• Sonuç bulunamadı

Milli Mücadele Döneminde Türk Milliyetçiliği: Etnik Çoğulculuk ve İslami Söylem Söylem

BÖLÜM 2: TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ: TARİHSEL ARKA PLANI VE TİPOLOJİLER

2.1. Türk Milliyetçiliğinin Tarihsel Arkaplanı

2.1.3. Milli Mücadele Döneminde Türk Milliyetçiliği: Etnik Çoğulculuk ve İslami Söylem Söylem

Milli Mücadele dönemi, Türk milliyetçiliğinin geçirdiği dönüşümleri göstermesi açısından önem arz etmektedir. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, bu dönemde sergilediği milliyetçi tepki ile savaş sonunda yeni devletin kurulması sürecinde ortaya çıkan milliyetçilik anlayışı arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu dönemin en önemli özelliği, parçalanmış halde bulunan siyasal ve düşünsel yapıdır. Padişah, Ankara hükümeti, Türklük, İslamiyet ve etnisiteler arasındaki girift yapı, Milli Mücadele dönemi Türk milliyetçiliğini şekillendirmiştir. Aynı zamanda Mütareke’nin 7. Maddesi gereğince İzmir ve İstanbul’un işgal edilmesinin ardından, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde, devlet ideolojisi olarak kabul edilen Pantürkizm’in yerine, sınırları belli bir ülkede toprak bütünlüğünü koruma hedefine yönelik yeni bir milliyetçilik anlayışı benimsenmiştir.308

306

Taha Parla, Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye’de Korporatizm, İstanbul: İletişim Yayınları, 2001, s. 56.

307

Ünüvar, s. 35.

308

Eren Deniz Göktürk, “1919-1923 Dönemi Türk Milliyetçilikleri”, Ed. Tanıl Bora ve Murat Gültekingil, Modern

103

Bu dönemde, her ne kadar Türkçülük doğmuş ve devlet politikasının merkezine yerleşmiş olsa da, milliyetçiliğe ilişkin kavram ve öğelerin toplumsal tabanda bir karşılık bulduğunu söylemek zordur. Bu durum ise Milli Mücadeleyi yürüten kadroların işlerini zorlaştırmıştır. Mesela, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Milli Mücadele dönemini anlatan romanı “Yaban309” da, bu dönemde hala “Türk” ve “Vatan” gibi kavramların daha yerleşmemiş olduğunu, özellikle kimlik olarak İslamiyetin devam ettiğini göstermesi bakımından önem arz etmektedir.

Milli Mücadele döneminde, din yani İslamiyet araçsal bir şekilde kullanılarak, hem millet ve milliyetçilik kavramlarına geçişine, hem de milli bilincin oluşumuna katkı sağlayarak Kurtuluş Savaşından muzaffer çıkılmasına yardımcı olmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın da bu süreçte kullandığı ihtiyatlı dil bu duruma işaret etmektedir. Mustafa Kemal Paşa, din düşmanı kavramı yerine “din ve millet düşmanı”, Sultan yerine “Sultan ve millet” gibi kavramlar kullanmıştır.310 Böylece, Mustafa Kemal Paşa’nın “millet” takısını “din” ve “Sultan” kavramlarıyla yanyana kullanması sonucunda Türkçülükten Türk milliyetçiliği kavramına geçiş sağlanabilmiş ve kitlelerin kurtuluş için harekete geçirilmesi sağlanmıştır.

Milli Mücadele döneminde, karar vericilerin davranışlarına yön veren asıl amaç, Kurtuluş olmuş, Kuruluştan bu süreçte hiç bahsedilmemiştir. Mücadele edilecek alanın büyük çoğunluğu dinsel ve kültürel açıdan benzerlik gösteren, kısacası Müslüman olan Misak-ı Milli’dir. Hareketin zeminine de, “Osmanlı Halifesinin ve Anayasası”nın korunması ilkesi konulmuştur.311 Bunun gerçekleştirilebilmesi için ulusal kimlik, İslamiyetle birlikte tanımlanmıştır. Göktürk’e göre de, bu süreçte Türklük ve İslamiyet, erken Cumhuriyet dönemindeki gibi ayrıştırılmamış, aksine birbirlerinin yerine sık sık kullanılmış, İslamiyetten bahsediliyorken Türklük, Türklükten bahsedilirken İslamlık vurgulanmıştır312. Bu durum bir zorunluluk halinin sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü Türk kimliği henüz inşa edilmemişti ve Savaşı yapan kadroların

