• Sonuç bulunamadı

Hasan Oğan

Sağlık Çalışanlarının Sağlığı Çalışma Gurubu

Merhaba. Sıfır Tolerans Çalışma Grubu çalışmalarına 95-96’daki Gaziantep ve Burdur tabip odalarının yaptığı raporlamalarla başladı ve ondan bu yana epey yol kat ettik ve şu anda da “Şiddetle Başa Çıkma” broşürünün üçüncü baskısını yapmış bulunuyoruz. Bugün kısmi olarak şiddet faktörüyle, bizim çalışma hayatımızda sağlık iş kolu alanına özgü nasıl bir risk faktörü olduğu çerçevesinde duracağım. Kısmi olarak da -işin tama- men şiddeti durdurmamız mümkün değil ama- şiddetin bu zararlı etkilerini nasıl azal- tabiliriz konusunda bir şeyler anlatmaya çalışacağım.

Bu, görsel yıllardan beri kullandığım birçok resmin bir araya getirilmesiyle ilgili bir slayt. Buradaki belki resimlerin yerine güncellerini ekleyebiliriz, güncelleyebiliriz. Ge- rek kadın açısından, gerek spor taraftarı, gerek trafik, gerek şehitler açısından, gerekse öğretmenler açısından, Güneydoğu’nun birçok bölgesinde yaşanan bölgesel katliamlar açısından Türkiye’de ki şiddetle ilgili iklim bu. Bu iklimde yaşarken bu iklimin dışın- da sağlık çalışanları olarak kendimizi ayrı tutmamız çok fazla bir anlam ifade etmiyor. Eğer biz şiddetten kurtulmak istiyorsak, şiddeti hayatımızdan çıkartmak istiyorsak bu tablonun, iklimin değişmesi gerekiyor. Hepimizin de bu konuda mücadele etmesi şart. Şiddet sağlık çalışanları açısından eskiden beri olan bir risk faktörü ama son yıllarda- ki gelişmeler çerçevesinde, özellikle ölümler nedeniyle artık ileri derecede mesleki risk olarak da hayatımızda yerini alıyor. 1988›de kaybettiğimiz Dr. Edip Can Kürklü arka- daşımızdan sonra 2005›te başlayan bir furyayla yaklaşık 6-7 yılda 5 arkadaşımız yaşam- larını kaybetti. Ölümlerle sonuçlanan olaylarla karşı karşıya kaldık. Şiddeti iyi anlamak gerekiyor çünkü bizim sağlık çalışanları açısından şiddeti tam olarak kavradığımız söy- lenemez. Çünkü şiddete hoşgörüyle bakıyoruz. Bazen ‘hastadır yeridir, zor durumdadır ne yapalım’ gibisinden o şekilde bir bakışımız var ama burada şiddetle ilgili gerek TTB gerekse sağlık çalışanının sağlığı grubu olarak şu şekilde bakmak durumundayız. Birin- cisi, sağlık ortamından şiddet bir iktidar meselesi. Gerek aile içerisinde olsun, gerekse diğer alanlarda olsun esasında şiddet toplumsal açıdan insanların birbirine uyguladığı

şiddet bir iktidar olma, tabii ki de iktidar olduktan sonra iktidarı sürdürme durumu- dur. Bunun için de insanlar şiddet ya da şiddet içeren bir takım yolları kullanabiliyor- lar. Devamında sürdürme durumunda olabiliyorlar. Bu iktidar meselesi sağlık çalışan- ları açısından bizim mesleğimizin gereğini kendi istedikleri doğrultusunda yapmak açı- sından şiddeti ortaya çıkartıyorlar. Yani rapor istiyorsa raporlarını vermemiz gerekiyor, ilaç istiyorsa onları yazmamız gerekiyor, yönetim hastalara, onların yakınlarına müş- teri memnuniyeti çerçevesinde iyi davranmamızı istiyorlar. Şiddete uğradığımızda ya da başka bir durumla karşılaştığımızda sesimizi çıkarmamamızı istiyorlar. Şiddet esas olarak gerek uygulayanlar açısından gerekse uygulanmasına göz yumanlar açısından bizim onların istediği şekilde bir sağlık hizmeti sürdürmek açısından devam ediyor. Peki, şiddetin mağdurları biziz. Yani gerek hekimler olsun, gerek hemşireler olsun, güvenlik görevlileri olsun bu şiddet bizimle doğrudan ilintili mi diye baktığımızda böyle bir şey yok. Yani ne biz şiddeti uygulayanı tanıyoruz, ne de onlar bizi tanıyor. Bir sağlık sistemi var, sistemden hizmet almak için gelen insanlar, sistemin bir takım sorunlarından dolayı yaşanan durumlar var ve sonuçta orada hasta ya da hasta yakını bir şekilde önüne, sistemin ön planına kim çıkıyorsa, -genelde son yılarda hekimler çıkıyor- şiddeti bir şekilde onlara uyguluyorlar. Yani şiddet esas olarak sağlık sistemi- ne karşı uygulanıyor.

