• Sonuç bulunamadı

Türk Milliyetçiliğinin İlk Evresi: Osmanlı Dönemi

BÖLÜM 2: TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ: TARİHSEL ARKA PLANI VE TİPOLOJİLER

2.1. Türk Milliyetçiliğinin Tarihsel Arkaplanı

2.1.1. Türk Milliyetçiliğinin İlk Evresi: Osmanlı Dönemi

Türk milliyetçiliğinin, 19. yüzyılın sonlarında, çeşitli ve karmaşık süreçlerin etkisiyle, Osmanlı’da meydana gelen toplumsal, ekonomik ve siyasal dönüşümlerin beraberinde yeni bir anlam dünyasına dayalı olarak ortaya çıktığı söylenebilir. Türk milliyetçiliğinin doğuşu, gelişimi ve büründüğü biçim dikkate alınırsa, bu süreçte benzer sosyolojik yapılara sahip toplumlarla karşılaştırıldığında, kendisine özgü niteliklere sahip olduğu görülmektedir. Georgeon, Türk milliyetçiliğinin özgün bir milliyetçilik olduğunu belirtmiştir. Ona göre, Türk milliyetçiliği ne ulusal nitelikleri ve gelenekleri koruyan bir ruhban sınıfı ile, ne de ulusal burjuvazinin gölgesinde gelişmiştir. Hatta Türk

84

milliyetçiliği, bir ölçüde dine, yani ulemanın Müslüman ümmeti kavramına karşı bir duruş sergileyerek ortaya çıkmak zorunda kalmıştır.233

Osmanlı’da Türk milliyetçiliği, bu dönemde diğer toplumlarda görülen sömürgeci güce karşı bir tepki, parçalı siyasal yapının bir bütün olacak şekilde merkezileştirilmesi ve bir üretim tarzından diğerine geçişte ihtiyaç duyulan vatandaşlık hukukunun tesisi gibi konuların dışında gelişme zemini bulmuştur.234 Osmanlı’da milliyetçiliğin gelişimi, asker-sivil bürokrasinin öncülüğünde, Köseoğlu’nun da belirttiği gibi, yayılmacı güçler karşısında İmparatorluğun nasıl ayakta tutulacağına ilişkin endişeye dayalı bir biçimde ortaya çıkmıştır. Burada temel saik, devleti ayakta tutmak ve yıkılmasını önlemektir.235 Devleti ayakta tutma işlevi ve beka sorunsalı, bundan sonraki süreçte de Türk milliyetçiliğinin en önemli niteliği olmaya devam etmiştir. Hatta Etienne Copeaux’un da ifade ettiği üzere, Türk milliyetçiliği, devlete dayalı bir ideoloji olarak varlığını sürdürmektedir.236

Türk milliyetçiliğinin en önemli özelliklerinden bir diğeri de, Osmanlı İmparatorluğu’nda en son Türklerin milliyetçilik düşüncesine geçmiş olmalarıdır. Bunun siyasal, ekonomik ve kültürel nedenleri bulunmaktadır. Taner Akçam’a göre Türk milliyetçiliğinde geç kalınmışlığın nedenleri şunlardır237: (i) İslam, (ii) İmparatorluk yapısı ve (iii) İmparatorluğun çok uluslu olması. Benzer bir şekilde Fatih Yaşlı da, Türk milliyetçiliğinin geç doğuşunu, İslam, İmparatorluk geleneği ve Türklüğün unutulmasıyla açıklamaktadır.238 Oba da, benzer bir şekilde, Türk milli kimliğini geciktiren nedenleri, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki (i) monarşik, (ii) dinsel ve (iii) sınıfsal-kültürel yapılar üzerinden analiz etmiştir.239 Landau’ya göre de Osmanlı İmparatorluğu’nun monarşik, dinsel, ekonomik, sınıfsal ve kültürel yapısı, Türkler arasında milliyetçiliğin ortaya çıkmasına neden olabilecek unsurları ortadan

233 François Georgeon, Osmanlı-Türk Modernleşmesi, Çev. Ali Berktay, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2006, s. 2.

234

Fatih Yaşlı, “Milliyetçilik Ve Faşizm: Türkiye’de Irkçı Milliyetçilik Üzerine Bir İnceleme”, Ankara Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2008, s. 60.

