• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE TEORİK YAKLAŞIM

1.1. Kavramsal Çerçeve

1.1.2. Millet-Milliyetçilik İlişkisi

Millet kavramı, milliyetçi ideolojinin üzerine inşa edilen bir kavramdır. Milliyetçi düşünce, kaynağını, ezeli-ebedi millet fikrine dayandırır. Bütün milliyetçilikler, millet düşüncesine dayanmakla birlikte, millet kavramı milliyetçiliği anlamanın tek kıstası değildir. Milliyetçiliği tanımlamak, milleti tanımlamaktan daha kolaydır. Dellanoi’nin verdiği örnekten hareketle milliyetçilik ile millet arasındaki ilişki, din ile Tanrı arasındaki ilişki gibidir. Milliyetçilik, din, millet ve\veya Tanrı ile özdeşleştirilmektedir. Nasıl ki dini, daha doğrusu dini kuralları biliyoruz ancak hala Tanrı'yı tam olarak bilemiyorsak ya da anlayamıyorsak, milliyetçiliği bilmemize rağmen milleti net bir şekilde tanımlayamıyoruz. Ancak bu iki kavramı eşit kavramlar olarak görmek ve bu şekilde yaklaşmak, anlaşılması bakımından daha yararlı gözükmektedir.59

Milliyetçilik ideolojisinde millet, sosyal ve siyasal yapılanmanın merkezine yerleştirilmiştir. Modern toplumların varlığı ve gelişmesi için büyük önem taşıyan, gerek toplumsal homojenliğin ve dolayısıyla bütünleşmenin, gerekse siyasal ve yasal bütünlüğün ancak ve ancak millet eksenli bir yapılanma ile sağlanacağı genel olarak benimsenmektedir. Aynı zamanda, milliyetçi ideolojiye göre mutluluğun temeli olarak görülen sağduyu ve hukuk, bir birikim olarak, sadece millette bulunmakta ve bu husus,

58

Calhoun, s. 4-35.

59

28

refah ve mutluluk hedefleri için dikkate alınması gereken başlıca meseleler arasında gösterilmektedir.60

Milliyetçiliğin ilk ve belki de en önemli siyasi hedefi, milleti inşa etmektir. Kohn’a göre milliyetçilik, millet olmanın veya milleti oluşturmanın bilincidir.61 Aynı şekilde Oran da milliyetçiliği, millet olma bilincine sahip olma ve buna dayanan program ya da ülkü olarak tanımlamaktadır.62 Erözden’e göre siyasi açıdan bağımsız ve egemen bir devlet yapısının bulunduğu ortamlarda, milliyetçiliğin hedefi, toplumsal türdeşliği sağlamak adına, milleti oluşturmaktır. Böyle bir siyasi yapı kuramamış toplumlarda ise, milliyetçilik, var olduğu iddia edilen bir millet adına bağımsız ve egemen bir devleti kurmak ve ardından da bu devlet bünyesinde kendi milletini inşa etmek amacına yönelmektedir.63

Anthony D. Smith’e göre de milliyetçiliğin belli başlı hedefleri, millet kavramına içkindir. Smith, milliyetçiliğin hedeflerini aşağıdaki gibi sıralamaktadır:

• Dünya, her biri kendi karakterine ve yazgısına sahip milletlere bölünmüştür.

• Millet, siyasal iktidarın kaynağıdır ve millete bağlılık diğer tüm bağlılıkların üstündedir.

• Özgür olmak için insanlar belirli milletlerle özdeşleşmek zorundadır.

• Otantik olmak için her millet özerk olmalıdır.

• Dünyada barış ve adaletin hüküm sürmesi için milletler özgür ve güvende olmalıdır.64

Millet kavramı, çoğunlukla bir etnik kimliğin, cemaat, aile, sınıf, siyasi tercih ve alternatif etnik bağlılıklar dâhil, diğer bütün kimlik biçimlerinden üstün olmasını gerektirir.65 Bu manasıyla bütün millet tanımları, bir milliyetçi ideolojinin ürünüdür. Milliyetçilik ideolojileri de, milleti oluşturan ortak bağın doğal olarak var olduğunu,

60

Şahin, s. 6.

