• Sonuç bulunamadı

Etnisite-Milliyetçilik-Dış Politika Analizi

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE TEORİK YAKLAŞIM

1.3. Dış Politika Analizi ve Millet Kavramının Objektif Öğeleri Arasındaki İlişki

1.3.1. Etnisite-Milliyetçilik-Dış Politika Analizi

Etnisite; din, mezhep, dil, kabile, klan ve ırk gibi toplumsal kategorilerden bir tanesidir. 19. Yüzyılda Avrupa’da sosyal bilimler tarafından araştırılmaya başlanan bu kavram, Darwinizmin etkisiyle, bazen biyolojik ve genetik bazen de kültürel ve dilsel özelliklere bağlanmaktaydı. Milliyetçilik kuramları tarafından da epey bir zaman tartışma konusu olmuştur.

İlkçi yaklaşımı benimseyenler, yukarıda da ifade edildiği gibi, etnisiteyi, millet ve milliyetçilik kavramlarının temeli olarak görmekle kalmamakta, aynı zamanda tarihin ilk dönemlerinden beri değişmeden kalan bir kavram olduğunu iddia etmektedirler. Buna karşın modernistler, etnisitenin, icat ya da hayal edilmiş, siyasal elitler tarafından oluşturulan suni bir kavram olduğunu belirtmektedirler. Etno-Sembolcüler ise, günümüzdeki milletlerin, geçmişin “etni” denilen topluluklarının devamı olduğunu dile getirmektedirler. Ancak bu kavramın tanımlanması noktasında önemli tartışmalar sürmektedir. Etnisite kavramı, siyasal ve bilimsel temayüllerin kesişiminden üretilmektedir.

Etnisite kavramının, kan bağı, din, dil, ekonomik ve siyasal birliktelik gibi bileşenleri bulunmaktadır. Kan bağı esasına göre yapılan tanımlamada etnisite, ırk kavramının bir alt; aşiret, klan ve kabile gibi kategorilerin ise bir üst kümesi olarak tanımlanmaktadır. Din olgusu ise, her etnik gruba bir dinin hâkim olduğu, ancak farklı dinlerin hâkim grupları ayrıştırdığı bilinmektedir. Örneğin, Müslüman Bulgarlar (Pomaklar) ile Hıristiyan Bulgarların ayrışması gibi. Dil ise, etnisite tanımlarında çok kullanılmasına rağmen, günümüzde kendi dilini konuşamayan, ancak etnik aidiyeti farklı olan birçok grup mevcuttur. Örneğin İngilizce konuşmalarına rağmen, İskoçyalılar ve İrlandalılar gibi. Ekonomik bağlılıklar ise, bazı durumlarda etnik farklılıkları destekleyen bir durum arz etmektedir. Osmanlı Devletinde ekonomik ilişkilerin Ermeni ve Rumlar tarafından idare edilmesi, Orta ve Doğu Avrupa ile Kuzey Amerika’da Yahudiler, Doğu Afrika’da Hintliler, Hindistan’da Parsiler bu duruma örnek teşkil etmektedir.174

174

65

Smith’e göre, Eski Yunanca’da “halk” anlamına gelen “ethos” sözcüğünden üretilen etnisite, “atalara ait ortak mirasla karakterize edilen bir topluluktan geldiğine inanılan kimseleri” tanımlamaktadır. Bu şekliyle “ethos”, ortak kökenden, akrabalıktan kaynaklanan kültürel birlikteliğe denk düşmektedir. Buradaki köken vurgusu, biyolojik olmaktan ziyade, sosyolojiktir, bu yüzden, Yunanca’da sadece kan bağına dayalı birliği ifade eden ve kabile, klan anlamına gelen “genos”tan farklı bir anlam içermektedir. Dolayısıyla etnisite kavramı, biyolojik ve soya dayalı farklılıklardan çok, kültürel farklılıkların tanımlanması noktasında daha uygun görülmektedir.175

Etnik kavramı, toplumda bir küme insanın kendilerine ait “değişik” bir kültüre sahip olduklarını anlatmaktadır. Bu insanlar, gerçek ya da kurgusal ortak bir köken, algılar ve kendilerini ırk ve soy bağları ile köken anlamında diğer kümelerden farklı görür.176 Bu yönüyle etnik grup, bütünden sosyal mesafe bakımından uzak, ırki, daha ziyade kültürel olarak teşekkül etmiş gruptur.177 Max Weber, etnisiteyi, “öznel bir kan-soy-akrabalık algısı temelinde tanımlanan toplumsal kategori” olarak ele almaktadır. Bu tanımdaki kan-soy-akrabalık bağlarının ne kadar gerçekçi olduğu vurgusundan ziyade, kişilerin kendilerini veya başkalarını belli bir etnik gruba mensup hissetmesine ilişkin inanç belirleyici olmaktadır.178