235

Nevzat Kösoğlu, “Türk Milliyetçiliği İdeolojisinin Doğuşu”, Ed. Tanıl Bora ve Murat Gültekingil, Modern

Türkiye’de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, Cilt 4, İstanbul: İletişim Yayınevi, 2009, s. 209.

236

Etienne Copeaux, “Türk Milliyetçiliği: Sözcükler, Tarih, İşaretler”, Ed. Tanıl Bora ve Murat Gültekingil, Modern

Türkiye’de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, Cilt 4, İstanbul: İletişim Yayınevi, 2009, s. 44.

237

Taner Akçam, “Türk Ulusal Kimliği Üzerine Bazı Tezler”, Ed. Tanıl Bora ve Murat Gültekingil, Modern

Türkiye’de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, Cilt 4, İstanbul: İletişim Yayınevi, 2009, s. 54.

238

Yaşlı, a.g.e., s. 63-64.

239

85

kaldırmıştır. Türkçe, her ne kadar Osmanlı döneminde devletin resmi diliyse de, Türk sözcüğü, başta yöneticiler olmak üzere, birçok kişi için onur kırıcı bir anlama sahipti.240 Osmanlı’da “Türk” kimliğinin unutulması, dolayısıyla Türk milliyetçiliğinin geç doğmasına neden olan faktörlerin en önemlilerinden biri, dindir. İslamiyetin milliyetçiliğe karşı olduğu görüşü, Halifelik makamının ele geçirilmesiyle İslam-Arap kültürünün etkisi altına girilmesi, Osmanlıların kendilerini İslami bir kimlikle tanımlamasına neden olmuştur.241 Türklerin, İslamiyeti seçen diğer kavimlere nazaran bu kimliği daha fazla sahiplenmesi, Türk milliyetçiliğinin geç bir dönemde ortaya çıkmasına neden olurken, ortaya çıktıktan sonra da, Türk milliyetçiliği içerisinde önemli bir tartışma konusu olmaya devam etmiş ve Türk milliyetçilikleri arasında çatışmaların yaşanmasına sebebiyet vermiştir.

İslamın, Türk milliyetçiliğinin geç ortaya çıkmasına neden olmasıyla birlikte, Türk kimliğinin ötekileştirilmesine de sebep olduğu söylenebilir. Türklüğün, Saray ve Ulema çevresinde küçük düşürücü bir anlam ifade etmesi, özellikle Türk kimliğinin Alevilikle özdeşleştirilmesi, dinin bu etkisinden ötürüdür. Aynı zamanda Osmanlı’nın ilk dönemlerinde güçlü olan Türkmen aristokrasisinin yerini devşirmelere bırakması ve bu devşirmelerin Türk kimliğini aşağılayıcı niteliklerle yaftalaması242 da, Türk kimliğinin geç bir süreçte inşa edilmesi sonucunu beraberinde getirmiştir.243 Buna karşın Murat Belge’ye göre İslamiyet, Türk kimliğini büsbütün silememiştir. Türk milliyetçiliğinin siyasallaşmasında en etkili aktör olan İttihat ve Terakki’nin beş kurucusundan sadece birinin ve en etkisiz kurucunun Türk olmasına karşın, diğerlerinin farklı etnik kökenden gelmesi244, aslında İslamın bağlayıcı kuvvetini ve Türk kimliğini tamamlayıcı niteliğini göstermesi bakımdan önem arz etmektedir.

Osmanlı’nın İmparatorluk yapısına sahip olması, çok uluslu, dilli, dinli ve etnili bir yapıdan oluşması, bu İmparatorluğun kurucusu olan Türkleri, devletin varlığını devam ettirmek adına Türk milliyetçiliğinden alıkoymuştur.245 Hatta bu görüşe, Türkçü-Turancı

240

Jacob M. Landau, Pantürkizm, Çev. Mesut Akın, İstanbul: Sarmal Yayınevi, 1999, s. 48.

241

Akçam, s. 54.

242

İdraksiz Türk, Salak Türk, Türkkafalı gibi aşağılayıcı tasvirler kullanılmaktadır.

243

Şen, s. 440-445.

