• Sonuç bulunamadı

ùekil 2: 4 Yaú Altındaki Çocukların Maruz Kaldı÷ı Kötü Muamele Türler

A. Sosyoekonomik Boyut

3. Sosyal Dıúlanma

Sosyal dıúlanma, fiziksel, ruhsal ve toplumsal engellilik halidir. Sosyal dıúlanmaya maruz kalmıú kiúi veya gruplar, her türlü riske karúı korunmasız, savunmasız kiúilerdir. Bu nedenle, dıúlanma bir çeúit “sosyal hastalık” olarak da ele alınmaktadır. Toplumdaki belirli nüfus gruplarının üretken alanlardan dıúlanması anlamında “sosyal dıúlanma”, kiúisel hataların de÷il yapısal süreçlerin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Sosyal dıúlanma, sadece ekonomik ve sosyal politikanın ilgi alanına girmemekte, aynı zamanda sosyoloji, kent bilimi, siyaset, hukuk ve hatta davranıú bilimlerinin de ilgi alanını oluúturmaktadır. Bununla birlikte, sosyal dıúlanma, kiúinin temel gereksinmelerini karúılayamamasıyla baúlayan ve giderek toplumla olan ba÷larının zayıflayarak kopmasına kadar giden dinamik bir süreçtir. Sonuçları kadar, sürecin temelinde yatan gerekçeler de dikkat çekicidir419.

Birbiriyle iliúkili olmalarına ve ço÷u zaman yakın anlamlar taúımalarına ra÷men, sosyal dıúlanma yoksullukla eú anlamlı kabul edilmemektedir. Ancak, sosyal dıúlanmanın yoksullu÷u da kapsayan geniú bir anlamı oldu÷u söylenebilir. Yoksulluk, “dıúlanmıúlık”, “marjinallik” veya “sınıf-dıúılık” olarak ifade edilse de yoksullu÷u tanımlayan nitelikler ortaktır. Günümüzde yoksulluk; kaynakların paylaúılmasında ortaya çıkan eúitsizliklerin yaygın ve küresel bir sonucunu oluúturmaktadır. Uygulanan politikalara ba÷lı olarak istihdamı ve kamusal alanı daraltan baskılar söz konusudur. Sonuçta, bu durum nüfusun büyük bir bölümünü düúük ücretle ve güvencesiz, esnek çalıúmaya zorlamakta büyük oranda çalıúan yoksullar yaratmakta ve yoksullu÷u geriye dönüúü olmayan bir duruma getirmektedir420. Bu ba÷lamda, Bora’ya göre; yoksullar “topyekûn dıúlanırlar.

Tehlikeli ve tekinsiz görünürler; mitsel “sosyal patlama” tehdidini cisimleútirirler. Görülmezler: ya zaten ‘insan içine’ çıkamayacak yerlerde görünmezdirler ya da göz göre göre görmezden gelinirler. Sessizdirler. Neo-liberal ça÷ın yurttaúlıktan dıúlayıcı dinami÷ine ba÷lı olarak bütün yoksulların dünyada e÷itim imkânlarından

419Serpil Aytaç, “Türkiye'de Sosyal Hizmetler ve Sosyal Dıúlanma”,

http://www.beo.org.tr/modules.php?name=News&file=print&sid=189, (10.05.2009).

420Serhat Özgökçeler ve Do÷an Bıçkı, “Özürlülerin Sosyal Dıúlanma Boyutları: Bursa ve Çanakkale

Örneklerinden Yansıyanlar”. II. Sosyal Haklar Ulusal Sempozyumu Bildiriler, (Ed. Mesut Gülmez vd.), Petrol- øú Yayını Yayın No: 113, østanbul, 2010, ss. 223-225.

gitgide uzak düúmesiyle pekiúen bir durum bu: ‘bilgi’den uzaklaúıyor, ‘söz’ün

acemisi”421oluyorlar.