Anthony D. Smith’e göre etnik toplulukların taşıması gereken özellikler şunlardır:

• Kollektif bir özel ad,

• Ortak bir soy miti,

• Paylaşılan anılar,

• Ortak kültürü farklı kılan bir ya da daha fazla unsur,

• Özel bir “yurt”la bağ ve

175

Anthony D. Smith, Ulusların Etnik Kökeni, Çev. Sonay Bayramoğlu ve Hülya Kendir, Ankara: Dost Kitabevi Yayınları, 2002, s. 6-46.

176

Ahmet İçduygu, “Çok Kültürlülük: Türkiye Vatandaşlığı Kavramı İçin Toplumsal Bir Zemin”, Türkiye Günlüğü

Dergisi, Sayı 33, (Mart-Nisan 1995), s. 119.

177

Mustafa E. Erkal, “Etniklik ve Etnik Grup Kavramları Üzerine”, Türkiye ve Siyaset Dergisi, Sayı 3, (Temmuz-Ağustos 2001), s. 33.

178

Şener Aktürk, “Türk Siyasetinde Etnik Hareketler: 1920-2007”, Doğu-Batı Dergisi, Sayı 44, (Şubat-Nisan 2008), s. 43.

66

• Nüfusun önemli kesimleri arasında dayanışma duygusu.179

Smith’in belirttiği bu özellikler çerçevesinde, etnisite ve millet kavramları karşılaştırıldığında, her iki kavram, birbirlerine yakın olmakla birlikte, millet kavramının, birbirleriyle ilişkili etnik, ekonomik ve yasal-siyasi pek çok unsurdan meydana gelmesi sebebiyle daha karmaşık yapılar olduğu görülmektedir180

. Dolayısıyla etnisiteye , “devletsiz milletler” demek daha doğru olacaktır.

Anderson, Gellner, Hobsbawm, Suny ve özellikle Smith başta olmak üzere, milliyetçiliğe dair çalışmalarıyla bilinen pek çok yazar, milliyetçiliği, “bir etnik kategorinin devlet aygıtı kullanılarak toplumda egemen ve merkezi bir unsur haline getirilmesi ve bu süreçte diğer etnik kategorilerin dışlanması” olarak kavramsallaştırmaktadır. Bu durum milliyetçilik ile etnisite kavramları arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır.181

Uluslararası sistemde etnisiteye dayalı milliyetçilikten (etnik milliyetçilik) kaynaklanan sorunlar, çözümü bulunamayan çatışmalara neden olmaktadır. Bunlar, sınır içi olduğu kadar, sınırların dışında da yaşanan ve tüm yerküreyi etkileyen çatışmalardır. Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra Yugoslavya, Kafkasya, Afrika, Ortadoğu ve Güney Asya’da yaşanan çatışmaların ana sebebi, etnik milliyetçiliktir. Etnik milliyetçiliğin, çatışmalara neden olmasının en önemli sebebini etnisite kavramının ayrıştırıcı doğasında aramak gerekir. Etnik kimliğin oluşmasının temelinde kendi ile öteki arasındaki düşmanlıklar yatmaktadır.182 Bu yüzden etnisite kavramı, karar verme sürecinde karar vericilerin saldırgan ve yayılmacı politikalar izlemelerine zemin hazırlamaktadır.

Dış politikanın yapım sürecinde etnisiteye dayalı milliyetçilik, bundan önce milliyetçilik-dış politika analizi kısmında değindiğimiz gibi, karar vericinin kişisel özellikleri, ideoloji, meşrulaştırma aracı ve içeride inşa edilmeye çalışılan kimliğin uluslararası alandaki inşası gibi nedenlerle etkili olabilmektedir. Özellikle dış politikada etnisite kavramının karar verme sürecinde etkili olması durumunda irredentizmden

179

Smith, Ulusların Etnik Kökenleri, s. 42.

180

Smith, Ulusların Etnik Kökenleri, s. 33.

181

Aktürk, s. 27.

182

Ahmed Eşref, “İran’da Ulusal ve Etnik Kimlik Krizi”, Ed. Hamid Ahmedi, İran: Ulusal Kimliğin İnşası, Çev. Hakkı Uygur, İstanbul: Küre Yayınları, 2009, s. 104.