244

Murat Belge, “Türkiye’de Zenofobi ve Milliyetçilik”, Ed. Tanıl Bora ve Murat Gültekingil, Modern Türkiye’de

Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, Cilt 4, İstanbul: İletişim Yayınevi, 2009, s. 185.

245

86

milliyetçilik anlayışının önde gelen düşünürlerinden Rıza Nur da dikkat çekmiş246 ve Balkanlardan Yemen’e kadar uzanan bu imparatorlukta Türkçülük yapılırsa, diğer unsurlarında milliyetçilik rüzgarına kapılacağını ve İmparatorluğun parçalanma riski ile karşı karşıya kalacağını itiraf etmiştir.

Osmanlı toplum yapısı içerisinde Türkler’in en son milliyetçilikle buluşmasının önemli bir nedeni de, Türklerin arasında burjuvazinin gelişmemiş olmasıdır. Osmanlı toprak yapısı sebebiyle Anadolu Türk çiftçisi, kendisini biçimlendirecek zenginlikten mahrum kalmıştır. Kapitülasyonların varlığı ve merkantalist siyaset eksikliği nedeniyle Türkler arasında milliyetçiliğin gelişmesine önayak olacak müteşebbis sınıf gelişememiştir.247 Buna, Osmanlının son yüzyılında zenginleşen gayrimüslim azınlıkların ekonomi üzerindeki tahakkümünü ve bu çerçevede daha fazla fakirleşen Türklerin burjuva sınıfı oluşturamamasını da eklemek gerekir.

Akçam’ın tespitlerine göre, Türk milliyetçiliğinde yaşanmış olan gecikmişlik, Türk milliyetçiliğinin temel niteliklerini de etkilemiştir. Akçam’a göre Türk milliyetçiliği; yok olma korkusu, Hristiyan azınlıkların yıkıcı faaliyetleri, Batı’nın çifte standartı, Müslüman katliamlarının ve kayıplarının oluşturduğu duygu iklimi ve sürekli aşağılanmaya yönelik bir tepki olarak doğmuştur. Osmanlı yöneticileri tarafından aşağılanan Türklerin, Batılı ülkeler tarafından da barbar olarak gösterilmesi ve savaşlarda alınan yenilgilerin olumsuz etkisi, kaybedilen topraklarda yanyana yaşadıkları Hristiyanlar tarafından yapılan katliamların oluşturduğu intikam duygusu, Batılı ülkelerin Osmanlı’ya ve bunun tebaaları arasında Müslümanlara uyguladığı çifte standart ile devletin yönetici unsuru olarak kendisini gören Türkler’in devleti kurtarma düşünceleri ve şanlı bir geçmişe sahip olunduğuna duyulan inanç248 sebebiyle Türk milliyetçiliğinin tepkisel bir karakterle ortaya çıktığı söylenebilir. Türk milliyetçiliğinin tepkisel yapısı, bundan sonraki süreçlerde de kendisini gösterecektir.

246

“Ben Türklük için can veriyorum; fakat bunu gizli bir leğen gibi taşıyorum. Kimseye söyleyemiyorum. Çünkü biz bunu yaparsak, diğerleri de zamirlerini açığa vurmaya meşru bir sebep bulacaklar. Bu da memleketin parçalanması ve inkirazı demektir. Vatan, İşkodra’dan Yemen’e kadar uzanıyor. İçinde yetmiş iki buçuk millet var. Bu hal Türkiye’nin en büyük zaafı ve hayatını daima tehdit eden en büyük tehlike idi. Bu sebeple milli fırkaların teşekkülünden tüylerim ürperiyordu”. Bakınız: Rıza Nur, Hayat ve Hatıralarım I-II, İstanbul: Altındağ Yayınevi, 1967, s. 333’den aktaran Yaşlı, s. 63.

247

Şen, s. 444.