Bununla birlikte, dıúlanmıú kiúiler her zaman yoksul kiúiler de÷ildir. Kiúiler yoksul olmasa da herhangi bir nedenle toplumdan dıúlanabilmektedirler. Yoksulluk sınırının altında kaldı÷ı halde iúgücü piyasasına katılabilen, bazı kaynaklara ulaúabilen insanlar olabilece÷i gibi; yoksulluk sınırının üstünde oldu÷u halde, sa÷lık, e÷itim, demokrasi, medeni ve sosyal haklar ile geleneksel gelir ve tüketim harcaması dıúında kalan ölçütlere göre, daha yoksun sayılabilecek insanlara da rastlanabilmektedir422. Bir baúka ifadeyle, sosyal dıúlanma; uzun süreli iúsizli÷in ve esnek istihdam biçimlerinin yaygınlaúması, sosyal koruma ve sosyal hizmet sunumunun azaltılması, mutlak ve göreli anlamda yoksullu÷un artması ve demokratik katılımın zayıflaması ile ba÷lantılı, çok yönlü dinamik bir süreç ve küresel bir olgu olarak sosyal politika alanına girmiútir. øúgücü piyasalarının esnekleútirilmesi, sosyal korumanın ve yeniden da÷ıtım mekanizmalarının daraltılması gibi giriúimler, bu giriúimlerin yaygınlı÷ı ve derinli÷i, ülkeden ülkeye farklılık gösterse de sosyal dıúlanma sürecinin parçaları olmuútur423.

1997 Amsterdam Antlaúmasının 136. maddesi sosyal dıúlanma ile mücadeleyi AB’nin amaçları arasına dâhil etmiú, 137. maddesi ise Avrupa Konseyini sosyal dıúlanma ile mücadele edecek yaratıcı yaklaúımları geliútirmek ve bu konudaki deneyimleri de÷erlendirmekle görevli kılmıútır. Mart 2000 Lizbon Konseyi, Avrupa Birli÷inde yoksulluk ve sosyal dıúlanmanın kabul edilemez düzeylere ulaútı÷ı tespitini yapmıútır. Konsey, 2010 yılı itibariyle Avrupa Birli÷inde yoksulluk ve sosyal dıúlanmaya son vermek için açık iúbirli÷i yönteminin benimsenmesini kararlaútırmıútır. Aralık 2000 Nice Zirvesinde ise, yoksulluk ve sosyal dıúlanmaya iliúkin dört temel ortak amaç üzerinde anlaúmaya varılmıútır.

Bu ortak amaçlar;

x Kaynaklara, mallara ve hizmetlere ulaúımı kolaylaútırmak, x Dıúlanma risklerini engellemek,

421

Bora, s. 23.

422

Serpil Aytaç, “Türkiye'de Sosyal Hizmetler ve Sosyal Dıúlanma”, http://www.beo.org.tr/modules.php?name=News&file=print&sid=189 (10.05.2009).

423Seyhan Erdo÷du, “Sosyal Politikada “Avrupalı” Bir Kavram: Sosyal Dıúlanma”

x En zor durumda olanlara yardım etmek,

x Tüm tarafları harekete geçirmek, olarak belirlenmiútir.

Kasım 2001’de, 2002-2006 yılları için “Sosyal Dıúlanma øle Mücadele øçin Topluluk Eylem Programı”, Aralık 2001’de ise, sosyal dıúlanmanın yoksulluk, istihdam, sa÷lık ve e÷itim boyutlarına iliúkin on sekiz niceliksel gösterge benimsenmiútir. Düúük gelirin devamlılı÷ı, düúük e÷itimli kiúilerin oranı, bölgesel bütünlük, iúsiz hanelerde yaúayan kiúilerin oranı, e÷itimi erken yaúta bırakanların oranı, gelire göre sa÷lık durumunun de÷erlendirilmesi, uzun vadeli iúsizlik oranları bu göstergelerden bazılarıdır.

Üye Devletlerin ulusal eylem planlarında ortaya çıkan dıúlanma faktörleri belirli baúlıklar altında toplanmaktadır:

x Düúük veya yetersiz bir gelirle uzun süre yaúanması,

x Uzun süreli iúsizlik (iúsizlerin % 39’u yoksulluk sınırının altında yaúamaktadır).

x Düúük kaliteli ve kısa süreli iúler, çalıúan iúsizler (bir iú sahibi olanların % 7’si yoksulluk sınırının altında yaúamaktadır).

x Düúük e÷itim düzeyi, fiilen veya iúlevsel açıdan okuryazar olmama x Ailevi açıdan yaúanan zorluklar,

x Engellilik, x Sa÷lık sorunları,

x Zor yaúam çevreleri, suç, uyuúturucu, alkolizm, marjinal davranıúlar, x Evsizlik

x Göç, etnik sorunlar, ırkçılık, ayrımcılık424 gibi konular bu baúlıklar içinde incelenebilir.