67

bahsedilebilir. İrredentizm, bir milletin dışarıda bulunan soydaşlarının yaşadığı yerleri kendi ülke topraklarına katmasına dayalı Pan-milliyetçiliklerin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Hitler Almanya’sının “tek millet, tek devlet” (ein volk, ein reich) politikası gereği Almanya dışında yaşayan tüm Almanları bir devlet çatısı altında toplamaya dönük biçimde, Avusturya, Saar bölgesi, Danzig ve Südetler bölgesini işgal etmesi, irredentizme örnek teşkil etmektedir. Bu politikayı günümüzde açık bir şekilde sürdürmek zor olmakla birlikte, örtülü bir şekilde irredentist politikalar izlenebilmektedir.183

Bir ülkedeki hâkim milliyetçilik tipolojisi, ülke içerisinde inşa edilmeye çalışılan kimliğin dışarıdaki kodlarını da oluşturması bakımından önem arz etmektedir. Etnisist (kültürel) milliyetçilik, milli nüvede “biz” duygusunu inşa eden ve milletin özünün değişmeden günümüze ulaştığını belirten milliyetçiliktir. Bu milliyetçilik tipolojisi, Alman devletine yayılmacı bir dış politika için gerekli araçları sunmuştur. Alman milliyetçileri, I. Dünya Savaşından sonra Versay düzenini değiştirmek için bundan önce de ifade edildiği gibi dış politikaya yayılmacı amaçlarla nasıl bir yön verilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Bu da milliyetçiliğin dış politika kararlarını nasıl etkilediğinin güzel bir göstergesidir.184

Milliyetçilik yapılarındaki farklılıklar –özellikle etnik ve sivil milliyetçilikler- ülkelerin dış politikalarına yansımaktadır. “Dış Milli Vatan” anlayışı, yani ulusal grubun sınırlar dışında yaşayan soydaşlarını unutmayıp, onların koruculuğunu yaptıkları bir milliyetçilik yapısı ortaya çıkarmaktadır. Örneğin Sırpların Macaristan’da yaşayan soydaşlarına ilgisi ya da Rusya’nın Kazakistan ile ilişkilerinde temel belirleyici olan Kazakistan’daki Rus nüfusu gibi. Hatta Türkiye’nin Kıbrıs politikası da, bu minvalde gelişmiştir. Ancak Türkiye çoğunlukla, sınırları dışındaki azınlık olan Türklere yaklaşımı güç ve çıkar bağlamında değerlendirmiştir. Konjonktürel açıdan bu zaman zaman değişmiş olmasına karşın temel yaklaşım bu yönde olmaktadır185. Dolayısıyla Türkiye örneğinden hareketle, etnik yakınlık, ülkelerin stratejik çıkarları, güç ve kapasiteleri bağlamında dış politikalarını meşrulaştırmak için kullandıkları bir araç niteliğinde olduğu belirtilebilir.

183 Sönmezoğlu, s. 529. 184 Uzer, s. 29-30. 185 Uzer, s. 30.

68

Balkanlarda ve Doğu Avrupa’da, kültürel ve kan esaslı sınırların çizilmesiyle birlikte buradaki topluluklarda görülen etnik milliyetçilikler, saldırgan ve yayılmacı milliyetçiliğin bölgede yaşanan savaşlarda etkili olmasına neden olmaktadır186. Soğuk Savaşın bitmesinin ardından parçalanma sürecine giren Yugoslavya’da, Sırplar ve başlarındaki önderleri Miloseviç, irredentist politikalar izlemiş, Hırvatistan ve Bosna’da yaşayan Sırp azınlıkları öne sürerek bu ülkeleri işgal etmeye çalışmıştı187. Burada Sırp milliyetçiliğinin etnisist karakteri ve karar verme sürecinde etkili olması, Yugoslavya’da yaşanan çatışmaların esas nedenini oluşturmaktadır.

Benzer şekilde Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan çatışmada da etnik milliyetçilik karar verme sürecinde etkili görünmektedir. Dağlık Karabağ’ın Çarlık Rusya’sı ve SSCB döneminde sistematik Ermenileştirilmesi sonucu Türk nüfusundan daha fazla Ermeni nüfusun olması sebebiyle188

, Soğuk Savaşın bitmesinin ardından bölge Ermenistan’a katılmayı istemekteydi. Azerbaycan toprak bütünlüğünün bozulacağı nedeniyle bu talebe karşı çıkmış, daha sonra Ermenistan Azerbaycan’a saldırarak, Dağlık Karabağ ile birlikte Azerbaycan toprağının yüzde 20'sini işgal etmişti. Bu örnekte de görüleceği üzere Ermenistan’daki etnik milliyetçilik, karar verme sürecine etki etmekte ve Ermenilerin, irredentist politikalar izlemesine neden olmaktadır.