Bunun yanı sıra şiddette sıfır tolerans diye bir tanım var. Biz de çalışma grubumuzu o tanıma özgü kurmuştuk. Doğru da bir yaklaşım aslında. Bakanlık da şiddete sıfır tole- rans deyimini sıklıkla kullanıyorlar. Şiddete sıfır tolerans deyimi İngiltere’de çıkan bir yaklaşım ve iki temel özelliği var. Birincisi devletin ya da erkin uygulayıcıları kesin- likle sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarına hiçbir şekilde müsamaha etmemesi gerekiyor. Hem yasal mevzuat açısından hem de uygulamalar açısından. Eğer siz ikti- dar olarak böyle bir tutumunuz yoksa boşuna çıkıp şiddete sıfır tolerans kampanyası yapmaya çalışmayın. İkinci bir özelliği de sağlık çalışanlarının müsamaha gösterme- mesi. Bu da, hastadır olabilir, ruhsal sorunları var, acısı var gibi yaklaşımlar yaptığımız zaman ya da bir takım şiddet olaylarını görmezden geldiğimiz zaman şiddetin sürmesi- ne biz de izin vermiş oluyoruz. Çok basit bir örnek. Manisa’da bir polis, heyetten rapor almak istiyor. Heyet rapor vermiyor, polis silahını ortaya koyuyor ve tehdit ediyor. Ora- daki o heyetteki hem bireysel hem de kurum içerisinde yer alan bütün sağlık çalışanları olayı örtbas etmeye çalışıyor. Ve Manisa Tabip Odası da olaya müdahil oldu, şikâyetçi oldular fakat bir şekilde o olay örtbas edilme durumuyla karşı karşıya kaldı. Bu şu de- mektir: Eğer siz de oradaki, olayları gündeme taşıyıp cezalandırılmasını sağlamazsanız oradaki polisler başka yerde aynı şiddeti bir şekilde uygulayacaktır.

Diğer bir yaklaşım ise şiddetin bir iş kazası olup olmadığı konusunda. Bu konuyu biz uzun zamandan beri tartışıyoruz. Büyük eğilim de genelde şiddetin iş kazası olduğu yönünde devam ediyor. Çünkü burada biz yaptığımız iş nedeniyle ya da yaptığımız işe bağlı olarak yani işle ilgili bir -illiyet söz konusu- şiddete uğruyoruz. Şiddet işyeri- ne özgü bir risk faktörü. Biz oradaki işi yaptığımız için, oradaki gerekli risk önlemleri alınmadığı için şiddetle karşı karşıya kalıyoruz. Evet, şiddete uğradıktan sonra hukuk-

24-25 EKİM 2015, ANKARA

127

sal olarak birçok şeyi var işyerinin sorumluluğu söz konusu, bunun bildirimi söz konu- su, direk şiddet uygulayanla uygulanan arasında hukuksal sorunlar var. Onlar ayrı bir şekilde hukuksal olarak değerlendirebiliriz ama burada bizim esas olarak şiddetin bir iş kazası olarak kayıtlara girmesi, o kazaların değerlendirilmesi ve risklerin sonucunda gerekli önlemlerin alınması önemli.