Bir di÷er ifade ile “sosyal dıúlanma” kavramı, günümüzde eúitsizlik, yoksulluk, iúsizlik ve yoksunluk gibi olgularla açıklanmaya çalıúılmaktadır. Söz konusu olgular, bütün toplumlarda insanların toplumsal yaúamla bütünleúmesini engelleyen olgulardır425. Yeni teknolojilerin kullanımı küresel ölçekte üretim yapılması ve üretimin daha düúük maliyetle yapılan yerlere kaydırılması, esneklik ve

424Seyhan Erdo÷du, “Sosyal Politikada “Avrupalı” Bir Kavram: Sosyal Dıúlanma”

http://www.sosyalpolitika.fisek.org.tr/?p=38, (20.03.2012).

kuralsızlaútırmayı iúgücü piyasası üzerinde egemen hale getirmiútir. Bu de÷iúimin iúgücü piyasası üzerine yansıması, iúgücü piyasasında bölünme ve iúsizli÷in artması úeklinde gerçekleúmiútir. øúsizlik dıúında iúgücü piyasasında meydana gelen bölünme istihdamın e÷retileúmesine yol açarak sosyal dıúlanma için potansiyel yaratmaktadır426. Bu ba÷lamda, iúgücü piyasasında istihdama katılma biçimi sosyal dıúlanmayı belirlemektedir427.

Yenidünya düzeni, tüm dünya ülkelerine özellikle ekonomik büyüme anlamında önemli fırsatlar ve avantajlar sunarken, sosyal açıdan iúlerin olumlu olmadı÷ı görülmektedir. Yenidünya düzeni, küresel düzeyde, yıllar boyu verilmiú mücadelelerle kazanılmıú olan sosyal ve siyasal hakları tehdit altına almıú ve sosyal sorunları daha da derinleútirmiútir. Dünya gelirinin ülkeler arasında da÷ılımı eúit olmadı÷ı gibi ülkelerin kendi nüfusu içindeki gelir da÷ılımı da adil ve eúit olmaktan uzaktır. Hemen hemen her ülkede eúitsizlik, güvensizlik, belirsizlik, dıúlanmıúlık ve özellikle de yoksulluk, çözülmesi güç bir sorun haline gelmiútir428.

4. Göç

Göç, en genel tanımıyla insanların yaúadı÷ı yerlerden, ekonomik, sosyokültürel ve politik, nedenlerle geçici veya sürekli olarak baúka yerlerde yaúamak üzere ayrılmasıdır429. Göç olgusu, toplumları yüzyıllar boyunca ekonomik, toplumsal ve psikolojik yönden etkileyen dinamik bir sürece sahip olmuútur. Bu süreç aynı zamanda toplumsal ve kiúisel açıdan olumlu ve olumsuz sonuçları da içinde barındırmaktadır. Çünkü göç edenlerin göç ettikleri yerlerde yaúadıkları yoksulluk; sa÷lık, e÷itim, barınma sorunlarının yanı sıra karúılaútıkları uyum güçlükleri ve kimlik karmaúası, göçün psikolojik-sosyal ve ekonomik yönünü de ortaya koymaktadır. Göç eden insanların, bilmedikleri bir yaúam biçimi ve kültürüyle karúı karúıya gelmesi söz konusudur. Ayrıca, bu kiúilerin sosyal güvence, istihdam,

426Özlem Çakır, “Sosyal Dıúlanma”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,

Cilt: 4, Sayı: 3, 2002, ss. 89-90.

427Sapancalı, Dıúlanma, ss. 143, 151. 428

Sapancalı, Dıúlanma, ss. 131, 136.

429Kerem Karabulut, Do÷u Anadolu ve Erzurum’daki Göç Olgusu ve Karın Göçe Etkisi Üzerine Bir

Uygulama, 27-28 Mart 2008, Erzurum, 2008, http://www2.dsi.gov.tr/duyuru/su_forumu_dosya/bildiriler/erzurum_bildiri.pdf (25.03.2012), s. 184.

barınma gibi sorunlarla karúılaúması; eski yerleúim yerinde sahip oldu÷u sosyal destek sisteminden yoksun olması; yeni girdi÷i toplumda belirsizlik yaúaması ve çevresel de÷iúim sonucunda ortaya çıkan sorunlarla baú etmede yetersizlik hissetmesi, fiziksel ve duygusal rahatsızlıklara yol açmaktadır430.