248

87

Türk milliyetçiliğinin ortaya çıkışının nedenleri üzerinde çalışan Fatma Müge Göçek’e göre Türk milliyetçiliği; (i) savaşlar, ticari ilişkilerin değişimi ve reformların nitelikleri, (ii) toplumda yeni ortaya çıkan tarih, edebiyat ve eğitim ile ilgili görüşler ve (iii) yardım kurumları, gizli dernekler ve siyasi partilerin hazırladığı örgütsel çerçevenin etkileşimiyle oluşmuştur.249

Ticari ilişkilerin (gayrimüslimlerin ticareti ellerinde tutmaları ve Türk burjuvazi eksikliği) etkilerine yukarıda değinilmişti. Savaşlar, dış politika ve nüfus hareketleri, Türk milliyetçiliğinin oluşmasında önemli bir etkendir. Savaşlarda alınan yenilgiler, bu yenilgilere müteakip yaşanan göç dalgası ve bunların sonucunda Anadolu nüfusunun büyük bölümünün Türk ve Müslümanlardan oluşması, Türk milliyetçiliğinin doğuşunda etkili olmuştur. Osmanlı’ya ilk Türk göçü, 1793’te Ruslar tarafından ilhak edilen Kırım ile Volga-Ural bölgesinden geldi. Daha sonra 1860’larda Kafkasya’dan Müslüman Çerkezler ile Nogay Türkleri Anadolu’ya göç ettiler. Bunları Balkanlar’da kaybedilen topraklardan gelen Müslüman ve Türkler izledi. Böylece Anadolu nüfusu, Türkleşmeye başladı.250

Bu noktada özellikle Rusya’dan gelen aydınların, Türkçülüğün gelişimine yaptıkları katkılara yer vermek gerekir. Rusya Türkleri arasında Türk milliyetçiliğinin gelişimi, Osmanlı Türklerine nazaran daha erken bir süreçte gerçekleşmiş ve göç ettikleri Anadolu’ya Türkçülüğü taşımışlardır. Özellikle Rusya’dan gelen aydınlar, Osmanlı’da yaşanan Türkçü uyanışı derinden etkilemiştir. Alaattin Oğuz’a göre, Rusya’daki Türk aydınları arasında Türk milliyetçiliğinin ortaya çıkmasını sağlayan iki temel neden vardır. Bunlardan birincisi, Onsekizinci Yüzyıldan başlayıp Ondokuzuncu Yüzyıl boyunca Rusya Türkleri arasında dinsel ve sosyal alanlarda etkinliğini sergilemiş olan İslami reformizm hareketidir. İkinci olarak da, sosyal ve ekonomik alanda Türklerin hakkını savunabilecek bir burjuva sınıfına sahip olmalarıdır. Ancak Oğuz’a göre bu nedenler, Türkçülüğün gelişimini tam anlamıyla açıklayıcı nedenler değildir. Bunlara ek olarak Oğuz, Rusya’nın Türklere karşı uyguladığı asimilasyonist politikalar ve Panslavizm nedeniyle Türk milliyetçiliğinin bir tepki olarak ortaya çıkışı üzerinde durmaktadır. Ona göre bu dönemde Azerbaycan, Kazan ve Kırım bölgeleri,

249

Fatma Müge Göçek, “Osmanlı Devleti’nde Türk Milliyetçiliğinin Oluşumu: Sosyolojik Bir Yaklaşım”, Ed. Tanıl Bora ve Murat Gültekingil, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, Cilt 4, İstanbul: İletişim Yayınevi, 2009, s. 76.

250

88

Türkçülüğün en önemli merkezleri konumundaydı. Yine İsmail Gaspıralı, Yusuf Akçura, Hüseyinzade Ali Bey ve Ahmet Ağaoğlu gibi bazı isimler, Türkçülüğün gelişiminde önemli aydınlar olarak ön plana çıkmışlardı.251 Rusya Türkleri arasında milliyetçiliğin Osmanlı Türklerine nazaran daha erken bir dönemde ortaya çıkmasında şüphesiz Rusya Türklerinin yaşadıkları coğrafya da azınlık olmalarının etkisi büyüktü. Oysa, Osmanlı sınırları içinde yaşayan Türkler, azınlık değil, devletin asli unsuruydu. Dolayısıyla, Rusya Türkleri arasında Türk milliyetçiliğinin daha erken bir dönemde ortaya çıkması doğal bir durum arz etmektedir.

Türk Milliyetçiliğinin Osmanlı’da ortaya çıkışını, Osmanlı modernleşmesi ve bu çerçevede yapılan reformları incelemeden açıklamak mümkün değildir. Fransız Devrimi’nden sonra yayılan milliyetçilik, Osmanlı topraklarına Balkanlar üzerinden sirayet etmiştir. Reform hareketleri (Osmanlı-Türk modernleşmesi); hem içeride bağımsızlık isteyen Balkanlı gruplara yönelik, hem de dışarıda dönemin hegemon güçlerini memnun etmek için yapılmıştır. Tanzimat Fermanının ilanıyla başlayan bu süreç, çeşitli açılardan Türk milliyetçiliğinin doğuşunu hızlandırmıştır.