Bir diğer olay, ‘barete hayır’. Bu İzmir’deki arkadaşlarımızın baretli bir basın açıklaması. Esasında basın açıklamasına da karşı çıkmamız gerekiyor. Çünkü 2008’de Bakırköy’de basın açıklaması yaptığınız zaman şiddet sonucunda orada 15-20 arkadaşımız dışında kimse yoktu. Basın açıklamasına karşı değilim ama basın açıklamaları artık bir şekilde işlevini yitiriyor. Siz çıkıp orada basın açıklaması okuyorsunuz ama şiddet hâlâ artma- ya devam ediyor. Evet, basın açıklamalarını yapalım ama başka yolları da artık uygu- lamaya bir şekilde sokalım. Baret olayına gelince, baret taksaydı şiddete uğramayacak- tı? Kişisel koruyucu donanımlar bizim en son kullanmamız gereken olaydır. Siz bütün önlemleri işveren olarak almak zorundasınız. İşveren olarak inşaat alanında yukarıdan herhangi bir şeyin düşmesinin önlemek zorundasınız. Bunları yaptıktan sona ancak ki- şisel koruyucu donanımlar yer bulabilir. Alınması gereken esas önlemleri almadıysanız kişisel koruyucu donanımında çok da fazla anlamı kalmıyor. Bu nedenle işverenin esas önlemleri almadan barette simgeleşen kişisel koruyucu donanımları (KKD) gündeme getirmesine karşı çıkmak gerekiyor.

Şiddeti önleme konusuna aşağıdaki başlıklar çerçevesinde değinmeye çalışacağım. Her şeyden önce birlikte ve örgütsel olarak davranmak zorundayız. Çünkü kişisel olarak ve- receğimiz mücadelelerin hayatta pek de karşılığı, fazla anlamı yok. Çalışma hayatımız açısından risk yönetimi önemli, burada devreye giriyor. Kriz başlığı altında kriz öncesi kriz yönetimi ve kriz sonrası olarak da değerlendirmek gerekiyor.

Günümüzde artık hastaya yaklaşımla ilgili önemli bir değişiklik söz konusu. Etik tu- tumumuz da değişiklik yapmamız gerekiyor özellikle hekimler açısından, bir kısım hemşireler açısından. Biz eskiden özellikle paternalist hekimler olarak babacıl, bu işi bilen, her dediği doğrudur, ayettir, değiştirilemez, mutlaka karşıdakinin uygulama- sı tutumuyla bu işi bu mesleği bugüne kadar sürdürdük. Ama artık hayat böyle devam etmiyor. Burada hasta ya da hasta yakınlarını mutlaka bu işin partneri olarak görmek zorundayız. Özellikle eğitimciler çerçevesinde bunun sağlık eğitiminde, sağlık çalışan- larına bir şekilde verilmesi gerekiyor. Bu konuyu başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanları ile ortaklaşa tartışıp, ikna ederek bir şekilde bu yaklaşım çerçevesinde dav- ranış ve tutumlarımızı değiştirmemiz gerekir diye düşünüyorum. Burada dediğim gibi hastayı ilişkinin eşit tarafı olarak kabul ediyoruz. Orada kendisini her türlü açıklama yapıyoruz. Kabul ettiğinde mutlaka yazılı onamını alıyoruz ve o tedavinin uygulanması konusunda da açıklamalarda bulunuyoruz ve yine de tüm bunlara rağmen hala şiddetle karşılaşmışsak da bu sefer de affetmiyoruz.

Şiddeti önleme çerçevesinde diğer önemli bir husus risk yönetimi. Özellikle bu sağlık çalışanlarının sağlığı çalışma grubu çerçevesinde risk olayını sıkça dile getireceğiz. Bu

nedenle 6331 sayılı kanun İş Sağlığı ve Güvenliği kanunu. Bu kanunun en önemli mad- desi dördüncü madde. Diyor ki işverene: “Sen çalışanlarla ilgili, işle ilgili her türlü risk değerlendirmesini yapmak ve onunla da ilgili çalışanların sağlığını korumak çerçeve- sinde her türlü önlemi almak zorundasın”. Burada kanun tek tek riskleri belirtmiyor ve işverenin işe, iş yerine özgü tüm riskleri belirlemesini doğrudan emrediyor. Genel olarak aciller, çocuk kliniği, fizik tedavi alanında her tarafta risk neyse onu belirleye- ceksiniz çalışanlar açısından ve her türlü önlemi de almakla yükümlüsünüz. Biz işve- rene idarecinin karşısına gittiğimizde elimizdeki tek dayanak bu ve yeterli. Mutlaka o işverenin gerek oradaki görevlilerle gerekse de dışarıdan alacağı profesyonel yardım- larla oradaki riskleri tek tek belirlemesi gerekiyor. Ona göre de önlemini alması gereki- yor. Bunlar ne olabilir? Bireysel faktörler olabilir, kurumsal faktörler olabilir. Kurumsal tarafı çok önemli. Sağlık sistemi esas bu işin nedenleri arasında yer alıyor. Kurumun bulunduğu bölgesel faktörler olabilir. Örneğin İstanbul’da Esenyurt şiddet açısından en riskli sosyal bölge. Toplumun şiddete yatkınlığı, benimsemesi açısından bu riskleri de tek tek önlemek zorundayız.