Sosyoekonomik bir sorun olarak göç, hem bir sonuç hem de bir neden olarak toplumsal yaúamda yer almaktadır. Bununla birlikte, tarihsel geliúim süreci içerisinde, savaúlar, iç çatıúmalar, do÷a olayları, nüfus artıúı ve iúsizlik ile devletlerin uygulamıú oldu÷u milliyetçi ve ırkçı politikalar göçe neden olan baúlıca olaylar olarak bilinmektedir. Göç, bir ülke içinde bir yerden bir yere oldu÷u gibi ülke dıúına ve hatta kıtalar arasında da olabilmektedir. Türkiye’deki nüfus hareketleri incelendi÷inde sürekli göç alan ve sürekli göç veren bölgeler oldu÷u kolayca görülebilir431. Sürekli göç veren bölgeler Do÷u, Güneydo÷u ve Karadeniz Bölgeleri, sürekli göç alan bölgeler ise, østanbul ve Kocaeli gibi sanayi merkezleri ile Mu÷la, Antalya ve Mersin gibi yumuúak iklimli kentleri içine alan Akdeniz, Marmara ve Batı Anadolu bölgeleridir. 1990’lı yıllarla birlikte zorunlu göçler hızlanmıú, Türkiye’nin eski ve geleneksel göç bölgelerine olan akıúa yeni bölgelerin ve kentlerin eklenmesi ile farklı boyut ve biçimler ortaya çıkmıútır432.

Özellikle kırsal kesimde hızlı nüfus artıúının toprak üzerinde yarattı÷ı baskı sonucunda topra÷ın bölünmesi, iúsizlik ve yoksullu÷un artmasına ve göçün kentlere yönelmesine neden olmuútur433. Göçün, kırsal alandan kentsel alanlara do÷ru yönelmesinin bir baúka nedeni de yapısal dönüúüm süreci içerisinde toplumsal örgütlenmelerle bütünleúemeyen ailelerin kentsel alanlarda güvence arayıúının olmasıdır434. Ancak, bu güvence arayıúı sonucunda kentlere yapılan göç her zaman istenilen sonucu vermemektedir. Kentlere yapılan göç, kentteki nüfusun yerleúik sosyoekonomik ve kültürel yapısını olumsuz etkilemekte bu olumsuzluktan kente

430Gonca Polat, øç Göçün Çocuk Ruh Sa÷lı÷ına Etkisi ve Sosyal Hizmet Müdahalesi, Toplum ve

Sosyal Hizmet Dergisi, Cilt: 18, Sayı: 1, Nisan, 2007, s. 90.

431Devlet Planlama Teúkilatı Sekizinci Beú Yıllık Kalkınma Planı: Nüfus, Demografi Yapısı, Göç

Özel øhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 2001, http://ekutup.32dpt.gov.tr/nufus/oik572.pdf, (24.11.2012).

432Devlet Planlama Teúkilatı Sekizinci Beú Yıllık Kalkınma Planı: Nüfus, Demografi Yapısı, Göç

Özel øhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 2001, http://ekutup.32 dpt.gov.tr/nufus/oik572.pdf, (24.11.2012).

433

Fikret ùenses, Küreselleúmenin Öteki Yüzü: Yoksulluk, 2. baskı, øletiúim Yayınları, østanbul, 2002, s. 162.

434

göç eden kiúiler de etkilenmektedir. Göçün yol açtı÷ı en temel ve birincil problem alanı olarak iúsizlik görülürken; kamu düzeninin bozulması, hırsızlık ve fuhuúta artıú, konut ve alt yapı gibi sorunlar ise, ikincil problem alanı olarak görülmektedir. Ülkenin co÷rafi bölgeleri arasındaki yaúam standardında görülen büyük farklılıklar da göçü artırmaktadır. Son yıllarda göç ile kentlere gelenlerin kendilerine gerekli koúulların sa÷lanması durumunda memleketlerine geri dönme e÷ilimi taúıdıkları görülmektedir. Ancak, göç ile gelenlerin kentte kalma süresi uzadıkça geri dönme e÷ilimlerinin de azaldı÷ı görülmektedir435.

Türkiye’de Güneydo÷u’daki çatıúma ortamı (terör) nedeniyle hız kazanan göç olgusu, kendi içinde yeni bir ayrıúmayı da beraberinde getirmiútir. Daha önceki göçmenlerin sahip oldu÷u úehir ekonomisine uyum436 bu göç için geçerli de÷ildir. Bu göçmenler ortaya çıkan yeni yoksulluk olgusu içerisinde yer almıúlardır437. Bu göç sonucunda, özellikle yeni yoksul çocuk grupları ortaya çıkmıútır. Kentlerde, sokakta yaúayan, çalıúan ve suça karıúan çocukların a÷ırlıklı olarak bu göçmen kesiminden geldi÷i bilinmektedir. Özellikle yeni göç dalgalarıyla birlikte mesleki yetkinlikleri olmayan, yaúlı, çocuk ve genç nüfus artık kentlerde iú bulamamakta, ayrıca kökene dayalı dayanıúma ve hemúeri koruyuculu÷undan ve iliúkilerinden dıúlanmaktadır438.

