerini tamamlar nitelikte olduğunu, “Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak” eserinde belirtmiştir. “Türk milletindenim, İslam ümmetindenim ve Batı medeniyetindenim” diyen Gökalp, bu üç kavramdan müteşekkil bir Türkçülükten bahsetmiştir. Gökalp, “Türkçülerin gerçek ülküsü, çağdaş bir İslam Türklüğüdür.” ve “Türkçülerin millet ülküsü Türklük ise, ümmet ülküsü İslamlık’tır.” ifadelerini kullanmıştır. İslam milletleri arasında, tek alfabenin kullanılmasını, ortak bir eğitim sisteminin oluşturulmasını, kavram kurultayları, dini örgütler arasında sürekli bir temas sağlanmasını ve ümmetin simgesi olan “ay” figürünün kullanılmaya devam edilmesini önermiştir. Bu önerilerinin ardından Gökalp’e göre Türkçülük, aynı zamanda İslamcılıktır.302

Tanıl Bora, yukarıdaki açıklamalardan sonra Ziya Gökalp’in aslında modern milliyetçiliğin değil, İslami modernizmin düşünce kadrosuna dahil bir kişi olduğunu iddia etmiştir.303 Gökalp, muasırlaşmayı ise şöyle açıklamaktadır: “Şekil ve yaşayış yönünden Avrupalılara benzemek değil, bilgi ve sanayi mallarını Avrupa’dan alma zorunluluğundan kurtulmak” olarak belirtmiştir.304 Gökalp’e göre Türkçüler, tamamıyla Türk ve Müslüman kalmak koşuluyla Batı medeniyetine kati bir suretle girmek isteyenlerdir. Ancak öncelikle, milli kültürün ihyası gerekmektedir.305

300

Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Haz. Mahir Ünlü ve Yusuf Çotuksöken, İstanbul: İnkilap Yayınları, 2004, s. 18.

301

Gökalp, Türkçülüğün Esasları, s. 23.

302

Ziya Gökalp, Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak ve Doğru Yol, Haz. Yusuf Çotuksöken, İstanbul:

İnkilap Yayınları, 1976, s. 58-59.

303

Tanıl Bora, Türk Sağının Üç Hali: Milliyetçilik, Muhafazakârlık, İslamcılık, İstanbul: Birikim Yayınları, 2003, s. 115.

304

Ünüvar, s. 31.

305

102

Taha Parla’ya göre, birçok kişinin birbirleriyle uyuşmaz, aksine çatışan kavramlar olarak gösterdiği, milli, dini ve Batılı düşünce geleneklerini Gökalp bir kuramda toplamaya çalışmıştır. Parla; Gökalp milliyetçiliğinin, ırkçı, yayılmacı bir milliyetçilik olmadığını, eşitlikçi bir milliyetçilik anlayışına dayandığını dile getirmektedir. İslamiyet vurgusu ise, daha çok tasavvuf kaynaklı ve toplumsal dayanışmayı arttırmaya yöneliktir. Gökalp, Batılılaşma ve Muasırlaşma kavramlarıyla Avrupa kapitalizmine benzer şekilde, bilimsel, teknolojik ve sınai anlamda ulusal programın canlandırılmasını önermektedir.306

Gökalp’le alakalı yapılan yorumların başında genellikle “Kemalizmin Düşünsel Babası” yorumu telaffuz edilmektedir. Bu konuda Ünüvar’ın tespiti şu şekildedir: “Kemalist dönemde Gökalp’ın fikriyatı ancak iktidarın projesinde önemli eksiklikleri kapatan ve ideolojik çelişkileri rejim adına tahkim eden söylemler söz konusu olduğunda dolaşıma girmiştir. Kemalist iktidarla arasında genellikle bir mesafe olduğunu söyleyebiliriz”. Bununla birlikte, Ziya Gökalp’in İttihatçı kişiliği ve İslamiyetle ilgili görüşleri de, Kemalizmle olan ayrımının göstergeleri niteliğindedir.307

2.1.3. Milli Mücadele Döneminde Türk Milliyetçiliği: Etnik Çoğulculuk ve İslami