309

Ahmet Celal isimli subayın I. Dünya Savaşı sonrasında sığındığı Eskişehir ile Ankara’nın arasındaki köyde yaşadığı olaylar ve bu çevrede o dönemin kimlik konusundaki toplumsal algıyı anlatması romanın ana konusunu oluşturmaktadır. Ahmet Celal ile 23 yıl askerlik yapmış Bekir çavuşun diyaloğu, “vatan”, “Türklük” gibi kavramlara bakış açısı bakımından önemlidir. BÇ: Bilmiyorum beyim, sende onlardansın emme, AC: Onlar kim?, BÇ: Aha, Kemal Paşa’dan yana olanlar, AC: İnsan Türk olur da, nasıl Kemal Paşa’dan yana olmaz, BÇ: Biz Türk değiliz ki, beyim, AC: Ya nesiniz?, BÇ: Biz İslamız elhamdülillah…o senin dediklerin Haymana’da yaşarlar…Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yaban, İstanbul: İletişim Yayınları, 2005, s. 152-153.

310 Yıldız, s. 96. 311 Yıldız, s. 93. 312 Göktürk, s. 106.

104

toplumu kanalize edebilecek bir kimliğe ihtiyaçları vardı. Bu da İslamiyet olmuştur.313 Mustafa Kemal Paşa’nın Büyük Millet Meclisi’nde yapmış olduğu konuşma, bu dönemin kimlik algısını göstermesi bakımından önem arz etmektedir:

Efendiler, meselenin bir daha tekerrür etmemesi ricasıyla bir iki noktayı arz etmek isterim: Burada maksut olan ve Meclis-i alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkep anasır-ı İslamiyedir, samimi bir mecmua hayatını, şeref ve

şanını kurtarmak için azmettiğimiz emeller, anasır-ı İslamiyeden mürekkeb bir

kitleye aittir. Bunların böyle olduğunu hepimiz biliriz.314

Ancak Kurtuluş Savaşından sonra işlevini tamamladığı öngörülen din yani İslamiyet, yeni milliyetçilik algısı tarafından zaman içerisinde tasfiye edilecektir. Sultan ve Halifelik kurumu ortadan kaldırılacak, etnik çoğulcu söylem yerini homojenleştirici söyleme bırakacaktır. Cangızbay, bu süreçte din-millet ilişkisini ve sonrasında dinin tasfiyesini şu şekilde açıklamıştır: “Millet adına Kuvvayı Milliyeyle, Millet Meclisi ve Misakı Milliyle başlanıp milli mücadeleyle devam edilmiştir. Bütün bu süreçte ‘millet’ Osmanlı’daki anlamına sahiptir: Dinsel bir kategori. İş tamam erinceyse, misak, yani sözleşme tek taraflı olarak bozulup, Hilafet kaldırılırken, millet de ‘Türk’ olmuştur.”315 Etnik çoğulcu söylem, dönemin konjonktürü gereği sıklıkla kullanılmıştır. Cumhuriyeti kuran kadrolar, amaçlarını yerine getirene kadar Muhafazakar-İslamcı gruplar ve Türk olmayan Müslümanlarla ittifak yapmak zorunda kalmıştır.316 Zaten, İngilizlerin, Fransızların, İtalyanların ve Yunanlıların işgali altında bulunan ve Doğu bölgelerinde Ermeni mezalimlerinin yaşandığı bu dönemde, hem daha fazla düşmanla çarpışmamak, hem de bu sayılan düşmanlar karşısında birlik oluşturup etkin mücadele sergilemek için, çoğulcu etnik söylem kullanılmıştır. Bu dönemde Kürtler, özellikle Ermenilerin Doğu Anadolu’daki hedefleri ve bu kişilerin geri dönmesi halinde zorunlu tehcir döneminde bölge insanı tarafından paylaşılan mallarının geri verilmesine yönelik korkular nedeniyle, Milli Mücadeleyi gerçekleştiren kadroları desteklemişlerdir. Aynı zamanda

313

Şen, s. 486.

314

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri: 1919-1938, Cilt I, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 1989, s. 74-75.

315

Kadir Cangızbay, “Baskı Aracı Olarak Laik Yaşam Tarzı”, Star Açık Görüş, 22.06.2008, s. 2 Aktaran Şen, s. 487.

316

105

içlerinden bağımsızlık isteyerek Ankara Hükümetiyle savaşan ve İngilizlerin yanında yer alan Kürt aşiretleri de bulunmaktaydı.317

Milli Mücadele döneminin Türk milliyetçiliğine yapmış olduğu en önemli katkılarından birisi, Türk milliyetçiliğinin sınırlarının neresi olacağı hususundadır. Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp’in Turan’a ilişkin görüşleri bu süreçte değişmiş, irredentist hedeflerden ziyade sınırları korumaya yönelik statükoculuğa doğru bir geçiş yaşanmıştır.