Bununla birlikte, ortaya çıkan yeni göç olgusundan bahsetmek mümkündür. Son dönemlerde, kentlerde yo÷un nüfus artıúından kaynaklanan iúgücü arzı ve üretimin daha çok teknolojiye dayanması, iú bulmayı zorlaútırmaktadır. Bu durum, uzun süre iú arayan ve sadece emekli maaúlarıyla geçinenler ile kentin karmaúasından sıkılan varsılların büyük kentlerden küçük kentlere, bazen de köylere do÷ru göç

435

Devlet Planlama Teúkilatı Sekizinci Beú Yıllık Kalkınma Planı: Nüfus, Demografi Yapısı, Göç Özel øhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 2001, http://ekutup.32 dpt.gov.tr/nufus/oik572.pdf, (24.11.2012).

436Bu÷ra, s. 220.

4371989 yılında Bulgaristan’dan göç edip Türkiye’ye gelenler için, devlet, hayırsever kiúi ve gönüllü

kuruluúlarca konut ve istihdam konusunda açık bir kampanya ile destek sa÷lanırken, terör nedeniyle Güneydo÷u’dan göç edenlere bu ilgi gösterilmemiútir. Bu kiúiler için ancak, akraba ve hemúehrilik iliúkilerine dayalı, kısa süreli ve sınırlı yardımlar söz konusudur.

438Abdullah Karatay, “Türkiye’de Yoksulluk, Yoksullukta De÷iúmeler ve Sosyal Hizmetlerin Artan

Önemi”, ønsan Hakları øhlali Olarak Yoksulluk, (Der. Pınar Semerci), Bilgi Üniversitesi Yayınları, østanbul, 2010, ss. 35-36. Zorunlu göç ile ilgili olarak, Türkiye’nin bazı bölgelerinde devam eden kan davaları ve kiúisel bir kavgadan etnik ayrımcılık kavgasına dönüúen Manisa ilinin Selendi ilçesindeki Roman vatandaúların Gördes ilçesine oradan da Salihli ilçesine göç ettirilmeleri örnek verilebilir., http://www.haberler.gen.al/2010-12-16/selendililer-halki-kin-ve-dusmanliga-tahrikten-mahkemeye- cikti/ , (31.03.2012).

etmesine neden olmaktadır. Türkiye’de son yıllardaki göç hareketlerine bakıldı÷ında kentlerden köylere do÷ru göç hareketinin baúladı÷ı söylenebilir. Örne÷in, 1995-2000 yılları arasında kentten köye göç edenlerin oranı439 % 17,46 iken, kentten köye göç edenlerin oranı ise, % 20, 06’dır. Büyük kentlerden küçük kentlere ya da köye göçü sa÷layan etkenlerin baúında yo÷un nüfus baskısı ve çarpık kentleúme, gecekondulaúma, hırsızlık, gasp, anarúi, adli ve sosyal sorunlar, iúsizlik, yabancılaúma, kültür çatıúması, kentin iticili÷i ile köylerin kentleúmeye baúlaması ve çekicili÷i gelmektedir440.

Zengin ülkelerle fakir ülkeler arasında refah düzeylerindeki farkın artması, açlık ve bölgesel savaú gibi nedenlerle bulundukları bölgelerde yaúam imkânını bulamayanlar yeni bir göçmen grubunu oluúturmuútur. Gerek yasal ve gerekse yasa dıúı yollarla gelen göçmenler ço÷unlukla yasal olmayan, sistem kurumlarından ba÷ımsız ve uygun olmayan koúullarda barınmaktadırlar. Bu kesimin yeni çalıúma ve yaúam alanları ço÷unlukla, uyuúturucu ticareti, insan vücudunun satılması, inúaat iúçili÷i, özel hizmetçilik gibi alanlarıdır441. Hem göç veren, hem göç alan, hem de geçiú bölgesinde olan Türkiye’de, toplumun küresel ve bölgesel göçe ba÷lı olarak nasıl düzenlenece÷i, bu baskının hangi alanlara kayaca÷ı, nerelerde sorunların ortaya çıkaca÷ı ve nerelere müdahale edilmesi gereklili÷i gibi konular toplumun ve siyasetin gündeminde, belirgin olmaya baúlamıútır. Bu nedenle, Türkiye içinde bulundu÷u süreçte uluslararası deneyimlerden en geniú biçimde yararlanmalı442, göç nedeniyle korunmaya muhtaç hale gelenlere karúı da sosyal hizmet kurum ve kurallarını etkin kılmalıdır.