Şiddeti ortaya çıkaran birçok neden var, bilinen genel nedenleri buraya yazmadım. An- cak şiddet ve sağlıkta dönüşüm programının ayrı bir başlık altında, birlikte değerlendi- rilmesi gerekmektedir. Çünkü şiddet bizim eskiden beri var olan bir riskimiz olmasına rağmen 2005›ten sonra hızla arttı. Burada da bu temel neden olarak sağlıkta dönüşüm programı yatıyor. Kışkırtılmış talep 8.3’e, 9’a çıktı. Hastalar her gün hastane kapısın- da. Beklentiler çok yüksek. Hastaneye geldiğiniz zaman size en iyi tedavi uygulanacak. Bütün sağlık sorunlarınızı ortadan kaldırılacak ve size müşteri memnuniyeti çerçeve- sinde davranılacak. Çünkü bu siyasi iktidar tarafından empoze edildi. Bütün sermaye yatırımına rağmen, yani halkın cebinden alınanlarla, teşviklerle kurulan özel sektöre ya da diğer yeni yapılan kamu hastanelerine rağmen hala yetersiz altyapı, yetersiz hizmet sunumu söz konusu. Sağlık hizmeti bilindiği gibi katılım payları ile artık paralı oldu. Sağlık hizmetinin paralı olmasında gelinen nokta reklamlara dahi yansıdı. “Artık biz özel hastaneye gidemeyiz” diyen SGK’lı çalışanlarımız var. Özel sağlık sektörünün aldı- ğı farklar artık ayyuka çıktı denecek durumda.

Mesleki değersizleştirme, itibarsızlaştırma hepimizin bildiği bir durum. Kamudaki performans ve özel sağlık sektöründeki hakediş sağlık hizmetinin niteliğini temelin- den sarsmakta. Yüz sayısına ulaşan, tabeladan olmaktan başka bir özelliği olmayan tıp fakülteleri ve tıp eğitimi de niteliksiz tıp hizmetini ortaya çıkardı. Yani sağlıkta dönüşüm programı esasında sorun çözmekten çok sorunların daha da karmaşık hale gelmesine yol açtı.

Sağlık çalışanları olarak yani bir çalışan olarak mesleki bilgilenmemizin yanı sıra ça- lışma hayatına özgü artık bilmemiz gereken diğer şeyler de var. Risk değerlendirme tablolarını da iyi öğrenmemiz gerekiyor. Bunları ve sonuçlarını da alanda uygulamamız gerekiyor. Bu sıradan bir matris (çarpılabilir sayılar tablosu). Burada 5x5 yöntemi uy- gulanıyor. Riski biliyoruz, olasılıkla şiddetin çarpımı. Burada sol tarafta olasılık değer- leri var. Her gün, hastada, ayda, üç ayda bir... Şiddet açsından da olay sonucunda ölüm

24-25 EKİM 2015, ANKARA

129

olmuş mu, ciddi yaralanma var mı, rapor almak durumunda mı, yatakta ayakta tedavi, iş saati kaybı gibi şeyler var. Kırmızı alanda gördüğümüz ise şudur: Diyelim ki her gün şiddet oluyor ve her gün ciddi yaralanma oluyorsa 5 puan veriyoruz. Ciddi yaralanma- larda 4 puan veriyorsak 20 puanlık bir alan içerisine giriyor ve kımızı alandaki bulunan işyerlerinde sağlık alanlarında bunlar önemli riskler olarak değerlendiriliyor, en kısa sürede çözümlenmesi gerekiyor. Yani bu matriste risk değerlendirmesini bize yaklaşım getirdiği sonuç şu. Bu örnek üzerinden baktığımız zaman İstanbul’da şiddet oranı yük- sek olan bir devlet, kamu hastanesinin acil servisinde değerlendirme yapılmış ve hatta iki başlığı var bunun. Bir de hasta- hasta yakınları iletişim sorunları ile birlikte değer- lendirilmiş. Fiziksel, sözel, cinsel olarak ve ortalama risk aralığında bulunmuş. Ortala- ma risk aralığında bulunursa yani 12 risk faktörü olarak ortalama risk faktörü olarak değerlendirdiğiniz zaman dikkate değer risk orta vadede çözümlenmeli.