61

Hans Kohn, The Idea of Nationalism: A Study of its Origins and Backgraund, New York: Macmillan, 1960, s. 14.

62

Baskın Oran, Azgelişmiş Ülke Milliyetçiliği Kara Afrika Modeli, İstanbul: Bilgi Yayınevi, 1997, s. 4.

63

Erözden, s. 125.

64

Anthony D. Smith, “Milletin Savunusu”, Ed. Mümtazer Türköne, Milletler ve Milliyetçilikler, İstanbul: Etkileşim Yayınevi, 2012, s. 73.

65

29

yani verili olduğunu ileri sürerek, iddia ettikleri bu bağı kurumsallaştırmaya çalışırlar.66

Böylece, bir yerde millet kavramı kurumsallaşmışsa, onun arkasında mutlaka zafere ulaşmış bir milliyetçi ideoloji bulunmaktadır.

Milliyetçilik literatüründeki en tartışmalı konulardan birisi de, milliyetçiliğin mi milletleri yoksa milletlerin mi milliyetçiliği ortaya çıkardığı hususudur. Bu tartışma, milliyetçilik kuramlarının doğuşunu elzem kılmış ve bu sorunun cevabı sürekli aranmıştır. Bu tartışma, İlkçiler (Primiordialistler) ile Modernistler arasında yaşanmış, daha sonra Etno-Sembolcüler de bu tartışmaya katılmışlardır.

İlkçiler yaklaşımına göre, milletler, doğal ve eski çağlardan beri var olan yapılar olarak tanımlanmakta ve milletin sabit ve değişmez bir yapı olduğu ileri sürülmektedir. Millet olgusunu, doğal ve verili bir kategori olarak gören bu yaklaşımda, Romantizm akımının ve Herder’in67 oldukça önemli etkisi bulunmaktadır. Tat alma, görme, duyma ve koklama nasıl ki insanların doğal özellikleri ise, millet olgusu da, aynı şekilde doğumla kazanılan bir özellik olup, inşa edilen bir kavram değildir. Bunun sonucunda İlkçilere göre, milletler, milliyetçiliği ortaya çıkarmışlardır.68

Modernist yaklaşıma göre, milletler, ve milliyetçilikler, modern dönemde ortaya çıkmış kavramlardır. Bu yaklaşımda milletler ve milliyetçilik, kapitalizm, sanayileşme, kentleşme, merkezi devletlerin kurulması ve laikleşme gibi süreçlerin sonunda ortaya çıkmışlardır. Modernist yaklaşımın temel savunusu, milliyetçiliklerin milletleri oluşturduğu vurgusudur. Bununla birlikte modernist kuram, kendi içerisinde bütüncül bir yaklaşım sergileyememektedir.69 Burada çok fazla detaya girilmemekle beraber, modernist kuram içersinde mütalaa edilen ve milliyetçilik literatürünün önemli isimleri olan Anderson, Hobsbawm ve Gellner’in düşüncelerine kısaca yer vermek yararlı olur.

66 Alev Çınar, “Milliyetçilik, Ulus-Devlet ve Küreselleşme”,

http://www.foreignpolicy.org.tr/arkaplan/13/konu.html#6, (17.02.2014).

67

Romantizm düşüncesi, 18. ve 19. Yüzyılda, başta Almanya olmak üzere, Batı Avrupa’da hakim olan, dil, tarih ve edebiyat çalışmalarının tümü olarak isimlendirilebilir. Bu süreçte Alman milliyetçiliğinin ortaya çıkmasında önemli işlevler görmüştür. Bir Alman romantik düşünürü olan Johann Gottfried Herder’in düşünceleri, Primiodiyalist akımı anlamak için yol göstericidir. Herder, dilin önemini vurgular ve millet olgusunun temeline dili koyar. Yine Herder’e göre milletlerin zorla birbirlerine karışması doğaya aykırıdır. Dolayısıyla Herder’in düşünce sisteminde millet olgusu doğa tarafından yaratılmıştır. Detaylı bilgi için bakınız: Umut Özkırımlı,

Milliyetçilik Kuramları Eleştirel Bir Bakış, Ankara: Doğu Batı Yayınları, 2009.