Tanzimat Fermanıyla başlayan ve Islahat Fermanıyla devam eden bu süreçte, özellikle gayrimüslimlere yönelik yapılan düzenlemelerle, Hıristiyan orta sınıfının yükselip, Osmanlı millet sisteminin zayıflaması sonucunu doğurmuştur. Etnik değil, dinsel ayrıma dayalı millet sistemi, milliyetçilik düşüncesinin çok milletli imparatorluklar için büyük bir tehdit haline dönüştüğü bir dönemde, Osmanlı’nın bünyesinde barındırdığı halkları birarada tutmada muzaffer olamadı.252 Eğitim kurumları aracılığıyla İmparatorluktaki Hıristiyanlar kendi rönesansını yaşamaya başladı, kilisenin tahakkümü zayıfladı ve eğitim laikleşti. Kendi tarihlerini, edebiyatlarını ve dillerini keşfedip, milli hisleri kuvvetlendi.253 Zaten etnik ayrımların kuvvet kazandığı bu dönemde Gayrımüslim gruplar, ayrılıkçı hareketleri sadece Babıali’ye değil, aynı zamanda kendi dini liderlerine karşı da yürütmekteydi.254 Buradan da anlaşılacağı üzere, Avrupa’da olduğu gibi, Osmanlı’da gayrimüslimler laikleştikçe, milliyetçilik duygularında artış

251

Alaattin Oğuz, “Rusya Türkleri’nin Türk Milliyetçiliğiyle İlişkileri”, Doğu Batı Dergisi Milliyetçilik Cilt I, Sayı 38, (Ağustos-Eylül-Ekim 2006), s. 116.

252

Namık Sinan Turan, “’Tefrik’ten İttihad’a’ Osmanlı Devleti’nde Gayri Müslimler’in Toplumsal ve Siyasal Statülerinde Değişim Süreci”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt: 58, Sayı: 1, 2008,

İstanbul, s. 38. (1-45)

253

Feroz Ahmad, Bir Kimlik Peşinde Türkiye, Çev. Sedat Cem Karadeli, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2007, s. 43.

254

89

gerçekleşti. Buna tepki olarak daha önce de belirtildiği gibi, Müslümanlar da milliyetçiliğe sarıldı.

Tanzimat Fermanı ve daha sonra yapılan reformlarda asıl amaç, İmparatorluğun birliğini devam ettirmekti. Bu süreçte ortaya çıkan Osmanlıcılık, daha sonra da İslamcılık akımları, aslında Osmanlı-Türk modernleşmesini savunan aydın ve bürokratların, devletin bekası sorununa kimlik merkezli yaklaştığını işaret etmektedir. Kösoğlu’na göre de, Tanzimatçılar, Batı’da ortaya çıkan milliyetçi akımların karşısına bir üst kimlik oluşturabilecek bir politikayla çıkılması halinde, bu sorunların çözüleceğine inandıklarını ifade etmişlerdir.255 Benzer şekilde Doğan Çetinkaya’ya göre de, bir üst kimlik olarak Osmanlı kimliği, 19. yüzyıl boyunca Osmanlı eliti tarafından, gayrimüslimlerin yapmış oldukları ayrılıkçı hareketleri sona erdirmek maksadıyla ortaya atılan pragmatik bir politikaydı.256 Bu üst kimlik, sırasıyla Osmanlıcılık, İslamcılık ve son olarak Türkçülük olacaktır.