Bakın, hergün şiddet oluyor her an ‘ramak kala’ dediğimiz durumlar oluyor. Ka- famıza silah dayanıyor. Her gün orada sağımız, solumuz, kaburgamız, burnumuz kırılıyor. Oradaki riskleri siz orta vadeli risk olarak değerlendiriyorsunuz, dikka- te değer risk olarak çiziliyor ve yaklaşık 3-5-6 ay gibi zaman diliminde de çözmeyi düşünüyorsunuz. Bu 12’lik risk değerlendirmesinden sonra oradaki alınması gere- ken önlemler arasında şunlar var: Çalışanlara gerektiğinde psikolojik destek. Sosyal organizasyonlar düzenlenmeli. Hasta, hasta yakınlarıyla yeterli bilgilendirme yapma, 24 saat güvenlik, kamera gibi şeyler... Risk değerlendirmesinin esas amacı ise riskin ortaya çıkartan faktörlerin ortadan kaldırılmasıdır. Raporun bize sunduğu ise olay sonucunda ortaya çıkanların, sonuçların telafisi yönünde. Masa başında yapılmış ve esas nedenlere yönelik hiç bir çözüm, önlem içermeyen bir risk değerlendirme ra- porı. Şiddet başta olmak üzere “Acil Klinik Sağlık Hizmetinde Sağlık Çalışanlarının Sağlığı Ve Güvenliği Değerlendirme” başlıklı bir çalışmamız var. PDF olarak da web sayfamızda incelenebilir. Oradaki hekim ya da hemşire arkadaşlarla konuştuğumuz- da çözüm için şunu önerdiler: Halkımızın eğitimi. Halkımız eğitilince şiddet olayı duracak! Tamam da dedim siz nedenler arasında halkın eğitimsizliğini söylemediniz ki? Ve acile gelen halk oraya neden, niçin ve nasıl geldiğini biliyor. Birçok gerekçeleri var ve onlar için geliyor. Oradan beklentileri için geliyor.

Risk faktörleri konusunda çoğu kez kamuya yansımayan “ramak kala” dediğimiz olay- lar var. İş güvenliğinden arkadaşlar da iyi bilirler. Bursa’da yaşanan bir olay. Acil’e gelen bir hasta yaşamını kaybediyor. Onun arkadaşı 2 gün sonra gelip oradaki doktorun ka- fasına silah dayıyor. İki kere ateş ediyor fakat silah tutukluk yapıyor ve orada yaşamla ilgili bir sorun yaşanmıyor. Olay örtbas ediliyor. Bursa Tabip Odası tarafından Valilik düzeyinde tekrar şikâyetler başlıyor. Ve sonuçta kısa bir ifadenin ardından serbest ka- lıyor. Ve biz bunu gerek bölgesel anlamda Doğu’da, Güneydoğu’da, gerekse İstanbul’da acillerde sıkça yaşıyoruz. Bakın arkadaşlar çizgi şu. Eğer tutukluluk yapmasaydı biraz önceki gösterdiğim 6 doktor hekimin tablosunda yer alacaktı. Ama çok basit teknik bir mekanik durumdan dolayı o arkadaşımız hayatına devam ediyor. Dün, psikiyatri ile ilgili ya da bizim sağlık çalışanlarının ruhsal sorunlarıyla ilgili konunun esas ama- cı da bu. Birçok travma yaşıyoruz. Siz kafanıza silah dayanmış ramak kala durumunu

yaşamışsınız hayata yeniden dönmüşünüz o travmayla ömür boyu birlikte yaşayacaksı- nız. Bu açıdan bunların artık çalışma hayatında bir şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Hazır olunması gerekiyor. Her birim kendi çevresinde çalışanlarıyla ortak bir mücadele hattı çıkartması, oluşturması gerekiyor.

Ortamın fiziksel koşulların önemini gerçekten arkadaşlarımı tebrik ederim iyi bir ça- lışmayla anlattılar... Fiziksel koşulları değiştirmemiz gerekiyor. Biz sağlık çalışanları olarak gelen hastalara mutlaka dokunmamız, onlara ön bilgi vermemizin de önem- li olduğunu düşünüyorum. Çok basit bir olay. Muayene odalarımızın ya da bulun- duğumuz odaların masa dizaynlarının hastadan önce kapıya ulaşabilme şeklinde düzenlenmesini sağlamamız en azından olayla ilgili basit, yapılabilir şeylerin olması yönünde bir adım. Çok basit, sizin hasta, hasta yakınlarından önce kapıya rahat ulaş- manıza yönelik bir fiziksel durum. Bunlar gerçekten önümüzdeki süreçte hayatımıza germesi gereken durumlar.