68

Özkırımlı, s. 81-93.

69

30

Hobsbawm’a göre modern milletin ve onunla bağlantılı olan her şeyin temel özelliği modernliğidir. Millet icat edilmiş bir gelenek olarak, “ne asli, ne de değişmez bir toplumsal birimdir”. Bu nedenle milletleri verili, doğal ve değişmez kategoriler olarak tanımlamak mümkün değildir.70 Anderson’a göre millet, “hayal edilmiş bir siyasal topluluk”tur: “Hayal edilmiştir, çünkü en küçük milletin üyeleri bile diğer üyeleri tanımayacak, onlarla tanışmayacak, çoğu hakkında hiçbir şey işitmeyecektir, ama yine de her birinin zihninde toplumlarının hayali yaşamaya devam edecektir.”71 O millet, bir cemaat olarak hayal edilir, çünkü her millette varolan eşitsizlik ve sömürü ilişkilerine rağmen, millet, sürekli bir şekilde derin bir yoldaşlık ve kardeşlik olarak görülür.72 Bir başka modernist düşünür olan Gellner’e göre milliyetçilik, tamamen modern çağa aittir ve “yalnız milliyetçilik çağında milletlerden bahsedilebilinir.” Bu yüzden Gellner, “milliyetçilik milletleri doğurabilir, milletler milliyetçiliği değil”73

demiş ve millet-milliyetçilik kavramlarının modernliğine vurgu yapmıştır.

Etno-Sembolcü yaklaşım, Modernist ve İlkçi yaklaşımlar arasında bir üçüncü yol bulma arayışının sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Etno-Sembolcülerin temel varsayımı, milletlerin eski, milliyetçiliğin ise modern bir kavram olduğudur.74 Etno-Sembolcü yaklaşımın en önemli savunucusu Anthony D. Smith’e göre, milletlerin kökeni, etni denilen topluluklara dayanır. Her ne kadar bu etniler ile modern milletler arasında doğrudan bir ilişki olmadığını ve birçok etninin modern bir millet haline gelmediğini ifade etse de, modern milletlerin ve milliyetçiliklerin oluşumunda modern öncesi dönemin izlerinin ve etkisinin bulunduğunu belirtir. Kısaca Smith’e göre, modern milliyetçilikler, kendilerini önceleyen etnik topluluklar ve bağlılıklar ile ilişki kurulmaksızın anlaşılamaz. Millet kavramı, "tarihi bir toprağı ya da ülkeyi, ortak mitleri ve tarihi belleği, kitlesel bir kamu kültürünü, ortak bir ekonomiyi, ortak yasal hak ve görevleri paylaşan bir insan topluluğu" olarak tanımlanmaktadır.75

Millet kavramının tanımına yönelik yapılan bu kuramsal tartışmaların yanı sıra bu kavramın öğeleri konusunda da çeşitli değerlendirmeler de bulunmaktadır. Bazı

70

Hobsbawm, s. 24-29.

71

Benedict Anderson, Hayali Cemaatler, Çev. İskender Savaşır, İstanbul: Metis Yayınları, 2011, s. 19-20.

72

Anderson, s. 21.

73

Ernest Gellner, Uluslar ve Ulusçuluklar, Çev. Günay Göksu Erdoğan ve Büşra Ersanlı Behar, İstanbul: Hil Yayınları, 2008, s. 77.

74

Özkırımlı, a.g.e., s. 210.

75

31

düşünürler, öznel öğelere önem verirken; bazıları da, objektif unsurlara ağırlık vermektedir.

Ernest Renan’a göre millet kavramı, ırk, dil, din, müşterek menfaatler ve ortak coğrafi alan (vatan) ile tanımlanamaz. Millet bir ruhtur, manevi bir varlıktır. Bu manevi varlığın iki temel özelliği vardır. Birincisi, ortak hatıralar mirası yani tarih; ikincisi de, birlikte yaşama arzusudur. Bu açıdan millet olabilmek için geçmişin acı hatıralarını unutmak ve birlikte yaşama arzusuna sahip olmak gerekir. Herşeye rağmen millet kavramının bir sonu bulunmaktadır. Renan, millet kavramının, ebediyete kadar devam etmeyeceğini dile getirmektedir.76

Bu ifadeleriyle Renan, milletin tanımlanması hususunda, öznel kriterleri benimsediğini göstermektedir.