Osmanlıcılık; padişaha bağlılık ve sadakat temelinde, İmparatorluk içinde her türlü etnik, dinsel ve mezhepsel ayrımı reddeden bir zeminde temellenmiştir. Osmanlıcılıkta, ortak vatan içinde Müslüman ve Hristiyan ayrımı olmaksızın toprağa bağlı bir milliyetçilik anlayışı hakimdir.257 İslamcılık ise II. Abdülhamit Han döneminde uygulanan bir politika olarak, özellikle dışarıdaki Müslümanlara yönelik İslam kimliği çerçevesinde hareket etmeyi ve içeride de yine Türk olmayan Müslümanların halifelik makamına yönelik sadakatine dayalı bir düşünce sistemiydi.258 Yaşlı’ya göre, hem Osmanlıcılık, hem de İslamcılık düşünceleri, devletin bekasını sağlamak ve Osmanlı uyruklarından “hayali bir cemaat” teşkil etmek anlamında inşa edilen kimlikler ön görmekteydi. Bu açıdan her iki fikir sistemi, “proto-milliyetçilik” olarak adlandırılabilir.259 Benzer şekilde Türköne’ye göre de Osmanlıcılık ve İslamcılık aslında Türk toplumunun ilk milliyetçilik denemeleriydi.260 Aynı zamanda bu fikir sistemlerini savunanlar, bu düşüncelerinin merkezine her zaman Türkleri koymuşlar, bu düşüncelerle de tamamen Türk egemenliğini kastetmişlerdir. Hatta bu düşünceleri

255

Kösoğlu, a.g.m., s. 215-219.

256

Y. Doğan Çetinkaya, “Orta Katman Aydınlar ve Türk Milliyetçiliğinin Kitleselleşmesi”, Ed. Tanıl Bora ve Murat Gültekingil, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, Cilt 4, İstanbul: İletişim Yayınevi, 2009, s. 96.

257

Şen, s. 446-447.

258

Mümtazer Türköne, “İttihad-i İslam, İttihad-i Osmani ve Milliyetçilik”, Der. Mümtazer Türköne, Milletler ve

Milliyetçilikler, İstanbul: Etkileşim Yayınevi, 2012, s. 222-225.

259

Yaşlı, s. 62.

260

90

İmparatorluk içinde bile en çok Türkler benimsemişlerdir.261 Bu açılardan bakıldığında Osmanlı’da görülen ilk milliyetçilikler, Osmanlıcılık ve İslamcılıktır. Özellikle Osmanlıcılık, getirdiği yeni kavram ve aydın zümresiyle Türk milliyetçiliğinin yapısını derinden etkilemiştir.

Tanzimatla başlayan Osmanlı-Türk modernleşmesi sürecinde, Batılı kurum ve fikirlerin yaygınlık kazanmasıyla yeni bir aydın zümresi ortaya çıktı. Yeni Osmanlılar olarak bilinen bu aydın zümresi, aslında Tanzimat düşünürlerinin eleştirisi üzerine fikirlerini inşa etmişlerdir. Yeni Osmanlılar, anayasal bir rejimi ve İslami reformizmi savunmuşlardır. Yeni Osmanlılar da, Tanzimat aydınlarına benzer bir şekilde, Batı’da ortaya çıkan milliyetçilik akımını idrak etme hususunda zorluk çekmişler, bütün Osmanlı tebaasını bir millet olarak görmüşlerdir. Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal ve Ali Suavi gibi aydınların içinde bulunduğu Yeni Osmanlılar, halka inmeyi ve dilde sadeleşmeyi savunmuş, fakat Batı’da ortaya çıkan milliyetçilik anlayışının dışında kalarak, “Osmanlı” üst kimliğiyle sorunların üstesinden gelineceğini düşünmüşlerdir.262 Yeni Osmanlıların, milliyetçilik ideolojisini tam anlayamamış olsalar da, hem Türk milliyetçiliğinin gelişimine yaptıkları etki, hem de Osmanlı’dan sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin milliyetçilik algısının temelinde bulunan “vatan” kavramını klasik İslam-Osmanlı anlayışı dışında kullanmaları önemli bir katkı yapmıştır. Klasik kullanımda “vatan” kavramının “doğulan yer”, “yuva” anlamlarına gelmesine ve halk deyişlerinde de köy ve kasabalara tekabül etmesine rağmen, Yeni Osmanlıların bu kavramı siyasi coğrafyanın tamamını anlatmak için kullanmaları ve 19. yüzyılın ortalarından itibaren gazetelerde ve edebi eserlerde kullanmaya başlamışlardır.263 Ali Suavi, Osmanlı toplumunda bazı modern düşünce ve kavramları ilk kullanan aydınlardan birisidir. Suavi, Paris’te “Türki” ve “Lisan-ı Hattı Türki” isimli makalelerini yayınlamış, “Ulum” gazetesinde çıkan “Türk” isimli makalesinde, Türklerin eski ve köklü bir uygarlığa sahip olduğunu belirterek, Türkçülük ve Türkçe hakkında görüşlerini ifade etmiştir. Suavi’ye göre, “Osmanlı” sözcüğü politik bir sözcüktür, bu yüzden Türkçe’ye Osmanlıca demek yanlıştır. Ali Suavi dışında, Osmanlıcılık 261 Akçam, s. 56. 262 Şen, s. 447. 263