Şiddet açısından kriz anı çok önemli. Eğer krizi iyi yönetirseniz orada çok az zararla çı- kabilirsiniz ama krizi iyi yönetemezseniz sonuçta o kriz istenmeyen olumsuz olaylarla sonuçlanabilir. Bunun için de her şeyden önce tüm sağlık çalışanları olarak hepimizin şiddet anından önceki durumu saptayabilmemiz şart. Bu nedir? Hasta, hasta yakınla- rı bağırıp çağırıyorsa orada bir gerginlik gürültü varsa birileri duvarlara vurup kapıla- rı tekmeliyorsa demek ki birazdan bir kriz, şiddet, çatışma anıyla karşılaşacağız. Onun için derhal bu durumu bilmekte, tespit etmekte yarar var. Eğer bu durumu tespit ede- mediniz ve kriz anı başlıyorsa hemen kısa bir değerlendirme yapacağız. Durum nedir, ne olabilir? Silahlı çatışma mı olabilir ya da diyelim biraz sonra aşiret gelip bu hastane- yi basabilir mi, kimler bu işten zarar görebilir ve ya burada sizin posizyonunuz ne, kri- zin nedenlerinden biri misiniz yoksa tarafı mısınız? Ya da diyelim başka bir poliklinik odasındaki sağlık çalışanı var onlara da hemen haber vermemiz gerekiyor. Burada iki şey var. Ya yöneticisiniz, hakem olarak krizi çözmek zorunda olabilirsiniz ya da doğru- dan tarafsınız. Birincisi tutum olarak, ‘buranın hakimi benim’ diyebiliyor olmanız la- zım. İkincisi ise sakin olmak gerekiyor. Üçüncüsü eşit seviyede olduğumuzu onlara his- settirmemiz gerekiyor. Dördüncüsü onlara daha öfkeyi krizi artıracak şekilde kesinlikle söz ya da davranışta bulunmamamız gerekiyor. Araya bir mesafe koymamız gerekiyor. Elle kesinlikle müdahale etmememiz gerekiyor. Bunların mutlaka ön bilgilerinin tutum ve davranış düzeyinde önceden bilinmesi gerekiyor.

Kriz sonrasında ise mutlaka kriz ya sakin bir şekilde zararsız bir şekilde sona ermiş ola- bilir ya da dediğim gibi bir takım olumsuzluklara yol açabilir. Her ikisinde de mutlaka bunu bildirmemiz gerekiyor. Hastanenin kolluk kuvvetlerine, saldırganın etkisiz hale getirilmesini sağlamamız gerekiyor, ancak ona darp olmaması gerekiyor, suç duyu- rusunda bulunacağız ve şiddete uğrayanın görev dışında tutulması gerekiyor. Burada sağlık hizmeti sunmama hakkı da var ama başhekim yukarıdan telefon ediyor o hakkın ortadan kalkmasına yol açıyor. Olay sonrası tıbbi destek gerekiyorsa onu almamız gere- kiyor. Tabip odaları bu işlerin takipçisi oluyor. Onlardan destek alacağız.

24-25 EKİM 2015, ANKARA

131

Beyaz Kod hukuksal olarak destek sağlıyor. Burada altını çizmemiz gereken özellik şu: Sağlık Bakanı’nın şöyle bir tutumu var: “Evet siz işinizi yaparken herhangi biriyle hasta, hasta yakınıyla sizi darp etti burada benim bir suçum yok ama ben size iyilik olsun diye hukuksal destek vereceğim, avukat vereceğim, masraflarını karşılayacağım.” Böyle bir şey yok. Orada işyerinde şiddet olduysa bunun sebebi Sağlık Bakanlığı’dır ya da onun oradaki temsilcileridir. Bakanlık ve işveren vekilleri burada taraftır. Suçun tarafıdır. Oysa Sağlık Bakanlığı bir şekilde bunu kendi üzerinden atarak iki kişi arasında kişisel bir mücadeleymiş, adi suçmuş gibi ortaya koymaya çalışıyor. Sağlık bakanlığının ve de