Hobsbawm’a göre, millete ilişkin nesnel ölçütlerin saptanması işi, yani belirli grupların milletleşirken, diğer grupların neden milletleşemediğini açıklama girişimleri; genellikle ya dil ve etnik köken gibi tek bir kritere ya da dil, ortak topraklar, ortak tarih ve kültürel özellikler gibi bir kriterler kümesine dayanmaktadır. Bunlardan en iyi bilineni, Stalin’in77 millet tanımıdır.78 Kellas ise milleti şu şekilde tanımlamıştır: “Millet, tarih, kültür ve ortak ata bağlarıyla birbirine bağlı olduklarını düşünen bireylerin toplamından oluşan bir insan grubudur.” Milletler, bir ülke, dil ya da din gibi objektif, milli bilinç ile gerektiğinde üyelerinin kendilerini ölümü isteyerek kabul etme şeklinde ortaya çıkan yüksek sadakat duygusu gibi öznel özelliklere sahip olabilirler.79

Calhoun ise milletin temel özelliklerini şu şekilde sıralamaktadır:

• Sınırları olan bir toprak ve ya belirli bir nüfus ya da her ikisi,

• Bölünmezlik, milletin bir bütün olduğu kavramı,

• Egemenlik ya da en azından egemenlik ülküsü taşımak ve böylece özerk ve kendine yeterli olduğu varsayılan bir devlet olarak diğer milletlerle şekli eşitlik,

76

Ernest Renan, “Millet Nedir”, Der. Mümtazer Türköne, Milletler ve Milliyetçilikler, İstanbul: Etkileşim Yayınevi, 2012, s. 49-58.

77

Stalin’e göre millet, tarihsel evrimle oluşmuş, ortak dil, toprak, ekonomik yaşam ve bir kültür topluluğu içinde ortaya konan ruhsal yapı temelinde kalıcı bir topluluktur. Detaylı bilgi için bakınız: Micheal Löwy, “Marksistler ve Ulusal Sorun”, Çev. Bülent Aksoy,

http://www.birikimdergisi.com/birikim/dergiyazi.aspx?did=2&dsid=271&dyid=4179, (05.03.2014).

78

Hobsbawm, s. 19.

79

32

• Üstün bir meşruiyet kavramı,

• Halkın kolektif olaylara katılımı-millet mensubiyeti esasına göre seferber edilen bir nüfus,

• Doğrudan üyelik-her bir bireyin, milletin bir parçası oluşu ve bu bağlamda diğer üyelerle kategorik olarak eşit görülmesi,

• Dilin, paylaşılan inanç ve değerlerin, alışılmış pratiklerin bir birleşimini içerecek biçimde bir kültür içermesi,

• Zamansal derinlik-milletin, geçmiş ve gelecek nesilleri içerdiği ve ortak bir tarihi olduğu haliyle zaman içinde varolduğu anlayışı,

• Ortak mezhep ve ya ırk özellikleri ve

• Belli bir toprakla tarihi, hatta kutsal bağ.80

Bu kadar çok özelliğin hepsinin bir millette bulunabileceği gibi, bunlardan birkaçının da milleti rahatlıkla tanımlayabileceğini belirten Calhoun, hem objektif hem de öznel unsurlara millet tanımında yer vermiştir. Ancak objektif öğeler, aslında milletlerin kendi iddialarıdır. Gerçekte milliyetçilik çok sayıda farklı şeyden söz etmek ve farklı iddialarla varolabilmek için uygun bir söylemdir.81