İran’da da Fars milliyetçiliğinin çok etkili olduğu bilinmektedir. İran milli kimliğinin 2500-3000 yıllık bir tarihi geçmişi olduğu, Pers ve Sasani İmparatorluklarından bu yana Fars kimliğinin güçlü bir şekilde varlığını devam ettirdiği iddia edilmektedir. Farsça’ya, İran kültürüne, eski din olan Zerdüştlüğe (daha sonra bu Şii İslam olacaktır) ve tarihi efsanelere dayalı Fars milliyetçiliği189

, İran dış politikasında karar verme sürecinde etkili olmaktadır. Örneğin, Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, İran’ın İslam öncesi tarihine yaptığı vurguyla, Pers kültür ve değerleri çerçevesinde hem iç, hem de dış politikada bir kimlik inşasına girişmiştir. Pers kökenli oldukları düşünülen Tacikler ile Peştunlara yönelik dostane ilişkiler izlemiş, bu ülkelere (Afganistan ve Tacikistan) “Pers Kardeşlerimiz”

186

Pavlos Hatzopoulos, The Balkans Beyond Nationalism And Identity: International Relations And Ideology, London: I. B. Tauris, 2008, s. 13.

187

İlhan Uzgel, “Bağlantısızlıktan Yalnızlığa Yugoslavya’da Milliyetçilik ve Dış Politika”, Ed. Mustafa Türkeş ve

İlhan Uzgel, Türkiye’nin Komşuları, Ankara: İmge Kitabevi, 2002, s. 142.

188

Adil Baguirov, “Nagorno-Karabakh: Basis And Reality Of Soviet-Era Legal And Economic Claims Used To Justify The Armenia-Azerbaijan War”, Caucasian Review Of International Affairs, Cilt 2(1), (Kış 2008), s. 13-14.

189

69

diye hitap etmiştir.190 Bu nedenle İran’ın bu dönemde Afganistan ve Tacikistan’a yönelik izlediği dış politika, etnisite kavramının dış politikaya etkisini göstermesi bakımından açık bir örnektir.

Uzer’e göre etnik milliyetçilikten kaynaklanan sorunların, bugün bile çözüldüğünü söylemek zor görünmekle birlikte, Batı Avrupa’da özellikle ekonomik ve güvenlik örgütleri içersinde bu sorun azaltılmıştır. AB, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluklarının bir araya gelmesinden oluşan ulusüstü bir yapılanmadır. Soğuk Savaş döneminde Avrupalıların, Amerika’nın güvenlik şemsiyesi altında, İki Dünya savaşının ardından bir güvenlik ve barış kuşağını nasıl oluşturduklarını hatırlamak gerekir.191

Uzer, Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya’da milli kuşkuların ve düşmanlıkların hala canlı olduğunu düşünmektedir. Dolayısıyla barış dolu günleri görebilmek için bu düşmanlıkların bitmesini beklemek gerekmektedir. Uzer’e göre, bu bölgelerde düşmanlıkların hala canlı olmasının en önemli sebepleri şunlardır: Bölgelerin geri kalmışlığı, ekonomik ve sosyal adaletsizlikler ve yıllarca sömürge yönetimleri altında yaşamalarıdır. Ona göre, görkemli tarihlere sahip olan Türkler, Araplar, İranlılar ve Yunanlılar, uluslararası sistemde artık birer küçük oyuncu konumundadır. Ancak bu ülkelerde iyi bir ekonomik ve politik gelişme yaşanırsa, etnik milliyetçiliği körükleyen mekanizmalar zayıflayabilir. Yine de yasal düzenlemelerin eksikliği ve güçlü etnik milliyetçilikler nedeniyle bu bölgelerde sorunlar devam etmektedir. Bu çerçeveden bakılırsa rakip kimliklerin hem içeride hem de dışarıda çatışma eğiliminde oldukları bilinmektedir. Rakip milliyetçilikler, Kıbrıs’ta, Karabağ’da ve Filistin’de çatışmalara neden olmaya devam etmektedir.192