Ahmet Yıldız, “Ne Mutlu Türküm Diyebilene” Türk Ulusal Kimliğinin Etno-Seküler Sınırları (1919-1938),

91

düşüncesine sadık olan Namık Kemal’in bundan sonraki kuşaklara, hürriyet ve vatan gibi kavramları aşılaması, Türk milliyetçiliğinin gelişiminde önemli bir adımdı. Namık Kemal kaleme aldığı yazılarında “vatan”, “Osmanlı”, “ümmet” ve “millet” gibi kavramları eşdeğer bir şekilde kullanmış, Türkçe’nin sadeleştirilmesinin gerekliliği üzerinde durmuş ve İslami ve Osmanlıcı temellerden ayrılmadan terakkiyi savunmuştur.264 Namık Kemal, ünlü romanı “Vatan Yahut Silistre” de, burada belirtilen kavramların hepsini kullanmıştır.

Şen, Yeni Osmanlılar’ın milli kimlik ve milliyetçilikle ilgili yapmış oldukları katkıları şu şekilde sıralamaktadır:

• Batı’da oluşan milliyetçilik akımının oluşturduğu sorunların bir üst kimlikle çözülebileceği düşünülmüştür. Bu anlamda ortaya atılan Osmanlıcılık düşüncesi, Türk milliyetçiliğine giden sürecin başlangıcını oluşturmuştur.

• Vatan kavramı siyasallaşıp, ortak coğrafyayı belirten kapsayıcı bir nitelik kazanmıştır.

• Vatanseverlik kavramı kullanılmış olup, Anadolu’nun kaybedilmemesi için duygusal anlamlar yüklenmiştir.

• Milletin oluşum süreci içersinde önemli bir aşama olan milli egemenlik konusuna yönelik ilk kez Osmanlı’da padişahın mutlak otoritesi sorgulanmaya başlanmıştır.

• Toplumsal muhalefete yönelik adımlar atılmıştır.265

Yeni Osmanlılardan sonra Jön Türkler, Türk milliyetçiliğinin gelişiminde en etkili aydın zümresi olarak ortaya çıkmıştır. Jön Türk hareketinin milliyetçilik konusunda etkilendiği Yeni Osmanlılardan farkı, bu hareketin politik alandaki izdüşümü olan İttihat ve Terakki’nin, Osmanlıcılık ve İslamcılık politikalarının yanına Türkçülüğü de eklemesi olmuştur. Ama ne Jön Türkler, ne de politik yansıması olan İttihat ve Terakki, tam anlamıyla bu üç ideolojiden (Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük) herhangi birini uygulamıştır.266 Bu üç ideoloji, söylemde belirgin bir Osmanlıcılık olmasına karşın, 264 Şen, s. 448-449. 265 Şen, s. 449-450. 266 Şen, s. 450.

92

davranışlarda içiçe geçmiş ve aralarında keskin bir ayrım, Balkan savaşları sonuna kadar yapılamamıştır.

Türk milliyetçiliğinin gelişiminde önemli bir evre de, dil, tarih, edebiyat ve eğitim alanında yaşanan gelişmedir. Bu sürece, “kültürel Türkçülük” süreci de denilebilir. Kushner’e göre, Türk milliyetçiliğinin ilk etapta kültürel alanda ortaya çıkması; (i) “Türk” ve “Türkiye” gibi kavramların Osmanlı dışında, özellikle Avrupalılar tarafından kullanılması, (ii) Türkler hakkında aşağılayıcı nitelikte yazıların yazılması ve (iii) Avrupalı oryantalistlerin Türk tarihi, dili ve edebiyatı hakkındaki yazıları gibi unsurların