Milliyetçilik, icat edilen bir olgudur; ancak bu icat, modernleşme ile ortaya çıkan köklü bir isteğe, bir cemaate bağlanma talebine karşılık gelmektedir. Milliyetçilik, bu talebi biçimlendirir ve yönlendirir. Milliyetçiliğin icadı, köyden kent ekonomisine geçiş, kapitalizmin sosyal dinamikleri, endüstriyel hayat tarzı ve merkezileşen siyasi iktidara denk düşmektedir. Geleneksel cemaat yapısının dağılması ile atomlaşan bireyler, korkularını giderecek, birlikte yaşamaya yeni bir anlam kazandıracak ütopyalara açık hale gelmişlerdir. Devleti daha verimli kılmaya çalışan elitler ve devletle kitleleri birleştirmeye gayret eden aydınlar, “yeni bir cemaat” olarak millet olgusuna başvurmuştur. Milliyetçilik, elitler ve kitleler için bir kendini tanımlama aracı haline gelmiştir. Bu şekliyle millet, bireyin hayatını sürdürürken yaslanabileceği bir toplumsal

80

Calhoun, s. 6.

81

33

dünya sunmaktadır.82 Millete duyulan aidiyet, bireyin kendisini millet olgusuyla tanımlamasıdır. Buna da, "milli kimlik" denilmektedir.

Milli kimlik; birbirleriyle ilişkili, teritoryal, ekonomik, etnik, kültürel ve yasal-siyasal birçok etmenden oluşan karmaşık bir yapıya sahiptir. Kendi devletlerinde ifadesini bulsun ya da bulmasın, kolektif olarak paylaşılan anılar, mitler ve geleneklerin bir araya getirdiği bireyler arasındaki dayanışma bağını gösteren bu kavram, devletin yasal ve bürokratik nitelikli bağlarından tamamen farklıdır. Milli kimliğin inşası ise, “öteki” kavramının belirlenmesiyle mümkün hale gelmektedir. Milli, “biz”in mümkün olması için mutlaka bir “öteki”ye ihtiyaç vardır, eğer öteki yoksa da mutlaka oluşturulur ya da bulunur. Milli kimliğin kurgulanması ve oluşturulması sürecinde ötekilerden ayırt edilmesi ise, tarihsel ve geleneksel sembollerin kullanılması ve yeniden inşa edilmesiyle gerçekleşir. Milli kimliğin diğerlerine karşı tanımlanması ve inşa edilmesi, birkez gerçekleşen bir durum değildir. Hatta milli kimlikler, sürekli olarak yeniden üretilmektedirler. Milli kimlik temelde çok boyutludur. Milli kimliğin, içerdiği unsurların ve bunların anlamlarının zamanla değişime uğrayabileceği konusu göz ardı edilmemelidir.83

Milliyetçiliğin, milli kimliği sürekli inşa eden ve gündelik hayatın somut pratikleri içinde sürekli ve rutin bir şekilde yeniden üretilen bir söylem olduğunun belirlenmesi, özneleri konumlandıran bu yeniden üretim süreci üzerinde durulmasını ve bu sürecin asıl olarak gerçekleştiği simgesel\söylemsel alana odaklanılmasını gerektirmektedir.84

Bu simgesel alan ise millet kavramı üzerine yapılan tartışmalarda kendisini göstermektedir. Bu yüzden millet kavramının öğeleri önem arz etmektedir.

Bu çalışmada da milliyetçiliğin bir söylem olduğu üzerinde durularak, millet kavramının objektif öğeleri olarak literatürde kabul görmüş bulunan, etnisite, din, kültür ve tarihsel yönelim üzerinden tespitler yapılacaktır. Bunların aynı zamanda dış politika karar alma sürecinde aktif yer edinmesi ve karar vericinin davranışlarına etki eden sosyolojik faktörlerin içerisinde bulunması – ki milliyetçilik de sosyolojik faktörlerdendir - bu sayede dış politika-milliyetçilik ilişkisi daha rahat bir şekilde

82

Mümtazer Türköne, Türk Modernleşmesi, Ankara:Lotus Yayınevi, 2003, s. 202-203.

83

Emre Gökalp, “Milliyetçilik: Kuramsal Bir Değerlendirme”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, 2007, s. 293-294.

84

34

anlaşılabilecektir. Bu kavramların dış politika ve milliyetçilikle olan bağlarına ilişkin olarak tekrarlardan kaçınmak adına çalışmanın kuramsal çerçevesinin anlatıldığı bölümde noktalara yer verilmesi uygun görülmüştür.